Kapat
Üye Girişi
Motovento
Motomax

Gök Tanrı Dini

    REKLAM ALANI
  1. #1

    Üyelik
    11 Temmuz 2007
    Şehir
    Ankara
    Motosikleti
    gönüller bir olsun da..
    benzer bilgiler için şu başlık altındaki konuya da göz atabilirsiniz.

    http://www.motosiklet.net/forum/konu...istemleri.html


    Gök Tanrı Dini

    Gök Türkler'in dini, Gök Tanrı dinidir. Gök Tanrı düşüncesinin, toprağa yerleşmiş topluluklardan daha çok avcılık, çobanlık ya da hayvancılıkla geçinen göçebe topluluklara özgü olduğu bilindiğinden, bu inancın kökeni, Asya bozkırlarına bağlanmıştır. Türk tarihi ve kültürüyle ilgili araştırmalarıyla tanınmış bilim adamlarına göre Gök Tanrı inancı bütün Türklerin ana kültüdür. Bu kült, Kunlar, Tabgaçlar, Gök Türkler, Uygurlar gibi eski Türk boylarında inanç sisteminin başında yer alır.

    Orkun yazıtlarında, Türk Tanrı inancının temelleriyle ilgili bazı bilgilere rastlanmaktadır. Tonyukuk bengü taşında birçok kez adı geçen Tangri ya da Tengri, daha çok “milli” bir tanrı niteliği taşır. Gök Türkler’in Çin esaretinden kurtularak İkinci Göktürk Devleti'ni kurmaları (680-682), Tanrı’nın isteğiyle gerçekleşmiş kabul edilir; Hakan’ı Türklere Tanrı vermiş, budun Hakanı terk edince Tanrı tarafından cezalandırılmıştır. Yani Tanrı Türk Milleti'nin hayatı ve geleceği ile ilgilenen bir ulu varlık durumundadır.

    Gök Tanrı (Kök Tengri) kavramının eski Türk inanışında önemli bir yer tuttuğu konusunda daha somut örnekler de vardır: Tanrıkut Mete (Motun) Çin hükümdarına yazdığı bir mektupta, kendisini tahta Gök-Tanrı’nın çıkardığını bildirmiş, Gök’ün yardımıyla ve kendi askerlerinin ve atlarının çabalarıyla çevresindeki 26 devleti ve (Gansu’dan kuzey Tibet ile batı Türkistan’a kadar uzanan bölgede) bazı halkları yenerek Kun’laştırdığını belirtmiştir. Görüldüğü gibi, günümüze kalan belgelerde, devletin başına kağanı Gök’ün getirdiği belirtilmiş, devletin ve insanların yönetimi de Gök’e mal edilmiştir: Tanrı Türk’ün yaşamına doğrudan karışır, buyruklar verir, iradesine boyun eğmeyenleri cezalandırır, insanlara bağışladığı iktidar (kut) ve kısmeti (ülüğ) değerini bilmeyenlerden geri alır. Şafak söktüren (tan üntürü) ve bitkileri oluşturan da “Ulu Tanrı”dır. O, yaşam verici ve yaratıcıdır, ölüm de Tanrı’nın iradesine bağlıdır.

    Bütün bu inanışlar, Gök Tanrı’nın “eşi ve benzeri olmayan, insanlara yol gösteren, onların varoluşuna hükmeden, cezalandıran ve ödüllendiren bir ulu varlık olduğunu” ortaya koymaktadır.

    Türk inanç sisteminin Gök-Tanrı dışında bir başka özelliği de Atalar Kültüdür. Ölmüş atalara saygı, onlar için kurban kesilmesi, ataerkil ailede baba egemenliğinin belirtisi sayılmaktadır. Kunların her yılın mayıs ayı ortalarında atalara kurban sunulduğu bilinmektedir. Eski Türkler’de en büyük kurban, bozkırlı Türk’ün kutsal bir duyguyla benimsediği “at”tır. Eski Türk bölgelerinde özellikle Altay’lardaki kurganlarda birçok at iskeleti bulunmuştur. Atalarla ilgili kalıntıların kutlu sayılması, mezarlara yapılan tecavüzlerin sert şekilde cezalandırılmasından da anlaşılmaktadır : Batı tarihçilerine göre Attila’nın ikinci Balkan seferinin nedenlerinden biri, Kun hükümdar ailesine ait mezarların Margus (Belgrat dolaylarında, Tuna kıyısındaki kent-kale) piskoposu tarafından açılarak soyulmasıdır. Kunlar’ın büyük bir hakaret saydıkları bu işe piskoposu sevk eden etken, eski Türkler’in erkek ölüleri silah ve değerli eşyalarıyla; ölen başbuğları altın ve gümüş koşumlu atlarıyla; kadınları da süs eşyaları ve mücevherleriyle birlikte gömmeleriydi. Bunun nedeni, Türkler’in, öbür dünyada ikinci bir hayatın varlığına ve ruhların sonsuza kadar yaşadıklarına inanmalarıydı.

