Yüzölçümü: 3.153 km²
Nüfus: 518.325 (1997)
İl Trafik No: 23
İl Telefon Kodu: 424
GENEL TARİHİ
ELAZIĞ ili doğal şartların elverişli olması nedeniyle paleolitik (yontma taş) döneminden beri çeşitli toplulukların yerleştiği bir alan olmuştur.
Keban ve Karakaya barajları eski eserleri kurtarma projesi çerçevesinde yapılan arkeolojik kazı ve araştırmalar ,yöre tarihinin bilinmesine büyük katkılar sağlamıştır.
Bu çalışma ışığında Elazığ-Harput yöresinin bilinen en eski sakinleri Hurriler’dir. Arkeolojik kazılar sonunda elde edilen tabletlerden anlaşıldığına göre Hurriler ,Ön Asya da büyük bir bölgeye yayılmış ,M.Ö.2 bin yılının sonlarında kuvvetlenerek ırkdaşları Subar Beyleri’ni de egemenlikleri altına alarak ,sınırlarını genişletmişlerdir. Hurriler den sonra bölge Hititlerin hakimiyeti altına geçmiştir.
M.Ö.IX, yüzyıldan itibaren Urarturlar bölgeye egemen olmuşlardır. Urartu dönemine ait Palu,Kömürhan ve Bağın’da çivi yazılı kitabeler bulunmaktadır. M.Ö.VII. yüzyıllar da bölgeye Medler hakim olmuş , sonraki yüzyıllarda Pers Straplar’ın Büyük İskender’e yenilmesiyle Pers hakimiyeti sona ermiş , bölge İskenderin ordularının denetiminde kalmıştır.M.Ö.546 yılında Roma ordusu Persler’e yenilince yörede Persler’in hakimiyeti görülmeye başlamıştır.
Bu hakimiyetle birlikte yöre M.S.III. yüzyıla kadar Pers-Roma mücadelesine sahne olmuş ,Büyük Roma İmparatorluğu’nun M.S.395 yılında ikiye bölünmesinden sonra yörede ,Sasani Bizans mücadelesi başlamıştır. Sonuçta Fırat’ın batısı Bizans,doğusu Sasaniler ,hakimiyetine girmiştir.
KÜLTÜR TARİHİ
Bugünkü Elazığ 1834 yılında tarihi Harput'un bir mezrası olan ve "mezre" diye anılan ovaya nakledilmesiyle kurulmuştur. Cumhuriyet döneminde ise gelişmesine devam ettirerek gelişen ve Doğu Anadolu'nun önemli merkezlerinden birisi olan Elazığ, kültür tarihi ve yerleşme tarihi açısından büyük önem arz eder.
Bilim adamlarının yer değiştiren şehirler arasında saydığı Elazığ ,1937 yılında bugünkü ismini almıştır. Harput; Sultan Aziz döneminde Mamüret'ül-Aziz ismin alıncaya kadar Harput ismiyle bilinmiş ve tarihe mal olmuştur. Bu nedenlerle Elazığı anlatırken onun menşeini oluşturan Harput'dan bahsetmek ve hatta birisinin ismi anıldığında diğeri anlamak mecburiyeti var gibidir.
Elazığ(Harput)ve çevresi çok eski bir yerleşme bölgesidir. Yöre hakkında ilk yazılı belgeler M.Ö.2000 yıllarına rastlar. Ancak 1967 yılında Keban Barajı'nın yapımı nedeniyle oluşacak olan göl sahasında yapılan arkeolojik kazı ve etnografik araştırmalardan elde edilen buluntular , yörenin paleolitik (eski taş)devrine ulaşan bir iskan sahası olduğunu ortaya çıkarmıştır. Nitekim Elazığ'ın Murat ve Karasu'nun birleşmesinden oluşan Fırat Nehrinin çizdiği yay içinde sulak ve verimli bir ova üzerine kurulması ,yöreyi yerleşmeye elverişli kılmıştır.
Elazığ(Harput)'ın yazılı tarihi hakkında ilk bilgilerin Hitit tabletlerinden almaktayız. Buna göre yörenin ilk sakinleri Mitanni adında bir devler kuran Hurriler olmuştur. M.Ö.III ve IV bin yıllarında bölgede Subarların yaşadıkları ve Fırat isminin bunlar tarafından verildiği ileri sürülmüştür. Subarlar'ın Hurriler2le aynı kökten geldikleri ve yeryüzünde madeni ilk işleyen kavim oldukları bilinmektedir. Hatta işlenen madenlerin Mezopotamya'ya da ihraç edildiği anlaşılmaktadır. Mezopotamya'da gelişen kültürlerin kökenini burada aramanın daha doğru olacağı kanaatindedirler.
