Hukuksuzluğun cenneti Türkiye'de, hukuk literatürüne geçecek bir skandal daha yaşandı.
Daha önce "yanlış hesaplama(!)" yüzünden, Bahçelievler Katliamı ve Susurluk Çetesi gibi davlardan hüküm giymiş eli kanlı katil Haluk Kırcı serbest bırakılmış, "hata" düzeltildiğinde ise çoktan kayıplara karışmıştı. Gene Haluk Kırcı gibi bir katil olan Mehmet Ali Ağca, 12 Ocak 2006 tarihinde, az buçuk matematik ve hukuk bilgisi olan kimsenin anlayamadığı bir şekilde serbest bırakılmıştır. Kendisi iki idam, bir müebbet hapis, bir de 36 yıl ağır hapis cezası almasına rağmen, nasıl olduysa sadece 5.5 yıl sonra salıverilmiştir.
Tabii bunda Rahşan Ecevit gibi, oy toplamak için cinayet, tecavüz, hırsızlık,gasp gibi suçlar işleyenleri salıveren ve cezaların caydırıcılığını ortadan kaldırıp suç oranını iyiden iyiye arttıran "genel af"ları çıkartanların da payı var kuşkusuz (bu afların düşünce suçlularına hiçbir faydası olmaması da ayrı bir hukuk şaheseridir. Adam öldüren dışarıda, kitap yazan içeride, nasıl bir zihniyetse artık.)
Hele Adalet Bakanı geçinen Cemil Çiçek'in, Ağca tahliye olmak üzereyken "dosyayı incelemedim ama inceleyeceğim" gibi bir yorumu nasıl yapabildiğine hiç girmek istemiyorum. Gerçi bir İmam Hatip mezununun Başbakan olduğu bir kabinenin Adalet Bakanının böyle saçmalamasına şaşırmamak lazım.
İşin dikkat edilmesi gereken bir diğer yanı da, Haluk Kırcı ve Mehmet Ali Ağca'nın ikisinin de faşist çevrelerle sıkı fıkı olmalarıdır (MHP ve Ülkü Ocağı bağlantılarından bahsediyorum). 12 Eylül öncesinde derin devlet-MHP-ordu-polis-CIA ilişkisi zaten biliniyor, tabii devletin bütün terör eylemlerinde kullandığı adamlarını kollamasında şaşılacak bir şey yok.
Asıl şaşılacak şey, Mehmet Ali Ağca'yı bayraklarla, tezahüratlarla karşılayanların karşısında dikilecek bir protestocu grubun olmamasıdır. Hava bile tahliyeye muhalefet ederken, kimsenin protesto zahmetine girmemesi anlaşılır gibi değil.
Siyasi ve hukuki yönlerini bir tarafa bırakalım, bu sefer de olayın insani boyutu devreye giriyor.
Ağca'nın (muhtemelen devlet emriyle ve/veya desteğiyle) katlettiği Abdi İpekçi'nin kızı bakın neler diyor:
"Babamın katili yarın tahliye olacakmış. Duygu ve düşüncelerim sorulduğunda biraz şaşırıyorum. Ağca, bence sadece babam Abdi İpekçi'nin katili değil. Ben, onu bizim Milli Katilimiz olarak görüyorum. O Vatikan'da Papa suikastı girişimiyle adını "Türk katil" olarak duyurmuş biri. "Katil" ile "Türk" sözünün yan yana gelmesine sebep olan bir kişi. Onun katilliği hepimizi ilgilendirmeliydi. Biz hepimiz onun katilliğinden, katletme girişiminden şikâyetçi olabilmeliydik. Öç duygusuyla değil, cezalandırma isteğiyle değil, insan öldürmenin caydırıcılığını sağlamak için yapabilmeliydik bunu. "Türkler, hem çok hem de kolay öldürür" görüntüsünden "Türkler yaşama hakkına, insan hakkına saygılıdır" aşamasına geçebilmek için yapabilmeliydik. Bu aşamaya şu veya bu topluluğun içinde bulunmak için değil, kendi vicdanımız, insanlık onurumuz için gelebilmeliydik. Demek ki henüz o aşamaya gelmemişiz. Ağca'nın kurşunlarıyla babamın bedeninin delik deşik edildiği sokakta yüzlerce kişi bundan on gün önce coşku içinde yeni yıl kutlaması yaptı. Bugün eğer yüzlerce kişi katillerle birlikte yaşamak istemediğini söyleme ihtiyacı duymuyorsa, bu tahliye işleminin, onun ardındaki çalışmanın nedenlerini öğrenmek istemiyorsa, benim sözlerimin hiçbir anlamının olmayacağını düşünüyorum. Babam da Papa gibi sağ kalabilseydi, o da rahatlıkla kendi suikast girişimcisini affedebilirdi. İdam cezasına asla gönlü razı olmazdı. Ama hukuk sisteminin bu kadar çarpıtılmasına, öldüren gücün bu kadar yüceltilmesine, Türkiye'nin bu kadar aşağılanmasına, "siyasi cinayetler dönemi" diye adlandıracağımız bir dönemin karanlıkta bırakılması çabalarına da gönlü razı olmazdı. Katilleri tespit ve teşhir edilememiş, büyük bir çoğunluğu cezalandırılmamış siyasi cinayetleri bol bir toplumun bireyi olarak bugün acı bir çığlık atmamı beklemeyin benden. Bu, benim konum olmasın, benim fotoğrafım, iki ailenin karşılaşmasının fotoğrafı olmasın. Bugün gelinen aşama, bizim, hepimizin fotoğrafıdır." Nükhet İpekçi İzet
Konu Orhan Pamuk veya Ermeni Soykırımına gelince mangalda kül bırakmayan "milliyetçiler", "katil Türk" imajına büyük katkılarda bulunmuş olan Ağca salınırken nerelerdeydi acaba?
