19 Mayıs vesilesi ile : Kınalı Ali Destanı
-
Arkadaşlar 19 Mayıs yaklışıyor, bildiğiniz gibi 19 Mayıs "Milli Direniş" in başlaması olarak kabul edilir. İşte size o direnişin hangi duygularla yapıldığını gösteren bir destan ....
Lütfen atlamadan sonuna kadar okuyun...
KINALI ALI DESTANI...
Üsteğmen Faruk, cepheye yeni gelen askerleri denetlerken, bir yandan
da onlarla sohbet ediyor, 'Nerelisin?' gibi sorular soruyordu.
Gözleri bir ara, saçının ortası sararmış bir delikanlıya takıldı, Yanına
çağırdı ve merakla sordu:
- " Adin ne senin evladım?" dedi.
- " Ali, komutanım" dedi.
- " Nerelisin?"
" Tokatlıyım, komutanım, Tokat’ın Zile kazasındanım..."
- " Peki evladım,bu kafanın hali ne? Saçlarının ortası neden
kırmızı boyalı böyle?"
- " Cepheye gelmeden önce anam saçıma kına yaktı komutanım. Neden
yaktığını da bilmiyorum."
- " Peki dedi üsteğmen. "Gidebilirisin Kınalı Ali."
O günden sonra Ali'nin adi Kınalı Ali oldu. Cephede tüm arkadaşları
Kınalı Ali demekle yetinmiyor, saçındaki kınayı da alay konusu
yapıyorlardı.
Kınalı Ali, arkadaşlarına karşı sevecen ve dürüst tutumu sayesinde,
kısa sürede hepsinin sevgisini kazandı.
Bir gün memleketine mektup göndermek için arkadaşlarından yardim
istedi.
" Anama, babama burada iyi olduğumu bildirmek istiyorum. Ama okumam
yazmam yok. Biriniz yardim edebilir misiniz?"
Biri değil, birçok arkadaşı yardıma geldi. " Sen söyle biz yazalım"
dediler. Kınalı Ali söylüyor, bir arkadaşı yazıyor, diğeri de
söylenenlerin doğru yazılıp yazılmadığını denetliyordu.
" Sevgili anacığım, babacığım hasretle ellerinizden öperim. Ben
burada
çok iyiyim, beni sakin merak etmeyin." Kız kardeşini, kendinden küçük
erkek kardeşinin sağlığını ve hatırını sorduktan sonra, köydeki
herkesin
burnunda tüttüğünü ve kimsenin kendisini merak etmemesini söyledikten
sonar. Biz burada var oldukça bilesiniz ki düşman bir adim bile
ilerleyemeyecektir" tümcesi ile bitiriyordu.
Tam zarf kapatılırken Ali " iki üç satir daha ekleteceğini"
söyleyerek
mektubun sonuna şunları yazdırdı.
" Anacığım, beni buraya gönderirken kafama kına yaktın ama, burada
komutanlarım da, arkadaşlarımda benle hep dalga geçiyorlar. Cepheye
gitmek sırası yakında inşallah kardeşim Ahmet'e gelecek, Onu
gönderirken
sakin kına yakma saçına. Burada onunla da dalga geçmesinler. Tekrar
ellerinden öperim anacığım."
Gelibolu'da savaş giderek şiddetleniyordu. İngilizler kesin sonuç
almak
için tüm güçleriyle yükleniyorlardı. Cephede savaşan askerlerimiz
önceleri birer birer, sonraları beser beser, onar onar şehit
oluyorlardı.
Gelen destek güçleri de yeterli olmuyor, onlarında sayıları giderek
azalıyordu. Gelibolu düşmek üzereydi. Kınalı Ali'nin komutanı bu
durum
karşısında çaresizdi. Kendi bölüğü henüz sıcak temasa hazır
değildi.Genç
erlerine insan bedeninin süngü ve mermilerle orak gibi biçildiği bu
cepheye göndermek zorunda kalmaması için Allah'a dua ediyordu.
Komutanlarını düşünceli ve sıkıntılı gören Kınalı Ali ve
arkadaşları,
komutanlarına gidip, ondan kendilerini cepheye göndermesini
istediler.
Askerlerinin ısrarları üzerine komutanları daha fazla direnemedi ve
ölüme
gönderdiğini bile bile bu isteklerini kabul etmek zorunda kaldı.
