EXSELANS adlı üyeden alıntı
Superevariders grubundan arkadasımız Rauf "Airport" Gerz 'in bir yazısı
Zonguldak Maden Ocakları’nın giriş kapısında “Önce tedbir, sonra tevekkül” yazar. Yani sen her türlü tedbirini alacaksın, sonra işini neye bırakıyorsan artık, şansa mı kadere mi, Allah’a mı neye inanıyorsan ona emanet edeceksin. Kafana baret giymeden galeriye iner de sonra iki taş parçasıyla komaya girersen adama salak derler.
Hayat tecrübesi bilinç demektir. Ne kadar bilinçliysen o kadar tecrübelisindir. Herkes bir gün ölür ama camdan atladığında o gün zaten gelmiş midir, yoksa o gün geldiği için mi camdan atlamışsındır?; cevabını kör kaderciler versin.
Kadere inanmak güzel bir şeydir. Hayata pozitif bakmanı sağlar.
Kadere teslim olmak aptalca bir şeydir. Yok olursun, sevdiklerin peşinden ağlar.
İçinizde paraşütle atlayan varsa bilir. Önce paraşütü katlamasını öğretirler. Sonra; ilk atlayışın dahil kendi paraşütünü kendin katlarsın. Hoca nezaret eder ilk zamanlarda ama kimse kimsenin paraşütünü katlamaz, elini bile sürmez. Kısacası başına geleceklerin sorumluluğunu alırsın.
Dünyanın en önemli şeyi “Fark etmek”tir bence. Mesela derler ki “Doğru zamanda doğru yerde olacaksın”. Tamam da arkadaş; “Doğru zamanda doğru yerde olduğunu da fark edeceksin”, yoksa neye yarar. Orta yaşın üstündekiler soğuk havada kazak almadan dışarıya çıkmaz. Bunun aslında yaşlılıkla, daha çok üşümekle ya da korkaklıkla ilgilisi yok. Adam; tecrübeleri gereği sağlıklı olmanın farkına varmış, dangalakça hasta olmanın enayiliğini kavramıştır. 45 yaşında sigaraya başlayan duydunuz mu hiç?
Benim açımdan 30 yaş bir dönüm noktası olmuştur, elimdekileri fark ettiğim. Hatta emsallerime göre erken uyandığım bile söylenebilir.
Belki hatırlarsınız; yıllar önce Atatürk Havalimanı’nda Mısır uçağı pistten çıkıp yanmıştı. Ben de gazeteci olarak oradaydım. O akşam görüntüleri TV’den izlerken fark ettim ki sol kanat yanarken ben de sağ kanadın dibinden resim çekiyorum. Şimdi olsa o fotoğrafın daha kalitesini kanada çıkmadan çekerim. Yani, işimi daha iyi ve daha çok keyifle yapıp az risk alırım.
Lafı Bağdat Caddesi’nden dolaştırdıktan sonra gelelim sadede.
Bence hayatta birkaç eylem var ki aptalları bünyesinde barındırmaz. Pilotluk, elektrikçilik ve motosiklet sürücülüğü. Bunların üçü de disiplin, bilgi ve tecrübe ister. Dünyanın en kolay şeylerinden birinin pilotluk olduğunu söylesem inanır mısınız? Emin olun motosiklet kullanmaktan kolaydır. Zor olanı disiplinli olmak ve kurallara uymaktır. E buna rağmen bir gün düşersen adına kader diyebilirsin.
200’le giderken iki aracın arasından milimetrik geçmek, kablo prize takılıyken ucuna fiş takmaya benzer. Bir gün çarpılırsın mutlaka.
Kendi paraşütünü kendin saracak, motorunun bakımını, eksiğini gediğini tamamlayacaksın. Tam korumasız motora binmek, çarşafla uçaktan atlamaya benzer.
Sürat güzel ve zevklidir. Sürati artırdıkça elindeki sahip olduklarınla mesafen de açılır. 40’la düşersen motorunu, 80’le düşersen sağlığını, 160’la düşersen muhtemelen sevdiklerini kaybedersin. Bu demek değildir ki hiç 160’la gitmeyeceğiz. Alırsın tüm önlemlerini, giyersin tam kuşamını, iyi bir sürücü olduğuna kanaat getirirsin, 100’le giderken ani duruşları-kıvırmacaları-teknikleri çalışırsın, motorunu tanırsın, bakımını yaptırırsın, otobanda yolu bomboş bulduğunda da basar gidersin. Anca o zaman düşersen belki kader diyebilirsin. Mesela ben sürat yerine ivme hızını yani torku daha çok severim.
Ha bir de hele arkanda biri varken sağ eline mukayyet olmamak, don lastiğiyle sevgiline bangee jumping yaptırmaya benzer. Kopar kardeşim.
Askeri havacılıkta iki tabir vardır;
“İyi pilot uzun yaşayandır”
“Ölüm korkanı bulur”
Bu ikisinin kesiştiği yer pilotun cesaret çizgisidir. Üzeri aptallık, altı ise ödlekliktir. Motorda da herkes çevre faktörlerini de dahil edip kendisine ait bu optimum çizgiyi bulmalı, bilmeli ve o noktada sürmeli bence. Üstü kaza, altı ise keyifsizlik getirir.