1945-1960 Dönemi Hazırlanan Yabancı Raporların Türk Sanayi Politikalarına Etkileri
Reklamlar
-
Arkadaşlar günaydın ve merhaba
Bu gece yine bu Moto Sohbet başlığı altında gördüğüm "Türkiye neden kendi motosikletini üretmiyor?" isimli konu ilgimi çekti ve okudum. Zaten daha önce üzerine düşündüğüm bir konuydu. Bu konunun temeline (sanayi yatırımları) dair daha önce yazılmış olan bir makaleyi paylaşmak istedim. Siz de okursanız üstteki konuya dair başka bir bakış açısı da edinebilirsiniz diye düşündüm.
Makale genel olarak 2. Dünya Savaşı sonrası Avrupa ekonomisi şekillenirken Türkiye'ye biçilen rolü ve ülkemizin tepkisini anlatıryor/açıklıyor. Bunu yaparken dönemin raporlarının içeriklerini paylaşıyor. Özellikle raporların içeriklerine dikkat etmenizi öneririm. Makale benim veya bir tanıdığımın değil. Researchgate'de paylaşıldığı için paylaşmakta bir sorun görmüyorum. İyi okumalar.
ResearhGate Bağlantısı
Reklamlar
-
Makalede paylasilanlarin aksine asıl sebebin bugün bile geçerliliğini koruyan biz yapacaktık Halk partisi yaptırmadı şeklindeki toplumsal mastürbasyonla alakası olduğunu düşünüyorum. 1945-1960 arasında yaşanan sürecin bugün bunu yapamıyor olmamizla bir alakasını da kuramadım. Makale bence taraflı ve gerçeklikten uzak ama yorumum sizden bağımsızdır. Paylaşım için teşekkürler.
-
Raporu okumadım ama o dönemlerde çerez gibi dağıtılan marshall yardımlarını almayıp üretime odaklansaydık ülke olarak şu anda gelinen noktadan daha üst seviyede olabilirdik diye düşünüyorum.
Biz balık tutmayı öğrenmeye çalışırken adamlar "ne gerek var canım al sana bir kamyon balık" deyip balığı önümüze döktüler. Politikacılar da o balıkları halka bol keseden dağıttılar. Sonuç: balık bitince zik gibi ortada kaldık.
-
hokahey adlı üyeden alıntı
o dönemlerde çerez gibi dağıtılan marshall yardımlarını almayıp üretime odaklansaydık...
O döneme atıfta bulununca baya bir karşı çıktılar diğer konuda ama neyse...
-
Angrypower adlı üyeden alıntı
O döneme atıfta bulununca baya bir karşı çıktılar diğer konuda ama neyse...
Onlardan farkımız şu: biz "balık tutalım" diyoruz, onlar "ne gerek var efendim marketten hazır geliyor zaten" diyorlar. (Rahmetli Erbakan hoca hariç)
-
Adamlar o döneminde bu döneminde politikacılarınıda bi güzel kafalamışlar. Sonuç üretmeyen tüketen bir toplum
-
olaylara siyah-beyaz karşıtlığında bakmamak gerekir.
o dönemlerde bir askeri fabrikada teknisyen olarak çalışmakta olan rahmetli dedem, şunları anlatmıştı:
- daha önceden kendi ürettikleri bazı ekipmanların abd yardımı sonrasında üretiminden vazgeçildiğini
- üretebilecekleri bazı ekipman ve parçalar için yaptıkları çalışmaları durduklarını
- amerikan yardımı ile gönderilen çoğu tezgahların kullanılmış, eski makineler olduğunu; yeni görünmeleri için bir boya yapılıp gönderildiğini
buna rağmen, aklınıza gelen köklü türk markalarının tarihçesine bakacak olursanız 1945-60 arası dönemde kamu veya özel birçok firmanın da kurulduğunu görebilirsiniz. lisanslı üretim veya montaj sanayi, kendi çabalarınla bir şeyler yapmaya çalışmaktan hem daha ekonomik, hem daha verimli olabilir. kritik nokta, bir sonraki adımı iyi planlamak ve doğru atmaktan geçer. lisans veren/kritik parça sağlayana bağımlı kalmayacak alternatifler üretmek gerekir. kendi iş yaşamımda da örneklerini gördüm; bir makineyi a'dan z'ye kendi atölyesinde üretmeye çalışanlar atölye boyutunda kaldı, kritik parçaları ithal edenler hem daha yüksek kaliteyi yakaladı hem daha başarılı oldular.
elbette yazmak, eleştirmek yapmaktan kolaydır. 1960'larda sanayileşme adımları atılırken abd'ne bağımlı durumdan kurtulmaya yönelik adımlar atıldığı, sovyetlere yakınlaşıldığı bir dönem olmuştur. mesela izmit rafinerisi abd teknolojisi ile kurulmuş, aliağa rafinerisi ise rus teknolojisi ile kurulmuştur. 1960-1980 arası dönemde hazırlanan kalkınma planları doğrultusunda ülkemizde ciddi sanayi yatırımları yapılmıştır. adı ***SAN ile biten çoğu firma o dönemde kurulmuştur. dünya sırf bizim çevremizde dönmediği için gençlik hareketleri, siyasi çalkantılar, petrol krizi, peşinden gelen neo-liberal politikalar bu planlar ve çabaların başarısını kısıtlamıştır.
