Benim doğduğum, büyüdüğüm yerlerde tüfekler asılırdı evlerin duvarlarına. Kilitli çekmecelerde de tabancalar bulunurdu. Büyükler sayılır, küçüklere kaşlar çatılırdı.
Hele de kız çocuklarına daha bir sert bakardı o kaşların altındaki kömür karası gözler. Kızların hem isimleri vardı hem de namusları. Hem Ayşe, Fatma, Arzu, Dilek' ti onlar hem de evin, mahallenin namusları. Gerekmedikçe kapıya pencereye çıkmaz, çarşıya inemez, sevdalıkta edemezlerdi. "- Kız öyle gezme, ince basma, adından söz edilir." diye paylanırlardı.
Eşleri de sorulmazdı onlara. Allah'ın emriyle istenirlerdi, telli duvaklı verilirlerdi. İlk gece, ömürleri boyu korumaları sıkıyla tembih edilmiş, "en kıymetli hazine" lerini kocalarına sunarlardı. Çocuk yapar, evi temizler, dayak yer ve çalışamazlardı. Hayatlarından memnun değilseler bile ses çıkaramazlardı; olsundu yuva bozulmazdı, çocuklar vardı ve nede olsa kocasıydı O. Gizli, gizli ağlarlardı köyümün kadınları ve yavrularını basarlardı sinelerine. Öper koklar onlarla avunurlardı.
Seneler geçti aradan, büyüdük, okullar bitirdik. Büyük şehirlerde büyük işler yapmaya, küçük evlerde bir başımıza yaşamaya başladık. Lisanlar öğrendik, başka, başka memleketler gördük. Beyaz yakalı gömleklerle, otomatik makinelerden içtik kahvelerimizi.
"En kıymetli hazine" miz, erdemlerimiz artık. Çalışkanlığımız, sağlam karakterimiz, sevgimiz, hürriyetimiz. Biyolojik setlerle kesmiyoruz biz ruhumuzun çağıltısını. Eşlerimizi kendimiz seçiyoruz. Daha rafineyiz artık. Rafine zevklerimiz, rafine ilişkilerimiz, rafine hayatlarımız var. Yıktık tabuları, yıktık çünkü onlar mutsuzluk getiriyorlardı. Peki yıktıklarımızın yerine yenilerimizi koyabildik mi?
Benim çalıştığım, yaşadığım yerlerde tek gecelik aşklar var şimdi. Aldatılmalar var, hayal kırıklıkları var.Allah'ın emriyle istemiyoruz artık, tavlıyoruz kızları bilimsel metotlarla. Usulünce savmakta bir sanat artık. Boşanma hürriyetimiz var artık ve biz bu hürriyeti sıklıkla kullanıyoruz ne yazık ki.
Yine ağlıyoruz geceleri. Gizlemiyoruz bu sefer. Ama görecek kimsede yok zaten. Sinemize basacak yavrularımızda yok. Ailemiz yok. Dostlarımız yok. "Adam arar olmuşuz." Eskittiğimiz ilişkiler kadar popüleriz artık. Ne kadar erken atmışsak bekaret illetini üzerimizden o kadar çok aferin alıyoruz. Ne kadar rahat bırakabiliyorsak tuttuğumuz elleri, ne kadar duyarsızlaşmışsak kendimize kalmaya, o kadar tabu yıkmışızdır mutluluk yolumuzu tıkayan. "Evlilik aşkı öldürüyor" uzunca bir zamandır.
Doğduğum yerlerin insanı da mutsuzdu, geldiğim yerlerin insanları da.
Neden diye soruyorum kendi kendime. Acaba bir şeyleri yıkmaya çok mu kaptırdık kendimizi? Yıkarken gözden kaçırdığımız değerler mi oldu acaba? Yoksa bir şeyleri yıkarak değil de, yaparak mı düzeltmeliydik?
Alıntıdır...Akif MELAGİL....