Sürücüsü olmadığım motosikletle ilk kazam
Reklamlar
-
yıl 2002
aylardan temmuz.
genciz daha, deli dolu. o dönem çok iyi anlaştığım motor düşkünü bir arkadaşım var. adı vahit. koş koş vahit. cafede takılırken bu motoru kaldırıma çeker ve el işaretiyle ''koş koş'' deyip alır götürür. evdeysem telefon eder '' koş ula, aşağıda seni bekliyorum'' der, yine alır götürür. kapalı ortamda pek duramaz, daha doğrusu hiperaktif olduğu için hareketi çok sever. sevgilisi vardı, kız bunun hızına yetişemeyince tartışıp ayrıldılar. bu da terk edilince rahatlamak için '' koş reis, sahile gidip demlenelim'' diye beni aradı. aslında o kıza deli gibi aşıktı...
bindik motora eskihisar sahiline gidiyoruz. orada meşhur bir çınar ağacımız var, hemen yanında da sandala oturup bira içeceğiz. hem içip hem dertleşeceğiz. tuna2 sandalın ismi. bizim sandalımız.
feribot yoluna girdik, akşam saat 10 civarı. 4 şeritli geniş bir yol. yokuş aşağıya gidiyoruz. yalova'dan gelen araçlar da vapurdan inip gebze merkeze gidiyorlar. sakin yol o an hareketlenmeye başlıyor. belli ki vapur yanaşmış ve araçlar yola çıkmış. karşıdan gelen bir araç da şerit değiştiriyor. araç resmen bizim şeride doğru kayıyor. anlık bir olay. böyle saniyelik. hızla akıyor araba. lan lannn diye bağırıyor vahit. bağırırken sağ bacağıma sertçe vurup kalkkkkkkk diye çığlık atıyor. kalkar kalkmaz havada uçtuğumuzu hatırlıyorum.
araçla kafa kafaya çarpışıyoruz, şimşek çarpması gibi. gümm.
hani derler; insanlar ölüm anında bile algısını kaybetmez derler. giyotinle kafaları kopsa bile o 1-2 saniye kadar bilinci yerinde olurmuş. kopan kafası cansız bedenine doğru dönük kalmışsa kendini o idam sehpasında bile görürmüş.
tak diye yere düşüyoruz biz de. vahit'te kask var bende yok. sürükleniyoruz asvaltta. sağ tarafımızda bariyerler var. yavaş yavaş oraya kayıyoruz. hızımı yavaşlatmak için ellerimi olanca gücümle yere bastırıyorum ama öyle bir acıyor ki salise bile sürmüyor. vahit'e çarpıyorum ama ona tutunmak bile aklıma gelmiyor. insan bir kaza anında, yani ölüme giderken, bunları düşünebilir mi? inanın o 7-8 saniyede her şeyi düşünüyor. aklımda tek şey var o da bariyerler. sürüklenirken bariyerlere bakıyorum, iyice dibine kadar yaklaşınca gözümü kapıyorum ve birdenbire takla atarak çimenlerde yuvarlanıyorum.
bitmiş bariyer.
çimenlik küçük bir alanda öylece uzanıyorum. tepemde bir sürü yıldız. sonra yıldızlar azalmaya başlıyor, onların yerini insan kafaları alıyor. '' ellemeyin, bırakın, kimse dokunmasın, ambulans, ambulansı arayın...'' bir sürü uğultu. gözüm kapanıyor...
sonra bir ıslaklık. pet şişeyle yüzüm ovalanıyor '' iyi misin? adın ne? iyi misin? cevap ver''
yavaş yavaş ayağa kalkmak istiyorum ''dur dur, kıpırdama'' kulağımda bir sürü vızıltı. yine de doğruluyorum. insanları itekleyerek vahit'in olduğu yere yürüyorum. orası daha kalabalık. yolun kenarında dörtlüleri yakmış bir sürü araç. siren sesleri geliyor, yanıp sönen mavi ışıklar ve o ışıklardan inen sarı yelekli sedyeli insanlar.