geriye dönüp baktığımızda ülkemizin önemli aşamalardan geçtiğini görürüz. gönlümüz elbet daha iyi olmasını ister. istediğimiz (veya hakettiğimiz) duruma gelememişsek bunun sebebi;
- şu veya bu kişinin suçu, şu veya bu tekil hata değildir
- dünyada, yakın çevremizde, ülkemizde yaşanan gelişmeler ile toplumumuz ve insanımızın güçlü ve zayıf yönlerinin karmaşık bir fonksiyonudur.
eleştirmek kolay, yapmak zordur. "tofaş'ın 50 yıllık tarihi" kitabını okumanızı tavsiye ederim. bugün eleştirdiğimiz düzeye bile kolay gelinmediğini, ne mücadeleler verilerek ve hangi aşamalardan geçilip hangi sorunlar atlatılarak ulaşıldığını göreceksiniz.
yukarıda yazdıklarımı tersinden okursak; bir liderin, bir girişimcinin çıkıp sihirli bir dokunuşla her şeyi tersine çevirmesi ve mucizeler yaratması da mümkün değildir. arada bazı kesintiler ve sorunlu dönemler olmuşsa da, daha iyiye doğru gitmekteyiz. bu hedefe ulaşmak için çalışmalı, üstümüze düşeni en iyi şekilde yapmalıyız.
-
myagdi adlı üyeden alıntı
olaylara siyah-beyaz karşıtlığında bakmamak gerekir.
o dönemlerde bir askeri fabrikada teknisyen olarak çalışmakta olan rahmetli dedem, şunları anlatmıştı:
- daha önceden kendi ürettikleri bazı ekipmanların abd yardımı sonrasında üretiminden vazgeçildiğini
- üretebilecekleri bazı ekipman ve parçalar için yaptıkları çalışmaları durduklarını
- amerikan yardımı ile gönderilen çoğu tezgahların kullanılmış, eski makineler olduğunu; yeni görünmeleri için bir boya yapılıp gönderildiğini
buna rağmen, aklınıza gelen köklü türk markalarının tarihçesine bakacak olursanız 1945-60 arası dönemde kamu veya özel birçok firmanın da kurulduğunu görebilirsiniz. lisanslı üretim veya montaj sanayi, kendi çabalarınla bir şeyler yapmaya çalışmaktan hem daha ekonomik, hem daha verimli olabilir. kritik nokta, bir sonraki adımı iyi planlamak ve doğru atmaktan geçer. lisans veren/kritik parça sağlayana bağımlı kalmayacak alternatifler üretmek gerekir. kendi iş yaşamımda da örneklerini gördüm; bir makineyi a'dan z'ye kendi atölyesinde üretmeye çalışanlar atölye boyutunda kaldı, kritik parçaları ithal edenler hem daha yüksek kaliteyi yakaladı hem daha başarılı oldular.
elbette yazmak, eleştirmek yapmaktan kolaydır. 1960'larda sanayileşme adımları atılırken abd'ne bağımlı durumdan kurtulmaya yönelik adımlar atıldığı, sovyetlere yakınlaşıldığı bir dönem olmuştur. mesela izmit rafinerisi abd teknolojisi ile kurulmuş, aliağa rafinerisi ise rus teknolojisi ile kurulmuştur. 1960-1980 arası dönemde hazırlanan kalkınma planları doğrultusunda ülkemizde ciddi sanayi yatırımları yapılmıştır. adı ***SAN ile biten çoğu firma o dönemde kurulmuştur. dünya sırf bizim çevremizde dönmediği için gençlik hareketleri, siyasi çalkantılar, petrol krizi, peşinden gelen neo-liberal politikalar bu planlar ve çabaların başarısını kısıtlamıştır.
geriye dönüp baktığımızda ülkemizin önemli aşamalardan geçtiğini görürüz. gönlümüz elbet daha iyi olmasını ister. istediğimiz (veya hakettiğimiz) duruma gelememişsek bunun sebebi;
- şu veya bu kişinin suçu, şu veya bu tekil hata değildir
- dünyada, yakın çevremizde, ülkemizde yaşanan gelişmeler ile toplumumuz ve insanımızın güçlü ve zayıf yönlerinin karmaşık bir fonksiyonudur.
eleştirmek kolay, yapmak zordur. "tofaş'ın 50 yıllık tarihi" kitabını okumanızı tavsiye ederim. bugün eleştirdiğimiz düzeye bile kolay gelinmediğini, ne mücadeleler verilerek ve hangi aşamalardan geçilip hangi sorunlar atlatılarak ulaşıldığını göreceksiniz.
yukarıda yazdıklarımı tersinden okursak; bir liderin, bir girişimcinin çıkıp sihirli bir dokunuşla her şeyi tersine çevirmesi ve mucizeler yaratması da mümkün değildir. arada bazı kesintiler ve sorunlu dönemler olmuşsa da, daha iyiye doğru gitmekteyiz. bu hedefe ulaşmak için çalışmalı, üstümüze düşeni en iyi şekilde yapmalıyız.
