Mr.wind adlı üyeden alıntı
cemaat toplanın tespitim var. Yazdıklarımı okuduktan sonra ufak çaplı bir aydınlanma vaat ediyorum. Hayde bismillah
Şimdi arkadaşlar daha öncede biyerlerde belirtmiş olabilirim, ben Türk erkeğinin problemini "karaktersizlik", Türk kadının problemini ise "istilacı karakter" olarak değerlendiriyorum. Karaktersizlik derken hakaret olan değil tabi, karakter yoksunlugu.
Şimdi argümanımızı destekleyelim.
1-Ebeveyn dogumdan itibaren çocuguna hiçbir şekilde özgürlük alanı vermez. Bebekken yanında yatırır, yürürken "yavrım çocum düşme etme eyleme" deyip dogru duzgun yurumesıne musade etmez, 18 yaşına gelmiş çocugun sırtına havlu koyar, 25 yaşındaki cocuguna meyve soyar getirir, 35 yaşında işssiz cocuguna cep harçlıgı verir.
2-Ancak karakter oluşumu için kişisel alan olması gerekir. insan özgürlük alanında yalnız kalmalı, etrafına açıldıkça sınırlarını kendisi keşfetmelidir. Canı yanınca durması gerektiğini, başarılı oldugunda ilerlemesi gerektiğini, neyi sevip neyi sevmediğini ancak ve ancak kendi konfor alanının etrafına açılıp, dış dünyayı keşfederek öğrenmesi gerekir.
Bireyin Sınırlarını keşfetmesine imkan saglamayan ebeveynler, üniversite hayatıyla cocugunu terk edince, o birey sudan çıkmış balık gibi mal gibi kalır.
Kendi sınırlarını bilmez, güvensizdir. Hacıyla hacı, hocayla hoca, rockçıyla rockçı, şakirtle makrube olur. Bu cepte kalsın.
Türk kadını için durum biraz daha farklı.
Türk erkeği için özgürlük alanı yoktur ama, en azından stabil bir koruyucu kafes vardır. Ancak Türk kadını için durum daha da vahim. Kadın için de özgürlük alanı yoktur. Dahası dışardaki her bir yaşayan canlının uyguladıgı baskı sebebiyle, kadın vakumlu bir ambalajın içinde hapsolmuş yiyecek misali, o baskıyı iliklerine kadar hisseder. Bu durumun sonucunda;
1- kadın çocukluktan itibaren savaşmayı, dış baskının daralttıgı özgürlük alanını genişletmek için mücadele vermeyi ve yalan söylemeyi öğrenir.
2- bu mücadelenin sonunda özgürlük alanını söke söke alır. Ancak, kendine yarattıgı bu alan, hep bir mücadele ve savaş sayesinde oldugu için, kadının oluşturdugu kişisel alan, doğal keşif sonucu oluşan karakter sınırının içindeki alan değildir.
3- Kadın için bu baskının hafiflemesi, ancak ve ancak evlendiği zaman olur. işte burda işler ilginçleşiyor.
4- Sürekli etraftan gelen yogun bir baskı ile mücadele etmek zorunda kalan kadın, o baskı ortadan kalkınca afallar. Boşluga düşer. Hayatı boyunca bildiği, öğrendiği tek şeyi yapar: sınırları arar, kendi benliğinin etrafındaki alandan olabildğince uzaklaşır.
Karakter, kişisel alanı çevreleyen sınırdır demiştik.
Erkeğin sınırı yok kadının ise istilacı bir karakteri var. Sonra ne olur? Ne oldugunu hepimiz biliyoruz. Kadın erğin ümüğünü sıkana kadar bunaltır. Kişisel alan bırakmaz. erkek ne yapacagını bilemez, çünkü onu çevreleyen karakter duvarı yoktur. savunmasızdır.
Sonra kadın erkeğin cep telefonundaki msjlardan, donundaki sidik damlasına kadar herşeyini didik didik eşeler. Erkek bunalır, sonra neler oldugunu zaten hepimiz 3. sayfa haberlerinden okuyoruz.
Bu yazdıklarımda kişisel birşeyler bulamadıysanız, şanslısınız. Çünkü Bizim çocuk yetiştirme kültürümüz bu.
Hepinize saygılar.