10-16 Şubat 2013 arasında Paris'te idim. Eşim, baldız ve bacanak ile gittik. Uzun uzun Paris'i değil , motorcu gözü ile kısaca Paris'i anlatmaya çalışacağım.
Trafik ve motor dışında 1-2 cümle ile Paris'i özetlemek isterim.
-Çok ciddi siyahi vatandaş var. Orjinal Fransız ise hayli az kalmış. Çok ciddi Afrika ülkelerinden ve diğer Avrupa ülkelerinden göç almış görünüyor.
Artılarını aşağıda yazacağım. Eksileri de hayli fazla.Sıralayayım.
-Çiş kokan metro.(yılbaşında pisleyen de olmuş)Pantolonu düşen evsizler vs.
-En lüks restaurantlarda dahi, pis bardak , kaşık vb. 2-3 defa değiştirtmek zorunda kaldık.
-Pizza 'dan önce gelen çorbalar ve kesilmemiş pizzalar.
-İtalya gibi kahvaltı kültürünün kruvasan ve kahveden ibaret olması.
-İngilizce derdinizi anlatabiliyorsunuz. Ama algıları çok zayıf. Pek çoğu için gerizekalı lafını kullanabilirsiniz.
-Genel anlamda insanlar pis diyebiliriz. Daha giderken uçakta önümüzde ki 50 li yaşlardaki iki fransız bayandan gelen koku feci idi. Ter değil ama uzun süre yıkanmadıklarından ten kokuları var. Üstelik hırkaları en az 1 yıldır yıkanmamıştı. Siyah hırka kirden grileşmiş ve kalıp gibi olmuştu. Araya birileri girene kadar uçaktan arkalarından gidemedik.Zaten saraylarında binlerce oda olmasına rağmen tek tuvalet olmaması durumu özetliyor.
-Hizmet sektörü İtalya gibi korkunç. Dövecekmiş gibi hizmet ediyorlar. Tabaklar kaç kez kırılacak sandım, masaya konulurken.
-Restaurantlarda servis inanılmaz yavaş. Hesap bile yarım saatte geliyor. Tabi bu arada kötü bir hizmet ve çoğu zaman kötü bir yemek sonrası çok ciddi para ödüyorsunuz. Değecek Restaurantlar olsa içiniz acımaz ama hem hizmet hem yemek kötü olunca , verdiğiniz paraya üzülüyorsunuz.
-Çok pişir dediğiniz et bile 10 cm kalınlığında olduğundan içi halen kanlı oluyor. Çoğu Avrupa ülkesine bu böyle. Macarlar biraz bize çekmiş o kadar.
-Çoğu otelde odalar çok küçük. Oda içinde 2 kişi gezemiyorsunuz. Sakın ucuz otel diye aklınıza gelmesin.
-Anlamadılar mı anlamak için bir çabaları yok ve çok kabalar.
-Taksiler ateş pahası. 1 hafta her yere gideceğiniz metro kart parasının iki katına havaalanından merkeze gelebiliyorsunuz. Taksi akıl karı değil.
-Anvers gibi bazı bölgeleri var gezmeye gittik , Fransa'nın karışamadığı serbest suç bölgesi gibi. 21:00 den sonra gezilmez geri dönün dediler döndük :confused:
Artıları:
-Muazzam bir tarihi eser ve kültürel alt yapı. Tarihi binalar olduğu gibi duruyor. Tıpkı diğer Avrupa ülkeleri ve İtalya gibi.Avrupalı tarihi dokunun önemini gelişmişlik örneği olarak çok iyi kavramış. Biz deki tarihi doku onlarda olsaydı neler yaparlardı düşünemiyorum. Biz ise, yakıp yerine korkunç çirkin binalara yapmışız. İstanbul'a gelince anlıyorsunuz. Şehirde nerede ise yüksek, çirkin bina yok. Hele boğaz bir Avrupa ülkesinde olsa iddia ediyorum turizm geliri İstanbul'da şu andakinden 40 kat fazla olurdu. Ah ahhh.
-Kış ve ayaz soğuğunda bile ince giyinen insanlar.
