BALLIKAYALAR


Ağbi, geçenlerde resmen dumura uğradım. Ayşen var bilirsin.
Kızla okulda da aramız az buçuk iyiydi. Ama hatun bir kaç haftadır
pek takılmaz olmuştu. "Yahu ne iş?" diyorum. O da "Ballı" bir şeyler
diyor. "Tavşanlar" diyor. "Gel diyorum, cumartesi akşamı takılalım
bir yerlere" seninki hiç oralı değil. Yok erken yatacakmış, zaten çok
yorulmuş, pazar da ballı mallıya gidecekmiş, bir alay mazeret. Olm,
baktım bu iş böyle gitmeyecek. "Ben de geliyorum." dedim. Biliyon mu
kız bi sevindi... Ulan dedim, demek ki sandığım gibi değilmiş, kızın hala
bizde gözü var ama şu ballı işini de biraz sıkı tutmak lazım. Cumartesi
sabah aynen Gebze minibüslerine erkenden takılmaca. Hatun sırt
çantasına doldurmuş ıvır zıvırı. Biz de giymişiz ket'leri. Hani dağa
çıkacaz ya, işte hazırlıklı olalım dedik. Gebze'ye indik, hadi ordan
Hereke minibüslerine. Sanırsın 80 günde devrialeme çıkmışız. Allah'tan
az sonra bizimki bağırdı şöföre "Tavşanlı'da inecek var!" diye. Olm,
duysan bizim Ayşen'in sesini inanmazsın. Aynen öğrenmiş minibüs
raconlarını. Olmuş mu sana bir taşra kuşu. İndik... Sağa sola baktım.
Dağ mağ hak getire. Bir b*k yok. "Yahu" dedim "Ayşen, nerde kız, bu
dağ?" Ağbi, seninki şöyle küçümser, küçümser bi baktı. Valla içim bir
garip oldu ama renk vermedik. Kız koyverdi asfalt bir yoldan kendini
aşağı, bizde aynen peşinden. Gittik gittik, köye girdik. Bakkal çakkal
vaziyetleri, poğaça, gazoz almaca, caminin yanında çay içmece. Aaa!
Bir baktım, sırtı çantalı bir kaç kişi daha geldi. "Vay Ayşen'ciğim ne
haber'ler" Sarılmalar, alayı kanka olmuş bizim kızla. Bizimki de aynen
beni tanıştırıyor. "Okuldan bir arkadaş!" Ağbi duydun mu? "Okuldan
BİR akradaş". Hani okulda arkadaş dediğin b*k gibi, bu da onlardan
biri. Yani öylesine, fasulyeden. Ulaan dedim, orada ne halt ediyorsanız,
size beş basmazsan bana da....... Neyse, yürü babam yürü, dere geldi
köprüden geçtik. Köpekler sardı, biz onlara havladık falan sonunda
geldik ballı dediklere yere. Olm, bir kanyon.. altına edersin. Hiç öyle
İstanbul'un yanında böyle yer aklına gelmez. Sanırsın Amerika'ya falan
geldin. Bizimkiler bastılar sol tarafa çıkıyorlar. Yahu her taraf kaya.
Olm, dedim kendi kendime; aman kestaneye mukayet ol, Ayşen
giderse mayşen gelir, kestane gitti mi bir daha nah! gelir.Durduk.
Oh, dedim. Şöyle oturup aşağılara bakarkene bi kola mola kayalım.
Haydaa! Bizimkiler başladılar soyunmaya dökünmeye. Ulan öbür
tayfadan bir kız, çıtır mı çıtır. Şöyle, badi türü siyah bi şey giymiş.
Vücut, çok güzel değil ama zıpkın gibi. Ayaklarına renkli bale
ayakkabısı türü bir şeyler geçiriyorlar. Diğer heriflerin çantalarından
bir şeyler çıkıyor. Aklın uçar. "Gençler! Ne yapacaksınız?" dedim.
"SporT Klaymbing" yapacağız dediler. Ulan soramıyorum da o, ne
diye. Burada herkes, işin raconunu biliyor. Bir de üstüne üstlük
lavuklardan biri kolunu Ayşen'in omzuna şöyle bir attı. Olm, Allah seni
inandırsın aynen şöyle bir şey dedi: "Geçen hafta TOP ROP yaptığın
yeri bu hafta RED POĞİNT dene bakalım." Anaa! Mıçtık! Ulan bunlar
nece konuşuyorlar? Bizim kızı da aralarına almışlar. Yoksa, bunlar
şeytana falan mı tapıyorlar? Baktım bizim ki de mevzuyu çözmüş
aynen laf yarıştırıyor: "Ama Salih, ben en fazla beş artı çıkıyorum..."