Kınalı Ali ve arkadaşları, sevinç çığlıkları atarak cepheye
hayır,bile
bile ölüme gidiyorlardı. O gün güle oynaya Gelibolu cephesinde ölümle
buluşacakları yere koşan Kınalı Ali'nin bölüğünden tek kişi geri
dönmedi. Gidenlerin tümü şehit olmuştu.
Bu olaydan kısa bir süre sonra Kınalı Ali'ye anne, babasından mektup
geldi. Onun yerine komutanı aldı mektubu ve buruk bir ifade ile
okumaya
başladı.
(Bu mektubun asli Çanakkale Müzesindedir.)
Cepheye gitmeden önce arkadaşlarına yazdırdığı mektubuna aile adına
babası yanıt veriyordu.
" Oğlum Ali, nasılsın, iyi mis in? Gözlerinden öperim, selam ederim.
Öküzü sattık, parasının yarısını sana gönderiyoruz, yarısını da
yakında
cepheye gidecek küçük kardeşine veriyoruz. Simdi öküzün yerine
tarlayı
ben sürüyorum. Fazla yorulmuyorum da. Sen sakin bizi düşünme."
Babası mektupta köydeki herkesten akrabalarından haberler verdikten
sonra " simdi ananın sana diyeceği var" diyerek sözü ona bırakıyordu.
Mektubun bundan sonraki bölümü Kınalı Ali'nin anasının ağzından
yazılmıştı
söyle diyordu anası:
" Oğlum Ali, yazmışsın ki kafamdaki kınayla dalga geçtiler. Kardeşime
de yakma demişsin. Kardeşine de yaktım. Komutanlarına ve
arkadaşlarına söyle senle dalga geçmesinler. Bizde üç ise kına yakarlar;
1- GELINLIK KIZA, GITSIN AILESINE, ÇOCUKLARINA KURBAN OLSUN DIYE
2- KURBANLIK KOÇA, ALLAH'A KURBAN OLSUN DIYE
3- ASKERE GIDEN YIGITLERIMIZE, VATANA KURBAN OLSUN DIYE...
Gözlerinden öper, selam ederim. Allah'a emanet olun"
Reklamlar
-
-
(((( Tüylerim diken,diken oldu ruhlar şad olsun.Mekanları Cennet.))))
-
teşekkürler ledo bunlar unutulmaması gereken gerçek destanlar.
-
Geçen yıl 19 Mayıs vesilesi ile açtığım konuyu, bugün gerçek tarihi olması sebebiyle tekrar canlandırdım
Önemli olan, sadece yazarken veya konuşurken değil, hergün hayatı yaşarken adam olabilmektir.
-
-
eywallah ledo usta
cok iyidi
devamını bekliyoruz...
-
ben bu yazıyı ne zaman okusam gözlerim doluyor.
Dün birine içeriğini anlatmak istedim, sonunu getiremeden.....
Önemli olan, sadece yazarken veya konuşurken değil, hergün hayatı yaşarken adam olabilmektir.
-
Öğrencilerime hep anlatıyorum bu Kınalı Ali destanını.
Sezai Rahmi YILDIRIM / Düzce / 1959 / T.Öğretmen
-
sereye adlı üyeden alıntı
Öğrencilerime hep anlatıyorum bu Kınalı Ali destanını.
Valla hocam , nasıl beceriyorsun bravo....
Ben bir türlü sonunu getiremiyorum da....
Önemli olan, sadece yazarken veya konuşurken değil, hergün hayatı yaşarken adam olabilmektir.
-
bizimle paylaştığın için çok teşekkürler
[URL="http://www.motosiklet.net/forum/showthread.php?t=8625"]KONYALI MOTORCULAR TOPLANIYORUZ[/URL]
-
Onlara ölmeleri emredildi , hepsi birden , gözünü kırpmadan öldüler….
20 Ocak 1915'de Mustafa Kemal tarafından komutası üstlenilen tümen, biri 7. Tümenden 57. Piyade Alayı ile ikisi Acemileri yetiştiren Depo Alayı'ndan kuruludur. O, askerlerine savaş gücü vermeye çalışırken, müttefik çıkartması tehlikesini yakın gören Başkomutan Vekili, "bu iki alay yetişmemiştir" diye acemileri İstanbul'daki 6. Kolordudan 72. ve 77. Alaylara değiştirdi.Daha bu alaylar gelip tümen kuruluşunu bitirmeden, 57. Piyade Alay ile hareket emrini aldı. Vapurla Tekirdağ'dan Maydos'a yola çıktı (24 Subat 1915).