-Sokak hayvanı yok. Hepsi sahiplendirilmiş zamanında.
-Her şey düzenli kurallı.
-1 haftalık metro kartı alın bütün Paris sizin.(35 euro + 5 euro kart ücreti)
-Merkezden Paris'in en uzak yeri ortalama 20 dakika.
-Müzeleri.
Euro Disney'e mutlaka gidilmeli. Ama Space Mountain roller coster'ını icat edene çok küfür ettim. Akciğerlerimle , bağırsaklarım yediğim G kuvvetinden yer değiştirdi. 1.32 dakika boyunca hiç durmadan çığlık attım. En son kendi nefesimi ve sesimi duyamayacak kadar hızlanmıştık. 360 derece turda attık. Bir de karanlık, kapalı bir coster. Ömrümün yarısı büyük ihtimal orada gitti.
Trafik ve motosiklet açısından Paris'i özetlersek;
Muazzam bir metro alt yapısı. Olağan üstü. Metro varken başka bir araç kullanmak nerede ise gereksiz. Ancak metro yürüyen merdivenlerinden sıkılmışsanız , 1 dakikalık kayıp yaşamak istemiyorsanız o başka. İnanın belki motosiklet bile gereksiz. Ama yinede in-çık yapmamak için ve özellikle mükemmel akan bir trafikte motor kullanmak cidden çok zevkli. Trafik demişken; yaya ve motosiklete inanılmaz saygı duyan sürücülerin oluşturduğu bir trafik var. Kurallara sonuna kadar uyuyorlar. Aslında bundan önce gittiğim ama yazamadığım, Almanya, Macaristan, Avusturya,Çek Cumh. ve İtalya'da da durum çok farklı değil. Siz adımınızı ışık olmasa bile caddeye attığınız anda o arabalar duracak arkadaş. Siz geç deseniz bile geçmiyorlar. Aynı medeniyet burada da var. Araç hızlı bile olsa 1 metre kala ayağınızı caddeye atın adam nerede ise kızak fren yapıp size yol veriyor. Peki neden?
Birincisi çok iyi bir ehliyet öncesi eğitim. İkincisi inanılmaz yüksek cezalar. E bu kadar güzel trafik varken neden cezalar yüksek. Bu soruyu da ben cezalar düşük olduğu için Türkiye'de ölümlü trafik kazaları çok fazla dediğimde, olur mu öyle şey sadece eğitim şart diyen arkadaşlarımızın cevaplamasını istiyorum. Ha! bu arada bu katı kurallar yukarı da saydığım tüm Avrupa ülkelerinde var. Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan sorusunu şöyle sormak lazım, cezalar korkunç yüksek yani olması gerektiği gibi olduğundan mı trafik güzel ve ölümlü trafik kazası az, yoksa başka sebepten mi?
Tam da bu nokta da bindiğimiz taksi şoförüne sordum. Bir otomobil sürücüsü suçlu olduğu bir kaza da bir motorcu ya da , yaya öldürürsen kaç yıl yer. Cevap 20 yıl. Siz de ne kadar dedi. Dedim 3 ay. Taksirle adam öldürmekten 3 ayda çıkıyor bizim katiller. Devlet sağolsun. Onları ciddi koruma altına alıyor. Hem de 90 yıldır. Olan ölene oluyor. Bedavaya gitti denir ya hah işte onlar trafik canavarlarına kurban giden Türk vatandaşları. Avrupa'dan Türkiye'ye insan avı turları düzenlenebilir bence. 3 ay hapis ile yaya geçidinde, yeşilde geçen yayaları toplu katliam yaparak öldürme için kişi başı 10.000 Euro alınsa ciddi turizm geliri elde ederiz. (bunu ciddiye alacak zekada arkadaşlarımız var aramızda :crashs: )
Aynı soruyu Prag'da da sormuştum. 20 yıldan aşağı ceza alınmaz dedi. Alkollü iken motorcu öldüren için. Ama dedi, Almanya 'da olursa, ömür boyu cezaya kadar gider demişti taksi şoförü.
Bu arada elektrikli arabalar mevcut. Park yerleri ayrı ve özel. Başka bir araç park edemiyor. Sanırım kamuda kullanılan araçlar.