    Türkçe’de (Gök Türkçe, Uygurca) “ruh” için can anlamına gelen “tin” sözcüğü kullanılıyordu. Bu aynı zamanda “soluk” demekti. Ölüm, soluğun kesilmesi, ruhun bedenden ayrılıp uçması biçiminde düşünülüyordu. Bu yüzden de bazen “öldü” yerine “uçtu” denir, ruhları öbür dünyaya göç eden ataların, orada rahatsız edilmemeleri, iyi yaşamaları gerektiğine inanılırdı. Bu nedenle Eski Türkler’de mezarları gizleme geleneği yoktur, aksine özellikle büyüklerin özel mezarları yapılıp, üzerlerine bir yapı (bark) yapılmış, barkın iç duvarları ölünün yaşarken katıldığı savaş sahnelerini gösteren resimlerle süslenmiştir. Ayrıca mezarın ya da mezar yapısının üstüne Balballar dikilmiş, sıradan kişilerin mezarlarına da, belirli olması için tümsek biçimi verilmiştir.

    Eski Türkler’de “ruh”ların insan biçiminde düşünülmesi söz konusu olmadığı için, tapınmaya ilişkin putlara da rastlanmaz. Türkler gizli güçleri olduğuna inandıkları doğa olgularına kutsallık vermekle yetinmişlerdir. Doğada gizli güçlerin bulunması inancı, Orkun yazıtlarında “yer-su” (yarsub) terimiyle yansıtılmıştır. Bu açıdan yer-su “kutsal” sözcüğüyle nitelendirilmiştir. Genellikle bu tür inançlarda maddi yaşam koşullarının, ekonomik ve toplumsal etkenlerin rol oynadığı kabul edilmektedir. Orkun yazıtlarında, Türkler’in yararına çalışan manevi güçler anlamında kullanılan yer-su sözcüğüne oldukça sık rastlanır. Eski Türkler’de kutsallık “ıduk” kavramıyla dile getirilmiş, özellikle Göktürkler’de sular, dağlar ıduk sayılmıştır. Her boyun her obanın bir kutsal dağı olmuş, bu dağ ıduk olarak benimsenmiştir.

    Gök Tanrı’ya sunulan bütün kurbanlar, adaklar ilgili dağa götürülerek orada törenle, şölenle gereği yapılmıştır. Orta Asya Türkleri arasında en yüce, en kutsal sayılan dağ “Ötüken”dir. Ötüken yalnız dağ değil aynı zamanda bir ormandır. Türkler ona büyük saygı göstermiş, adaklar sunmuş, kurbanlar kesmişlerdir. Kurban, iyi ruhların sembolü ve yerinin gökyüzünde olduğuna inanılan “Bay Ülgen” için kesilmişse başı “doğu”ya, kötü ruhların sembolü ve yeraltında olduğuna inanılan “Erlik” adına kesilmişse “batı”ya çevrilir.

    Dağların yanı sıra bazı tepeler, ormanlar, sular, ateş, gök gürültüsü, ay ve güneş de kutsal sayılmıştır: Bizans elçisi Zemakhos Orta Asya’da Batı Göktürk sınırına vardığında, Türkler’in onu ve arkadaşlarını alevler üstünden atlatarak kötü ruhlardan arındırdıklarını belirtmiştir. Kunlar döneminde güneş, ay, yıldız kültleri (daha sonra 6. - 8. yy. larda Türk toplulukları arasında değerlerini yitirmişlerdir) de rol oynamıştır; Kun hükümdarı her sabah doğan güneşe, gece de dolunaya saygısını belirtirdi. Ayrıca Gök-Tanrı’nın yanı sıra yer de büyük önem taşımıştır. Ancak, eski Türk belgelerinde geçen “yer” sözcüğüyle toprağın kastedilmediği, tanrısal gücün öğelerinden biri olarak “yer”i, tanın kültürüne bağlı topluluklardaki “toprak tanrısı” ile karıştırmamak gerektiği. Eski Türk dinine göre “yer”in de Tanrı tarafından yaratılmış olduğu araştırıcılar tarafından belirtilmektedir.