Gelibolu’ya ulaşan Mustafa Kemal , kendi tümeninden 57. Alay’ı Sarafim Çiftliğine, kalan birliklerini de geldikçe Maydos bölgesine tertiplemeye başladı. Bölgeyi gezerek 26. Alay’ı Seddülbahir, 27. Alay’ı Kabatepe kıyılarına yerleştirdikten sonra , Seddülbahir'e bir de akıncı müfrezesi çıkardı.
24-25 Nisan akşamı,çıkarmanın ilk günü, İngiliz ve Anzak kuvvetleri Arıburnu’ndan karaya çıkmaya başlamışlardı.Bu bölgede kıyı gözetlemesi yapan bir Türk takımının direnişine karşın, kıyıdan belli bir noktaya kadar ilerlemeyi başardılar.Bölge yakınlarındaki 27 Alay’ın ise sahile geniş birşekilde yayılmış olması da karşı koymayı oldukça güçleştiriyordu.Bu sırada Bigalı köyü’nde bulunan ordu yedeği 19.Tümen Conkbayırı yönünde tatbikat yapmakta idi.Top seslerinin duyulmasıyla 19.Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, Ordudan emir gelmemiş olmasına karşın girişimi ele alıp tüm sorumluluğu yüklenerek, 57.Alay’ı bir batarya ile Kocaçimentepe yönünde harekete geçirdi. Kendisi de durumu izlemek üzere Conkbayırı’na çıktığında, Arıburnu kesiminden bazı askerlerin çekilmekte olduklarını ve düşman birliklerinin de bunları izlediklerini gördü.
O anı Mustafa Kemal , Ruşen Eşref Ünaydın ile yaptığı görüşme sırasında şöyle anlatmaktadır:
“...Bu esnada Conkbayırının güneyindeki 261 rakımlı tepeden sahilin gözetleme ve korunmasıyla görevli olarak orada bulunan bir müfreze askerin Conkbayırına doğru koşmakta, kaçmakta olduğunu gördüm... Bu askerlerin önüne kendim çıkarak:
-Niçin kaçıyorsunuz ? dedim.
-Efendim düşman dediler!
-Nerede?
-İşte! diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.
Gerçekten de düşmanın bir avcı kuvveti 261 rakımlı tepeye yaklaşmış ve tam bir serbestlik içinde ileriye doğru yürüyordu. Şimdi vaziyeti düşünün. Ben kuvvetleri (geride) bırakmışım, askerler on dakika istirahat etsin diye...Düşman da bu tepeye gelmiş...Demek ki düşman bana benim askerlerimden daha yakın! Ve düşman benim yere gelse kuvvetlerim çok kötü bir duruma düşecekti. O zaman artık bilemiyorum, bilinçli bir düşünme ile midir, yoksa önsezi ile midir, bilmiyorum. Kaçan askerlere:
- Düşmandan kaçılmaz, dedim.
- Cephanemiz kalmadı, dediler.
- Cephaneniz yoksa süngünüz var,dedim.
Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım. Yere yatırdım. Aynı zamanda Conkbayırına doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile dağ bataryasının yetişebilen askerlerinin ‘ marş marşla’ benim bulunduğum yere gelmeleri için, yanımdaki emir subayını geriye yolladım. Bu askerler süngü takıp yere yatınca, düşman askerleri de yere yattı. Kazandığımız an, bu andır...”
Bu sırada Türk askerleri mevzi alınca karşı taraf da mevzilenir ve 57.Alay’ın öncü bölüğünün Conk Bayırı’na yerleşmesi için süre kazanılmış olur.Bu an Çanakkale Savaşı’nın kilit anıdır.Çıkarmanın hızı kesilmiştir.Daha sonra, Kolordu Komutanı Esat Paşa’nın izniyle, 27. Alay’dan geri kalan birlikleri de emrine alan Tümen Komutanı Mustafa Kemal, karşı saldırıya geçmek üzere 57.Alay'a şu emri verir :
“ Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında, yerimize başka kuvvetler ve komutanlar kaim olabilir.”
25 Nisan 1915 günü, vakit ikindiye yaklaşırken, ilk çıkarma kademesi olan tümenin sahile çıkışı da tamamlanmıştır. Ne var ki, 27. Alayın birlikleri ve 57. Alayın yaptığı karşı saldırı ile süngü hücumları sonucu Anzaklar çok sayıda kayıp vermiş ve sahile çekilmişler, kritik ve endişeli anlar yaşamaktadırlar. Gene de gün batarken, Anzak Kolordusu’nun sahile çıkan Tümeni, Arıburnu’nun sarp yamaç ve tepelerinde yerleşme olanağı bulur. Bu tarihten başlayarak harekat, 1915’in Ağustos ayına kadar dört ay boyunca, Conkbayırı- Kocaçimentepe-kabatepe bölgelerinde, tarafların karşılıklı saldırı ve özellikle gece yapılan süngü hücumlarıyla, yakın boğuşmalar şeklinde ve çok kanlı çarpışmalarla geçecektir.
