Herşey Yerli Yerinde Güzel
-
Yani kelimesi, dilimizde son zamanlarda farklı bir kullanım kazandı; iğreti, yavan ve yanlış bir kullanım… Karşınızdakine bir sıkıntınızı açıyorsunuz ya da bir problemi dile getiriyorsunuz:
—Günde birkaç sayfa bile olsa kitap okumadıktan sonra neye yarar ki?
Aldığımız cevap şu:
—Yani…
— Önceden planlı hareket edilseydi, şimdi İstanbul’un çarpık yapılaşmasına çözüm bulmak için kara kara düşünmek zorunda kalmazdık.
—Yani…
—Bu kadar israf içinde bereket arıyoruz.
—Yani…
—Hukuk, birilerinin rağmına işlemediği gibi birilerinin hatırı için de işlemez.
—Yani…
Bu şekilde dakikalarca devam eden bir diyalog düşünün. Sanki beyin sarsıntısı sonucu hafızasını kaybetmiş birisiyle karşı karşıya kalmış gibi, söylediğiniz her cümlenin karşılığında “yani” cevabı alıyorsunuz. Zannım odur ki bu dil, tarih sahnesine çıktığı günden bu yana böyle yavan bir diyalog yaşamamıştır. Günümüzün nesli, fazla kelime kullanıp zihnini yormak istemiyor gibi bir tavır içinde… Oysa bildiğimiz kelime kadar düşünebiliriz. Düşünmek için konuşmak şart değilse de kelime bilmek şarttır. Bilmediğimiz kelimeler bizim değildir. Birkaç kelime ile konuşan insan, sadece birkaç düşünce üretebilir. Binlerce kelime ile konuşan birisi de binlerce düşünce üretir. Aslında konuşma, aynı zamanda düşünce üretme demektir. Her cümle bir düşüncenin neticesidir. Düşünmeden konuşsaydık, cümlelerimizde “insicam” olmazdı. Nitekim deliler böyledir.
“İnsan düşünen hayvandır.” demiş Aristo. İnsanın hürmete lâyık, müstesna konumunu mahfuz tutarak, ifadede geçen “hayvan” kelimesini canlı manasında düşünürsek bu hükme hak verebiliriz. Çünkü konuşmak/düşünmek, insanı diğer canlılardan ayıran temel özelliktir. Bu özellik ise ancak kelimelerle filizlenebilir.
Yani kelimesi, Türkçemizde cümle başı edatıdır ve açıklama yapılacağını belirtir. Bunun dışında bir kullanımı olmayan bu kelime/edat, “cahil ü nadan”ın elinde tuhaf bir şekle büründü. Şöyle dersem bu edatı doğru kullanmış olurum: “İnsan kelimelerle düşünür. Yani düşünmek için kelime bilmek şarttır.” Bu edat, dilimize Arapçadan girmiştir. Yeni yeni karşılaştığımız tuhaf kullanımın ise nereden çıktığı ve hangi gayeye hizmet ettiği belli değildir.
Aynı tuhaflığı yaşadığımız bir diğer kelime de “atmak”tır. Atmak, arı duru Türkçe bir fiil... “Taş atmak, ok atmak, laf atmak, kafadan atmak” gibi onlarca hatta yüzlerce kelime ve deyim hep Türkçemizin yamaçlarında filizlenmiştir ve hepsi de gereklidir. Ne var ki son zamanlarda bu kelime Türkçemizin yapısına, mantığına ve en önemlisi de nezaketine asla yakışmayacak bir tuhaf kullanıma büründü/büründürüldü. “Farz-ı muhal, meselâ, örneğin, diyelim ki…” gibi anlamların karşılığı olarak ortaya çıkan bu fiilin kaypak ve nezaketsiz tavrı karşısında dilimizin de hayrette kaldığını görebiliyorum. “Atıyorum, sizin iki daireniz var. Atıyorum, siz yurt dışında yaşıyorsunuz. Atıyorum, siz hastalandınız…” Şeklinde devam eden yavan ve nezaketsiz bir sürü cümle silsilesi… Böyle bir kullanım, konuşmacının ciddiyetini bir anda sıfır noktasına çekiyor. Bu kadar atan birisine ne kadar güvenebiliriz? Türkçemizde “kafadan atmak” deyimi zaten var. Bu deyim, bütün ihtiyaçlarımıza cevap vermeye yetiyor. Bu deyimin “mazmun”unda “bilgi sahibi olmamak, bilmeden konuşmak, gelişigüzel karar vermek…” gibi bir sürü anlam zaten gizlidir. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi iki cümlede bir “atıyorum” demenin anlamı nedir? Bu kadar atan birisine ne dil güven duyar ne de insanlar… “Farz-ı muhal, örneğin, meselâ…” gibi kelimeleri bir kenara atıp kafamıza göre nasıl atabiliriz?
Aynı tuhaf kullanımlara verebileceğimiz bir diğer örnek de “olay” kelimesidir. Bu kelime de böyle tuhaf bir kullanıma büründü. “Olay” kelimesi dilimizde zaten var ve “hadise”nin yerine kullanılıyor. “Hadiseler öyle hızlı gelişti ki…” yerine “Olaylar öyle hızlı gelişti ki…” diyebiliriz. Bu doğrudur. Ya şunlara ne demeli: “Cep telefonu kullanmak iyi bir olay… Enflasyon olayını çözmeden bu iş olmaz. Büyük şehirlerde trafik olayı insanı yıpratıyor. Bisiklete binmek sağlık için çok yararlı. Bu olayı herkese tavsiye ediyorum.”
Birçok kelimeyi bir kenara atıp her şeye “olay” demek, en başta ana dile karşı nezaketsizliktir. Dili iyi ve doğru kullanma, her şeyden önce dile saygılı olmak ve değer vermekle mümkündür. Yoksa “atıp tutmak”la ve onca güzel kelimeyi görmezden gelerek “olay” çıkarmakla dilin zevkine varılamaz.
Yağmur Dergisi
Atın iyisi alayda,kabın iyisi kalayda belli olur.
Reklamlar
-
-
Anlamsız bir yazı. Dil faşizmi saçmalık. Ben aynı fikri 500 kelimeyle de, 5000 kelimeyle de anlatabilecek yetenekteyim.
Asıl "Farz-ı mahal kahküllerini halefleyen selefler metn-ül muhassasalarını tashih ederken Dede Efendi'yle sürç-i izdivaç ettiler" gibi Bülent Ersoy cümleleriyle konuşanlardan korkmak lazım.
-
yaaaaniiiii
-
yaniiiiiiii
-
eftelya adlı üyeden alıntı
tesekkürler paylasım için.Türkçeyi katledenlerden birisi de benim sanırım
mesela
geliyorum yazacağıma
geliorum yazmam gibi
yada
geleceğim yerine
gelecem
Geleceğim yerine "gelecem" şeklinde yazmak biraz da konuşma alışkanlığı.
Lakin "geliorum" tarzı bir yazım tam bir rezalet. (sözüm meclisten dışarı)
Günlük hayatta konuşmaya çekineceği,utanacağı kelimeleri konuşuyor sanal alemde mesaj yazan büyük bir kesim.
Atın iyisi alayda,kabın iyisi kalayda belli olur.
Reklamlar
Konu içerisindeki kullanıcılar
Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)
Bu Konudaki Etiketler