Neyse, konumuza dönelim. Şu ana kadar gezdiğim dış ülkelerde , şehirde en çok motosiklet kullanımını Paris'te gördüm. Kış ve aşırı soğuk olmasına rağmen muazzam ciddi kullanım oranı var. Daha şaşırtıcı olan ise, orta yaş üstünde pek çok bayan motosiklet sürücüsü gördüm. Caddelerde çoğu kişi kask ellerinde geziyor. Motosikletlerin %95'i scooter. Tahmini olarak Bu scooterların %60 maxiscooteri %40 diğerleri oluyor. %5 lik scooter olmayan vitesli motor oranıda gayet önemli. Adamlar 1000 cc lik makinelerle buz gibi hava da geziyorlar. %1 racing motor yok diyebilirim. Genelde İtalyan scooterları var. Piaggio ağırlıklı. Daha ilginci ise inanılmaz bir Piaggio MP3 kullanımı var. 500cc lik olanını ilk kez gördüm. Türkiye'de varsa bile ben hiç rastlamamıştım. Sanırım Fuoco ile aynı motoru kullanıyor. Başka ilginç nokta, Scooterların %90 nı diz örtülü. Daha çok Tucano Urbano diz örtüsü kullanılıyor.
Şanzelize 'de 1 dakikalık bir çekim yapmıştım videoyu koyarım, 1 dakika da akşamın ilerleyen saatlerinde buz gibi yağmurlu hava da motor daha çoktu.
Ayrıca, kiralık bisikletler var. Gerçekten harika bir uygulama. Abone oluyorsunuz. Bisikleti elektronik ve mekanik bağlı olduğu yerden dokunmatik kart ile alıyorsunuz, gideceğiniz yerde muhakkak yine park yeri var oraya koyuyorsunuz otomatik kilitleniyor. İşlem tamam.
Polis ve ambulansın siren sesi çok komik. 1950 lerden kalma çok sesli bir siren sesi. Bütün şehri bir tanesi bile çalsa inletiyor. "Taxi" filminde ki sesi hatırlayanlarınız olacaktır zaten.
Bunca laftan sonra fotoğrafta paylaşayım biraz. Umarım yazımı ve fotoğrafları beğenirsiniz.
Bahsettiğim aboneli bisikletler.
Paris metrosunda girerken ve metro içinde bu tarz sanatsal faliyetlerle para kazanan insanlar oldukça fazla.
Ufacık araba çok hoşumuza gitti
Çiş kokusundan onlarda bıkmış sanırım. Hayli garip bir uyarı levhası. Çöp arabasında
Soğan çorbası çok güzel. Paris'in simgesi. Kıyılmış soğan, üzerine kıtır ekmek üzerine bolca kaşar peyniri.
Sümüklü böcek. Bacanak her gün yedi. Ben 1 tane denedim. Hiç beğenmedim :(
Midyesi gayet sade. Nerede midye dolmamız.
Bahsettiğim elektrikli arabalar , park yeri ve şarj istasyonları.
Elektrikli Renault Twizy çok tatlı bir araba.
Eyfel kulesi gerçekten muazzam. Tahminimizden büyük çıkıyor altına gelince.
BMW nin bu modelleri çok hoş görünüyor. Bağdat caddesinde de 1 tane var sanırım bunlardan.
20 dakikası 89euro ya Lamborgini ama binmedik havada buz. Hem 20 km hızla Şanzelize'de ne anlamı olacaktı ki.
Solda ki bayan 40 lı yaşlarda sağdaki biraz daha büyük. Solda ki , sanırım kendisine ufak yanlış yapan araca bir bağırdı. Hemen yanında ki araç. Solunda duruyor ufak van araç. Adamların ağzına etti resmen, sanırım adamlar bunları görmeden sıkıştırmış ya da yol vermemiş bir müddet. Tabi Avrupalı alışmış motorcu ise öncelikli olmaya. Adamların gıkı çıkmadı. Biz de olsa aynısı adamların tepkisini düşünemiyorum.
Gece ,gündüz bütün ışıklarda hep en önde motorlar.