[MT] - İstanbul ''Regal Raptor'' ÇETESİ...
Reklamlar
-
03 Temmuz 2006, 19:38
#141
muhendis1959 adlı üyeden alıntı
müslüm abi inan egzosa yapışan ayağımın acısı aldığım zevkin yanında hiç kalır. Hele regallerimizle suyun içine girdiğimizdeki heyecanı ve meraklı bakışları görmeliydin. Sanki aslan parçası..Dizlerime kadar gelen suyun donumu ıslattığını fark ettiğimde motorumla suyun içinde kalacağım korkusuyla gaza asılmam müthiş ve çok adrenalinli saniyelerdi nasıl anlatılır bilmiyorum. Geride kalanların acaba bende geçebilecekmiyim diye endişeli bakışları ki hiç sorma....Benim için önemli olan dostluktu ve onuda burada aranızda fazlasıyla buldum. Hepinize teşekkürler.
ReGaL_RapToR adlı üyeden alıntı
bende almayı düşünüyorum ama nasıl arıza çok çıkarıyo mu? hızı filan nasıl ?
almayı düşünüyorsan sana şiddetle tavsiye ederim. Arıza problemi sadece sık olmamakla radyatör deliyor okadar.Ama hız merakın varsa hayal kırıklığı yaşarsın. Suzuki,yamaha kawasaki gibi raptorun caoğrafi kardeşleri var bir de onlara bak derim.
Reklamlar
-
03 Temmuz 2006, 19:51
#142
ReGaL_RapToR adlı üyeden alıntı
bende almayı düşünüyorum ama nasıl arıza çok çıkarıyo mu? hızı filan nasıl ?
Hocam bu motor chopper ve bu motorlarda ön planda hız aranmaz.
Kullanıcılarına ve bu motor hakkında bilgi alabileceğin kim olursa sorduğunda alacağın cevap şu olur: AL
Senden ricam bu motor hakkında bilgi alışverişi yapacağın yerde burası deil!!!
Alttaki adresten bilgi alışverişi yapabilirsin!
http://www.motosiklet.net/forum/show...d=1#post326953
Birde verdiğim bu adres 180 sayfadan oluşmakta eğerki vakit ayırıpta şöyle sakin kafayla okuyacak olursan aradığın hertürlü bilgiye ulaşacaksındır.
-
03 Temmuz 2006, 20:32
#143
arkadaşlar ne diyebilirimki süpersiniz ...orda olmayı çok isterdim ...haberimde vardı ne bilim cesaret edemedim belkide ...ama büyük hata yapmışım böyle bir macera bulunmaz anlatılmaz sadece yaşanır....
-
03 Temmuz 2006, 22:11
#144
arkadaşlar sizinle gitmiş kadar keyif aldım....
aranızda olmak cok isterdim ama olmadı planları uyduramadım.hatta aykondan tuncayla bi ara kararlaştırdık bile,birlikte size katılacaktık.ama olmadı başka sefere inşallah.......en kısa sürede tanışmak dileği ile....
(hunluata) tuncaydan iş yerinizi öğrendim,bir çayını içmeye uğrayacagım,ayağın için geçmiş olsun..........
herşey gönlünüzce olsun arkadaşlar.....
-
03 Temmuz 2006, 22:40
#145
Pazar sabahı saat 6.45'de çaldığında yataktan hemen fırladım. İşe gitmem için 8.30'da beni kaldırmaya çalışan saatim hafta içleri hiç de bu kadar başarılı olamıyordu. Olacaklarımı hissettiğimden mi yoksa güzel insanlar ve güzel motorlarla bir gün geçireceğimden mi bilmiyorum kendimi çok dinç hissediyordum.