hepsi vahit'e koşuyor. bir şeyler ters belli. biri koluma girecek gibi oluyor hızlanıyorum. vahit yerde, onu görüyorum. iyice yaklaşıyorum. gözleri kapalı. her yer kan. bacağı yok. diz hizasından kopmuş bacağı. kopan bacağını alıp ambulansa koşuyorlar. vahit'i hızlıca araca bindiriyorlar. kan tutuyor, olduğum yere kusuyorum. ''siz gidin, gidin '' diye ambulansa bağırıyorlar. yine mavi ışıklar, polisler de var. motor ikiye ayrılmış, çarpan aracın önü dağılmış, şoför de saçını yoluyor. bizim şeritte ne işi vardı ki? kesin uyumuş ama inkar ediyor. sonrasında bir sürü mahkeme.
vahit'i yoğun bakıma alıyorlar. bacağı parçalanarak koptuğu için yerine dikilemeyeceği söyleniyor. bir sürü operasyon. aylarca hastane yatışı. velhasılı şahit olduğum en dehşet verici olay yine de ölümle bitmiyor. ben santimlerle bariyerlerden kurtulurken, vahit'i bariyer biçiyor. parmak ve bilekten 3-5 küçük çatlak, 2 kaburga kırığı ve yara bere harici bana bir şey olmazken '' koş koş vahit'' artık yürüyemez hale geliyor ama yine de hayattan kopmuyor.
aylar sonra tuna2'ye oturup içkimizi içiyoruz. içtikçe geçmiş olsun'a dahi gelmeyen kız arkadaşına sövüyoruz. o gün ben bacağımı değil kalbimi bıraktım oraya diyor. aslında hayattan böyle kopuluyor ama o bunu itiraf edemiyor. ben de söyleyemiyorum. susuyorum. aşk tuhaf şey. sonra ben motosiklet aldım bu kez ben gezdirmeye başladım vahiti,o gün bu gündür artçı selemden eksik olmaz,iyiki varsın vahit.
Reklamlar
-
Vay arkadaş yazsan film olur...çok geçmiş olsun, yıllar geçmiş Allah sabır versin kolay değil sen ve arkadaşın için.
-
Film senaryosu gibi olmuş. Allah korumuş
-
Daha 2 gün önce aşağıdaki olayı yaşadım. Düşme anında bariyerlere doğru giderken hep aynı şeyleri düşündüm. Öyle korku vericiydi ki. Toplasan belki 30-40 saniye sürünmüşümdür. Sanki saatlerce sürdü ve tüm o saatler boyu gözümün önünden binlerce şey geçti. Binlerce şey düşündüm. Şimdi değeceğim, şimdi kopacak bir yerim, şimdi öleceğim. Neler neler.
Büyük geçmiş olsun size ve özellikle Vahit'e.
-
böyle şeyler okudukça hayatımdan şüphe ediyorum ve anlık olarak motosiklete olan hevesim bir anda kırılıyor.
her gün motosikletten düşüp bariyerlere çarpıp kolumun bacağımın kopması veya kırılmasının
yanlış yerde sollama yapan araba-kamyon-tır gibi araçla kafa kafaya çarpışmanın,
yolda kendi halimde giderken çok hızlı bir arabanın-tırın-kamyonun arkadan bana çarpıp önüne katarak gitmesinin
bir ağır vasıta tekerleğinin bedenimin üstünden geçmesinin
kırmızı ışıkta durmayan bir aracın ben yeşil ışıkta geçerken bana yandan çarpmasının,
kavşaklı ana yolda ilerlerken herhangi bir aracın önüme fırlamasının
aklıma gelmeyen ve biz motosikletlilere tehlike olan bir sürü sebebi aklımdan geçirerek motosiklete biniyorum. gerçekten dehşet verici ama ne olursa olsun o motosikletin selesine oturuyoruz bir şekilde. tekrardan ve tekrardan...
Reklamlar
Konu içerisindeki kullanıcılar
Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)