Hurriler2den sonra M.Ö.2000 yıllarında yöreye IŞUVA adı veren, tarımda ve dokuma sanatında ileri olan Hititler hakim olmuşlardır.
Hititlerin yöredeki egemenliğine ;çivi yazısını kullanan ve taş oymacılığı konusunda ileri olan Urarturlar son vermiştir. Günümüzde de ayakta olan Harput Kalesini ilk yapanların Urarturlar olduğu ileri sürülmektedir.
M.S. 1. Asırla 3. Asar kadar Harput'a hakim olan Romalılar ,madencilikte ileri olup yörede maden işletmeleri kurmuşlar Harput ve civarında azda olsa bir şehir hayatının ortaya çıkmasına vesile olmuşlardır.
Sasaniler'le Bizansızlar arsında zaman zaman el değiştiren Harput , 7. Asrın ortalarında Bizansızlar'ın eline geçer. Sonra H.z.Ömer zamanında müslüman Arapların hakimiyetine girer. Bu dönemlerde Uluova ve Kuzuova da hayvancılık yapılıyor,insanlar çoksade bir hayat sürüyorlardı .10.asırda ikinci defa Harput'u ele geçiren Bizanssızlar burada bir vilayet teşkilatı kurmuşlardır.
Harput ve çevresi 1071 yılında kazanılan Malazgirt zaferinden sonra 1085 yılında Türkler'in eline geçmiştir.Harput'taki ilk Türk hakimiyeti Çubukoğulları ile başlar.Bu dönemde Harput'un iskanı ve imarı çalışmaları uç verir.Böylelikle günümüze kadar gelen ve sonsuza kadar devam edecek olan Türk hakimiyeti sağlam temeller üzerine kurulmuş olur.
Anadolu'nunu fethine katılarak ,Türkleşmesinde önemli rol oynayan Artukoğulları ,Harput'ta 1113 yılından başlayıp 1234 yılına kadar ,yüzyıl sürecek olan bir hakimiyet kurmuşlardır.Artukoğulları'nın Harput'un kültür tarihi üzerinde önemli bir yeri vardır.Osmanlılar gibi kayı boyundan olan Artuklular ünlü komutan Belek Gazi'yi yetiştirmiş ,Harput'u bugüne kadar ulaşan Türk-İslam eserleriyle süslemeye başlamışlardır.Harput'taki Ulu Cami,Alacalı Camii bu dönemde yapılmışlardır.Yine Artukoğulları döneminde bir hastane,bir çok çeşme ,türbe ,saray inşa edilmiştir.Harput kalesi önemli bir onarım görmüş ve bazı eklentiler yapılmıştır. Yine kalenin hemen dibinde Süryani Kilisesinin Artuklu Hükümdarı Fahrettin Karaaslan tarafından yapıldığı kanaati vardır.
Bu dönemde ticaret ve el sanatları son derece ğelişmiştir.1185 yılında yapılan Ahi Musa Mescidi'nin varlığı Harput'ta bir Ahi Teşkilatı'nın kurulduğunu göstermektedir.Artuklular dönemi Harput'un bayındır hale gelmesiyle birlikte bilim ve sanatta da önemli hamlelerle doludur.Adı bilinmeyen bir yazar matematik kitabı yazmış ,musikide .edebiyatta önemli gelişmeler olmuştur.Artuklular döneminde Uluova ve Kuzuova da geleneksek usüllerle tarım yapılmıştır.Bu dönemlerde evler genellikle tek katlı ve damlıdır.
Artuklular döneminde Harput bir bilim,kültür,sanat ve ticaret merkezi haline gelmiştir.
Anadolu Selçuklu hükümdarı Alaaddin Keykubat ,Artukluların egemenliğine son vererek Harput'a hakim olur. Bu dönemde Harput'ta Türk-İslam Kültürü tamamen hakimdir. Ticaret,sanat ve kültür şehri olma özelliğini sürdürür. Arap Baba Mescidi bu dönemin eseri olup,mescitteki çini işçiliği ,el sanatlarının ne kadar ileri bir düzeyde olduğunu gösterir.
Selçuklular'ın zayıflama dönemlerinde Harput'a İlhanlı akınları oldu. İlhanlılar yörede huzursuzluk yarattıkları gibi Harput'ta oluşan uygarlık birikimlerini de önemli ölçüde tahrip etmişlerdir. Harput'un yaşadığı en acı ve en talihsiz yıllar bu dönem olmuştur.
