Hz. Muhammed karikatürleri haklı bir tepki yarattı. Hepimiz bu konuda reaksiyon gösterdik. Bugün de madalyonun öbür yüzüne bakalım: Acaba biz, diğer dinlerin kutsal simgelerine yeterince saygılı mıyız?
Peygamberi aşağılayan Hz. Muhammed karikatürleri İslam dünyasında olduğu gibi Türkiye'de de haklı bir tepki yarattı. Müslümanlar kendi kutsallarına saygı gösterilmesini isteyen gösteriler yaptılar. Hepimiz bu konudaki tepkimizi gösterdik.
Bugün de çuvaldızı kendimize batıralım:
Acaba biz, diğer dinlerin kutsal simgelerine saygı gösteriyor muyuz?
Sayfadaki büyük fotoğrafa bir bakın...
Bayburt'un düşman işgalinden kurtuluşunun 88'inci yıldönümü törenlerinde çekilen bir fotoğraf bu.
DHA Bayburt muhabiri Tekin Atay'ın haberine göre tören için vali başkanlığında bir Kurtuluş Komitesi oluşturulmuş.
Programa her yıl olduğu gibi yine "milis kuvvetlerinin işgal güçlerine toplu taarruzu" sahnesi konmuş.
Bunun için adam başı 50'şer YTL ödenerek 37'si Türk milisleri, 24'ü Ermeni işgalcileri temsil etmek üzere 61 işsiz genç toplanmış.
Saat Kulesi meydanındaki törenlerde Türk milisleri canlandıranlar kendilerine ait av tüfeklerini kullanmışlar. Ermeni işgalcileri canlandıranlara ise tugay komutanlığından alınan M1 piyade tüfekleri zimmetle verilmiş, silahlara kurusıkı mermiler doldurulmuş.
Ama temsili çatışma başlayınca bizimkiler gaza gelip ateş açmışlar.
Halk paniklemiş. Çoluk çocuk kaçışmış.
Başsavcı, tören alanını terk edip doğruca makamına gitmiş ve temsilde görev alan 24 kişi hakkında "halkta panik yaratacak şekilde ateş açmak" suçlamasıyla soruşturma başlatmış.
Üniformadaki haçlar
Bunlar bildik sahneler...
Şimdilerde birçok kentte, çatışma kültürünü kışkırtan bu türden törenlerden vazgeçiliyor.
Dilerim yakında Bayburt da onlara katılır, kentin kurtuluşu yeni düşmanlıklar körüklenerek değil, yurt sevgisi beslenerek anımsatılır.
Burada asıl dikkat çekmek istediği ayrıntı, düşman kuvvetlerini temsil edenlerin giydiği üniformaların üzerine yapıştırılan haçlar...
İşgalcilerin kostümlerini diken terzi elini korkak alıştırmayıp üniformalara boncuk dizer gibi omuzdan diz kapağına haçlar yapıştırmış.
İşgalci rolü oynayan Bayburtlu gençlerin yüzlerindeki sırıtmayla birleşince haçlar tam "husumet simgesi"ne dönüşmüş.
Taliban zihniyeti
Oysa hepimizin bildiği gibi haç, bu toprakları paylaştığımız Hıristiyan yurttaşlarımızın kutsal bildiği bir simge...
Zamanında o simgenin işgalcilerin elinde bir bayrak olarak taşınması, Türkiye cumhurbaşkanının Hıristiyan yurttaşlarının kutsal bayramlarını kutlamasına engel olmuyor.
Ama son yıllarda kutsal bayramlarında denizden haç çıkaran Hıristiyan gençler sürekli saldırıya uğruyor.
Biz, Hz. Muhammed'i karalayan şarlatanlar kadar, Afganistan'daki tarihi Buda heykellerini roketleyen Taliban'dan da nefret ediyoruz.
Amerika'daki imama yapılan saldırıyı kınadığımız gibi, Karadeniz'deki papaza yapılanı da kınıyoruz.
Irak hapishanelerinde tuvalete atılan Kuran'a nasıl sahip çıkıyorsak, gösterilerde yakılan İncil'e de öyle sahip çıkıyoruz.
