Sanırım bu işin sebebini hamasetten değil , gerçek bilim adamlarından dinlemek gerekiyor:
"*- Saydam, “Uydu verilerine geçmişe dönük inceleme yapıyorum; geçen Kasım ayından itibaren görmeye başlıyorsunuz bunları. Kasım’da ne var diye bakarken bir gazete havadisi gördüm. ‘Ergene havzası projesi çalışmaya başladı. Sular arıtıldı ve Tekirdağ’dan derin deşarjla Marmara’ya ulaştı, büyük müjde’. İşte müjdeyi gördünüz… Karadeniz’de kışın olan müsilaja neden olan canlıyı aldı, o aşırı büyüdü ama olağan yükle gidiyordu. Bilmediğimiz bir şeyin olması lazımdı. İşte o bence Ergene Nehri’nin pis sularının derin deşarjı…İlave yüklenip yüklenip Marmara’daki o müsilajı patlattı gitti” değerlendirmesinde bulunmuştu.
*- Prof. Saydam, daha önce de Veryansın Tv’ye yaptığı açıklamalarda, söz konusu projenin acilen durdurulması çağrısında bulunmuştu."
Hasretle "Kanal İstanbul" mucizesini bekliyoruz , belki de deniz toprağa döner , bol bol arazi çıkar beton dökmek için.
https://www.sozcu.com.tr/2021/dunya/...orlar-6471508/
Böyle bir haber okuyan yabancı turist sizce Türkiyeye rezervasyon yaparmı.İnsanların aklında bir algı oluşur.
Marmara, tr'nin sanayileşme süreci başlangıcından itibaren adeta bir atık boşaltma denizi gibi kullanıldı. Hakeza İzmir körfezi de seksenli ve doksanlı yıllarda lağım çukuru gibi olmuştu ve kokudan yanından geçilmiyordu.
Şimdi bu senin benim hepinizin yani insanlığın ortak suçu. Ha, bizi bu suça iten kapitalist sistemdir. Kapitalizm karşıtları ise her zaman hor görülmüş ve yok edilmek istenmiştir. Açıkçası bir gün kullanıp attığımız, bir kere kullanıp sonra yüzüne bile bakmadığımız materyaller üretilecek diye doğanın içine žčtılar. Oysa doğa büyük, dev bir markettir. Doğal halinde iken doğa bize akıl almaz nimetler sunarken biz hep daha fazlasını istedik. Her şey ayağımıza gelsin istiyoruz. Bu yüzden bu olanlar bağır bağıra gelmiştir.
Şu anda insan türünün hepsi bir anda yok olsa 100 sene sonra doğa ancak kendini toparlar ve eski haline döner. Maalesef durum bu. İnsanın varlığı bile doğal için bir tehdit unsuru şu anda.
bbc videolarında genelde algı oluşturmak için konular oluyor ama bazı videoları nispeten daha tarafsız.Bu videoda benzer şekilde öyle ama işine gelmediği içinmidir yoksa siyasi alana girmemek içinmidir bilemem ama geçmişte yapılması gerekenler ve yapılmayanlar hususunu es geçmişler.
Videoda açıklandığı üzere esasen musilajın geçmiş yıllarda da olma olasığı çok yüksekmiş,ancak küresel ısınmadan kaynaklı son 40 yılın en yüksek deniz sıcaklığıda baş gösterince musilaj patlaması olmuş.
Burada hiç değinilmeyen husus ise, videoda musilajın asıl sebebinin deniz kirliliği ve tehlikeli atık azot miktarının artması olarak açıklanmış.Yani denizlere akan kanalizasyondan sanayi atıklarına kadar birçok etken musilajın oluşmasında asıl etken ve deniz sıcaklığının geçmiş yıllara göre artması musilajın ortaya çıkmasına sebeb olmuş.Yani deniz sıcaklığı 2.5 derece artmasa bunlar yaşanmayacakdı ancak problemin ana kaynağınıda göremeyecektik.