    Orta Asya Türkleri’nin yaradılış efsanesine göre, tanrıların en yükseği, insanoğlunun atası olan Tengere Kayra Han (ya da Bay Ülgen), “kişi”yi, onun aracılığı ile de yeryüzünü, dağları, vadileri yaratmış; “kişi”nin kendisine baş kaldırması üzerine, ona “Erlik” adını vererek ışık evreninden yeraltı atmış, yerden dokuz dallı bir ağaç büyüterek her dalında bir cins insan yaratmıştır. Orkun yazıtlarında da, Türk evrendoğum inanışı hakkında: “Yukarıda mavi gök, aşağıda yağız yer yaratıldığında, ikisi arasında insanoğlu yaratılmış” cümlesine rastlanmaktadır. (Uze Kök Tengırü, asra yağız kılındıkta, ikin ara kişioğlu kılınmış). Bu cümleden bazı araştırmacılar, Kök Tengri deyimiyle bir tek yüce Tanrı’nın değil, doğrudan “mavi gök”ün kastedildiğini; Kök Tengri deyimiyle “Ulu Tanrı” kastedilseydi, “yaratanın da aynı zamanda yaratılmış olması” gibi çelişkinin söz konusu olacağını belirtmektedirler.

    Altaylar’da dünyanın sonlu olduğu günün birinde yıkılacağı inancı vardır. Bu inanca göre, yeryüzü yaşamı sürekli değildir; günün birinde sona erecek ve insanlar, hayvanlar, bitkiler yok olacaktır. Bu sona doğru insan soyunda azalma başlayacak, suçlar çoğalacak, günahlar alıp yürüyecek, insanlarda tanrı korkusu kalkacaktır. İyilik simgesi Bay Ülgen’le, kötülük simgesi Erlik arasında oluşacak büyük savaşın sonunda, Bay Ülgen dışında bütün savaşanlar ölecektir. Bay Ülgen bütün canlıların öldüğünü, yeryüzünde kendisinden başka kimse kalmadığını görünce “kalkın ey ölüler” diye bağıracak, bu çağrı üstüne bütün ölüler yattıkları yerden kalkacaktır. “İnsanların yeniden dirilmesi” anlamına gelen “kalkancı çağ” (kalıcı çağ) budur.

    Kunlar’da gerçek bir dinle karşılaşılmakta, Gök Türkler’de ise Gök Tanrı bütünüyle manevi bir “güç” durumuna gelmektedir.

    Gök-Tanrı dininin Türkler’e özgü bir inanç olduğu, “Tanrı” (Tengri) sözcüğünden anlaşılmaktadır: Bu sözcük belirli fonetik farklarla ( Başkurtça dışında ) bütün Türk lehçelerinde yer almasının yanı sıra, birçok Asya topluluğu dillerine giren ortak bir kültür öğesidir; Türkçe olan “Tanrı” sözcüğü en açık biçimde Çince yazılmış bir metinde Kun imparatoru Mete’nin unvanları arasında geçmektedir.


    Şamanizm

    Şamanizm, ata ruhlarına, doğa varlıklarına tapınmaya dayanan eski bir Asya dinidir. Aslında bir dinden ziyade, temel ilkesi ruhlara, cinlere, perilere emir vermek, gelecekten haber almak düşüncesi olan bir çeşit sihirdir. Eskiçağ ve Ortaçağ’daki çok yaygın olan sihirlerden farkı, onların kişisel olmalarına karşılık, şamanlığın başta Orta Asya ve Kuzey Asya halkları olmak üzere, Tunguzlar’da, Moğollar’da, Mançular’da, Laponlar’da, Eskimolar’da, Vogullar’da, Ontiyaklar’da, Samoyedler’de, Kafkaslar’da, Hindistan’da, Çin’de, Japonya’da, Endonezya’da, Malezya’da, Polinezya’da, Avustralya’da, Büyük Okyanus’un öbür adalarında, Alaska’da, Grönland ve İzlanda’da, Kuzey Amerika’da, Guyana’da, Amazon bölgesinde ve Afrika’nın birçok yerinde (ufak tefek ayrılıklar bir yana) temel ilkeler değişmemek koşuluyla az yada çok kalabalık cemaat’ın bulunmasıdır. Şamanlığın ne zaman ortaya çıktığı, ne gibi değişiklikler geçirdiği kesin olarak bilinmemektedir.