Arıburnu'nda görev yapan 27. Alayımızın yardımına koşan birliklerimizin bazıları dağılınca, 57. Alayımız daha geniş bir araziye yayılmak mecburiyetinde kaldı; dolayısıyla yoğunluğu azaldı. Kumandanı Kurmay Yarbay Hüseyin Avni şehit oldu. Kumandayı ele alan Kurmay Binbaşı Yusuf Ziya da şehit olunca alay müftüsü Hasan Fehmi kumandan oldu; o da şehit düştü. Kumandanları şehit düşen birlikler Arıburnu sırtlarında düşmanı durdurmak için canla başla savaşıyorlardı. Bombalarla düşmana saldıran Nazif Çakmak (Fevzi Çakmak'ın kardeşi) şehit düşerken, ardından gelen 57. Alay'ın 6. Bölüğü ile, Anzak Kolordusu'nun 3. Alayı'nın 4. Bölüğü süngü ve dipçiklerle birbirlerine girdiler.
***
Çarpışmalarda 57. Alay tümüyle şehit düşmüştür. Birer birer değil, yiğitler, bölük bölük, alay alay şehit düşer.
***
Sisli bir nisan sabahı 57. Alay komutanı araziye yayılmış beyazlıklar görür ve takım komutanına bu beyazların ne olduğunu sorar. Takım komutanı, sabahleyin düşmana hücum emrini almış 57. Alay'ın, Rablerinin huzuruna temiz çıkmak için çamaşırlarını yıkadıklarını söyler; bu beyazlıklar, onların ak niyetleridir, der.
Mustafa Kemal'in ,Yarbay Hüseyin Avni Bey'in ve silah arkadaşlarının Türk ulusu için yaptıklarının unutulması mümkün değildir.
Sizleri hiç unutmayacağız ...
Çanakkale'de Alay komutanlarından son erine kadar şehit olan 57.P.Alayı'nın sancağı , Avustralya'da bugün Melburn Müzesi'ndeki bir vitrinde sergilenirken altındaki plakette şunlar yazılıdır :
" BU ALAY SANCAĞI GELİBOLU SAVAŞ ALANINDAN GETİRİLMİŞ , AMA ESİR EDİLMEMİŞTİR . ÇÜNKÜ , TÜRK ORDUSUNUN MİLLİ GELENEKLERİNE GÖRE BİR ALAYIN SANCAĞI , ALAYIN SON ERİ ÖLMEDEN TESLİM EDİLEMEZ . BU SANCAK , SONUNCU MUHAFIZIN DA ALTINDA ÖLÜ OLARAK YATTIĞI BİR AĞACIN DALINA ASILI OLARAK BULUNMUŞTUR . KAHRAMANLIK TİMSALİ OLARAK KARŞINIZDA DURAN BU TÜRK ALAYI SANCAĞINI SELAMLAMADAN GEÇMEYİN ".....................................
BAŞBUĞ ATATÜRK DİYORKİ." MUHTAÇ OLDUĞUN KUDRET, DAMARLARINDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR."..........................NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE..........SAYGILARIMLA
[B]"TÜRK DEMEK TÜRKÇE DEMEKTİR.NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE" Mustafa Kemal ATATÜRK[/B]
-
Onlara ölmeleri emredildi , hepsi birden , gözünü kırpmadan öldüler….
20 Ocak 1915'de Mustafa Kemal tarafından komutası üstlenilen tümen, biri 7. Tümenden 57. Piyade Alayı ile ikisi Acemileri yetiştiren Depo Alayı'ndan kuruludur. O, askerlerine savaş gücü vermeye çalışırken, müttefik çıkartması tehlikesini yakın gören Başkomutan Vekili, "bu iki alay yetişmemiştir" diye acemileri İstanbul'daki 6. Kolordudan 72. ve 77. Alaylara değiştirdi.Daha bu alaylar gelip tümen kuruluşunu bitirmeden, 57. Piyade Alay ile hareket emrini aldı. Vapurla Tekirdağ'dan Maydos'a yola çıktı (24 Subat 1915).