Ne yazıkki İstanbul'da İBB nezlinde denizlerle ilgilenilmiyor.Yapılması gereken arıtma tesisleri 2 yıl önce saçma sapan gerekçelerle ve "temel atmama törenleriyle" iptal edilmişti.Kadıköy ve üsküdarın adeta kıyı şeridinin çehresi mahvoldu.Hem denize giden atıklar için önlem alınmadı hemde kritik noktalarda yapılması gereken arıtma tesisleri inşa edilmedi.Sanıyorum İBB ye bu konuda çok baskılar oluşmuş ve 2 yeni arıtma tesisi yapılması karararı alınmış.Yumurta kapıya dayandıktan ve böyle bir çevre felaketi olduktan sonra ne fayda? şu an marmara denizi tam anlamıyla çernobil felaketini yaşıyor ve son 1 yıldır söylenmesine,rapolar verilmesine rağmen hiçbir önlem alınmadı.Bu işin içinde hangi kurumlar ve yöneticiler suçluysa gereken cezalarda verilmeli.
Marmaranın deniz suyu sıcaklıklarının 2.5 3 derece artmasının sebebi küresel ısınma değil.Etkisi var ama Egede Karadenizde aynı oranlarda deniz suyu sıcaklığı artmamış.Marmara denizinin deniz suyu sıcaklıklarının çevre denizlerden fazla artmasının sebebi bulanıklık seviyesinin artması.80 öncesi 15 metre olan görüş bu gün 1.2 metreye kadar düşmüş.Bunun sebebi bizim denize bastığımız atıklar.Marmaranın bulanıklığı arttıkça güneş ışınlarını yansıtma yerine tutmaya başladığı için Marmara denizi çevre denizlere göre daha fazla ısındı ve bu müsilaj patlaması için zemin oluşturdu.
Ben turistin yerinde olsaydım iyice araştırırdım. Muhtemelen onlarda öyle yapıyordur.Ama böyle araştırıp risk varmı diye düşüneceğine aynı fiyata başka bir yer varsa orayı tercih eder niye risk alsın.
https://tr.sputniknews.com/cevre/202...a-kadar-geldi/
Bozcaada'da dalan arkadaşlarım orada da epey olduğunu söyledi. Çanakkale Boğazı'ndan aşağı doğru iniyor.
https://youtu.be/rHvv7ZjeCaU
Cumartesi günü hanım ile bir Erdek yapalım biraz hava alırız,sahilde bira patates yaparız diye çıktık yola.Daha yolda giderken denizin üstünde devasa musilaj tabaları metrelerce öteden gözle görülmeye başladı.Ocaklar'da hemen denizin yıkısında bir kafe var.Deniz kenarında bir masaya oturup berrak suda gözüken balıklara ekmek atıp manzarayı izlerdik eskiden.Gene aynı yere oturduk ama 12 yıldan beri sürekli orada yemek dilenen balıklardan bir tane bile yoktu.Deniz içinde canlı herhangi bir şey yoktu.Onun yerine balık bulamadığı için açlıktan bir birleri ile kavga eden insanlardan yemek dilenen martılar vardı.Musilaj oturduğumuz yerde gözle görülür şekilde olmasa bile su aşırı derece bulanıktı.
Moralim aşırı derecede bozuldu ve sinirli şekilde eve döndük.Deniz salyası olayı tvde haberlerde gösterildiğinden çok çok daha kötü durumda.Güzelim Marmara denizi,yıllardır ülkeyi yönetemeyen.çevre bilinci olmayan,fabrikaları atık tesisleri düzgün denetlemeyen,saçma sapan fabrika izinleri verenler yüzünden şu anda can çekişiyor.Ve yukarıda ki haberler doğru ise sırada Ege Deniz'i var.Günlük hayatta ve bu forumda hep uyarıyorlar,politika yapma diye.Biz politika yapmıyoruz,bu güzelim ülkeyi ve hayatımızı cehenneme çeviren politikacıları eleştiriyoruz.
İnsan hayatını umursamayan, deniz hayatını mı umursayacak?
Seaspiracy denizleri nasıl öldürdüğümüzü anlatan güzel bir belgesel, netflix'te var
https://www.imdb.com/title/tt14152756/
Benzer bir belgeselde, Çin'de suşinin popüleritesinin artmasıyla okyanuslardaki ton balığı popülasyonunun ciddi tehlikeye girdiğinden bahsediyordu. Sanırım Avustralyalı bir balıkçıya sorunca adam tokat gibi cevap verdi, dedi ki: "Bence çok yapılacak bir şey yok. Gerçekçi olalım. Ruanda da yüzbinerce insanın doğrandı. O insanların hayatı umrumuzda olmadı da ton balıklarının hayatı mı olacak?"
