Şahsen İstanbul anadolu yakasında yaşıyorum, gerek iş gerek çevre olarak vaktimin çoğu ümraniye, kadıköy, üsküdar, beykoz taraflarında geçiyor ve bu saydığım semtlerin en temiz olan caddeleri bile evlere şenlik.
Hafta sonu biraz yol yapalım dediğimizde en yakın şile, ağva, riva, teke, darlık felan var, buralarda da darlık virajları hariç gram "Bu yolda güvenle gazlanir denilecek asfalt yok.
Yani oturup düşündüğümde nerden baksam ağız tadıyla supersport/naked sürecek virajlı yol bilmiyorum diyeceğim kadar az.
Belki ben bilmiyorumdur, belki bana güvensiz gelen asfalt başkasına çok güvenli gelebilir.
Enduro'nun cezbeden yanı, insanların yol bitti dediği yerde asıl yolun başlaması, Camping/Survival kafası.
"Motorcu olmak" dedigimiz kültür, benim gözümde sınırların kaldırılmasıdır, Enduro/Cross makinalar dışında her sınıf için eninde sonunda bir sınıra takilmakta kaçınılmaz.
Hızı bende severim, ama felsefik bi yorum yapacak olursam mesela, çita ne kadar karada yaşayan en hızlı canlı olabilmekle övünsede, asla bir kuştan daha hızlı hedefe ulaşamaz, ve asla uçmanın keyfine varamaz.
Tabi birde Gökdoğan gibi hem dünyanın en hızlı canlısı olup, hemde uçabiliyor olmak var
Racing sever arkadaşlar benden bu muhabbetler yüzünden pek haz etmez genelde.
Ama ben hepsini denedikten sonra Enduro diyorum, onlar Enduro'yu denemeden Racing diyor, bilmem anlatabiliyormuyum
