Fatih'in dediği şeye de katılıyorum. Memlekette bir sistemsizlik var. Arkadaş gıda üretiminde işçi. İzin mizin hak getire. Diyorum niye bu kadar çalışıyorsunuz? Diyor ki siparişler yetişmiyor.
Şimdi bunun gavuristanda bir gavur firması olduğunu düşünelim. Gavur patronu, kapasitesinden fazla siparişe karşı ne yapar?
A-Üreteceğinden fazla siparişi kabul etmez veya geç teslim tarihi verir.
B-İşçi alır, yeni makine alır, vs üretim kapasitesini arttırır. Müslüman Türkiye'de ne olur? Hiçbiri yapılmaz, çalışan işçiye daha çok çalış denir. Hiç yatırım yapmadan patron parasına para katar.
Aristokrasi'nin olmadığı bir yerde sanat gelişemez. Öncelikle babadan-dededen zengin olan , malının hesabını bilmeyen ve nesiller boyu iyi eğitim almış bir Aristokrat sınıfı gerekir. Daha sonra bu sınıf dünyaya kendilerini hatırlatacak kalıcı eserler bırakabilmek için mimarlara - sanatçılara bütçe ayırırlar, sonra da sıradan halkın anlayamayacağı - yapamayacağı eserler çıkar ortaya. Yoksa istediğin kadar heykeltraş yetiştir, inşaatlarda köşe taşlarına alçıdan süs yaptırırlar onlara.
Ahahahah, Fatih kardeşim şu cümleni okuyunca kahkaha attım, Allahta seni güldürsün emi 10/10 tespit. Kesinlikle katılıyorum. İş hayatımda şu zengin ve pinti olan tiplerden o kadar çok gördüm ki, inan çok haklısın.
Ama sen yine iyisine denk gelmişsin, az para teklif eden yine bunların iyisi. Birde çalıştırıp işçinin garibanın parasının üzerine yatıp ödemeyen tipler de var. Onlar tam odunla dövülmelik...
Yıllar önce mühendislik yaptığım bir firmada bizzat bu durumla karşılaştım. Ufak ölçekli bir firmaydı benim çalıştığım yer ama şehrimizde bulunan türkiyenin devasa sayılan firmalarına özel makine imalatı , aparat imalatı vs yapıyorduk. Kârlılık oranımız inanılmak yüksek, her şey sözleşmeye tabi, daha işe başlamadan paranın çoğu tıkır tıkır ödeniyor, işler başımızdan aşkındı...
Patronlarla da baya samimiyiz, bir gün toplantı sonunda dayanamadım sordum: "XYZ Abi, neden firmayı büyütmüyorsun? Bak sadece benim departmanıma acilen 5 kişi daha almamız lazım, işçiler sürekli fazla mesaiden rahatsız, dünya kadar iş var, yoğunluktan taleplere yetişemiyoruz, buna bir çözüm üretsek?"
Bizim patronun cevabı gayet samimiydi: "Süleymancım, ben büyümeye karşıyım, gerekirse 20 kişi daha alacak gücüm var ama o çalışanlar benim gözüme batar, çünkü şimdiki işçilerimiz de bi şekilde üretime yetiştiriyor, ben şu anki kazancımızdan memnunum, işçiler de fazla mesai yapsın ne olacak yani..."
Adam kibarca "200 kişinin yapacağı imalatı 120 çalışanıma yaptırıyorum fazla mesailerle, işçilerin bunalmış olması beni bağlamaz, benim kârım bu şekilde daha fazla, çalışan bunalmış, yorulmuş beni bağlamaz" demiş oldu.
Bizim patronların zihniyeti hep aynı, 10 kişinin çalıştığı bir departmanda 2 kişi işten ayrılsa iş kalan 8 kişiye pay edilir. Eğer o 8 kişi saf gibi o işi yetiştirmeyi başarırlarsa, patron da demek ki 8 kişi de bu iş yapabiliyormuş deyip tüm işi 8 kişiye yükler. Çalışan akşam evine 9 da gidiyormuş, ailesine ve çocuklarına vakit ayıramıyormuş, cumartesi pazar dahil çalışıyormuş, umurunda olmaz.
Elbet çok değerli sanatçılarımız vardır ama bu heykelleri yaptırtan belediyeler işi liyakatli kişilere değil de yandaşlarına ihale ederlerse, böyle hilkat garibesi şeyler ortaya çıkması çok doğal.
Hadi bi şekilde yandaşa verdiler de, ortaya çıkan şeyden(eser demeye dilim varmıyor) hiç mi utanç duymadılar acaba?
Bilim, ozelikle de temel bilim de boyle... Isin garibi en kokten yenilikler de temel bilim kaynakli oluyor genelde.
Ahin tuttu be ihtiyar acemi, kaldik mi otel odasinda Hayir SPF 50'leri bi guzel surduk, semsiyemiz de vardi. Lakin hafif kapali havada gunesin kuvvetini hesap edemedik anlasilan. @tommygun'in bahsettigi ortamin da etkisi olabilir tabi...