Saçma bir ifade olacak ama, ülkenin içinde bulunduğu problemler göz önüne alındığında, neredeyse "lüks bir problem" diyesi geliyor insanın... Problemin ciddi para ya da oy karşılığı olmadığı müddetçe zor.
Arkadaşlar Sözcü gazetesini, Yılmaz Özdil'i seversiniz, sevmezsiniz. Dünya görüşü olarak kendinize yakın bulmayabilirsiniz de ama adam 3-4 gün önce şöyle yazmış;
– Dünyada Alplerden sonra oksijen oranı en yüksek bölge olan Kazdağları'na siyanür döktüler, zümrüt gibi ormanlar çöle döndü.
– Türkiye'nin en temiz gölü, iki milyon yaşındaki Salda'ya millet bahçesi ayaklarıyla iş makinesi soktular, kumun rengi bozuldu.
– İstanbul'un akciğerleri olan Kuzey Ormanları'nda 13 milyon ağaç kesildi, kuşların göç yolları bile bozuldu.
– Dünyanın 100 doğal ormanından biri, dünyanın en yaşlı bitki örtüsüne sahip 25 bölgesinden biri, sadece endemik değil, relikt tabir edilen türleri barındıran, yani buzul çağından beri orada yaşayan bitkiler barındıran Cerattepe'ye illa siyanür dökmeye çalışıyorlar.
– Dünyanın lületaşı yataklarına sahip tek bölgesi, tarımsal SİT alanı Alpu Ovası'na termik santral dikmeye çalışıyorlar.
– Dünyada sadece Amazon'da ve Kongo'da varolan longoz ormanlarına sahip, kuş cenneti İğneada'ya termik santral dikeceklerdi, vazgeçtiler, nükleer santral dikiyorlar.
– 3 bin 300 metre yüksekliğe, 60 kilometre uzunluğa sahip olan, beş milyon yaşındaki Munzur Dağları'nı komple maden sahası ilan ettiler.
– Bizzat Atatürk'ün talimatıyla hazırlanan, 1939'dan beri yürürlükte olan “zeytin yasası” var, 2003'e kadar kimse dokunmadı, 2003'ten beri ısrarla değiştirmeye çalışıyorlar, bir değil iki değil, sekiz defa denediler, sekiz defa Tbmm'ye getirdiler, her defasında muhalefet tarafından püskürtüldü, gene deniyorlar… Türkiye'de 170 milyon zeytin ağacı var, bu yasayı değiştirmeyi başarırlarsa 120 milyonu zeytinlik vasfından çıkacak, komple maden sahası olacak, Ege'de bin yıllık zeytin ağaçları var, Manisa Kırkağaç'ta mesela 1659 yıllık zeytin ağacı var, hâlâ yılda 250 kilogram zeytin veriyor, hepsi biçilecek.
– Denetimsiz kullanım, siyasi sorumsuzluk ve derelerin üstüne kurulan yüzlerce hes nedeniyle… Dünyanın nazar boncuğu olarak tanınan Meke Gölü kurudu, flamingoların en sevdiği yer olan Akgöl kurudu, Nasreddin Hoca'nın yoğurt için maya çaldığı Akşehir Gölü kurudu, normalde 350 kilometrekareydi, şimdi 40 kilometrekare bile değil, Göller Bölgesi'nde adeta göl kalmadı, Tuz Gölü tuzluk kadar kaldı, Tecer Gölü kurudu, Eber Gölü haritadan silindi, toplam Marmara Denizi büyüklüğünde 70 gölümüz yok oldu, Eğirdir Gölü'nde Bafa Gölü'nde aşırı kirlilik var, Sera Gölü bataklık oldu.
– Orman Kanunu'nu “kamu yararı” adı altında 17 defa değiştirdiler, ormanlarımızın yüzde 5'i bu değişikliklerle yok oldu.
– İkizdere'de yaşananları görüyorsunuz, illa kıyacaklar.
– Türkiye'de her yıl 31 binden fazla insanımız, hava kirliliğine bağlı sebeplerle ölüyor, Türkiye'nin havası Avrupa Birliği ortalamasından yüzde 35 daha kirli hale geldi, her dört kişiden üçü hava kirliliği olan yerlerde yaşıyor.
– Trakya, Marmara ve Ege'deki nehirlerimizin su kalitesi dördüncü dereceye, yani çok kirli seviyeye yükseldi.
