Mustafa Kemal'den Bulgar tiyatroculara: "Sofya'da bir kızı çok sevdim, ama onu bana vermediler"
Bulgar Miti Kovaçeva, Sofya'ya askeri ataşe olarak atanan Mustafa Kemal'le 1914'te tanıştı. Strauss'un 'Güzel Mavi Tuna' valsiyle başlayan ilişkileri, Miti'nin general babasının itirazı yüzünden sona erdi. Fakat Sofya'nın en güzel kızı, öldüğü güne kadar Mustafa Kemal'i sevdi.

Bulgaristan'a askeri ataşe olarak atanan Mustafa Kemal 27 Ekim 1913'de vardığı Sofya'daki ilk günlerini sıkıntı içinde geçirdi. Önceleri otelde kalan Mustafa Kemal daha sonra Alman asıllı Madam Hilda Christianus'un evine taşındı. Mustafa Kemal bir süre sonra elçiliğe yakın bir ev tuttu ve şehirden ayrılıncaya dek burada yaşadı.

ÇAR'LA OPERADA TANIŞTI

Türk asıllı Bulgar Milletvekili Şakir Zümre Sofya'ya alışamayan Mustafa Kemal'i bir gece Verdi'nin ünlü Aida operasının prömiyerine götürdü. Antrakta Bulgar Çarı Ferdinand'la tanışan Mustafa Kemal, opera bittiğinde büyülenmiş bir halde salonu terk etti. Aida'nın büyüsüne kapılanlar arasında eski Savunma Bakanı General Kovaçeva ve kızı Miti de vardı. Genç bekâr erkekler ise Aida'dan çok General Kovaçeva'nın öğrenimini İsviçre'de tamamlamış olan güzel kızı Miti'nin dikkatini çekmeye çalışıyorlardı. Mustafa Kemal ve Miti o gece birbirlerini fark etmediler ama Aida operası yaklaşık bir ay sonra yollarını kesiştirecekti.... Sofya'ya alışan ve çevresi giderek genişleyen Mustafa Kemal 1914 Şubat'ının ilk cumartesi günü Şehir Kulübü'nde General Kovaçeva ve ailesiyle tanıştı. Miti ve Mustafa Kemal'in "Güzel Mavi Tuna" valsı da işte bu tanışma gününde yaşandı. O gecenin hemen ertesinde Mustafa Kemal, General Kovaçeva'nın evine davet edildi. Türk zabitinin aileyle yakınlaşması, Miti ile daha fazla zaman geçirmesini sağladı. İkili sık sık Boris Parkı'ndaki buz pateni pistine, Çar Osvobodidov Bulvarı üzerindeki Bulgarya pastanesinegitmeye başladılar. Ancak kısa bir süre sonra bir tatsızlık yaşandı. Halk tiyatrosuna bilet almaya giden Miti'nin yolu gazi bir yüzbaşı tarafından çevrildi. Yüzbaşı babasıyla beraber Türklere karşı savaştıklarını hatırlatarak, Sofya'daki birçok kimsenin genç Türk zabitiyle yaşadığı ilişkiden duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. Olayın ardından eve kapanan Miti ve yaşananları duyan Mustafa Kemal, birkaç gün hiç konuşmadılar. Sonra ortak dostları devreye girdi ve Bulgarya pastanesinde yine buluştular. Sorunu konuşmadan çözmüşlerdi. 24 Mayıs'ta bir bayramı kutlaması için Askeri Kulüp'te düzenlenen balo, ikilinin tüm Sofya'ya meydan okudukları gece olarak akıllarda kaldı. Geceye yeniçeri kıyafetiyle katılan Mustafa Kemal, "en özgün kıyafet sahibi" seçildi. Mustafa Kemal, onuruna çalınan vals başlayınca tüm salonun bakışları arasında Miti'ye doğru ilerledi ve birlikte piste çıktılar. Başta Bulgar Çarı olmak bütün kalabalığın önünde herkese meydan okuyorlardı. Kısa bir süre sonra Miti ve Mustafa Kemal her zaman gittikleri Boris Parkı'nda bu defa gelecekleri üzerine konuşuyorlardı. Mustafa Kemal, Miti'ye klasik bir evlenme teklifinde bulunmadı. Aksine yaklaşan savaşlardan, Türkiye'nin gelenekleri ve diniyle farklı bir ülke olduğundan söz etti. Miti hepsini dinledi ve "Evet diyorum, ne olacaksa birlikte olsun" dedi. Miti evine gidip haberi annesine verdi. General Kovaçeva'nın bu işe hazırlanması gerekiyordu. Miti ve annesi mutfakta plan yaparken Mustafa Kemal'in geldiğini duydular. Klasik selamlaşmanın ardından ikierkek baş başa kaldılar. Mustafa Kemal Miti'yle evlenmek istediğini açıkladı. General Kovaçeva biraz daha beklemenin hepsi için daha iyi olacağı yanıtını verdi. Mustafa Kemal Miti ile görüşmeye devam etmelerine izin verilmesini istedi, General de bunu onayladı. General Kovaçeva kararı ertelemişti ama Sofya'da belirli bir çevrenin tek dedikodusu Miti-Mustafa Kemal ilişkisi olmuştu. Rahatsızlığı artan General Kovaçeva, Mustafa Kemal'e "Bu evlilik olmayacak ve artık Miti ile görüşmesiniz iyi olur" mesajını iletti. Mustafa Kemal derin bir sessizliğe gömüldü. Miti ve ailesiyle zaman zaman şehir kulübünde karşılaştılar ama birbirlerini görmezden geldiler.