Hz. Muhammed'i alaya alan karikatürlerinin öcünün Hz. İsa'yı alçaltan karikatürlerle alınmasına karşı çıkıyoruz.
Kendi kutsalımız için talep ettiğimiz saygıyı "öteki"nin kutsalına da göstermeyi görev sayıyoruz.
Tahrik edilen medeniyetler çatışmasında figüran olmak istemiyorsak, bu saygıyı elden bırakmamamız lazım.
İslam ve şiddet
Batı, "İslam" ve "şiddet" sözcüklerini birlikte kullanmaya alıştı.
Çünkü "Müslümanların hepsi terörist değilse de teröristlerin hepsi Müslüman" diyorlar.
Bu suçlama karşısında İslam dünyasının, Hz. Muhammed karikatürlerinin yayımlanmasına izin veren ülkelerin elçiliklerini basıp yağmalaması, haklılığına zarar vermiş, İslam'ın bir şiddet dini olduğu yanılgısını perçinlemiştir.
Sanıyorum İslam ve şiddet arasında doğrudan bir bağlantı olmadığını dünyaya anlatabilmek için önce bizim ikna olmaya ihtiyacımız var.
Geçenlerde bir grup müminle konuşurken aynı şeyden dert yandılar. Verdikleri örnek ilginçti:
Hz. Peygamber'in hayatıyla ilgili kitapların hemen hepsinde en büyük bölüm, onun savaşlarına ayrılmıştır.
Hz. Muhammed 40 yaşından, vefat ettiği 63 yaşına dek 23 yıl peygamberlik etmiştir. Savaşlar, bu 23 yılın sadece 53 gününe tekabül eder.
Aramızda bulunanlardan biri sordu:
"Neden bu kitaplarda mesela Peygamberimizin, dostlarıyla otururken kızı Hz. Fatma kapıdan içeri gelince kalkıp onu kapıda karşıladığı, yerini ona verdiği ve giderken de kapıya kadar uğurladığı anlatılmaz; merhamet, hoşgörü öngören mesajları öne çıkarılmaz da bütün ağırlık, hayatının çok küçük bir bölümünü oluşturan savaşlara verilir?"
Allah'a baba dersek
Konu açılmışken Prof. Dr. Hüseyin Atay'ın kitabından bir bölüm daha aktarmak ve dikkatinize sunmak istiyorum.
Kitapta "İslam'ın Yasakları"ndan birinin de "Allah'a baba demek" olduğu vurgulanıyor.
Prof. Atay, Hıristiyanların Hz. İsa'ya "Allah'ın oğlu" dediği için Allah'a "Baba" dediklerini hatırlatıyor. İslam'la Hıristiyanlık arasında iman bakımından en büyük farkın da bu olduğunu vurguluyor.
O kadar ki, "Hıristiyanlar Allah'a 'baba' demekten vazgeçseler iki dinin birleşmesi imkanı doğabileceğini" söylüyor ve hükmü veriyor:
"Allah'a baba demek en büyük küfür ve günahtır."
Yine Allah'ın çocuğu olmadığına dair bazı sureler örnek verilmiş ve yine hiçbirinde Allah'a "Baba" demenin günah olduğuna dair bir hüküm yok.
Şimdi elinizi vicdanınıza koyup söyleyin, bir gece yarısı çaresizlik içinde çırpınırken pencere kenarına kurulup semaya ellerini açmış bir çocuk "Allah baba, yardım et" diye yakarıyorsa ona çok büyük bir günah işlediğini nasıl anlatırsınız?
Geçen yüzyılda İstanbul'da çocukları terbiye için Dikilitaş'a götürüp "Bak, söz dinlemeyen çocuklar böyle taş olur" diye korkuturlarmış.
Çoğumuz "Taş olursun", "Cayır cayır yanarsın" korkutmalarıyla tanıştık dinle, ibadetle...
"Allah baba" yakarışı yasaklanırken "Taş eder" korkutmasının özendirilmesi dinine sevgiden çok korkuyla bağlı nesiller yetiştirmemize yol açmaz mı?
Nefreti değil sevgiyi öne çıkaran bir yaklaşım için daha kaç asır beklememiz gerekecek?
Can DÜNDAR 12.03.2006 Milliyet