– Namuslu bilim insanlarımızın araştırmasına göre, Tekirdağ, Kırklareli, Edirne'de her beş ölümden biri, Kocaeli Dilovası'nda her üç ölümden biri, Antalya'da her on ölümden birinin sebebi, kanser… Özellikle Dilovası'nda bebeklerini emziren annelerin sütünde yüksek miktarda ağır metal tespit ediliyor, bebeklerin ilk kakasından alınan örneklerde kurşun, cıva, arsenik, kadmiyum, alüminyum çıkıyor.
– Endüstriyel atıklar, Marmara Denizi'ndeki balıklara bile, kabuklu canlılara bile zehirli kimyasal madde bulaştırıyor.
– Akdeniz foku, Anadolu leoparı, telliturna, alageyik, çizgili sırtlan, oklu kirpi, bozkır kartalı, ak kuyruklu kartal, Toros kurbağası'nın Türkiye'de nesli tükenmek üzere… Yaban kedisi, karakulak, vaşak, karaca, kızıl geyik, boz yunus, boz ayı, susamuru, dikkuyruk, yaz atmacası, şah kartal, kızıl akbaba, tepeli pelikan'ın nesli tehlikede.
– Uğurböceği ithal ediyoruz, hani “uç uç böcecik, annen sana terlik pabuç alacak” var ya… İşte onu İspanya'dan ithal ediyoruz. Çünkü, ithal tarım ilaçları kullanarak, bizde uğurböceği neslini yok ettik. Halbuki, tarımdaki zararlıları uğurböcekleri yok ediyor. Zararlıları yoketsin diye uğurböceği ithal ediyoruz, sonra ithal tarım ilacı sıkarak, uğurböceklerini yokediyoruz, bu süperzeka (!) döngü nedeniyle, tarımdaki zararlılar kalmaya devam ediyor.
– Solucan ithal ediyoruz, ithal solucanlarla gübre yapıyoruz. Çünkü sadece toprağın üstünü değil, toprağın altındaki yaşamı da kuruttuk, elalemin solucanını ithal etmezsek, gübre bile üretemiyoruz.
– Normalde 18 santime kadar büyüyen, 12 santimken avlanan hamsi, altı santim bile olmuyor, yarısı kadar bile büyümüyor, bu yıl tarihte ilk kez, hamsi sezonunda hamsi avlamayı yasakladılar. Çünkü… Hamsi karnını doyurmak için kıyılara yanaşır, planktonla beslenir. Mikroskobik boyuttaki planktonları da dereler doyurur. Sonbaharda ağaçların yaprakları dökülür, çürür, ormanlardan süzüle süzüle gelen derelerle denize taşınır, planktonlar da işte bunlarla beslenir, ağaçtan dereye, dereden planktona, planktondan hamsiye, zincirin halkalarıdır. Tarihte ilk kez, bu besin zinciri koptu. Hes'ler derelerimizi kurutmakla kalmadı, derelerin taşıdığı organik yüklere set çekti, denize ulaşmasını engelledi. Bu yüzden planktonlar azaldı, hamsi de yiyecek plankton bulamadı.
– Son 10 yılda Karadeniz derelerine 200'ün üstünde hes yapıldı, 20'sinin inşaatı devam ediyor, 120'sinin projesi temel atma aşamasına geldi. Toplam 1.700 küsur hes lisansı dağıttılar!
– Sorun sadece Karadeniz kıyılarımızda değil, Ege kıyılarımızda da balık yok, Akdeniz kıyılarımızda da balık yok. Tarihimiz boyunca hiç bu kadar kötü bir balık sezonu görülmedi. Gel gör ki, aynı denizi paylaştığımız Yunanistan mesela, balık fışkırıyor. Çünkü… Yunanistan'da 40 metre derinlik sınırı var, 39 metrede balık avlayamazsın, kanunen yasak. Neden 40 metre sınırı var? 40 metre derinliğe kadar güneş ışığı ulaşıyor, “posidonia” tabir edilen deniz çayırları fotosentez yapıyor, balıklar bu deniz çayırlarında hem besleniyor, hem ürüyor. 40 metre yasağıyla, işte bu üreme alanları koruma altına alınıyor. Deniz çayırında balık avlarsan, sadece o balığı değil, o balığın gelecek nesillerini de yok etmiş oluyorsun. Peki bizde sınır ne? 24 metre!