Gelibolu’ya ulaşan Mustafa Kemal , kendi tümeninden 57. Alay’ı Sarafim Çiftliğine, kalan birliklerini de geldikçe Maydos bölgesine tertiplemeye başladı. Bölgeyi gezerek 26. Alay’ı Seddülbahir, 27. Alay’ı Kabatepe kıyılarına yerleştirdikten sonra , Seddülbahir'e bir de akıncı müfrezesi çıkardı.
24-25 Nisan akşamı,çıkarmanın ilk günü, İngiliz ve Anzak kuvvetleri Arıburnu’ndan karaya çıkmaya başlamışlardı.Bu bölgede kıyı gözetlemesi yapan bir Türk takımının direnişine karşın, kıyıdan belli bir noktaya kadar ilerlemeyi başardılar.Bölge yakınlarındaki 27 Alay’ın ise sahile geniş birşekilde yayılmış olması da karşı koymayı oldukça güçleştiriyordu.Bu sırada Bigalı köyü’nde bulunan ordu yedeği 19.Tümen Conkbayırı yönünde tatbikat yapmakta idi.Top seslerinin duyulmasıyla 19.Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, Ordudan emir gelmemiş olmasına karşın girişimi ele alıp tüm sorumluluğu yüklenerek, 57.Alay’ı bir batarya ile Kocaçimentepe yönünde harekete geçirdi. Kendisi de durumu izlemek üzere Conkbayırı’na çıktığında, Arıburnu kesiminden bazı askerlerin çekilmekte olduklarını ve düşman birliklerinin de bunları izlediklerini gördü.
O anı Mustafa Kemal , Ruşen Eşref Ünaydın ile yaptığı görüşme sırasında şöyle anlatmaktadır:
“...Bu esnada Conkbayırının güneyindeki 261 rakımlı tepeden sahilin gözetleme ve korunmasıyla görevli olarak orada bulunan bir müfreze askerin Conkbayırına doğru koşmakta, kaçmakta olduğunu gördüm... Bu askerlerin önüne kendim çıkarak:
-Niçin kaçıyorsunuz ? dedim.
-Efendim düşman dediler!
-Nerede?
-İşte! diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.
Gerçekten de düşmanın bir avcı kuvveti 261 rakımlı tepeye yaklaşmış ve tam bir serbestlik içinde ileriye doğru yürüyordu. Şimdi vaziyeti düşünün. Ben kuvvetleri (geride) bırakmışım, askerler on dakika istirahat etsin diye...Düşman da bu tepeye gelmiş...Demek ki düşman bana benim askerlerimden daha yakın! Ve düşman benim yere gelse kuvvetlerim çok kötü bir duruma düşecekti. O zaman artık bilemiyorum, bilinçli bir düşünme ile midir, yoksa önsezi ile midir, bilmiyorum. Kaçan askerlere:
- Düşmandan kaçılmaz, dedim.
- Cephanemiz kalmadı, dediler.
- Cephaneniz yoksa süngünüz var,dedim.
Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım. Yere yatırdım. Aynı zamanda Conkbayırına doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile dağ bataryasının yetişebilen askerlerinin ‘ marş marşla’ benim bulunduğum yere gelmeleri için, yanımdaki emir subayını geriye yolladım. Bu askerler süngü takıp yere yatınca, düşman askerleri de yere yattı. Kazandığımız an, bu andır...”
Bu sırada Türk askerleri mevzi alınca karşı taraf da mevzilenir ve 57.Alay’ın öncü bölüğünün Conk Bayırı’na yerleşmesi için süre kazanılmış olur.Bu an Çanakkale Savaşı’nın kilit anıdır.Çıkarmanın hızı kesilmiştir.Daha sonra, Kolordu Komutanı Esat Paşa’nın izniyle, 27. Alay’dan geri kalan birlikleri de emrine alan Tümen Komutanı Mustafa Kemal, karşı saldırıya geçmek üzere 57.Alay'a şu emri verir :
“ Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında, yerimize başka kuvvetler ve komutanlar kaim olabilir.”