O hızla da evden çıktın. 17 km'lik bir sürüş sonunda saat 07.12'de Mahmutbey gişelere vardım. Sağa sola manasız bakışlar atarken ilerden gelen bir karaltının kokusundan mı bilmiyorum Regal Raptor olduğunu anladım. Gişelere girmeden el hareketi yaptım ve durup yanıma geldi. Sima yabancı gelince son anda gaza gelen bir MT'li olduğunu sanıp nick'ini sordum. Biraz kekeledi, ne demek istediğimi anlamaya çalıştı. Meğerse bizimle alakası yokmuş. El edince bir sorun olduğunu düşünüp durmuş. İşte gerçek motorcu budur arkadaşlar!.. Biraz motordan bahsettik, düzenlediğimiz geziyi anlattım. Kınalı'ya kadar bizimle gelme kararı aldı. Sadece 4 motosikletli küçük bir grup olsak da fazlasıyla zevk aldığına eminim. Daha sonra ilerden balık-köpek'le beraber Freak de geldi. Az bir beklemeden sonra saat tam 7.34'de son ikili Can. ve Ufuk'un katılımıyla zincirlerimiz yağlanmış, depolarımız dolu olarak yola çıktık. Temiz bir asfalt, güzel bir hava ve rüzgar!.. İnsan başka ne isteyebilir ki. Peşimizde gölge gibi bizi takip eden Freak'in Honda'sının (araba) verdiği güveni grup sürücüleri az çok bilir.
Çerkezköy'e bir kaç km kala benzinlikte kısacık bir mola verdik. Burada Freak'ın eşi ve -lafın gelişi değil, gerçekten- termo'suyla (terminatör) tanıştık. Sonra durmaksızın (sadece bir yerde yol sormak için) Kastro'ya doğru yollandık. Saray'dan bilmem kaç km sonraki biraz bozuk yola gireli çok olmamıştı ki ilerlerde bir yerde parlayan yıldızlar gördük. Tüm iştihamıyla bize yaklaşan yıldızlar Grave, Gyazici, Hunluata, Macgyver ve motosikletlerinden başka bir şey değildi. Sanki zaten yanlarına gitmiyormuşuz gibi, sanki tesadüfen karkılaşmışız gibi sevindim açıkçası. Buna benzer bir mutluluğu onların yüzünde de okuyabilmekse daha başka bir zevkti. Bir "u" dönüşü yapıp geldiğimiz yöne doğru bir-kaç km yol yapıp bir köy kahvesine serdik postu. Olabileceği kadar sade ve olabileceği kadar samimi bir kahvaltı yaptık. Kahvaltının ortasında motorları önüne bıraktığımız garajdan sesler gelmeye başladı. Sonra bizim motorları ve keyfimizi görünce arabayı çıkartmaktan vazgeçtiler, "acelemiz yok, keyfinize bakın" dediler. Aslında basit bir olay gibi görünüyor ama bu da benim çok hoşuma gitti. Buna benzer küçük, güzel şeyler beni inanılmaz motive ediyor.
'E madem denize geldik, madem kurulu çadırlarımız var, yürüyün o zaman' diye gazımızı da alarak vurduk Kastro'ya doğru. Kamp alanına geldiğimizde düncü'lerden biri girişteki adamla bir şeyler konuştuk ve içeri alındık. Giriş-çıkış mantığı, ücret veya herhangi ayrıntı hakkında hiçbir fikrim yok. Voleybol oynayan, mangalla uğraşan, ip atlayan, top koşturan yüzlerce insanın ve sessiz sakin duran onlarca arabanın arasından geçerek çadırların yanına ulaştık. O andan itibaren geçen 1 saat boyunca nelerden konuştuk, neler yaptık hiç bilmiyorum. Sonrası klasik şeyler. Sahile gittik, yüzdük, coştuk falan filan... Bir ara anlamsız bir gaza gelip kuma derince bir çukur kazmıştım. Freak'ın oğlu Termo'yu kaptığım gibi içine attım (dikine... ayakta), kalan yerlerinide kumla kapatım koltuk altlarına kadar gömdüm. Resmini her kim çektiyse burada yayınlasın çünkü gerçekten görülmeye değer bir olaydı. Derken deniz faslını bitirip tekrar çadırlara döndük ve gezinin 2. perdesi, maceralı kısmı, yaşanmaya değer nadir güzelliği başladı!..
