Kimden olduğu yada düşüncesinin ne olduğu, neyi savunduğu önemli değil bir yerde, o bir şair, halk için yazan.
SEVMİŞİM
Sen benim dağlarda kır çiçeğimsin
Baharım, goncamsın sevmişim seni
Bir ömür geçmişim, geleceğimsin
Hayatım, canımsın sevmişim seni
Bülbülün nazları güle saklıdır
Aşkların özünde çile saklıdır
Yaşanır söylenmez, dile saklıdır
Aşikar vefamsın sevmişim seni
Hasretin çökünce gönül katına,
Başlıyor içimde deli fırtına
Ne gerek binmeye sevda atına
Kalbimde atansın sevmişim seni
Oğlumun adını mafya koydum.Artık bende mafya babasıyım..
Elimde Japon yapıştırıcım var. Ama yapıştırmaya japonum yok!!!
Bir elma diskoya neden gitmiş? cevap: kurtlarını dökmek için.
Yeşil Peri..tıtanıum Yüküm ağır geride kalırsın! Bulaşma avlayamazsın! Sakın deneme öldüremezsin! Vargeç ciddiyim
bir şeyler yazmak lazım buraya..
[B][COLOR="Red"]MEYDANLARDA GÜMBÜR GÜMBÜR KAVGALAR DÖNER DURUR,OLMUŞUM ÜÇ BEŞ PUŞTUN KATİLİ[/COLOR][/B]
Acilara Tutsak
Neden bu yaşam böyle
Soguk kuru buruk?
Neden gecem, gündüzüm bir,
Işiklar.. kopuk kopuk?
Içimdeki bu hiçlik
Uzar da gider, uzar da gider.
Yaşamak istiyorum bir sevmelik
Bu kadari bana yeter.
Mutsuzlugun karanlik yollarinda kör,
Zaman gerçegine tutsak olmuşum.
Yenik düştüm acilarima durdu asansör
- Dört duvar arasinda -
Kendime yasak olmuşum.
Umutlarimi yiyorum
Işiksiz, neş'esiz, tedirgin.
Ve ben yalnizligimda tek.
Acilar sonsuz, acilar geniş, acilar zengin.
Zaman gerçegine tutsak olmuşum,
Kendime kendim yasak olmuşum.
ARTIK YOKSUN BİLİYORUM...
Artık yoksun biliyorum… Ne bakışların var kirpik uçlarımda ne o sımsıcak sesin kulaklarımda… Zaman bütün iyi niyetlerini eledi kendi adıma ve hüzünler kaldı orta yerde “ölüm hak miras helal” misali… Yenildim karanlıklara… Yenildim bir kez daha…
Artık yoksun biliyorum… Kaç kez alay ettim yüreğimdeki çocukla… Kaç kez güldüm ağlanacak halime... Gönül penceremden her baktığımda gözyaşı vardı odalarında ve ağlayan bir çocuk portresi asılıydı duvarlarında… Ne çok alay etmiştim kendimle... Ne çok hiçe saymıştım yaşanan anları... Oysa anlarda gizliymiş dünyama renk veren ışıklar ve o ışıklarda saklıymış yüreğime yansıyan güneş… Ne çok alay etmiştim yüreğimle hala onu seviyorum diye...
Artık yoksun biliyorum… Hayatın en yaşanılası anı duruyor göz bebeklerimde ve titrek bir mum alevi parmak uçlarıma dokunan... kirpiklerim her birleştiğinde sana dair bir hayal görebilirim biliyor musun?… Gitmeseydin böyle savaşmazdım katran karası gecelerle. gitmeseydin boğuşmazdım her biri bir ok olan hecelerle... Seni o kadar özledim ki canım acıyor biliyor musun... Seni… Seni çok seviyorum bunu ne zaman söylesem ruhum kanıyor… Çünkü yoksun…
Artık yoksun biliyorum… Hep bir umuttu anılara tutsaklığım ve tüm yolculuklarım senli hayaller üstüneydi uykusuz geceler boyu... Bu yitik aklımla dünyadaki yalancı cenneti senin gözlerinde sanırdım...Asi dağların kalın eşkıyasıydı bakışlarım tek yumrukta yıkardım sanıyordum hasreti, dokunmazdı bana ayrılığın sureti...
Artık yoksun biliyorum… Kayıp gidiyorum zaman tünelinde... Her nefes bir avuç toprak daha atıyor üzerime, Bu katran gecelerde... Ne bir gül istiyorum, koklamak adına,ne bir dalga sesi yalnızlık rıhtımında… Varsın düşlerim solgun çarşaflarda kalsın… Varsın hayallerim kuytu uçurumlarda, umutlarım bir darağacında asılsın.bir dilenci bulsun beni düştüğüm kaldırımlarda ve bir yabancı tutsun ellerimi senin yokluğunda… Tanımadık bilmedik ama senden biri… Avuçlarında sıcaklığını bulsun ellerim yeniden… bakışlarında o buğuyu… Ve sarılsın yüreğime yokluğunda, sevdiğinden ayrılan bir adama sarılan annesi gibi...