    Tarih ve din bilimi açısından, Şamanizmin doğuşu ve kaynağı gibi, “şaman” sözcüğünün de nereden geldiği, nasıl bir anlam taşıdığı kesin olarak belirlenememiştir. Bu konuda üç farklı görüş öne sürülmektedir ;

    1) Şaman kavramı, Hindistan’daki Pali dilinde “ruhlardan esinlenen kişi” anlamına gelen "samana" sözcüğünden türemiştir,

    2) Şaman kavramının kaynağı, Sanskritçe’de “budacı rahip” anlamına gelen samana sözcüğüdür,

    3) Şaman kavramı, Mançu dilinde “oynayan zıplayan, bir iş görürken sürekli olarak hareket eden” anlamındaki saman kavramından gelir.

    Şaman, Gök Tanrı tarafından bu göreve getirildiğine (güçlerle donatıldığına), Tanrı ile insanlar arasında aracı olduğuna, bazı tanrısal nitelikler, gizli bilgiler taşıdığına inanır.

    Şaman her şeyden önce, kendi özel yöntemiyle ulaştığı “kendinden geçme” (vecd) durumunda, ruhunun göklere yükselmek, yeraltına inmek ve oralarda dolaşmak için bedeninden ayrıldığını hisseden bir “aşkınlık” (trans) ustasıdır. Bütün samanların derin sezgileri, geniş düş güçleri vardır. Derin bir coşkunluğa kapılarak kendinden geçer, bütün gökleri, yeraltı dünyasını gezdiğine, ruhların yaşayışlarını gördüğüne, bütün gizli alemleri dolaştığına inanır. Şaman vecd sırasında, ruhları egemenliği altına alarak, ölüler, doğa ruhları (cinler-periler) ve şeytanlarla ilişki kurar. Böylece ruhlar ve tanrılar dünyasıyla doğrudan ve somut ilişkilere girişen şaman, bir çok ruha sahip olur. Çoğunlukla hayvan biçiminde düşünülen söz konusu ruhlar, Sibirya halklarında ve Altay’larda ayı, kurt, geyik, tavşan, çeşitli kuşlar, (özellikle kartal), baykuş, karga suretinde görünebilirler. Ayrıca, büyük böcek, ağaç, toprak, ateş olarak ta ortaya çıkabilirler. Şaman, gerektiğinde bütün yardımcı ruhları dünyanın dört bucağında bile olsalar çağırabilir. Bu çağrıyı davul veya tefini çalarak yapar.

    Şamanlık sonradan kazanılan bir görev değildir ; şaman olacak kimsenin, bir şamanın soyundan gelmesi gerekir. Şaman olmak için gerekli belirtileri taşıyan çocuk, belirli bir yaşa gelince eski bir şamanın eğitimine bırakılıp gerekli ön bilgileri edinir. Şamanın denetimi altında bir sınavdan geçtikten sonra şamanlık yetkisi alıp dinsel tören, bayram şöleni, kurban töreni, dua okuma v. b. görevlere başlar. Şaman bu görevler sırasında ; her parçası, üzerine takılan her maddesi, her şekli ayrı bir varlığın sembolü olan garip (özel ) giysiler, külahlar giyer, maske takar ve yine özel bir şekilde hazırlanmış davulunu ya da tefini çalar. Kendinden geçinceye, başka bir deyişle, tanrılarla ve ruhlarla temas sağlayıncaya kadar zıplar, sıçrar, garip sesler, hayvan sesleri çıkarır, söylenir, yalvarır, yerlerde sürünür, bazen de bayılarak düşer. Şamanın okuduğu “hayır dualar”a alkış denir, şamandan alkış alan bir kimse dileklerinin yerine geleceğine inanır.

    Bu konularda en ciddi çalışmalar yapan araştırmacılar ; Orta ve Kuzey Asya topluluklarında dinsel yaşamın daha çok “şaman” çevresinde yoğunlaştığını, fakat bu durumun bütün dinsel etkinlikleri şamanın yönettiği anlamına gelmediğini, bazı yerlerde tanrılara kurban sunucuların “şaman” olmadıklarını, aile reislerinin bile bu işi yapabildiklerini, her sihirle uğraşanın “şaman” sayılmadığını, hastalara şifa vermenin samanlığın temel özelliklerinden biri olmakla birlikte, her şifa sunucunun da şaman olmadığını öne sürmektedirler.