Ulan ben de sana bi kafa çıkacam!.. Göreceksin. Bi yandan da bana
bakıp göz kırpıyor. Ulan cıvır, hem beni, hem de Salih'i mi idare ediyor
acaba? Her neyse biraz mevzu dağılsın diye kafayı bir kaldırdım. Ağbi,
kayanın üzerinde bir herif. Hani kaya dediysek öyle bizim oradaki
aşıklar kayası falan gibi değil ha!.. Ağır deprem hasarlı bina duvarı
gibi... Adamın üstüne geliyor. Ağbi herif, ya örümcek adam ya da, onun
memleketlisi. Yahu kardeşim sen orada nereyi tutuyorsun, neye
basıyorsun?.. Olm, adam nasıl çıkıyor biliyor musun ? Hayatta
inanmazsın. Altta geyiğin biri de ipi tutuyor. O ip ne işe yarayacaksa?
Kuyudan adam mı çekeceksin? İp salacaksan yukardan sal da bir işe
yarasın. Adam düşerse tutarsın. Aaa! Bizim kıza da bir şeyler
giydirmişler. Salih bir heves, kızın karnına bir şeyler bağlıyor. Şangır,
şungur bir takım alet edevat çıktı. Olm, alayı rengarenk. Aralarında
muhabbet de devam ediyor "EKSPRES" olsun, "TAKOZ" ver.
"FREND"in iki numarası yok mu? Ağbi, artık kadere kısmet, çöktüm
kayanın köşesine. Bizimki, asıldı kayanın birine. Lavuk da ipin öbür
ucunu tutuyor. Ulaan, içim bir kötü oldu... Bizimki düz kayada
yükseldikçe yükseliyor. İster misin şimdi yere düşüp karpuz gibi
patlasın. Dokunmaya kıyamadığım başı CART! İkiye ayrılmış falan...
Başım dönüyor resmen. Baktım lavuk da dikelmeye başladı. Hani,
bekçi köpekleri postacıyı görünce nasıl dikelirler, onun gibi. Bunlar da
korktuklarına göre durum biraz vahimleşiyor galiba. Aralarında
konuşmaya başladılar. Ayşen'e de duyurmuyorlar. "Yahu, kız da daha
acemi sayılır"... "Yapar yaw, geçen haftayı görmedin mi"... "Olsun
tecrübesi eksik"... Bir yandan da lavuk bizimkine bağırıyor: "Ayşen!..
Sağ elinin hemen yanında bolt var. Tak oraya bir ekspres." Ulan
bunlar ekspres falan derken tez elden bizim kızı eksprese bindirip
eşekler cennetine gönderecekler galiba. Aldı mı bizim kızı bir telaş.
Olm, bayağı yukarda. Bacağı titremeye başladı, ta buradan görüyorum.
Kıçında sallanan alet edevata bakmaya çalışıyor. Canım benim, nasıl
da çırpınıyor. Hah! Bir tane buldu. Çıkarttı orada bir yere çengel gibi
taktı. Ardından bir şey daha taktı. Valla tam ne yaptığını göremiyor.
Yukardan "Klik! Kluk!" sesler geliyor. Birden herkes rahatladı. Bizim
lavuk tayfası, gülmeye başladı. Anlaşılan kriz durumu çözüldü. Ayşen
biraz daha yükseldi. Ama bizimkiler pek bir rahat. Ulan her halde bir
bildikleri vardır diye ben de fazla kasmamaya çalışıyorum. Birden
durumu çaktım. Bizimki düşerse ipi, en son taktığı zımbırtıda asılı
kalacak, aynı yukardan ipe bağlanmış gibi olacak. Baktım, kız iki tane
daha şu ekspres denen şeylerden takmış, ipini de içlerinden geçirmiş.
En sonunda kayanın tepesine kadar vardı. Ulan helal olsun be!
Hakkaten ciddi bir işmiş bu. Bizimki de pek yamanmış. Salih, elindeki
ipi yavaş yavaş koyvermeye başladı. Bizimki gökten melekler gibi
aşağıya süzülüyor. Geldi, geldi, biraz ileriye kondu. Herkes bi tebrik
ediyor ki, bilemezsin. Beş bilmem ne başarmış. Dur yahu demin
ezberlemiştim, şimdi unutmuşum. İpleri çözdü. Kırıta kırıta yanıma
geldi. Hafif terlemiş biliyon mu, kokusu ciğerime öyle bir doldu ki,
anlatamam. Resmen başım döndü. Tam rüyalar alemine geçecekken,
hani damdan düşer gibi "Sen de denesene" deyiverdi. Neyi denemek?