ORADAN CANLI ÇIKAMAYABİLİRDİK (Abartı ama ilginç Macgyver'dan esinlendim)
Yağmur başladı. O an için yağan şey sıradan bir yaz yağmuruydu. Neler olabileceğini kestiremediğimiz için sadece gülüyorduk. Fedakar dostlar sırayla mangal başına geçip yemekleri hazırlarken mangalı korumak için ne tür numaralar çevirdiler hayal edin!.. aslında hayal etmeyin, direk resimlere bakın. Her şey yolunda panik yok havasında Hunluata'nın getirdiği köfteleri, tavukları ve sucukları yedik. Hatta ben şuurumu yitirip hepsinden birer yarım yedim. Yemek bitimine doğru yağmur şiddetlenmeye başladı. Nasılsa kururuz, biliyoruz ama yinede ıslanmaya gerek yok diye kimimiz çadıra, kimimiz çadırların tentesine sığındık. Tente kısmı eğlenceliydi çünkü hem açık havada kalıp dereyi izliyorduk, hem de ıslanmıyorduk. Sadece kısa bir süreliğine tabii. Sonra yağmur sınırları zorlayacak boyuta çıktı. Eğim sayesinde oluşan akıntıya ayakkabılarımız dayanamadı ve daldık çadırın içine. Köpük köpeğinin müsaade ettiği ölçüde çadırın kapı kısmını açık bırabildik. Zaten açık kaldığı sürece içeri yağmur giriyordu. Çok geçmeden anladık ki bunun da bir önemi yokmuş. Çünkü Çin malı çadırlarımız sukoyuverdi ve suyu koyuverdi içeriye. Allah'tan altları daha sağlamdı da yerden su almadık. Lakin altımızdan küçük bir dere geçtiğini hissedebiliyorduk. Eğer çadırlar kazıkla yere sabitlenmeseydi (ve tabii ki biz içinde olmasaydık) kesinlikle sele kapılıp dereye düşerdi.
Yapacak bir şey yok, bekleyeceğiz... bekliyorduk!.. Bekledik... bekledik. Neşemizden hiçbir şey kaybetmemiştik. Süper eğleniyor, deli gibi gülüyorduk. Sigaramız bitmek üzereydi, su selden dolayı ulaşamayacağımız yerdeydi, yemek stoklarımız tükenmişti, hastalanmıştık, vücudumuzda garip yaralar, derilerimizde derin çatlaklar oluşmuştu. Ölümü bekliyorduk… (pardon arkadaşlar, filme dalmışım). Ama sigaramızın azaldığı kısmı doğru. Sigara içen biri bunun ne demek olduğunu çok iyi bilir.
Sıkı muhabbet eşliğinde bir-iki saati daha devirdikten sonra nasıl olduysa şeker olmadığımızı hatırladık… sonra bu yağmura şekerin değil tahtanın bile dayanamadığını gördük. Derenin bir karış kadar üzerinde dereye paralel uzanan kalınca bir ağaç dalının artık su altında kaldığını hayretle izledik. Derenin taşmasını beklemenin bir anlamı yok diye ‘ne olacaksa olsun’ diyerek toparlanmaya başladık. Çamur batak içinde çadırları ve diğer eşyaları toplayıp zor bela motorlara yükledik. Her zamanki gibi tek marşta RR’lara atlayıp gidecektik ki Grave küçük bir dalgınlık esnasında motorunu yatırdı. Nasıl yatırmasın ki?.. deli gibi yağmur altında ıslanan toprak zemin ve yaprakları bir düşünün. Tek sorun, zaten ‘acaba benzinliğe götürür mü’ diye kaygılanırken yatma esnasında yakıtın bir kısmının daha dökülmesi oldu. Konuştuk, anlaştık… ‘eğer yolda Grave’in benzini biterse arkadaşmış, motorcu dayanışmasıymış, RR kardeşliğiymiş demeden basıp gidiyoruz, ne hali varsa görsün’ dedik. Tam bunun kahkahalarını atarken karşımıza bir gölcük çıktı. Uzunlu tahmini 3 RR boyundaydı ama derinliği hakkında hiçbir fikrimiz yoktu. Gidebileceğimiz başka bir yerde yoktu. Altımızda bir enduro da yoktu. Bir sal inşa etme şansımız da yoktu. Hiçbir şey