    Şamanizmde tanrılar “iyilik” ve “kötülük” tanrıları olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Ruhlar da tanrılar gibi iyi ve kötü ruhlar olarak vasıflandırılırlar. Eski Türkler’de iyi ruh “Bay Ülgen”, kötü ruh “Erlik” diye adlandırılmıştır. “Bay Ülgen” aynı zamanda iyi ruhların başında bulunan, onlara emir veren bir tanrıdır.

    Şamanizmde törenler de genel olarak ikiye ayrılmaktadır ; belirli günlerde yapılanlar veya önceden belirlenmemiş törenler. Bu törenlerde, çeşitli halkların inanç, gelenek ve göreneklerine göre farklılıklar olmakla birlikte mutlaka kurban adeti vardır. At ve koyun dışında kan akıtılarak sunulan kanlı kurban bilinmemektedir. Kutsal sayılan bir yere bir değere bir şey sunmak, eşya adamak, şamanın davuluna, kutsal ağaçlara bez bağlama ; çeşitli maddelerden yapılan tanrı tasvirlerine (töz, ongon, tangara, eren ) yemek sunma, ateşe içki dökme ya da atma kansız kurbandır. Kansız kurbanların bir başka biçimi de ruhlara adanıp kırlara salıverilen hayvanlardır. Samanlıkta kurbansız tören de, törensiz kurban da yoktur.

    Şamanizmin bütün çeşitlerinde tanrı-doğa-insan arasında sürüp giden kopmayan bir bağlantının bulunduğu inancına rastlanır. Bu yaygın inanca göre tanrılar insanları yönetimleri altındaki ruhlarla etkilerler: Bir tanrı insana doğrudan buyruk göndermez, gerekli yasakları koymaz. Bütün tanrılar çeşitli maddelerden yapılan eşyalarla tasvir edilir. Bunlar bazı yerlerde altından, keçeden, paçavradan yapılmış olabilir.

    Şamanlığın başka bir özelliği de edebiyat alanındaki etkisidir. Orta Asya halklarından Buryatlar arasında şamanlar zengin bir sözlü destan edebiyatının koruyucuları olmuşlardır. Yakutlar’da halkın kullandığı sözcük sayısı 4000’i geçmezken şamanların sözcük dağarcığı 12. 000’dir.

    İlk olarak XIII. y.y. da kullanılmış olan şaman sözcüğünün eski Türkler tarafından kullanılmadığını öncelikle belirtmek gerekir. Eski Türkler’de şaman sözcüğü yerine "Kam" sözcüğü kullanılmıştır. Eski Türkler’de dini törenleri yöneten kişiye “Kam” denildiği, eski Çin kaynaklarından anlaşılmaktadır.

    Altay Türkleri’nin günümüzde “şaman” anlamında kullandıkları “Kam” sözcüğü, araştırmacılara göre en az 5. y.y.’dan bu yana yaşamaktadır.

    Uygurlar (8. - 11. y.y.) da ise “Kam” sözcüğünün “din adamı” anlamında değil, büyücü, sihirbaz anlamında kullanıldığı bilinmektedir.

    Uygurca’da “şaman”, “hastalıkları gideren, acıları dindiren, çılgınlıkları, saraları yatıştıran, hastalara ilaç yapan kimse” anlamında, “otacı” diye anılmıştır. Çin kaynaklarına göre, Kırgızlar’da şamanın adı Gan’dır. Altaylılar şamana Kam, kamların yönettikleri törenlere de "kamlama" demişlerdir. Moğolca’da şamanın karşılığı ise Böge’dir. Fakat Orkun yazıtlarında ve ele geçen Göktürkçe yazılı metinlerde ne “din adamı” anlamında, ne de “şaman” anlamında Kam sözcüğüne rastlanmadığı gibi, hiçbir belgede şamanlıkla ilgili açıklamalara rastlanmamıştır.

    Bütün bunlarla birlikte, bozkırlar alanındaki dinsel inançların samanlığa bağlanması bir gelenek (alışkanlık) haline gelmiş ve Eski Türk dininin temel niteliğini oluşturduğunda bir hemfikir (görüş birliği) oluşmuştur. Buna etken, 19. y.y.ın ikinci yarısında özellikle Rus araştırmacıların Sibirya’da yaşayan Türkler arasında yaptıkları incelemelerdir.