İlhani hakimiyetinden sonra Harput'a 1339 yıllarında başlayıp 1465 yılına kadar sürecek olan Dulkadiroğulları dönemi başlar ve bu dönemde Harput Kalesi tekrara onarım görür.
Tarihi boyunca bir sınır bölgesi ve ihtilaf hududu olarak kalan Harput ,1465'de Akkoyunlular'ın eline geçer ve Osmanlılara sınır oluşturursuzun Hasan döneminde İtalyan gezgini Barbora'ya göre göz kamaştırıcı bir kenttir. Akkoyunlular zamanında Harput'ta para basılmış,kültür ve sanatta önemli hamleler yapılmış ,çok sayıda din adamı ,bilim adamı ve sanatkar yetişmiştir.
Harput 1507 yılında Safaviler'in eline geçmiş ,26 mart 1516 yılında ise Osmanlı Devleti topraklarına katılmıştır. Osmanlı Devleti zamanında en olgun devrini yaşar ve Doğu Anadolu 'nun ticaret merkezi olur. Bu dönemde Palu ve Keban'da da önemli eserler yaptırılmış ,Keban ve Maden ilçelerinde maden işletmeciliği oldukça gelişmiştir. Bu nedenle özellikle Harput'ta bakır işletmeciliği gelişmiş ;bakır türkülere konu olmuştur.
Harput medreselerinde çok sayıda vasıflı alim ve sanatkar yetişmiştir. Yöre insanı divan edebiyatı konularına hakim olmuş ,Fuzuli ve Nedim gibi şairlerimizin şiirlerini bestelemişlerdir. Medrese kültürü ile, kır kültürü birbirini yakından etkilemiş aydın halk tezadı önemli ölçüde ortadan kaldırmıştır. Bu dönemde musikide de önemli gelişmeler olmuş ve divan geleneği ile halk geleneğinin kaynaşmasından oluşmuş bir müzik kültürü ortaya çıkmıştır. İpekçilik son derece gelişmiş ,ipek tezgahları ve fabrikaları kurulmuştur.
Evliya Çelebi Harput'ta 17. Yüzyılda 600 dükkan ,7 ticaret hanından,bedesten ve saraçhaneden söz eder. Harput'un çevre köylerinde de el sanatları yaygınlaşmıştı.
Pamuk ve diğer zirai ürünler ekilir , tarım ve hayvancılıkla birlikte el sanatları en önemli geçim kaynağını oluştururdu.
Harput 19.yüzyılda canlılığını korudu.Kamus'al-Alem'e göre bu dönmede Harput'ta 2670 ev,843 dükkan, 10 camii,10 medrese, 8 kütüphane, 8 kilise ,12 han ve 90 hamam bulunmaktaydı.
19. yüzyılda Harput2ta sanayide uç vermeye başladı.Osmanlıların son zamanlarında batılılar Harput'a özel bir önem verdiler. Amerikan,Alman ve Fransız kolejleri kurdular. Bu okullar Harputtaki yaşama biçimini etkilemiştir. Bu nedenle Harput halkından bir çok insan Amerika'ya gidip gelmiştir. Cevat Fehmi Başkut'un yazdığı Harput'ta bir Amerikalı oyunu bu olayı Harput'un son yüzyıldaki çöküşünü anlatır.
Harput,birbirine çok benzeyen sebeplerle tarihe karışan bir çok eski Türk şehri gibi terk edilmiştir. Yöneticilerin 1834 yılında askeri ve idari merkezlerini mezraya taşımaları ,demir yolunun mezreden geçmesi gibi nedenlerle zaman içerisinde Harput bütün fonksiyonları ile birilikte taşınarak bugünkü Elazığ 'ı oluşturmuştur.
Türklerin fethine kadar bir kale şehri olarak kalan Harput ,Türklerle birlikte bayındır bir şehir haline gelmiş ve istikrara kavuşmuştur. Orta Asya'dan kopup gelen Türk insanı ,beraberinde getirdiği bilgi birikimi,gelenek,görenekleri ile mahalli kültürlerden de istifade ederek ,Harput'u çiçek çiçek nakışlamış ve Türk medeniyetinin en hassas , en sevimli ve en yüksek örneklerini yaratmıştır.