Plaja karadan ulasimin biraz uzun olmasindan mutevellit zirt pirt yatlar gelip gidiyordu. Yatlarin birinden inen iki hatun sihirli birer mayo giymisler, onden bakinca gorunuyor, arkadan bakinca kayboluyor! Derken onumuzde "beer bong" denen bir zamazingo vasitasiyle yuklu miktarda birayi huniyle luplettikten sonra bahis mevzu ortam peydah oldu. Ortamin plajla yollarini ayirmasiyla birlikte gunes yanigini hissetmeye basladik sanki...
hocam bu nasıl itiraz allasen.
fiberden reklam materyalleri, belediye sembolleri, dinlenme tesisi tanıtımlarını rönesans heykelleri ile kıyaslamak amma saçma iş.
hemi de heykel bizim kültürümüzde derin kökler taşıyan bir konu değil, daha dün girdi zihin literatürümüze.
bunlar kompileksli yaklaşımlar.
her ilçenin yol kavşağına yerleştirilen plastikten yapılmış kavun, karpuz, köfte, kiraz heykellerinden kusacak gibi oluyorum. heykel sanatından bir ülke bu kadar mı anlamaz eleştirisine sonuna kadar katılıyorum.
bir yanlış anlaşılmayı düzeltmek isterim. sinan şamil sam'ın sandığımız heykel, aslında koreli bir sanatçının eseri. forumdaşların kabahati yok, anlı-şanlı gazeteciler böyle yazınca, üstelik heykelin tipi de biraz şamil'e benzeyince öyle sanmış olabiliriz. koreli sanatçının tarzı bu; yaptığı diğer eserlerde de aynı tipi kullanıyor. sanatçının eserleri için bir linki aşağıda paylaşıyorum.
https://www.artsy.net/artist/kim-won-geun
sanat dinamiktir, değişir ve gelişir. rönesans döneminde bir sanat eserini en gerçekçi detaylarla yapabilmek önemli ve değerliydi. her dönem farklı sanat akımları geldi, geçti. bir dönem gerçeküstücülük, bir dönem soyut eserler, bir dönem pop-art gibi. bu koreli sanatçının da kendine özgü bir tarzı var, çirkin diyebileceğimiz bir modeli kullanıyor, tipleri karikatürize ediyor.
O heykelin bu Koreli'ye ait olduğuna ben inanmadım. Adamın yaptıklarında belli bir stil var ama her eserinde karakterin kendine has bir duruşu, pozu var. Şamil'inkinde ne var? Put gibi durur şekilde yapılmış.
Şu haberdeki resmi gördüm, ikna oldum.
https://www.google.com/amp/s/www.mer...p/haber/403260
Ama ne yalan söyleyeyim, diğer çalışmalarına da baktım. En kötüsü bu herhalde.
Açıkçası tespitiniz çok iyiydi. Üstüne söylenecek çok laf yok, teyit etmekten başka.
Şimdiki ve 900 yıl önceki durum ortada.
Size bir bilgi vereyim, kubbeli bütün camiler ayasofya'yı örnek alarak inşa edilmiştir.
Hadi bir tane daha, ilahilerimiz de ortodoks kilisesi ibadet müziklerinden ıtri efendi tarafından cover'lanarak kültürümüze hediye edilmiştir.
Yani biz doğu roma imparatorluğu'nun devamı sayılırız.
Olaya şu açıdan bakarsak Watercolorsun yorumu gayet mantıklı.
Hz. Adem ve havva nın ilk oğlu kabil çiftçi, ikinci oğlu habil çobandır. Yani tarım yapmayı hayvancılığı biliyorlar. Muhtemelen bu işler için basitte olsa alet edevat kullanıyorlardı. Ne olduysa tarihin bir yerinde insan oğlu bilgilerini resetledi tarım ve hayvancılığı unuttu. Yıllarca geriye gitti.
Hz. Nuh 'ada Cebrail gemi yapmayı öğretti. Üç katlı yaklaşık 375 metre uzunluğunda 190 metre genişlik ve 19 metre yüksekliğinde olduğu rivayet edilir. Yine ne olduysa yine insan oğlu bilgilerini sıfırladı gemi yapmayı unuttu. En azında bu boyutlarda.
Aynı şekilde 20 sene önce insan oğlu ( en azından bizim içinde bulunduğumuz toplum ) bazı şeyleri resetlemiş olamaz mı? olabilir işte iki örnek verdim insanlığın bazı zamanlarda geri gittiğine dair.
O mantıkla daha geniş düşünüp salakça diye hakaret etmenin anlam ve manası yok.
Şunu da diyebilirsiniz Adem kim? Nuh kim uydurma! O zamanda benim yazdıklarım sizin açınızdan havada kalır.
Güzeldi......
Ben forumda bundan daha iyi gol görmedim. Masaya pardon foruma çıkardı yumruğu vurdu resmen reis.
Arnidol çok güldüm ya Yaşlısert diyince aklım yeşilçam filmlerine gitti.
Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)