SON BULUŞMA

General Kovaçeva kızını avukat Gergi Haciyordanov ile nişanlamaya karar verdi. Mustafa Kemal ise o günlerde Sofya'dan ayrılmaya ve cepheye gitmeye için hazırlanıyordu. Miti nişanlanırken Mustafa Kemal de bavullarını toplayıp İstanbul'a döndü... Bir yıl sonra Mustafa Kemal Çanakkale Zaferi ile tüm dünyanın tanıdığı bir isim olmuş, Miti ise zorla evet dediği nişanlısından ayrılmıştı. Sofya'ya dönen Mustafa Kemal General Kovaçeva'ya kararında bir değişiklik olup olmadığını sordu. Yanıt yine olumsuzdu ama general bu kez vedalaşmalarına izin vermişti. Miti ve Mustafa Kemal Bulgarya pastanesinde son kez buluştular. O bir saate bir yılın hasretini ve bundan sonra ayrı geçirecekleri yılların özlemini sığdırmaya çalıştılar. Mustafa Kemal'in Miti'ye son sözleri "Sana karşı hissettiklerim yaşamım boyu değişmeyecek" oldu.

General baba Kovaçeva 'olmaz' dedi...

1930 yılında önce İstanbul sonra Atatürk'ün davetiyle Ankara'ya giden Sofya Kooperatif Tiyatrosu oyuncuları Mustafa Kemal'den duyduklarıyla hayrete düştüler. Cumhurbaşkanı, "Gençliğimin bir parçasını bıraktım Sofya'da. Bir kız sevdim ama bana vermediler" diyordu. Atatürk'ün bu sözleri Bulgar basınında geniş yankı buldu. Bu sözleri okuyanlar arasında Miti ile babası General Kovaçeva da vardı. Çevresine her zaman Mustafa Kemal'e büyük saygı duyduğunu söyleyen General Kovaçeva yine de kızının bu Türk zabitiyle evlenmesine izin vermedi. Mustafa Kemal'in Miti'yle evlenmek için iki kez iznini istediği General Stilyan Kovaçeva, "Bu evlilik olmayacak. Miti'yle görüşmesiniz iyi olur" dedi. Kızını Mustafa Kemal tehlikesinden "korumak" isteyen General Kovaçeva, avukat Miti'yi Gergi Haciyordanov ile nişanladı.

Mustafa Kemal'in ölüm haberini radyodan aldı...