Türklerle birlikte Harput'ta şehirleşme,ticaret,el sanatları,dini ve diğer kültürel faaliyetler her geçen gün gelişerek devam etmiştir. Son derece güçlü şairler , bilim adamları,mutasavvıf yetiştiren Harput ,kendine has bir folklor ve edebiyat geliştirmiş ve Türk kültür tarihi içerisinde nadide bir yere sahip olmuştur.
HARPUT VE ELAZIĞ ADININ KAYNAĞI
Asur ve Hitit yazılarında Harput'tan söz edilmektedir. Boğazköy'de bulunan Hititler'e ait çivi yazılı belgelerde Harput yöresine IŞUVA denildiği görülmektedir.M.Ö.19. uncu asırda bulunan Asurlar'a ait çivi yazılı Kapodokya metinlerinde KARPATA adıyla geçen yerin Harput olduğu söylenmektedir.Urarturlar döneminde Harput'a KARBERD denilmekte idi."KAR " taş, "BERD" ise kale anlamına gelmektedir.
M.Ö.13. asra ait Hitit çivi yazılı bir vesikada Harput, HARPUTTAŞ olarak adlandırılmıştır. Vesikada Harputtaş ,Harziuna ülkesinin dört şehrinden birisi olarak gösterilmiştir.Harputtaş şehri ile bugünkü Harput'un aynı olduğu konusundaki fikri Prof.Bossert ileri sürmüştür.M.Ö.9. ve 8. yüzyılda Hitit kitabelerinde Harput'a HARPUTTAVANAS denilmektedir.
M.Ö.900-650 yıllarında Urarturlar Harput'a SUPANI adını vermişlerdir.Eski Yunan ve Romalılar bu kelimeyi SUPHANE ya da SOFEN şeklinde kullanmışlardır.Bununla beraber ünlü Alman Coğrafyacılarından "K.Ritter" Harput'un bütün SUPHANE eyaletinin merkezi olarak göstermekte ve bu fikri Lehman Haupt da muhtemel görmektedir.
Arap kaynaklarında Harput ve yöresi HİNZİT,Ermeni kaynaklarında ise HANDZİT olarak geçmektedir.Arap kaynaklarında İranlılar'ın zapt ettikleri ZIATA CASTELLUM denilen yerin Harput'tan başka bir yer olmadığı , ZİYATA kalesine Araplar'ın HISN-I ZİYAT dedikleri ,Ziyata'nın Ziyad'a benzetilmiş olduğu ve Castellumun'da Arapça kale manasına gelen HISN kelimesinin karşılığı olduğu muhakkakdır.
Harput bir zamanlar bu şekilde isimlendirilmiş ve Hısn-ı Ziyat ismi yakın asırlara kadar devam etmiştir.Bazı bilginler Hısn-ı Ziyat isminin yalnızca kaleye verildiği ,şehre ise HARTABIRT denildiği ve Arapça'ya bu şekilde ve bazende HATR-EL-BUYUT geçtiği ifade edilmektedir.
Harput'un Elazığ'a taşınmasıyla Elazığ'da oturan insanlar Harput'a yukarı şehir demeye başladılar.
Elazığ'ın Osmanlı Dönemindeki ilk adı Mezradır.Elazığ'ın Sultan Abdulaziz zamanında bayındırlaştığı ve buraya MAMURET'ÜL AZİZ yani Aziz'in yaptırdığı kent adı verilmektedir.Sonraları halkın ağzında daha kolay söylenebildiği için ELAZİZ olarak kullanılmıştır.17 Kasım 1937 'de ELAZİZ'e gelen Atatürk ,şehrin adının ELAZIK olmasını istemiş; Atatürk'ün önerisi ve bakanlar kurulu karari ile Elaziz,Elazık olarak değiştirilmiştir.Azık diyarı anlamına gelen bu kelime , söyleniş zorluğu nedeniyle 10 Aralık 1937 'de bir bakanlar kurulu kararı ile bugünkü söyleniş şekliyle kabul edilmiştir.
TÜRKÜLERİMİZ
Çayda Çıra Türküsü
Çayda çıra yanıyor,
Humar göz uyanıyor.
Fitil çifte yara bir,
Yürek mi dayanıyor?
Çayda çıra yakarım,
Yar yoluna bakarım.
Bir yüz görümlüğüne,
Beşibirlik takarım.
Çayda çıra, yüz çıra,
Yanıyor sıra sıra.
Yarim keklik, ben, şahin,
Everim ardı sıra.
Çayda çıra yanıyor,
Ay tutulmuş sanıyor.
Yavaş yürü, usul bas,
Engeller uyanıyor.