yoktu… sahip olduğumuz tek şey mangal yürekli Macgyver’dı Öncümüz sensin, aslansın, kaplansın gazlarını verirken o motoruna gaz vermeye başladı. Bir ara bir çukura da girince zaten takribi diz boyu olan suda dalgalarında etkisiyle neredeyse kayboldu. O an öyle bir gülmeye başladım ki sırasıyla diğerleri ve en son artçı olduğum için ben karşıya vardığımda hala deli gibi kahkaha atıyordum. Keşke en azından ben geçerken gülmeseydim. En azından ağzımı kapar ve onca suyu yutmamış olurdum. Sonra asfalta ulaştık ve ufka doğru gaz açtık (ne ufku ve… ufuk mu kalmış!..). Köy de dursak mı durmasak mı diye düşünürken alakasız bir yerde durmak zorunda kaldık. Benzini biten Grave’in hiçbir suçu yoktu aslında. Asıl eşeklik x bankasındaydı anladığım kadarıyla. Macgyver ve ben ilerdeki ilk benzinliğe gidip benzin almak üzere yola çıktık. Biraz gittik. Sonra biraz daha gittik. Sonra daha daha gittik. 15 km sonra gördüğüm Petrol Ofisi tabelasına öyle bir hayranlıkla baktım ki görseniz güzel bir bahar akşamı Eiffel Kulesi’ni izlediğimi sanırdınız. Benzini aldık. Geri götürme işini Macgyver üstlendi (daha doğrusu bu işi ona sattım çünkü sabahtan beri Kastro denen yerde çekmeyen telefon yüzünden yaşadığım sıkıntıyı giderebilme şansı doğmuştu bana). Artık umrumda olmayan bir süre sonra ekip tekrar toplandı. Depolar doldu ve yola çıkıllllllll –amadı. Çünkü çay içmeliydik. Keyiften de öte bir zorunluluktu o an içebileceğimiz bir bardak çay. Merkalı bakışlar eşliğinde kurulduk kahvenin bir köşesine. Hem de ne köşe!.. Gyazicinin hemen kafasının üstündeki poster olmasa neler konuşurduk bilmiyorum Kalktıktan sonra masanın halini görmeliydiniz. Sırılsıklam ıslanmıştı. Vurduk İstanbul yoluna. Gişeler haricinde hiç durmadan güzel bir sürüş yaşadık. İstanbul yakınlarına kadar yol o kadar müsaitti ki yan yana gaz açıp hız göstergelerini bile kontrol ettik doğru mu değil mi diye. Ve vardık şehr-i İstanbul’a yüzümüzde tebessümlerle. Harika bir gün geçirmiştik… nasıl mutlu olmayalım ki. Mahmutbey gişeler son vedaları yapıp koptuk birbirimizden. Belki biraz yorgunduk ama bunun kadar dinlenmiş de hissetmemiştik belki daha önce. Kesinlikle mükemmeldi… kusursuzdu. Ne kadar anlatabildim bilmiyorum ama siz yine de anladığınız kısımların keyfini 3’le 5’le çarpın…
-
03 Temmuz 2006, 23:18
#146
-
03 Temmuz 2006, 23:52
#147
bunlarda benden
arkadaşlar burada yazılmayan bir ayrıntıyı sizinle paylaşmak istiyorum. Grave (Mehmet) kardeşimiz yağan yoğun yağmurun cep telefonunu ıslaması sebebiyle kullanılmaz hale gelmiştir. Saatler onra yola çıktığımızda benzini biten arkadaşımızın yanındayken gökhanın telefonunu almış nişanlısına tekmil veriyordu ki telefonda fırçayı yiyince halini görmeliydiniz. Aynı yusufçuk böceği gibi. puhahahaha
-
04 Temmuz 2006, 00:03
#148
Abicim siz muthişsiniz ya tebrik ederim
YOLCULUĞUN ERKENİ MAKBULDUR 0rh+
-
04 Temmuz 2006, 00:07
#149
sürekli bir beleş wirelles yakalayamayınaca böyle bölük pörçük oldu. Kusura bakmayın
birinci karedeki ortadaki arkadaş MT den mcgayver la orada karşılaştılar
-
04 Temmuz 2006, 01:59
#150
-
04 Temmuz 2006, 10:08
#151
teşekkür ederim
BABAADAM adlı üyeden alıntı
arkadaşlar sizinle gitmiş kadar keyif aldım....