Son sözü de Can Dündar'a bırakalım:
Ağca'ya iş teklifi!
Bugün tahliye olacak Ağca'ya ilk tavsiyem şu: 25 yıldır görmediği kentleri şöyle bir dolaşsın. Uğur Mumcu Caddesi'nden geçsin, Çetin Emeç Bulvarı'na çıksın, Ahmet Taner Kışlalı Parkı'na gitsin, Abdi İpekçi Spor Salonu'na girsin. Bir faili meçhul cinayetler müzesindeymiş gibi gezinsin. Sonunda iyi adamların öldüğü, kötü adamların kahraman olduğu, kendisinin de figüranlık yaptığı filmin bize neye mal olduğunu düşünsün.
***
Teklifime gelince: Bizler, yani o filmin kurbanları, mağdurları, seyircileri, Ağca için para toplayalım aramızda... Onu korumaya alalım. Maaşa bağlayalım. Rahat çalışacağı bir büro tutalım. Karşılığında, gerçek anılarını yazmasını isteyelim ondan... İpekçi'yi nasıl öldürdüğünü, Türkiye'nin en iyi korunan askeri hapishanesinden nasıl kaçabildiğini, nerede saklandığını, nasıl pasaport alıp dışarı çıkabildiğini, Papa'yı neden öldürmek istediğini yazsın.
Bildiği isimleri açıklasın.
***
Sonra bir internet sitesi kuralım. Bu anıları ve isimleri girelim. Ardından 12 Eylül'ün ünlü iddianamelerini, faili meçhul kalmış davaların dosyalarını, sanık ifadelerini, bu konuda yazılmış kitapların metinlerini... Dönemin tanıkları da bildiğini, duyduğunu girsin siteye... Kendisine işkence yapanı, koğuşta yanında yatanı, hatırladığı arabayı, plakayı, tabancayı... Hepsi tamam olunca bilgisayara, aynı isimlerin, arabaların, silahların zikredildiği olayları saptayıp aralarındaki ilişkiyi kurmamızı sağlayacak bir "Failler" programı yükleyelim. Programı işletip sonucu bekleyelim.
***
Eminim "Failler", tüm bilgisayar oyunlarından daha eğlenceli olacaktır. Düşünün program, 25 kanlı yılın aktörlerini birbiriyle eşleyecek. Ummadık isimler, ummadık yerlerde karşımıza dikilecek. Mesela İpekçi cinayetinde adı geçen 5 ülkücüden 4'ünün sahte pasaportlarının "Nevşehir Emniyet Müdürlüğü"nden alındığı anlaşılacak. Uğur Mumcu'nun "Kim bunların Nevşehir Emniyeti'ndeki bağlantıları?" sorusuna cevap bulmak için bilgisayara "Nevşehir" yazılıp "Ara" komutuna basılacak ve Nevşehir'den pasaportlu Çatlı'yla sünnette göbek atan Özel Harekât Daire Başkan Vekili İbrahim Şahin'in o dönem Nevşehir Emniyet Müdürlüğü'nde görev yaptığı ortaya çıkacak. Mesela Ağca'nın İpekçi ve Papa suikastındaki ortağı Oral Çelik'in sahte pasaportunda ismini kullandığı "Bedri Ateş", Oral Çelik'in 1979'da Malatya'da bir öğretmenin öldürülmesindeki ortağı çıkacak. Mesela Ağca'yı askeri cezaevinden kaçtıktan sonra evinde saklayan Abdullah Çatlı, Bedrettin Cömert cinayetinin faili ve ASALA işinde devlet ajanı çıkacak. Mesela Emniyet görevlisi olarak Ağca soruşturmasını yürüten Mete Bozbora, yıllar sonra Metin Göktepe'yi öldürmekten sanık polislerin MİT'ten ihraç edilen avukatı Necdet Küçüktaşkıner'in ortağı çıkacak.
***
"Failler" raporu, iddianamemiz olacak bizim. Bu iddianameyle çağıracağız ortak isimleri sanık koltuğuna... Savcı bölümünde, filmin öldürülen iyi adamlarının eşleri, çocukları, torunları oturacak. Canlı yayımlanacak mahkeme, ibret olsun diye cümle âleme... Bir dönemin kiri temizlenecek. Çıkışta İpekçi Anıtı önünde, Kışlalı Parkı'nda, Mumcu Caddesi'nde, Emeç Bulvarı'nda şölen düzenlenecek. Bu kez katillerin değil, katledilenlerin resimleri "Türkiye sizinle gurur duyuyor" diye taşınacak ellerde... Ve biz, ancak o zaman bağışlayacağız Ağca'yı...
Milliyet [ Can DÜNDAR ]