FreeWind adlı üyeden alıntı
SÜPERMENİN GÜNLÜĞÜ
7 Ocak Perşembe
Bugün gene Klark Kent kılığında işe gittim. Bu salak Klark'ı oynamaktan bıktım artık. Sen kalk koskoca Süpermen ol, ondan sonra otobüsle, dolmuşla işe git. Otobüste sıkışık sıkışık giderken fordçunun biri arkama geçti, ağzı da leş gibi sarımsak kokuyordu. Şeytan dedi ki sok bu herifin ağzına elini, parmaklarını gözünden çıkar. Otobüsün lastiği patladı. İşin yoksa yürü babam yürü. ise de geç kaldım. Bir de üstüne fırça yedim. Kahve makinesinden kahve alırken üstüme döktüm. Luis her zamanki gibi dalga geçti. Öğle yemeğinde çorbamdan sinek çıktı. Yemekten dönerken Süpermen kılığına girip düşen bir uçağı kurtardım. Millet yine "çok yaşa Süpermen" diye bağırdı, ben de onlara şirinlik yapıp el salladım.
8 Ocak Cuma
Bıktım artık bu dünyada yaşamaktan. Yok arkadaş ben bu dünyaya alışamadım. Bugün gazetedeki arkadaşlarla beraber öğle yemeğine Meksika lokantasına gittik. Hay gitmez olaydım. Yemekte Meksika usulü kurufasulye yedik. Sen misin yiyen. Akşama kadar gazdan geberdim. Gaz mesele değil bilader, -afferdersin- ossurunca geçer. Ama ya ossuramayınca? Midemde atom bombası patlasa birşey olmaz ama bu Meksika fasulyesi acayip birşey. Süper bağırsaklarım birbirine dolandı sandım. Şimdi hafiften ossursam binalar yıkılacak, ossurmasam geberecem. Evrendeki kötü güçlerin başedemediği süper kahraman Süpermen'i bir uyduruk kurufasulye öldürecek. Tuvalette üstümü geyinip uzaya gideyim dedim, benden önce herifin biri girdi, tam iki saat çıkmadı. Ne yaptın bilader iki saat yıllık mı sıçtın. Yuh be. Sonunda Süpermen olup uzaya kaçtım. Uzayda bir güzel zangır zangır ossurdum. Ooohh bee, dünya varmış. Acayip rahatladım. Bu arada yanlışlıkla arkamı Ay'a dönüp öyle ossurmuşum, benimki süperossuruk Ay'ın yörüngesinde iki derecelik sapma meydana geldi. Neyse onu da yörüngesine oturttum. Bundan böyle kurufasulyeyi de kriptonit gibi zararlı maddeler listesine koyuyorum. İnşallah düşmanlarım bu durumu öğrenmezler.
9 Ocak Cumartesi
Bugün tatil. Deyli Planet gazetesine gitmedim, çok mutluyum. Can sıkıntısından geberdim. Sonra bizim Betmen'le Örümcek Adam aradılar. Akşama kadar ellibir, yanık, pisti falan oynadık. Okey de oynayacağız ama bilader dünyada üç tane süperkahraman var, olmuyor. Okeye dördüncü kahramanı dörtgözle bekliyoruz ama nafile. Herkes bizim gibi dünyanın derdiyle uğraşacak kadar enayi mi arkadaş.
10 Ocak Pazar
Canım sıkılınca öyle bir şehri dolanayım dedim. Çok güzel bir hatun gördüm. Süperüfürüğümle hatunun eteğini çaktırmadan havaya kaldırdım. O ne be? Meğer karı içine don giymemiş. Onu öyle görünce acayip azdım. Şu Luis'le evlensek de abazalıktan kurtulsak. Ama olmuyor bilader. Su babamın yaptığı keleği de kimse yapmadı bana. Beni dünyaya gönderirken yanıma bir de kız çocuğu koysaydı, biz de dünyada böyle sap gibi dolaşmazdık. Onunla bir güzel evlenip çoluk-çocuğa karışırdık. Peki babam ne yapmış? Yanımıza bir Kripton malı şişme bebek koymuş. O da 5 yıl önce bir azgınlık zamanımda patladı. Dünyadakilerde benim hızıma dayanamayıp eriyor. Benim kaderimi yazan eller kırılsın, ne diyeyim...