    Gerçek şamanlığın eski Türk topluluklarında görülen tanrılarla ve yer-su inançlarıyla ilgisi olmadığı görülmektedir. Bazı Rus ve Türk araştırmacıları (bu arada Ziya Gökalp) şamanlığı, Türkler’in islamdan önce bağlı oldukları din saymışlardır. Onlara göre günümüzdeki Yakutlar arasında varlığını sürdüren şamanlık eski Türkler’in de diniydi. Fakat daha yeni arştırmalar şamanlığın Türkler’e özgü olmayıp bütün Asya’ya yayıldığını ( Samoyedler’den Endonezya adalarına kadar ) ve Amerika kızılderili kültürlerinde de benzerlerine rastlanan bir sihir sistemi olduğunu göstermektedir. Eldeki tarih belgelerine göre birçok Asya halkında görülen samanlık Moğol istilasından sonra Türkler arasında yayılmıştır. Bundan önceki belgelerde Türk tarihinde şamanlıkla ilgili bir belge bulunmamaktadır. Bu yüzden Göktürkler’in dini samanlık değil, benzerine Çin’de ve Japonya’da rastlanan ikici ve uyumcu bir Gök-Yer dinidir.

    Şamanlığın eski Türk topluluklarının diniyle bir ilgisi olmamasına rağmen, arada şaşırtıcı benzerlikler bulunması doğal sayılmalıdır. Şamanlığın temel özelliği, yayıldığı bölgelerdeki halkın ruh dünyasına kolayca uyarlanabilmesidir. Şamanlıktaki vecd (kendinden geçme), ruhun tanrılarla ilişki kurması konusunda eski Türk topluluklarında, doğada varsaydıkları gizemli güçleri adamakıllı istismar etmiştir. Bu durum, özellikle atalar kültünün, kartal inancının, demirciliğin ve at kurban etmenin şamanlığa özgü bir nitelik taşımasında görülür. Böylece şamanlık eski Türkler’in inançlar sistemini yavaş yavaş işlemeyi başarmış, zaman içinde bir “din” sağlamlığına ulaşmıştır.

    kaynak : http://www.nihalatsiz.org


    REKLAM ALANI
    Oktay Motor CF Moto Polaris Mondial
    Motomax
  2. #2

    Üyelik
    16 Eylül 2006
    Şehir
    Kanije
    Destur...Konu dışının,daha da dışının,bi hayli dışının bölümüne açılması gereken, ama nedense motorla ilgili,Moto-Sohbet bölümüne açılmış muhteşem,alakalı,gerekli,önemli,hayatsal,mistik,ku tsal bir konu.Bu ne bea?
    [COLOR="Red"][B][I] DoN'T ArGuE WiTH Me...JuST MaKe LoVe...![/I][/B][/COLOR]

  3. #3
    halilihsan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    09 Eylül 2008
    gece yarısı nereden geldi bu ilham

  4. #4

    Üyelik
    27 Şubat 2010
    Şehir
    balıkesir
    Motosikleti
    honda-ınnova cbf 150
    hepsini okuyamadım yoruldum.emeğine sağlık.

  5. #5
    necatik35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    27 Temmuz 2008
    Şehir
    İZMİR-FOÇA
    Motosikleti
    Honda xrv 750 Africa Twin,Mondial cub
    Tarih dersindemiyiz,yoksa sen sitelerimi karıştırdın
    Motorcu için varmak değil,yolda olmak önemlidir Bizim buraların en meşhur motoru PANCAR dır
    Ne Motorcular Gördüm Üstünde Elbise Yok,Ne Elbiseler Gördüm İçinde Motorcu Yok.

  6. #6

    Üyelik
    11 Temmuz 2007
    Şehir
    Ankara
    Motosikleti
    gönüller bir olsun da..
    yok hocam gece daral geldi. bilelim öğrenelim dedik.

    konu dışı yerine sohbete açmışım. zaten taşınır.

    ---------- Mesaj ekleme zamanı: 10:54 ---------- İlk mesajı ekleme zamanı 09:55 ----------

    konu dışına taşınmasını rica ettim. herkes rahat eder.

  7. #7

    Üyelik
    06 Nisan 2010
    Şehir
    Ankara
    gök tanrı dini büyük hun imparatorluğu zamanından itibaren gelmekte bildiğim kadarıyla onlarda göktürklerden önce varolan bir imparatorluk du diye hatırlıyorum..

