Redmoon adlı üyeden alıntı
Kocaeli'nin yerel gazetesinde çıkan bir haberi paylaşmak istiyorum, yazıda motosiklet kullanıcılarının ve kulüplerinin dışarıdan nasıl göründüğüyle ilgili güzel detaylar mevcut, geçen sene kuryelik yapan bir kardeşimizin geçirdiği kazanın arkasından dostlarının ona nasıl sahip çıktığını hastanede çalışan bir doktorun gözüyle ve hoş bir üslupla anlatıyor;
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Geçen hafta çok sevdiğim bir doktor kardeşim hastanede gözlemlediği bir olayı benimle paylaştı, çok etkilendim. Kendisine bunu bir yazıya dökmesini rica ettim. Sağ olsun, kırmadı beni. Şimdi bu yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım size de ilginç gelecektir.
“Kocaeli Devlet Hastanesi’nde çalışıyorum. İşim gereği trafik kazası sonucu yaralanan hastalara müdahale ederim. Bu kazalar içinde en dramatik olanları motosiklet kazalarıdır. Kafa travması, hayati iç organ yaralanmaları, kırıklar ve hatta uzuv kayıplarıyla gelirler. Otomobil korunma sağlayabilir ancak motosiklet korunmasızdır, hedeftir ve belki bazılarımız için trafikteki sivrisinektir; sinir bozarlar. Yine de otomobil de can taşır motosiklette ve bu canlar eşittir. Motosikletteki can daha riskli de olsa daha değersiz değildir.
Uzmanlık eğitimi yaptığım yıllardı. Sahaftan "Zen ve motosiklet bakım sanatı” isimli bir kitap satın almıştım. Aslında felsefe kitabıydı ama motosikletlerle ilgili kısımları da ilgi çekiciydi benim için. O etkiyle kendime şehir içinde kullanıma uygun scooter cinsi bir motosiklet almıştım. O zaman da motosiklet kazalarının ciddi sonuçlarına vakıftım ama kendimce haklı nedenlerim vardı. Az yakıt harcayacaktım, cebim ferahlayacaktı, çevreyi daha az kirletecektim, İstanbul trafiğinde benim için değerli zamanları harcamayacaktım, otopark sorunum olmayacaktı, arabadaki gibi sigara içmeyecektim vs. Böyle başladı ve 13 yıldır uygun iklim ve yol koşullarında motosiklet kullanıyorum.
Bundan 15 gün kadar önce hastanemiz bahçesinde chopper (söylenişi çapır) cinsi çok sayıda motosiklet gördüm. Hepsi de düzenli bir şekilde park edilmişlerdi. Hastane içi trafiği engellememeye özen gösterildiği belli idi. Yakışıklı aletlerdi. Baktım makinelerin sahipleri çay bahçesinde 15 kişilik bir grup halinde oturuyorlar. Duyduğuma göre arkadaşları motosiklet kazası yapmış ve yoğun bakım ünitesinde yaşam savaşı veriyormuş. Hasta arkadaşları için orada bulunan motosikletli grup sıradışı insanlardan oluşuyordu. Çizmeli, siyah kotlu, kısa bol fermuarlı deri montlar giymiş, saçlı sakallı abiler çoğunluktaydı. Aralarında hanım arkadaşları da vardı. Bayanlardan birinin saç rengi turunculu kırmızıydı. Ön yargılı bir toplum bakışıyla serseri kılıklı adamlardan bahsediyorum. Belki oğlumuz, kızımız, kardeşimiz o tayfadan olsa üzülürüz, tepkiyle karşılarız. Küpeler, dövmeler falan da var. Anarşist, satanist yaftaları da kolaylıkla yapışabilir bu ahaliye. Görüntü aykırı uyumsuz...
Oysa yaşanan başka bir şey... Grubun hastası var. Azrail’le savaşta. Yolda otomobillerle yoğun bakımda Azrail’le yarışan bu insanoğlu için gelenler motosikletlerini düzgün park etmişler. 24 saat bahçe nöbetindeler. Ya bir şey lazım olursa hemen yetişiriz nöbetidir o. Kalabalıklar ama gürültü yok. 2 kişi konuşsa daha fazla ses çıkar. 15 kişi konuşuyor ama ses yok. Derin hüznün ve her geçen gün azalsa da var olan umudun konuşmalarıdır o. Saygılı endişeli, umutlu anıların ağırlığında ezilen bekleyiştir o. Belki hepsi Donkişot’tur. Motosikletleri Rosinante’dir. Turuncu saçlı olan kızın ismi de Dulcinea olabilir. Şövalyelik böyle bir şeydir belki. Acıyla kıvranırken kendisiyle ilgili saçma sapan ön yargıları parçalar şövalye. Bu anlamda anarşisttir aslında. Benim gözlemim böyle bir şeydi. Acılarına onları tanımasam da ortak oldum. Herkese yaşam yolunda iyi yolculuklar dilerim.”
Fikret GÖKMEN - Zen ve dostluk sanatı - 30,10,2011