Artık yoksun biliyorum… Ne sarı güller var avuçlarımda ne de bir çift tebessüm kıvrılan dudağımda... Ne yatacak bir damım ne sığınacak bir limanım var... Yalnızlık oltasına takılmış alık bir balık gibiyim çırpınan… Sana… Suya ulaşmak adına çaresizce… Ve bitkin…
Artık yoksun biliyorum…
Artık Yoksun !...
OLMAZ MI...
Kırık bir tebessümün yarım kalan sesi gibisin kulağımda… Eksik bir nota… Yanlış bir rota…Tutturulmamış bir kota gibisin hayatımda…
… … …
… … …
Bir güneş doğsa gönül sahilime ve bir sıcak nefes yalnızlık yorgunu gözlerime… Mumlar yakılsa tütsülenmiş kumlarda… Kan izim kalsa baygın bir gecenin tedirgin nefesinde… Tutsak etmesen anıları gözlerimde…hayat denen bir koyda, su sesine bıraksan kendini yeşil bir aydınlıkta… İnce bir yağmur sesi,sırtına vursa taneleri,bir duvarın gölgesinde serin bir anı kalsa gözlerinde… Fotoğraflar renkli çıksa ve sen silsen bakışındaki siyah beyaz desenleri… Bir gökkuşağı bitirse içindeki özlemleri…yakın olsan bana, ama ulaşamasam, bir nefes kadar içimdeyken hem de… Paylaşsam yokluğunda seni, yanımdayken tutamasam elini… Kızsan bir otobüs yalnızlığında bıraksan kendini caddenin en uzun yoluna… Koşsam peşinden, içimdeki öfkeyle kollarına sarılsam ve sen elimi tutsan… yasaklanmış bir aşkın son durağı olsan benim için…
Olmaz mı…
Bir çocuk uyusa göğsümde ılık nefesiyle… Kelimeler yaratsak ve cümleler kursak aşk adına yaşanmamış yanlarıyla… Uykulu bir sabahın pas tutmuş ağız tadında… Ne kadar uzak görünsem de sana, yüreğimde olduğunu bilsen,elini tutmasam da bir adım ardında olduğumu,ayağının takıldığı an, seni ilk tutan olacağımı bilsen…
Olmaz mı…
Yaşamın en kırılgan anında yüreğimi düğümleyen bir an olsan… Karanlığın en tortu anında tutsan ellerimi,hesap sormadan, beni yargılamadan ve aşk adına beni darağacına asmadan bana sarılsan… görebilsen yüreğimin arka bahçesinde sana diktiğim gülleri… Görebilsen sensiz aç, sensiz susuz ve sensiz perişan kaldığım çölleri… Görebilsen rüya diye baktığın, ama benim boğulduğum gölleri…
Olmaz mı…
İçimdeki bütün kabus ağaçlarını kessen... hüzünlü bir eylül, yağmurlu bir nisan olmasa yüreğim…her sabah uyandığımda yastığıma bulaşmasa gözyaşımın kan izi…turuncu bir hayalim olsa pembe düşler üstüne ve beyaz gül demetleri olsa sahne ötesinde… Sen ebruli bir gecede şiirler okusan bana deli düşler üstüne ve ben bir beyazlığın saydamlığını yaşasam mumlar içinde… Kayıp gitmesem bir zaman tünelinde… Hayatımda ilk defa ilk defa, dünü düşünmeden ve yarın için endişe duymadan yaşasam… Ve takılmasa dilime her cümlenin sonunda…
“Ey hayat canımı acıtma artık”
Olmaz mı…
Olmaz mı…
Olmaz mı…
HERŞEY SENDE GİZLİ
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...
Eğer ;
O'nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...
sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O'ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa,
ve O, her durduğunuz yerde duruyor,
her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp,
hüzünlendikçe ağlıyorsa...
dünyanın en güzel yeri O'nun yaşadığı yer, en güzel kokusu
bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
hayat O'nunla güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü,
O'nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...
her şiirde anlatılan O'ysa... her filmin kahramanı O...
her roman O'ndan söz ediyor, her çiçek O'nu açıyorsa...
bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez
özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa,
iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...
iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O'nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın
O olduğunu adınız gibi biliyorsanız... mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O'na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...
kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
hem kimseler duymasın, hem cümle alem bilsin istiyorsanız...
O'nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... ayrılık ölüme,
vuslat sehere denkse...
gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de;
bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O'nun yüzü suyu hürmetine...
uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...
dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim... gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı,
bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız,
sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...