  8. #8

    Üyelik
    23 Nisan 2010
    Şehir
    İstanbul
    Motosikleti
    mobilet
    Bu yararlı bilgiler için teşekürederim.. Her TÜRK ün bilmesi gereken bilgiler...

  9. #9
    mete_han - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    01 Ağustos 2005
    Şehir
    4.LEVENT & SERENGETI
    Motosikleti
    Melmeket Uşak/Manisa.2020 NC 750 X DCT/2015 CBF150
    Alıntı asfalt meleği adlı üyeden alıntı Mesajı göster
    [/COLOR]konu dışına taşınmasını rica ettim. herkes rahat eder.
    bunu kasıtlı buraya açıp masumane bir şekilde konu dışına alınsın demek pek samimi değil...ha yunan tohumuyuzda bu topik mi beni rahatsız etti...hayır...ama siyasi ideolojik konuların yeri yurdu veritabanı burası değil sevgili asfaltcım...


    alıntı için teşekkür ederim hatırlamamız gereken bilgiler...ama ne vatan ne kimlik elden gitmiyor şu an...
    Gerçekler acıdır/Metehandro acıtır//Pinokyo/BMX/Star103/Cobra105/Dt125/İnnova125/Lıberty200/Ybr125/CBF150/PCX/Activa/Inazuma/NC700S/750S/750 X/750SDCT
    (1992/2020) Köftestar&Pandastar&Banstar

  10. #10

    Üyelik
    11 Temmuz 2007
    Şehir
    Ankara
    Motosikleti
    gönüller bir olsun da..
    Alıntı mete_han adlı üyeden alıntı Mesajı göster
    bunu kasıtlı buraya açıp masumane bir şekilde konu dışına alınsın demek pek samimi değil...ha yunan tohumuyuzda bu topik mi beni rahatsız etti...hayır...ama siyasi ideolojik konuların yeri yurdu veritabanı burası değil sevgili asfaltcım...


    alıntı için teşekkür ederim hatırlamamız gereken bilgiler...ama ne vatan ne kimlik elden gitmiyor şu an...
    Bu ve birkaç konuyu dün akşam bir şeye takılınca açtım. İçtiğim biraların etkisi ile ikisini konu dışına ikisini sohbet başlığı altında açtım. Aslında teknik konular başlığı altında açmamış olmam bile sevindirici. Artık o anda ne okuyorsam orada açtım. Tahmin ediyorum sizde benim gibi aynı anda yedi sekiz başlığı açıyorsunuz, diğer sayfalar açılırken ilk açılanı okumaya başlıyorsunuzdur.
    (Buradan sonra sen diyeceğim, eğer istemezsen her zaman siz demeye devam ederim)

    Kasıt arama lütfen. Ben genelde politik davranamadığım için kızarım kendime. Kaldı ki sabah ilk uyarıyı/nı gördüğümde gerekli düzeltmeler için moderatörlere kendim başvurdum. Site kuralları çerçevesinde almam gereken cezayı Skullhunter tarafıma bilet cinsinden kesmiştir.

    Beni eleştirmek eleştirmemek hakkın sana ait, kabul etmek etmemek te/değer görüp görmemek de bana. Sonuçta her zaman açık sözlü olduğuna inandım. Güvenmesem de İstanbul a adım atar atmaz senden yardım istemezdim. Ama benim sana güvenip güvenmememin de, senin bana güvenip güvenmemenin de kararı yine bizlere ve tecrübelerimize ait.

    Hayır bu yazdığını görseydim, faceden yorum yapmazdım şimdi sana dermişim. Şaka bir yana, benim için bu forumun değerli bir üyesisin bu şekilde gittiği müddetçe de öyle olacak.

    Bu arada asfalt deme, beton der gibi.. zaten şunu değiştireyim diyordum, çocukluk kahramanımın ismini seçecektim tam, üstüne türkçe rumuz tartışmaları da çıkınca ister istemez değiştiremeyeceğim.

  11. #11
    tigermbz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    10 Şubat 2006
    Şehir
    Samsun
    Motosikleti
    Ducati 797
    bereket versin ki İslam' ın nuruyla şereflenmişiz
    gayrisini bilmeye hacet yok


Konu içerisindeki kullanıcılar

Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)

Bu Konudaki Etiketler