işte mevcut eğitim durumumuz bu yazar çok güzel açıklamış.
imza : idealist öğretmen adayı
“Mine hanım, günaydın.
Güne yine köşe yazınızla başladım, fakat içim burkuldu, sanki kendimi gördüm ‘Nasıl komünist olunur’ yazınızda. Evet!! Devletin öldürdüğü bir genç daha. İnanın Türkiye’deki milyonlarca genç bu psikoloji altında... Ailelerinin zar zor gönderdikleri dershanelerde o psikolojiyle nasıl yaşarlar, bir düşünün... Ben de dershaneye gidemeyenlerdenim.
Belediyelerin vermiş olduğu ücretsiz derslere katılmak istedik, ama sınava 1 ay kala bize başvuru geldi, sadece formalite açısından!! Bir devlet ihmali daha. İnanın çok canım sıkılıyor geleceğimden, kendimden, yine bir hüsran günü daha... Saygılarımla belki okumayacaksınız bu yazıyı, ama içimden geldi pek yazmam aslında. Kendinize çok iyi bakın, sizi seviyorum. Onur YAZAR”
***
Bu ülkede, 250 gram kıyma alabilmek için, evdeki masanın üstünde, “son” günü yaklaşan elektrik faturasını düşünerek çantasındaki bozuklukları sayan milyonlarca kişi var. O milyonların arasından en az iki milyonu, çoğu kez kıyma bile alamıyor, bir kilo domatesin pahasını hesaplıyor, bazen kuru ekmekle karnını doyuruyor, bir un çorbasına aç yatıyor bazen.
Ve bu milyonlarca kişiye, televizyonlardan sahte kurtuluşların, asla ulaşamayacakları “tatlı hayat”ların, kolay paranın, sanki banka kredileri bedava dağıtılıyormuş, geri ödemesi yokmuş gibi reklamı yapılıyor, YALAN satılıyor. Reklamların özendirdiği evi, sucuğu, arabayı, sosisi, lastiği, cipsi, buzdolabını, çukulatayı, mutfağı, tatili, yoğurdu, bilgisayarı alamıyor musun? Cep telefonuna bile banka kredisi geliyor, borçlan al!
Borçlanıyor millet, gırtlağına kadar. Ödeyebilen, her yüz lirayı 115 lira olarak ödüyormuş, zamanında ödemeyenden iki, üç, beş katıyla geri alınıyormuş, ödeyemeyenin varı yoğu haczediliyor; hatta hapse atılıyormuş, kimin umurunda?
Herhalde asla yemeyecekleri abur cubura, asla kullanmayacakları ıvır zıvıra, asla almayacakları banka kredilerine övgü düzmek, yalan söylemek için şakır şakır para alan reklam yapımcılarının ve oyuncularının değil!
Varsıl yoksul insanlar, ister uhrevi olsun, ister dünyevi, insanların kurtuluşunu inanca, mucizeye, şansa bağlayan programların artık sadece reklamların arasını doldurmak için yapıldığı televizyon kanalları tarafından “senin de olur” diye uyutulur, “inanırsan olur”a imrendirilir, sahtekârca umutlandırılır ve dolandırılırken... Türkiye satılıyor, malı, mülkü, toprağı, suyu, kadını ve erkeğiyle.
Ama daha vahimi, gençliği çalınıyor!
***
Sözde ciddi mesele, siyasette bile hep aynı kellelerin, her konuda, bitmek bilmeyen aynı kısır döngüde buluştuğu tartışma programlarını izlerken bizler, en çok konuştuğumuz demokrasiyi gerçekleştirebilecek tek araç, parasız devlet eğitimi bitirildi, sayın seyirciler!
Bu ülkede 4 binden fazla özel dershane var ve bu dershanelere para ayıramayan ailelerin çocukları, üniversitelere giremiyor!
Başka bir deyişle, sadece otuz yıl öncesine kadar yoksul çocukların bile zekâyla, irade ve çalışmayla önünü açan, onlardan en seçkin mesleklerde uzmanlar yaratan parasız devlet eğitimi, hileli iflas ettirildi.
Bu iflastaki hilenin amacı açık: Üniversitelere girebilmek için zorunlu hale getirilen dershanelere “parasız” devam edebilmenin tek yolu, zaten bu dershanelerin yarısını ve elbette ki “yurtları” elinde tutan tarikatlardan, özellikle de ışık saçanından geçiyor...
Çocuklarımızı, geleceğimizi çalıyorlar ve bu ülkede, bir hükümet, daha bilmem kaç üniversite açacağız diye övünebiliyor!
İlk ve ortaöğretimde doğru dürüst eğitim veremeyen, öğretmen açığını kapatamayan, atadığı “uç kuruşa” sözleşmeli ve çoğu eğitimsiz öğretmenlerle liselerin düzeyini iyice düşürüp, üniversitelere girebilmek için “dershane” takviyesini zorunlu hale getiren bir Milli Eğitim’in neresi milli, neresi eğitimdir ki, yeni üniversiteler açmakla övünebilir, sayın seyirciler?
Devlet okullarındaki eksikliğin, özel dershanelerle tamamlandığı bir sistemde, devletin yeni üniversiteler açması, Milli Eğitim’in daha çok özel dershane açılmasına hizmetidir ki...
Dershanelerden çoğunun kime ve kimlere ait olduğu düşünülürse, iktidarın en azından “ekmek teknesi”ne nankörlük etmediği açıktır.