Çayda çıralar yine,
Yandılar döne döne.
Bahtılı çıra seni,
Ayda yılda bir güne.
Çayda çıralar yakın,
Çıkın yoluna bakın.
Hak nazardan saklasın,
Kem göz değmesin sakın.
Çayda çıra geline,
Kına yakın eline.
Nazar değmesin sakın,
Has bahçenin gülüne.
Çayda çıra’larım var,
Gizli yaralarım var.
Eller al, yeşil giymiş,
Benim karalarım var.
Çayda çıra yanıyor,
Engeller uyanıyor.
Çözme tabip yaramı
Al kana boyanıyor.
Yanar çayda çıralar,
Kızlar oyun sıralar.
Gelin hanım gelirse,
Defci toplar paralar.
Not: Besteyle söylenirken söz katmaları yapılır.
MAMOŞ TÜRKÜSÜ
Pencereden bir taş geldi
Ben sandım ki Mamoş geldi
Uyan Mamoş, uyan Mamoş
Başımıza ne iş geldi
Penceresi yeşil perde
Yeni düştüm ben bu derde
Kör olasın Bekir Hoca
Nasıl yatak bu dar yerde
Eyvah Mamoş, eyvah Mamoş
Tabip getir, imdada koş
Penceresi yeşil yaprak
Mamoş giyer siyah kalpak
Kör olasın Bekir hoca
Yatağımız kara toprak
Evlerinde koyun kuzlar
Vuruldum ben yaram sızlar
Öldüğümü aramim ben
Yetim kaldı yavru kızlar
Di kalk Mamoş, Mamoş, di kalk
Başımıza yığıldı halk
Evlerinin ardı kavak
Yağmur yağar ufak ufak
Kör olasın Bekir hoca
Ağzımdaki kurşuna bak
Pencerenin önü çardak
Rakı içdik bardak bardak
Kör olasın Bekir Hoca
Koymadın ki murad alak
Eyvah Mamoş, Mamoş eyvah
Doktor çağır, yarama bak
Dış kapıyı, araladın ;
Ak bahtımı, karaladın.
Kör olasın Bekir hoca
Mamoş'u da yaraladın
Mamoş, palton tutayım mı
Hayrın için satayım mı
Mezarında boş yer var mı
Ben de girip yatayım mı
Mamoş ninni, Mamoş ninni
Bilinmez kim kime kinni
Bekir hoca vurdu beni
Bekir hoca vurdu seni;
Not: Bekir Hoca'nın , Mamoş la Firdevs'i, jandarma Ali'ye vurdurması üzerine çıkarılmıştır.
ŞİİRLERİMİZ
ELAZİZ BAŞGA
Yetmis dokuz ili gezdim dolastim.
Zaman oldu çok söhrete ulastim.
Çok yerlerde çok islere bulastim.
Vatanin elleri çok güzel amma
Gakgoslar diyari Elaziz basga.
Bir yanimda Malatya bir yanimda Mus
Tunceli elinde sanayi yokmus
Diyarbakir da cigerler çokmus
Vatanin elleri çok güzel amma
Gakgoslar diyari Elaziz basga.
Kuzeyinde Erzincan'la Sivas var
Ölü çikan hanelerde çok yas var
Er oglu erlerden insanda has var
Vatanin elleri çok güzel amma
Gakgoslar diyari Elaziz basga.
Kulak ver arkadas gelen su sese
Arap baba dene büyük nefese
Kurmuslar bir ilim dolu medrese
Vatanin elleri çok güzel amma
Gakgoslar diyari Elaziz basga.
Ne deynek vururlar kula, ne çali
Bazan kar yagdirir bazenden dolu
Seyhiyle meshur o bizim Palu
Vatanin elleri çok güzel amma
Gakgoslar diyari Elaziz basga.
Cip köyünde canlar can katar cana
Âraf verir, hayat verir insana
Canim kurban cerayanli Keban'a
Vatanin elleri çok güzel amma
Gakgoslar diyari Elaziz basga.
Burada ögrendim ilimi fenni
Burada çok yetismez çakir dikeni
Bir tepede gittim gördüm Maden'i
Vatanin elleri çok güzel amma
Gakgoslar diyari Elaziz basga.
Burada ki insanlar çekti çok çile
Ancak çileleri düsmedi dile
Ayri deger versin Devlet Baskil'e
Vatanin elleri çok güzel amma
Gakgoslar diyari Elaziz basga.