Hayır!.. Denemek istemiyorum?.. Benim ne işim var o kayanın
üzerinde!.. Diye bağırıyorum ama sanki aynen kabustayım. Ağzımdan
çıt çıkmıyor. Olm, birden kendi sesimi duymaz mıyım? Valla, Allah seni
inandırsın, ben, orda öyle başkası gibi konuşuyorum, "Tabii" diyorum.
Başka bir kayanın altına gittik. Caner diye birisi yukarı çıktı. İpi aşağı
attı. "Burası başlangıç için daha iyi dediler." "Korkma, bu ip üç ton
çeker dediler" İyi de olm, bu Caner denen çocuk çöp gibi bişi.. Üç kilo
çekecek hali yok. Hepsi güldü. Sürtünmeymiş, özel tekniklermiş, tek
elle iki tonu durdururmuş. Ağbi, baktım çocukların hepsi delikanlı
tayfa. O anda öyle bir kanım ısındı ki. "Hadi tırman"dediler. "Nerde
olm, ekspresler. Kıza vermiştiniz bana vermediniz" dedim. "Hop! Dur
bakalım, onların daha sırası gelmedi, sen önce adam gibi burayı
tırman." dediler. Burası biraz daha kolay. Hadi bakalım deyip tuttum
kayayı. Çocukken mahallede ceviz ağacına çıkardık. Onu falan
hatırladım. Bir iki tuttum. Vay be! Ağbi, gidiyor. Aşağıdan da
konuşuyorlar, duyuyorum, "doğal yeteneğim varmış" Var tabii be!
Neden olmasın ki! Olm, ardından bi topukladım, aynen yükseliyorum
ha! Ben çıktıkça ip geriliyor. Hani bir düşsem en fazla on santim
inecem. İyice de cesaret geldi. Ulaan, diyorum içimden, çocuklara
lavuk mavuk dedik, şimdi de canımızı emanet ediyoruz. Meğerse bu işin
raconu böyleymiş. Kayanın tepesine vardım. Baktım bir düzlük. Bi sürü
bantlar, demir halkalar, ipler falan. Oraya istasyon diyorlar. Hah,
tamam işte ekspresin treni hazırdı, bi istasyonu eksik kalmıştı. "Eee
bitti. Şimdi ne yapacağım?" diye sordum. "Kendini ipe bırak" dediler.
Olm, demesi kolay. Altımda yirmi metre boşluk. Çocuklar kalorifer
böceği gibi görünüyorlar. Nasıl atarım kendimi? Ama Racon neyse
uyulacak. Kendimi arkaya doğru eğdim. Ulan bir türlü gitmiyorum.
Aşağıdan bağırıyorlar. "Kayayı bıraaak!" diye. Valla farkında değilim,
sol elim pençe gibi kayaya geçmiş, bacaklarım tir tir titriyor. Yok ağbi,
olacak gibi değil. O kayayı aslan gibi tırmanıp, sıçan gibi inmek olmaz.
Kapadım gözlerimi, okudum içimden bir şeyler. Küçükken anneannem
öğretmişti. Baktım asansör gibi yavaş yavaş iniyorum. Caner ipi
bıraktıkça ben aşağıya kayıyorum. İndim, indim, Ayşen tam ayağımın
dibinde. Kız öyle kendini hiç kasmıyor. Yere ayak bastım, baktım kız
boynuma sarılmış öpüyor. Ağbi var ya, o anda sevinçten hüngür hüngür
ağlayacam zor tuttum kendimi. Diğer çocuklar da çok kafa. Salih'e
baktım, bizimki öptü diye hiç bozulmaca falan yok. Gelmiş o da tebrik
ediyor. Yanlış anlamışım. Daha da bi sevindim. Ağbi, ondan sonra neler
oldu neler. Aynen ben mevzuya yazıldım. Ulan elde avuçte ne varsa
döktük ortaya. Yok frikşın ayakkabısıymış, sırt çantasıymış, kılmış,
tüymüş cebi boşaltıp, evi doldurduk. Şimdi her hafta Tavşanlı
Ballıkayalar'a gidiyorum. Hafta içinde de iki gün antrenanım var.
Geçen hafta yedilik ilk rotamı top rop çıktım. Yani ip yukardan
geliyordu. Ama rota gerçekten çok zordu. Şimdi üç dört hafta daha
çalışıp, aynı rotayı red point çıkacağım, yani yükseldikçe ekspresleri
kayadaki boltlara takarak gideceğim. Bu arada sigarayı da bıraktım,
rakıya artık hiç takılmıyorum ama çocuklarla her pazar tırmanıştan
sona sıkı bir bira attırıyoruz. Ayşen mi ne yapıyor?
Bilmem. Onu çok ihmal ettimi söyleyip duruyordu.
Bir süredir artık Ballıkayalar'a da pek uğramıyor zaten...

)))))

okudukça gülerim..paylaşmak istedim..