Bir Motosiklete Sahip Olmanın Fizyolojisi
Reklamlar
-
Önce motosiklet almaya karar vermekle başlayan bu süreç, hiç de hayal edildiği gibi eğlenceli değildir. Önce bir motor görüyorsun ve kanın karıncalanıyor. B*k varmış gibi “ben bundan istiyorum” diyorsun ve süreç başlıyor. Birkaç hafta deli gibi internette araştırıyorsun, hastalık araştırmaktan farkı yok, eğer birkaç temel markayı almıyorsanız yorumlar gözünüzü korkutuyor, biri diyor ki “abi aldım, aldığım güne lanet olsun, yakacam motoru … sorunu yüzünden … harcadım, hala … durumda”. İlk viraj burası, bir kısım bu yorumları görünce vazgeçiyor. Bu virajı dönenler kararsızlık virajına giriyorlar.
Diyorsun ki abi tamam kararımı verdim, … alacağım, önce internette ne kadar yer varsa sular seller gibi ezberliyorsun, sonra bakıyorsun şekli de güzel, nihai kararı vermek için bir büyüğe de danışayım dercesine gidip foruma yazıyorsun, “bunu beğendim sizce nasıl?”, mutlaka birileri aklını çeliyor, “abi o çinli ona bu parayı vereceğine … şu kadar, 2. Elini al kafan rahat etsin“. Bir de bu “kafan rahat etsin“ciler var tabii… bunları da geçince yedek parçacılar çıkıyor ortaya, “abi alırsan parça .. gün/ay/yıl sonra ...'dan gelir bak, ama şu model iyi“ adamın dediği modelde genelde aynı klasmanda olduğundan, parça sıkıntısı yoksa muadil bir probleme sahip. Sonra öğreniyorsun motosiklet işi araba gibi direksiyon şoförlüğü ile olacak iş değil, elini kirletmen gerekiyor, alıp bindiğinde kalp atımından hallice motorun sesi sana birçok şey söylüyor, motorunu tanıman gerekiyor, ne alırsan al, dikkat etmedikten sonra ömrünün uzun olmadığını, bunun dışında çooook kötü bir model almadığın sürece bu işin para/çokomel ilişkisi olduğunu ve o modele olan gönül bağınla alakalı olduğunu görüyorsun. 2. Aşamada vazgeçmek yerine motosikletin modelini değiştirebiliyorsun. Bu aşama elini kirletmekten korkan Berkecanları ya da bu işi “qızhlara hava atsam ben yha” cılarıda eliyor. Bitti mi? Tabii ki hayır.
Bu sürece böyle giriyorsan ya ilk motorunu alıyorsun ya da henüz tecrübe için yeterli km ulaşmadığından o tedirgin serçe pozisyonundan çıkamamış durumdasın zaten. Karşına bu sefer de 0’mı 2. El mi virajı çıkıyor. Sorup soruşturduğunda bir cenah “Abi niye sıfır alıyorsun ki, düşük km. De güzel bir 2. El al uyguna gelir, piyasası da canlı motorun, endişe etme“ diyor. Tam içine su serpilmişken diğer cenah olaya dahil oluyor, “Abi adamlar motorla … km yapıp sarmışlar teli, onu da bizim arkadaşa … km de diye satmışlar, çocuk sanayiden çıkmıyor” diyor. Saçları ağartacak bu dönemeçte ya maddi çıtanı zorlayıp 0 alıyorsun ya da 2. El konusunda araştırıp soruşturup içine sineni alıyorsun. Ne kadar araştırırsan araştır, motosiklet kara kutudan hallice, subaylarına baktırsan keçesi kalıyor, almayı düşündüğün her motorun şanzımanını açtıracak halin yok ya, açtırsan ne farkeder, binbir aksam var, hangi birini açtıracaksın? Mecbur karşındakinin insan evladı olmasını dua ediyorsun.
O büyük gün geliyor, burada almayı düşünenler ikiye ayrılıyor işte,
1- ehliyet işini motordan önce çözenler
2 - Aklında motosiklet olmadığı için bu işi motordan sonra halledenler.
1.sini yapan arkadaşları canı gönülden tebrik ederim, ama 2. ekipten olanlar için aslında çile yeni başlıyor...