aranızda olmak cok isterdim ama olmadı planları uyduramadım.hatta aykondan tuncayla bi ara kararlaştırdık bile,birlikte size katılacaktık.ama olmadı başka sefere inşallah.......en kısa sürede tanışmak dileği ile....
(hunluata) tuncaydan iş yerinizi öğrendim,bir çayını içmeye uğrayacagım,ayağın için geçmiş olsun..........
herşey gönlünüzce olsun arkadaşlar.....
her zaman beklerim babacım sağolasın.
-
04 Temmuz 2006, 10:42
#152
valla kaldığım yerden devam edeyim diyecektim iki nihatçım sağolsun öyle bir yazmış ki üstüne söyleyecek söz kalmamış
-
04 Temmuz 2006, 10:46
#153
nihat kitap yazsa eminim bestseller olur.Ne dersininiz?
-
04 Temmuz 2006, 10:50
#154
-
04 Temmuz 2006, 10:50
#155
kardeşler selam,
geziniz şeker insanlara göre değil. ama tam benlik, yağmur yağmış toprak mis gibi kokmuştur.
sizin yanınızda olmak isterdim yani
KocaAdam(Süper Teneke) & Camadan & ChomChok & G.ECE
-
04 Temmuz 2006, 11:13
#156
Can. adlı üyeden alıntı
Nihat amma yazmışsın yahu. Senden iyi roman yazarı olur. Biz gezelim sen kaleme al. İleride kitap yaparsın.
gyazici adlı üyeden alıntı
valla kaldığım yerden devam edeyim diyecektim iki nihatçım sağolsun öyle bir yazmış ki üstüne söyleyecek söz kalmamış
hunluata adlı üyeden alıntı
nihat kitap yazsa eminim bestseller olur.Ne dersininiz?
Yapmayın millet, ben çabuk gaza gelirim. Ama gezi de yazılmayacak gibi değildi. Gelmeyenler nasıl ah'lanıyor baksanıza... Ahmettaner, muhendis1959, camadan... bir dahaki sefere inşallah diyelim.
Can. koruma konusunda haklısın... ne diyebilirim ki. Dönerken bir tek tişörtle gelmedim. Sağolsun Macgyver yanında fazladan olan bir montunu bana verdi. Bende de vardı bişeyler. Hasta falan olmadım yani.
-
04 Temmuz 2006, 11:25
#157
cetelesmek ne demek gruplasmak ne demek
amac ne ?
neden sureklı ayrım yapıyoruz bı turlu anlam veremıyorum
kötü...
-
04 Temmuz 2006, 11:45
#158
Slwer adlı üyeden alıntı
amac ne ?
Amaç; bir oluşumu, amacının ne olduğunu sorup öğrenmeden 'kötü' diye nitelendiren insanların olmadığı samimi bir birliktelik oluşturmak. Ortaya soru sorar gibi laf atanlara kısacık bir cevap verip konuyu kapatmak. Yani çok kısa ve öz. Ayrıca MT'de olmaktan haz duyuyoruz.
-
04 Temmuz 2006, 13:37
#159
-
04 Temmuz 2006, 14:08
#160
Ahmet ellerin dert görmesin.
Teşekkürler.
Reklamlar
Konu içerisindeki kullanıcılar
Şu an bu konu içerisinde 3 kullanıcı var. (0 üye ve 3 misafir)
Bu Konudaki Etiketler