Gel arkadas gitme öyle uzaga
Burda düsmen ask denen o tuzaga
Selam yolla burdan ayrilan Çemisgezege
atanin elleri çok güzel amma
Gakgoslar diyari Elaziz basga.
Genis tutar lekesizdir arini
Hiç düsünmez gelecegi yarini
Çünkü hepsi Belek Gazi torunu
Vatanin elleri çok güzel amma
Gakgoslar diyari Elaziz basga.
O Anadolu'nun en güzel yeri
Burda birlesmis Türk'ün her eri
Dadina doyulmaz Orcik sekeri
Vatanin elleri çok güzel amma
Gakgoslar diyari Elaziz basga.
Gelenden geçenden ilham gapmislar
Kallesleri bir kenara atmislar
Etrafinda dokuz baraj yapmisar
Vatanin elleri çok güzel amma
Gakgoslar diyari Elaziz basga.
Deresinde görürsün çok çakil dasi var
Harput'tan buraya çok nakil var
Hastahanede delilere akil var
Vatanin elleri çok güzel amma
Gakgoslar diyari Elaziz basga.
Buradan geçmemis bizim Köroglu
Amma tarih seni burda der oglu
Büyük abi ol Bünyamin EROGLU
Vatanin elleri çok güzel amma
Gakgoslar diyari Elaziz basga.
Bünyamin EROĞLU
TÜRKİYEM
Bak oğul! Burası Malazgirt, Alparslan’ın
Anadolu’ya ilk ayak bastığı yerdir.
Burası da; gönüller sultanı Mevlana’nın
Gönül çerağını yaktığı yerdir.
Burası Söğüt, cihan imparatorluğunun filizlendiği yer!
Şeyh Edebali’nin dünya gözlerini, kör saydığı yerdir
Asırlardır emanet , bu yurt bu toprak sana
İşte Haliç karadan gemilerin rota aldığı yer
Çağ açan çağ kapatan Fatih’in atının nal izidir
İşte burası alemler Resulu’un, müjdelediği İstanbul!
Şeref dolu sayfaların bir başka adresidir
Gönüller sultanının emanet ettiği yerdir.
Bak oğul burası ÇANAKKALE
Burası dünyanın sana diz çöktüğü yerdir!
İngiliz, Fransız, Rum ve Moskof’un
O ‘nun derya bakışlarında dize geldiği yerdir
Bedenlerine kurşunla “Türkiye” çizdirdiği yer
Göğüslerine “ ÇANAKKALE GEÇİLMEZ” yazdırdığı yerdir
Bak oğul burası Kocatepe, karşısı Dumlupınar!
Esaretin sana göre olmadığının resmidir
Bağımsızlık ve Özgürlük hep karakterindir
Türk’ün cihan durdukça kalacağının resmidir.
Bak oğul bu kıvrılan SAKARYA!
Durgun aktığına sakın aldanma!
Bil ki ne cefalar taşımıştır bağrında
Rengini ay yıldızı bayrağına verdiği yerdir.
Türk’ün karakteridir o, taşlanmaya gelmez ha!
Nazlı gelinin namusudur, söze gelmez o!
Bak oğul ! şu gördüğünde Harput kalesi
Bozkurt töresinde Azizler şehri
Arap baba, Balak gazi nice adsız kahramanın
Sara Hatundan yükselen Ezan-ı şerifin
Huzurunda yattığı yerdir.
Baykara’yım feda bu can uğruna
İnsanına, toprağına ve de taşına
Sen sevdamsın yaşadıkça dünyada
Ha bu arada:
Adım Türk soyadım TÜRKİYE
Adım Türk soyadım ANADOLU
Eskişehir 04/11/2001
Aslan BAYKARA - İSTANBUL
Elazığ'a Özlem
Dağların moru yok şimdi hep duman
Tepeler el açar göklere aman
Takvimlerde resmine baktığım zaman
Bakıp bakıp ağlar oldum ELAZIĞ
Çocukluğum sendin gençliğim sen
Gurbet elde uzak kaldım sana ben
Aşımdasın, ekmeğimde suyumdasın sen
İçer iken ağlar oldum ELAZIĞ
Hiç bakmadan düştük gurbet iline
Kapılmışız dünya malı seline
En son resmin geçti şimdi elime
Efkarlanıp ağlar oldum ELAZIĞ
Oradayken kıymetini bilmedik
Keyfimizden gurbet ele gelmedik
Hep ağlidik bir gün olsun gülmedik
Güler iken ağlar olduk ELAZIĞ
Abdullah ŞEKEROĞLU