Bulgaristan 6 Eylül 1915'de I. Dünya Savaşı'na katıldı ve 1918'de mağlup olarak mütareke imzaladı. Miti Sofya'da bir okulda Fransızca dersleri veriyor, Mustafa Kemal ise ülkesini kurtarmak için yeni bir savaşa başlıyordu...
Miti ve ailesinin "Rokovska Sokağı 134" numaradaki evlerine Mustafa Kemal imzalı tek bir satır bile gelmedi. Buna karşın Mustafa Kemal'den söz eden gazeteler eve geliyor ve Miti bunların hepsini okuyordu. Türkiye 11 Ekim 1922'de Mudanya Mütarekesini imzaladı. Bundan bir ay sonra Miti, bir avukatla evlendi. Mustafa Kemal 29 Ekim 1923'de Cumhurbaşkanı oldu. Miti ise ikiz bebeklerini doğum sırasında kaybetti. 1925'e gelindiğinde Mustafa Kemal, Latife Hanım'la evlenmişti. Miti ise oldukça kötü bir yıl geçiriyordu; Çar'a yönelik suikastta yaralanmış, birkaç ay sonra da annesini kaybetmişti.
Yılar sonra, Filibeli bir Türk kadının kızına yardım ricasını kıramayan Miti, Mustafa Kemal'e bir mektup yazdı. Fakat, "Sayın majesteleri" diye başlayan Haziran 1938 tarihli bu mektuba cevap gelmedi. Çünkü Mustafa Kemal, ömrünün son aylarını yaşıyordu. Miti, Mustafa Kemal'in ölüm haberini 11 Kasım'da radyodan öğrendi. Ömrü boyunca Mustafa Kemal'den neredeyse hiç söz etmedi. Sessizliği 7 Ağustos 1966'ya kadar sürdü.
O sabah uyandığında, hasta yatağının başında bekleyen kardeşi Olga'ya rüyasında Mustafa Kemal'i gördüğünü anlattı. Birkaç saat sonra derin bir komaya girdi ve iki gün sonra Mustafa Kemal'in yanına gitti.


http://www.sabah.com.tr/ozel/ataturk...osya_2234.html
--------------------------------------------------------------------------


Ata'nın resmiyle öldü...
Atatürk'ten ayrılınca yalnızlığa gömülen Latife Hanım, bile bile ölüme gitti. Ölürken göğsünde O'nun resmini taşıyordu


Latife Hanım'ın erkek kardeşi Ömer Uşşaki'nin torunu Dilek Bebe, "Yüzyılın Aşkları" belgeselinde, halasının Atatürk'le evlilik hayatını anlattı.
Anlattıklarından, bugüne dek Atatürk'ün yakın çevresi tarafından "huysuz gelin" diye nitelenen Latife Hanım'ın bu evliliğe ve boşanmasına nasıl baktığı anlaşılıyor.

Latife Hanım'ın örtülü olması sık sık gündeme geliyor son yıllarda...
Halam normal hayatında başını örten bir insan değildi. Ama Mustafa Kemal, bütün Türk milletine hitap eden bir insan olduğu için herhalde onunla gittiği gezilerde başını örtüyordu. Ama kadınların başını örtmesine kesinlikle karşıydı. Bunu, hürriyete karşı zulüm olarak görüyordu.

Evlendikten sonra Köşk'te ne yapmış?
22 yaşında bir kız düşünün. Büyük bir kumandanın eşi olarak koskoca karargâhın ortasına düşmüş. Köşk'tekilerin çoğu asker. Ve halam o karargâhı bir Cumhurbaşkanlığı Köşkü haline getirmeye çalışıyor. Protokol kuralları getiriyor. Kolalı örtülere kadar tek tek uğraşıyor. Ama Türkiye henüz hazır değil bunlara... Adam geliyor, attan inip ayağını dayıyor masaya, alıyor kolalı peçeteyi, çizmesini parlatıyor. Bunları görünce bazen hırçınlaşmış olması mümkündür.