Tabii ki meseleyi bir tarafa yükleyip suçlamak haksızlık olur. O dönemlerde gücü ve iktidarı elinde bulunduran, üretim yapmak için çabalayan kesimin de vizyonsuz ve çapsızlığı da gözardı edilemez.
Üretimi geliştirmek için kurulan tesislerin siyasetçiler tarafından arpalık hale getirilmesi, her dönemde seçim yatırımı olarak tesislerin kullanılması maalesef üretimi ve gelişimi baltalamıştır.
-
hokahey adlı üyeden alıntı
Onlardan farkımız şu: biz "balık tutalım" diyoruz, onlar "ne gerek var efendim marketten hazır geliyor zaten" diyorlar. (Rahmetli Erbakan hoca hariç)
Enteresandır onun da mirasını iç ettiler ki nereden ve nasıl geldiklerini de en iyi onlar biliyorlar
-
Geçmişe mazi derler. Hayat bir gün oda bugün.
Bundan sonra ne yapılabilir? Ne yapabiliriz? Ne yapmalıyız?
Bana kalsa Türkiye'ye ambargo koysunlar 5 yıl kapalı kalsın bak neler üretiliyor. Farzı misal Küba örneği, sağlık ve ilaç sektörü bambaşka boyuta geldi. Predatörleri vermediler ne oldu kendin yaptın. F16 lar yerli yazılıma geçti yer yerinden oynadı. Hala uçağı düşen fizik profesörünün bilgilerinin akıbeti meçhul. 1970 li yıllarda Uludağ'da yapılan anti yerçekimi testlerinden sonra sırra kadem basan prof. (Arkasından gelen bir kaç sene sonra artan uçan daire olayları) say say bitmez.
-
çok girişimciden sizin düşüncenizi destekleyen şeyler dinledim.
1973 kıbrıs harekatı sonrası Türkiye'ye uygulanan ambargo döneminde, eldeki makinaları çalışır hale getirmek, onlara parça üretmekle başlamış nice tornacı-tesviyeci bugün hatırı sayılır makine imalatçıları olmuştur.
-
Dediğiniz çok doğru. Eğer ihtiyaç hasıl olur ve zorlama meydana gelirse pekâlâ üretilir.
Aksi takdirde hazır bir malı yeniden üretmek mantıksız bir hareket olur.
-
Rol model alınacak bir ülke varsa Türkiye için, o ülke Güney Kore'dir. Çağımızda kapıları başka uluslara kapatmak kendini izole etmek hiçbir fayda vermeyeceği gibi geriye götürür. Bu konuda iki farklı tutum sergileyen Kore ülkeleri bile bazı şeyleri idrak edebilmek için yeterli olacaktır diye düşünüyorum.
Tabi ki konuşmakla olmaz, her birey kendisinden başlamalıdır değişime zira birbirimizi dürtmeyle, dış motivasyon aramakla bu işler yürümüyor.
-
Ben kendi adıma bu yaşıma kadar hep imalat işinde çalıştım. Bizdeki mantalite farklı hocam yumurta kapıya gelmeden akıllanamıyoruz biz. Yani kore çok güzel örnek. Devlet çağırıyor size ne lazımsa vereyim dünya lideri olun diyor ve adamlar başarıyor ok. İşte bizde o devlet yok. Bizdeki devlette ki hepimiz seyretmişizdir, Devrim Arabalarını. O yüzden dedim kapatacaksın o mantaliteyi yok edeceksin içeride. Ben lise mezunu adamım naçizane kendi işlerimizde kullandığımız bir iki uydurma kaydırma icadımız var. Benden bu fikirler çıkıyorsa okumuşlardan veya bizim cahillerden ne fikirler çıkar.
-
sallami adlı üyeden alıntı
Geçmişe mazi derler. Hayat bir gün oda bugün.
Bundan sonra ne yapılabilir? Ne yapabiliriz? Ne yapmalıyız?
Bana kalsa Türkiye'ye ambargo koysunlar 5 yıl kapalı kalsın bak neler üretiliyor. Farzı misal Küba örneği, sağlık ve ilaç sektörü bambaşka boyuta geldi. Predatörleri vermediler ne oldu kendin yaptın. F16 lar yerli yazılıma geçti yer yerinden oynadı. Hala uçağı düşen fizik profesörünün bilgilerinin akıbeti meçhul. 1970 li yıllarda Uludağ'da yapılan anti yerçekimi testlerinden sonra sırra kadem basan prof. (Arkasından gelen bir kaç sene sonra artan uçan daire olayları) say say bitmez.
Anti yerçekimi mi? İlk defa senden duyuyorum. Enteresan.
-
Kapıları kapayalım diyen arkadaşların Arnavutluktan haberi yok galiba.
Reklamlar
Konu içerisindeki kullanıcılar
Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)
Bu Konudaki Etiketler