...o halde bugün sizin gününüz!..
"Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.
Can Dündar
insanların birbirini tanıması için en iyi zaman, ayrılmalarına en yakın zamandır" der dostoyevski...
veda acısı, kabuğunu soyar insanın; yaldızını kazıyıp çırılçıplak ortaya serer.birlikteliğin örttüğü tüm kusurları, ayrılık sergiler.bir ayrılık arifesinde helalleşilir ve o an hakiki tabiatlarıyla yüzleşilir.
"ölene kadar" diye söz verilmiştir, ama "ölüm yolunda" başka tercihler belirmiştir.
kararsız prensesin vicdanı azap çekerken 7 cücelerin somurtkanı "aklını başına al" diye fısıldar kulağına; haytası ise "kalbinin sesini dinle" diye çekiştirir eteğinden...
hep hayran bakan gözlere, hatalar takılmaya başlar.
"ama"yla biter alelade iltifat cümleleri:
"sen iyi bir insansın, ama arkadaşların kötü", "seni seviyorum, ama bu ilişkide mutlu değilim", "ben başka türlü bir beraberlik düşlemiştim" vs.. vs...
sonra gelsin uykusuz geceler...bir türlü karar verememeler...ruhen gidip gelmeler..."hele biraz daha zaman geçsin" diye nikah ertelemeler...
birlikteymiş gibi yaparken, sevecek başka yüzler, yüzecek başka denizler kollamalar...
"aslında bütün bunlar bizim iyiliğimiz için"e kendini inandırmalar...
sonrası hep aynı:
bekleyenin "hani sonbaharda buluşacaktık. hazan geldi geçti, sen gelmez oldun" sızlanmaları...
bekletenin "geliyorum az kaldı" oyalamaları...
bittiğini bile bile işi uzatmalar; söyleyemedikçe hepten batağa saplanmalar...terke makul bir gerekçe ararken hepten çarşafa dolanmalar...veda konuşmasında süslü iltifat cümlelerinin arasına, o cümleleri hiçleştiren mayınlar serpiştirmeler... üzgün görünmeler... bağış dilenmeler "...ama kaçınılmazdı" demeler..."sözünden caydın"yakınmalarını "sen de eski sen değilsin. değişmişsin" diye göğüslemeler... asıl kendinin değiştiğini bilmezden gelmeler... ve son sahne:
terk edenin o mahcup "gönlüm başkasında" itirafına karşılık terk edilenin kırık çalımı:
"uğurlar olsun! ben yoluma devam ediyorum". ihanetler böyledir:ilki, bir yenisine gebedir; ikincisi daha az acı verir. ondan sonra dur durak yoktur: güvenilmez aşık, sevdikçe kıran, gezdikçe ardında bir kırık kalpler mezarlığı bırakan biçare dervişe döner. artık acılara hapsolmuştur: buluşmak istedikçe ayrılacak, birleşmeye çalıştıkça parçalanacak, sonunda terk ettiklerinin "ah"ı tutup terk edildiğinde mukadder yalnızlığına kapanacaktır
Bir kız ve bir delikanlı,bir motorsikletin üzerinde 180 km hızla gidiyorlar ve aralarında şöyle bir konuşma geçiyor;
Kız : Lütfen yavaşla,ben korkuyorum
Delikanlı : Hayır,bak ne kadar eğlenceli
Kız : Lütfen,lütfen,çok korkuyorum
Delikanlı : Peki,beni sevdiğini söyle
Kız : Seni çok seviyorum,lütfen yavaşla
Delikanlı : Şimdi de bana sıkıca sarıl
Kız delikanlıya sıkıca sarılır
Delikanlı : Şapkamı alıp,kendine takar mısın? Başımı çok sıktı.
Ertesi gün gazetelerde şöyle bir haber çıktı: Motorsiklet kazası;
Motorsiklet,fren arızası nedeniyle,bir binaya çarptı.Üzerindeki 2 kişiden sadece biri kurtuldu.Gerçek ise şöyleydi;Yolun yarısında,delikanlı frenlerin bozulduğunu anlamış ama bunu kıza belli etmek istememişti.Bunun yerine,kızdan kendisini sevdiğini söylemesini istemiş ve kendisine son defa sarılmasını istemişti.
Sonra da kendi ölümü pahasına,kızın başlığı takmasını ve hayatta kalmasını sağlamıştı.
İŞTE GERÇEK AŞKIN ANLAMI DA BUYDU!
Duygusal bir ambians olmuş yauuu..İnsanın aşık olası geliyo...
[B][COLOR="Red"]MEYDANLARDA GÜMBÜR GÜMBÜR KAVGALAR DÖNER DURUR,OLMUŞUM ÜÇ BEŞ PUŞTUN KATİLİ[/COLOR][/B]
Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)