Hırçınlığın nedeni
Bu hırçınlık, yakın çevrenin onu dışlamasına yol açıyor.
Halam her ne kadar başta herkese son derece tatlı davranmış olsa da zamanla kimin ne olduğunu anlıyor. İçki de içmediği, hep ayık kaldığı için uzun içki sofralarında kimin ne yaptığını görüyor. Öbürleri unutuyorlar ama halam akşam gördüğünü sabah unutmuyor, bu yüzden belki bazı insanları uzaklaştırmaya çalışıyor. Mesele orada...

Atatürk nasıl tavır alıyor?
Tabii Atatürk'ün sağlık problemleri var. Ama halamla baş başa kalabildiği zaman sağlığı hep düzeliyor. Çünkü halam içmesini engelliyor. Fakat etrafı gelip alıyor Atatürk'ü... O da sofraya dönüyor.

Sofrada, "Kemal çok içtin, yeter" diye bağırdığını anlatıyorlar.
Der tabii, niye demesin ki?.. 'Kemal' de diyebilir. Kocasına 'Paşa Hazretleri' mi diyecek. Kemal Paşa hoşlanmasaydı öyle demesinden, izin verir miydi?

Evi terk etmek istedi
Fikriye Hanım'ın Köşk'e gelmesiyle ilk ciddi kavgayı yaşadıkları doğru mu?
Bunu şöyle düşünün: Sizin eskiden birlikte yaşamış olduğunuz bir hanım gelip kapınızı çalsa ve sizin evde kalmaya kalksa eşiniz ne der? Ben de olsam sinirlenirim. Kaldı ki Cumhurbaşkanlığı Köşkü'ndesiniz. Bu, çiftin arasındaki ilişkiyi de bozar, Cumhurbaşkanlığı Köşkü'ne olan saygıyı da bozar. Çünkü normal bir durum değil. Halam, bütün nezaketine rağmen bazı şeyleri anlatamayınca herhalde bir gün kapısının önünde, 'Bu hanım hâlâ burada mı?' demiş. Ve bunu da Fikriye Hanım duymuş ve gitmiş zaten...

Fikriye Hanım'ın ölümü ve Kemal Paşa'nın bir gün dalgınlıkla Latife Hanım'ı "Fikriye" diye çağırması...?
Bence Mustafa Kemal Paşa Fikriye Hanım'ın ölümü nedeniyle vicdan azabı çekmiştir. Sonra yanlışlıkla onun adını söylemesi kasıtlı bir şey değildir, ama halam herhalde çok üzülmüştür buna. Bildiğim kadarıyla o olayın ardından İzmir'den annesiyle babasını çağırır, evi terk etmek istediğini söyler. Muammer Bey ve Adviye Hanım da 'Evlilikte olur bunlar' diye onu ikna ederler.

Ama bir gün Mustafa Kemal Paşa, "Evine git" deyiverdi.
O korkunç, acı bir şey. O ayrılış şekli, evliliğin Atatürk tarafından görünüş şeklini ifade ediyordu bence...

Ayrıldıktan sonra pişman oldu mu Latife Hanım?
Halamı, hiçbir şeyden pişman olmuş olarak görmedim. Elbette hataları olmuştur. Ama Kemal Paşa'nın yok mudur? Halamda gençliğin verdiği bir fevrilik de var tabii...

Kanser olduğunu sakladı
Latife Hanım'ın Atatürk'ten ayrıldıktan sonraki dönemde paraya ihtiyacı var mıydı?
Hayır. Atatürk'ten bir şey kalmamıştı ama, aileden gelen serveti vardı. Ama çalışmak istiyordu. Tüm dünyadan konferans teklifleri geliyordu. Yazı yazmasını, üniversitede ders vermesini öneriyorlardı. Ama hiçbirini yaptırmadılar. Sadece ailesi ve dostlarıyla oldu. Yalnız bir hayat yani...