11 Ocak Pazartesi
Yine mesai başladı. Yine aynı patırtı. Yine aynı koşturmaca. Yine aynı salak Klark. Yine aynı ukela Luis. Yine aynı felaketler, Yine ayni "çok yaşa Süpermen" lafları. Yine aynı numaradan sırıtmalar. Hiç değişen birşey yok. Milletin keyfi keka. İstediğini ye-iç, istediğinle yat-kalk, kılıktan kılığa girmene hiç gerek yok. Oh ne güzel. Millet de keşke Süpermen gibi olsak der. Hadi ordan. Bu dünyada Süpermen olacağıma keşke Kripton'da çöpçü olsaydım. Ah gurbet ah. Kendi derdim yokmuş gibi bir de elalemin derdiyle uğraş. Herkesin derdine çare bulmaya mecbur muyum arkadaş? Hadi büyük felaketleri, dünyanın başına bela olan zibidilerle uğraşmayı anladık, bir de ıvır-zıvır işlerle uğraşıyoruz. Bilmem kimin köpeği kaybolmuş gel Süpermen, su borusu patlamış gel Süpermen. Gel Süpermen, git Süpermen. Babanızın uşağı mı var? Geçen gün birinin kıçında sivilce çıkmış bana şunu bi patlat diyor. Bu insanlarla iyice yüz-göz olduk bilader, suç bizde. Bunlara bu kadar yüz vermeyecektik. Bak Betmen'e, adamın yanına kimse yaklaşamıyor. Hem de acayip zengin. Biz de karın tokluğuna kahramanlık yapıyoruz. Dünyayı kurtaran adammışız. Hay sıçıyım dünyanızın içine.
12 Ocak Salı
Bu gün çok kötüyüm. Bir-iki gündür kabız olmuştum. Bu kabızlık da benim için herşey gibi büyük dert. Zaten bu dünyada bana rahat-rahat sıçmak bile haram arkadaş. Çocukken köyde idare ediyorduk. Orası geniş arazi. Pek farkedilmiyor. Ama ya koca Metropolis'te. Şehrin göbeğinde olmuyor. Mesela Arizona krateri aslında benim marifetimdir. Metropolis'e ilk geldiğimde normal insanlar gibi ben de tuvalete gitmiştim. Biraz zorlayınca benim Süperbok tuvaletin betonunu delip dünyanın öbür tarafından çıkmıştı. Zaten boşuna dememişler "azimle sıçan betonu deler" diye. O zaman büyük olay oldu. Ama kimse bunun benim marifetim olduğunu anlamadı. Bu azimli bir vatandaşın işidir deyip olayı kapattılar. Zaten o zamanlar böyle meşhur da değildim. O zamandan bu yana rahatlamak için uzaya çıkıyorum. İlk başlarda iyi oluyordu. Rahat rahat işimizi görüyorduk. Bu uzay araştırmaları falan çıktığından bu yana artık uzayda da rahat yok arkadaş. Zaten dunyanın yörüngesinde -afferdersin- boktan bir uydu yapmıştım. Bu insanlar beni burada da rahat bırakmadılar. Ben de Ay'ı tuvalet olarak kullanmaya başladım. Ay yüzeyindeki bir çok krater benim eserimdir. Ama ne çare, insanlar oraya da gelmeye başlayınca bu sefer Mars'a gitmeye başladım çok iyi oluyordu. Hem orası kayalık da bir yer. Kıçımızı taslara siliyorduk. Çok iyi günlerdi onlar. Sonra insanlar oraya da uydu bilmem ne göndermeye başladılar. Oranında tadı kaçtı. Bir gün Mars'ta rahat rahat işimi görürken birden bir şeyin kıçımı yokladığını hissetim. Benim bildiğim Mars'ta hayat yok, arkama baktım insanların dünyadan gönderdiği robot kıçımı inceliyor. Tabii aynen yamulttum robotu. Üzüldüm ama ne yapalım bilader bizim de kendimize göre bir imajımız var. Ondan sonra butun dünyaya "işte Supermen'in supergötü" diye yayınlayacaklar. Dünyanın maskarası olacağız. Daha önceden de dünyanın yörüngesine sıçarken NASA astronotları bilmeden fotoğraflarımı çekmişlerdi. Onları NASA'dan rica edip almıştım. O olay öylece kapanmıştı. Bu sefer herifler Internetten canlı yayın yapıyor arkadaş. Sonra diğer gezegenlere, Jupitere, Saturn'e gitmeye başladım. Bu insanlar orada da rahat bırakmadılar. Güneş sisteminin her yerini uydularla doldurdular. Nereye gitsem karşıma ya bir uydu, ya da bir sonda falan çıkıyor. Bir sefer güneşe gidiyim dedim, az daha kestaneyi kebap yapıyordum. Ben de artık Güneş Sistemi'nin en uzak gezegeni Pluton'a gidiyorum. Orası da çok soğuk, adamın şeyi donuyor ama ne yaparsın işte, gurbetlik. İşte neyse geçen gün acayip kabız olmuşum. İyileşeyim diye 10 kilo müshil aldım. Vay sen misin alan. Bu sefer de ishal oldum. Bu ishal beni mahvetti. Mesela gazetede çalışıyorum, zart, kriz geliyor. Hemen tuvalete gidip kılık değiştiriyorum ondan sonra ver götünü -pardon- elini Plüton. Bir güzel rahatlıyorum. tekrar donup yerime oturuyorum, iki dakika sonra bir kriz daha. Hadi bir daha aynı şeyler. Tam 1643 defa Plüton'a gittim geldim. Bir iki seferde Plüton'a varamadan donumuza ettik. Pelerin-melerin hepsi battı. Allahtan Plüton'da bir miktar buz var. Buzları süpergözlerimle eritip üstümü başımı yıkadım