Bu başlığın konusu "bulunduğumuz tarihe en yakın kim aşık oldu" gibi bir şey değil. Sadece her sevgilide yeni bir aşka mı başlıyorsunuz, yoksa aşkınız aynı da sadece başrol oyuncuları mı değişiyor bunu sorgulamanızı sağlamak istiyorum.
Bir gün gelir, biriyle tanışırsınız ve "işte aradığım sevgili" dersiniz kendi kendinize veya zaten tanıdığınız birisidir bu şahıs, siz sadece o gün biraz daha farklı statüde düşünürsünüz onu. Hisleriniz karşılıklıysa şanslısınızdır çünkü mutluluk yolunda dev sayılabilecek bir adımı atmışsınızdır.
Seversiniz, hem de çok seversiniz. Adeta bir parçanızmış gibi görürsünüz onu. Masumca ama tutkulu seversiniz, aşkın sizi saflaştırmasına (aptallık anlamında değil, doğallık anlamında) izin verirsiniz ve tüm benliğinizi sunarsınız aşkınıza. Onun için okuldan kaçar, toplantı iptal eder, aileyle tartışır, arkadaş kırarsınız. Belki ona ufak bir hediye almak için eve yürüyerek dönersiniz ya da en farklı hediyeyi bulabilmek için tabanlarınızı hissetmeyecek dereceye gelirsiniz. Yani "sizsiz o" ve de "onsuz siz" sizin için Leyla'sız Mecnun'a, Lorel'siz Hardy'e, Tom'suz Jerry'e ve nihayet sucuksuz yumurtaya benzer.
O gün... Evet evet o gün... Bebekken aşı olurken bile bu kadar acımamıştır. Erkekseniz, sünnet olurken bile etrafa gülebilmişsinizdir, bayansanız kulağınızı ilk deldirdiğinizden sonra bile büyük bir keyifle bakmışsınızdır kulağınızı süsleyen küpelere... Ama o gün... Ölüm dışında hiçbir acı bu denli acıtmamıştır sizi. Sünnet hediyeleri ya da kulağınızı süsleyen o küpeler yoktur artık. Sadece acı tadı vardır dondurmanın çubuğunun...
O gün... Ayrılık...
"Ne ölümden korkmak ayıp, ne de düşünmek ölümü" derken artık başka bir şey korkutur sizi. Tekrar aynı acıyı yaşamak, tekrar aynı masumca sevgiyi göstermek, tekrar tutkulu sevmek ve tekrar deli gibi sevmek, güvenmek...
"Sütten ağzı yananlar" birliğinde yerinizi alıp, eylemlerinizde yoğurdu üfleyerek yemeye başlamışsınızdır bile. Artık o kadar güvenmek yok, artık o kadar sevmek yok, artık o kadar bağlanmak yok; okuldan kaçmak, toplantı iptal etmek, arkadaşlarla veya aileyle bozuşmak hiç yok...
- Beni seviyor musun?
- Evet seni çok seviyorum...
Ne şimdi bu? Yeni bir aşk mı yaşıyorsunuz? Siz yeni biriyle mi çıktığınızı zannediyorsunuz? Ona her dokunduğunuzda yeni bir şeyler mi hissediyorsunuz? Hayır o dokunduğunuz sadece daha traşlı bir yüz ya da daha ince dudaklar. Yeni birisiyle yeni bir aşk yaşamıyorsunuz, sadece oyuncuyla anlaşılamadığı için artık başka birisi canlandıracak dizideki Ahmet ya da Ayşe rolünü. Hani uzun süredir takip ettiğimiz bir dizide, başrol oyuncularından birini başkası canlandırmaya başlayınca rahatsız oluruz ya, işte aynı öyle rahatsızlık duymalıyız aslında bu aşktan da.
Ya da yeni bir senaryo yazmalıyız, yeni oyuncuya göre. Bitirmeliyiz o eski diziyi artık. Yeni bembeyaz bir sayfaya, yepyeni kalemlerle yeniden yazmalıyız senaryoyu. "Artık o kadar güvenmeyeceğim", "artık o kadar bağlanmayacağım", "artık o kadar sabretmeyeceğim, şans vermeyeceğim"... Siz önceki sevdiklerinize yaptıklarınızı hata olarak görüyorsunuz belki, ancak bunlar asla hata değil. Siz çok sevmişsiniz ancak o, o kadar sevmemiş, sadece bu. Neden bir başkası da sizin o önceki sevgilinizi sevdiğiniz kadar sevmesin ki sizi? Üzülmek elbetteki korkutacak sizi, ancak temkinli olmakla sınırları daraltmayı karıştırmamalıyız. Eğer bunları karıştırırsanız her yeni oyuncu aynı dizide devam eder. Her yeni sevgili de bir önceki sevgililerin acısını çeker. Unutmayın siz de bir başkasının aynı senaryosunda farklı bir yüz olarak oynayabilirsiniz.
Şimdi, yeni aşkınızla mutluluklar dilerim...