Nasıl öldü?
Ben intihar diyorum. Çünkü kanser olduğunu İsviçre'de öğreniyor ve bile bile senelerce saklıyor. Tedavi edilmek istemiyor. Oysa ailede doktorlar var. Ben ölmeden 2 gün önce hastanede gördüm kendisini. Göğsünde, üzerinde Atatürk'ün resmi bulunan bir kravat iğnesi vardı.

Ütücü kılığında kaçardı
Bu evlilik sürse ne olurdu?
En azından Atatürk daha uzun yaşardı. Halama 'Çocuk' diye hitap ediyormuş. Belki onun idealistliğinde, çocuksuluğunda gençliğini görüyordu. Bir yerde mutluluğu yakalayabilirlerdi.

Latife Hanım'ın ayrılıktan sonraki hayatı nasıldı?
Canlıyken mezara gömülmek gibi... Evde kitap okur, durmadan iskambil falı açardı. Askerler kapısında bekliyor, dışarı çıkamıyor. Bazen onları atlatmak için çarşafla örtünür, ütücü kadın kılığında kaçarmış... Gazetelere başka isimle tercüme yapıp romanlar, hikâyeler yazıp para kazanmış.


Hüzün ve isyan
Latife Uşşaki, 22 Ekim 1947'de, artık bir Cumhurbaşkanı eşi olan dostu Mevhibe İnönü'ye İstanbul'dan bir mektup yazdı. Zarfı "Çok Sayın Bayan İnönü" adına yolladı. Buram buram evlat hasreti kokan bu mektup, halen Pembe Köşk arşivinde saklanıyor:

İstanbul / 22.10.947
Pek muhterem Hanımefendi,
Canım kardeşim,
Dün akşam Ömer'den beni çok mütehassis eden bir mektup aldım; ve kendi öz evladıma yazar gibi, derhal cevap verdim. California'nın insanlarını, iklimini ve kendi tehassüsatını o kadar güzel anlatmış ki, satırlarını zevkle okudum. Sonra uzun uzun düşünmeğe daldım, onun mini mini kundaklı hali ve benim onu kalbime bastırırken içimde ilk defa uyanan "annelik" ihtiyacı hatıramda canlandı. Onlar neşe ve ümit dolu günlerdi. Kısa bir zaman içinde bütün emellerim, ihtiyaçlarım hatta insanlık ve vatandaşlık haklarım birer birer sararıp solup sonbahar yaprakları gibi yerlere saçıldı. Hiç kimsenin anlamadığı nice yoksunluklarla boğuştuğum bu acı günleri düşündüm. Ve bu müddet zarfında sizin samimi şefkat ve alakanızın benim biricik desteğim olduğunu bir kere daha hissettim. Gayri ihtiyari gözlerim yaşardı. Beni daima olduğum gibi gören ve anlayan güzel kardeşim. Allah sizden razı olsun. Eminim ki çocuklarınıza karşı duyduğum sevgi ve alakayı da tabi bulacaksınız ve olduğu gibi anlayacaksınız. Bu birkaç kardeş çocuğu olmasa bu yıpranmış hayatın anlamı kalmazdı.
Latife Uşşaki


İsmet Paşa'nın telgrafı
Atatürk'ün, Latife Hanım'la nişanına dair bir anıya daha önce rastlamamıştım. Ancak Atatürk araştırmacısı Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Cumhurbaşkanlığı arşivinde, 13 Ocak 1923 tarihli, "İsmet Paşa" imzalı, Lozan'dan gönderilmiş bir tebrik telgrafına rastladı. İşin ilginç yanı, Gazi Paşa Ankara'da; Latife Hanım ise İzmir'deydi. Nişanın ertesi günü, Kemal Paşa annesini kaybedecekti. İsmet Paşa'nın Lozan müzakereleri sırasında, dostunu kutlamasını belgeleyen o telgraf, Cumhurbaşkanlığı'nın özel izniyle ilk kez yayımlanıyor: "Nişanlanmak müjdeniz beni mesut etti. Allah'ın izniyle mesut olacaksın. Hem seni, hem bizi tebrik ederim."

http://www.milliyet.com.tr/2004/11/11/yazar/dundar.html