Bu aşamada nihai kararı veriyorsun, ya motosikleti alacak ve ehliyet cenderesine gireceksin, ya da bu dönemeçten dönüp, araban varsa arabana binip “güzel hayaldi he…” diyip trafikteki motorları sıkıştırmaya başlayacaksın. Hani sen almadın ya, onun var diye onun canıyla batak oynama hakkın var senin. Elbette herkes böyle olmasada birçok kişide bunu gördüğüm için böyle genelliyorum… Ya da motorcu olmak için son virajı dönüyorsun, gidip alıyorsun aleti. İşte buradan dönüş yok. Alıyorsun motoru, adamla anlaşıyorsun, ama burada da devlet giriyor devreye, diyor ki “dur kardeşim, bu işler öyle kolay mı sandın? Uzaktan binenlere bakıp peh peh bisikletten hallice yha demek kolaydı, oysa bu alet gayet de bir taşıt, önce bir ruhsatını/plakasını al bakalım, bir de sigortanı yaptır, bunlar eksikken seni bu motorun tepesinde görürsem basarım cezayı, bağlarım valla motorunu gözünün yaşına bakmam!“. İlk kez motor alacak adamın 10 birim bütçesi varsa en az 9 birimini motora basıyor, oysa 8 birimini motora, 1 birimini ekipmana 1 birimini de kağıt kürek işlerine ayırması gerektiğini okuduğu birçok yer söylemesine rağmen o alacağı motorun aşkıyla bunları kulak arkası ediyor. El-mahkum emniyette cebelleşip plakaydı ruhsattı işlemlerini hallettirmek için bir ya da birkaç gününü ayırıyorsun, burası da tamam, ama ehliyet hala yok.
Gidip ehliyet kursuna diyorsun ki “Kardeşim ben motor aldım, ama 1 km tecrübem yok, hadi motor sürmeyi öğretin bana.“ Burada ehliyet kursları 3’e ayrılıyor;
1 - Abi motor şurada hemen öğrenirsin ne var yha’cılar
2 - Biz sürmeyi öğretmiyoruz, sırf kağıtta adımız yazsın diye 600-700-800 lirayı alıyoruz, ders mi istiyorsun? Kamonnn, saatlik ders ücreti … kadar, isterseniz verebiliriz.
3 - (En sevdiğim) Motosiklet sürmeyi bilmiyorsanız kayıt edemeyiz sizi.
Burada kafan karışıyor, adı “ehliyet kursu” olan bir kurum, benden böyle fahiş paraları alıyorsa, gayeside öğretmek ise bu ne perhiz bu ne lahana turşusu…
Lanet olsun tamam diyip birini seçiyorsun, bu sefer de sürücü kursu diyor ki “Abi sınav 1/2/3 ay sonra, sınavdan 1 ay sonra da ehliyeti alabilirsin.” Nasıl yani? Şimdi motora 1/2/3 ay binemeyecekmiyim yani ben ? Maalesef evet, ehliyet sınavı denilen 1 günlük işi devlet baba 3 ayda 1 yapıyor, bu aşamada çıldırıp sürenler var ama sabredenler tabii ki doğrusunu yapanlar
Sabredip ehliyet sınavına girdikten sonra bu cehennem bitiyor pek tabii, güzel günler başlıyor, taaa ki ilk trafiğe çıkana kadar. Bakıyorsun ki araba gibi değil bu iş, trafikte sıkıştıran sıkıştırana, espri yapacağım diye arabayla motor ittiren bir milletiz, farkediyorsun ki bu iş arabayı dalgın dalgın sürmek gibi değil, kafana kask dışına birşey taktığın an gözünü hastanede açman içten bile değil. Dört açıyorsun gözlerini, eldivenini kaskını, dizliklerini, ayakkabılarını giyince çevrendekiler bakıp tüm bu çileleri bilmediklerinden “amma abarttın ha, motor işte, ne gerek var şunlara” diyorlar. Ama sen daha aleti almadan asvaltta meze olan, pekmezi akan motorcu kardeşlerin olduğu için kulak asmıyorsun. İşte tam da bu aşamada ufkun açılıyor belki de, “bu aletin şakası yok!” Saatte 100 km hızla giderken, asvaltta paten yapmaya ekipmansız kalkarsan akıbetini kestirmeyi bile düşünemiyorsun. Gel zaman git zaman alışıyorsun ekipmana da, motorun üstüne oturup, marşa ilk bastığında bacaklarının arasında gürleyen demir atada, bu aşamadan sonra, insanlara bu aletin değil, trafikteki canavarların, bilinçsiz kullanıcıların tehlikeli olduğunu anlatmaya kalkıyorsun, ama bakıyorsun ki birçoğu çoktan teşhisi koymuş, “motosiklet tehlikeli, 4 teker iyidir”. Bir yerden sonra anlatmayı bırakıyorsun, tadını çıkarmaya bakıyorsun, zaten bu aletin üstüne binmek için bu kadar çileye katlanmanın, canınla kumar oynamanın sebebi de bu tutkun değil miydi?
Reklamlar
-
Fizyoloji deyince motosikleti alırken salgılanan mutluluk hormonu epinefrin ve dopaminden, parayı ödeyince yükselen kan basıncından, viraja hızlı girildiğinin fark edildiğinde yükselen adrenalinden, uzun zaman motora binemeyince başlayan seğrimelerden, daha büyük motora geçmek düşüncesi ile gelen anüs bölgesindeki kaşıntıdan bahsediliyor sanmıştım.
-
Usenmedim okudum. Sürükleyici ve eglenceli olmuş. Emeğimize sağlık.
Reklamlar
Konu içerisindeki kullanıcılar
Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)