25 Nisan 1915 günü, vakit ikindiye yaklaşırken, ilk çıkarma kademesi olan tümenin sahile çıkışı da tamamlanmıştır. Ne var ki, 27. Alayın birlikleri ve 57. Alayın yaptığı karşı saldırı ile süngü hücumları sonucu Anzaklar çok sayıda kayıp vermiş ve sahile çekilmişler, kritik ve endişeli anlar yaşamaktadırlar. Gene de gün batarken, Anzak Kolordusu’nun sahile çıkan Tümeni, Arıburnu’nun sarp yamaç ve tepelerinde yerleşme olanağı bulur. Bu tarihten başlayarak harekat, 1915’in Ağustos ayına kadar dört ay boyunca, Conkbayırı- Kocaçimentepe-kabatepe bölgelerinde, tarafların karşılıklı saldırı ve özellikle gece yapılan süngü hücumlarıyla, yakın boğuşmalar şeklinde ve çok kanlı çarpışmalarla geçecektir.
Arıburnu'nda görev yapan 27. Alayımızın yardımına koşan birliklerimizin bazıları dağılınca, 57. Alayımız daha geniş bir araziye yayılmak mecburiyetinde kaldı; dolayısıyla yoğunluğu azaldı. Kumandanı Kurmay Yarbay Hüseyin Avni şehit oldu. Kumandayı ele alan Kurmay Binbaşı Yusuf Ziya da şehit olunca alay müftüsü Hasan Fehmi kumandan oldu; o da şehit düştü. Kumandanları şehit düşen birlikler Arıburnu sırtlarında düşmanı durdurmak için canla başla savaşıyorlardı. Bombalarla düşmana saldıran Nazif Çakmak (Fevzi Çakmak'ın kardeşi) şehit düşerken, ardından gelen 57. Alay'ın 6. Bölüğü ile, Anzak Kolordusu'nun 3. Alayı'nın 4. Bölüğü süngü ve dipçiklerle birbirlerine girdiler.
***
Çarpışmalarda 57. Alay tümüyle şehit düşmüştür. Birer birer değil, yiğitler, bölük bölük, alay alay şehit düşer.
***
Sisli bir nisan sabahı 57. Alay komutanı araziye yayılmış beyazlıklar görür ve takım komutanına bu beyazların ne olduğunu sorar. Takım komutanı, sabahleyin düşmana hücum emrini almış 57. Alay'ın, Rablerinin huzuruna temiz çıkmak için çamaşırlarını yıkadıklarını söyler; bu beyazlıklar, onların ak niyetleridir, der.
Mustafa Kemal'in ,Yarbay Hüseyin Avni Bey'in ve silah arkadaşlarının Türk ulusu için yaptıklarının unutulması mümkün değildir.
Sizleri hiç unutmayacağız ...
Çanakkale'de Alay komutanlarından son erine kadar şehit olan 57.P.Alayı'nın sancağı , Avustralya'da bugün Melburn Müzesi'ndeki bir vitrinde sergilenirken altındaki plakette şunlar yazılıdır :
" BU ALAY SANCAĞI GELİBOLU SAVAŞ ALANINDAN GETİRİLMİŞ , AMA ESİR EDİLMEMİŞTİR . ÇÜNKÜ , TÜRK ORDUSUNUN MİLLİ GELENEKLERİNE GÖRE BİR ALAYIN SANCAĞI , ALAYIN SON ERİ ÖLMEDEN TESLİM EDİLEMEZ . BU SANCAK , SONUNCU MUHAFIZIN DA ALTINDA ÖLÜ OLARAK YATTIĞI BİR AĞACIN DALINA ASILI OLARAK BULUNMUŞTUR . KAHRAMANLIK TİMSALİ OLARAK KARŞINIZDA DURAN BU TÜRK ALAYI SANCAĞINI SELAMLAMADAN GEÇMEYİN ".....................................
BAŞBUĞ ATATÜRK DİYORKİ." MUHTAÇ OLDUĞUN KUDRET, DAMARLARINDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR."..........................NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE..........SAYGILARIMLA
[B]"TÜRK DEMEK TÜRKÇE DEMEKTİR.NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE" Mustafa Kemal ATATÜRK[/B]
-
18 Mart vesilesi ile bir güncelleme...
Önemli olan, sadece yazarken veya konuşurken değil, hergün hayatı yaşarken adam olabilmektir.
-
Süper Moderatör
Bu sene de ben hatırlatayim bu başlığı, Levent Abi'ye de selam olsun.
-
Konu insanı gururlandırarak ağlatıyor.Allah konuyu açandan da hatırlatandan da razı olsun. Bu vatan kolay kazanılmadı orada savaşan kahraman yiğitlerin hakkını ne yapsak ödeyemeyiz....
Reklamlar
Konu içerisindeki kullanıcılar
Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)
Bu Konudaki Etiketler