– Sadece karadaki çayırları değil, denizdeki çayırları da kurutuyoruz.
– Bu yüzden, barbun Senegal'den ithal ediliyor, kalkan Romanya'dan, lagos Mısır'dan, sinarit Gana'dan, dilbalığı Somali'den geliyor, Norveç'ten getirilen seyit balığını mezgit diye kakalıyorlar, güya sardalya festivali düzenliyoruz, o sardalya Yunanistan'dan geliyor, Galata Köprüsü'nde yediğimiz balık-ekmek bile Norveç uskumrusu.
– Karadeniz'de 26 balığın, Marmara'da 125 balığın neslini kuruttuk.
– Üç tarafımız denizlerle çevrili, Türk havuzu denilen kendimize ait denizimiz var, ama, denizi olmayan Konya'da Uşak'ta tarla balıkçılığı yapıp, arazide levrek yetiştirmeye çalışıyoruz.
– Balıkçılık tarihimizin en önemli kitaplarından biri olan ve İstanbul balıkhanesi müdürü Karekin Deveciyan tarafından kaleme alınan “Türkiye'de Balık ve Balıkçılık” isimli eserde, 1920'li yıllarda sırf İstanbul'da sekiz milyon ton balığın işlem gördüğü anlatılıyor. Bugün, tüm Türkiye'de bir milyon ton bile değil.
– 1920'li yıllarda İstanbul balık haline 2 milyon 200 bin çift torik geliyordu. Bugün torik gören var mı? Bizim lüferi neredeyse kuruttuk, Atlantik ringası geliyor, Pasifik ringası geliyor, Avustralya uskumrusu geliyor, Japon kolyozu geliyor.
– Marmara Denizi tüm balıkların göç ve yumurtlama yeriydi. Tekirdağ, Şarköy, Marmara Adası arasındaki üçgen, orkinosların aşk üçgeniydi. Taaa Atlas Okyanusu'ndan gelirler, bu aşk üçgeninde ürerlerdi. Aşk üçgenini lağım çukuru haline getirdik.
– İzlanda'da volkan patladı, kül yağmuru nedeniyle kıyıları zehirlendi, toplu balık ölümleri meydana geldi, balıkları -somon- analiz ettiler, ağır kurşun, radyoaktif madde ve zararlı kimyasallar tespit edildi, bütün dünya İzlanda'dan balık ithalatını durdurdu, aynı dönemde Türkiye'nin İzlanda'dan balık ithalatı yüzde 250 arttı, elalemin almadığı kansere yol açan balıkları afiyetle bize yedirdiler.
– İzmir Kuş Cenneti'nde pelikanları mangal yaptılar. Sakarya'da midilli cinsi minik atları çalıp, kilosunu sekiz liradan kasaba sattılar. Antalya'nın simgesi Akdeniz foku'nu kafasına vura vura katlettiler. Sahillerimize habire kurşunlanmış yunus cesedi vuruyor. Kurban bayramında elinden kaçırdığı boğa'ya tüfekle ateş eden var. Abant'ta beygir'e tecavüz eden mühendis yakalandı. Uçak için apronda deve kestiler. Geçen ay, Zonguldak'ta hayvanat bahçesinden geyikleri çalıp yediler. İnsan olarak yaşamak zaten zor ama, bu ülkede hayvan olarak yaşamak çok daha zor.
– Türkiye, Avrupa'nın çöplüğü oldu, Avrupa'dan en çok plastik atık alan ülke oldu, Almanya'nın İngiltere'nin Fransa'nın Hollanda'nın İspanya'nın plastik çöpü kamyonlarla, gemilerle Türkiye'ye gönderiliyor, yılda 14 milyon ton plastik çöp alıyoruz. Geri dönüşümde kullanıyoruz filan deniyor ama, yalan olduğunu herkes biliyor, plastik çöplerin yüzde 90'ından fazlası doğaya atılıyor, toprağımızı, akarsularımızı, denizimizi zehirliyor, veya yakılıyor, soluk aldığımız havaya karışıyor. Avrupa Birliği eskiden plastik çöplerini Çin'e atıyordu, Çin yasa çıkardı, bu yılbaşı itibariyle plastik çöp ithalatını durdurdu, Hindistan bile Türkiye'nin anca beşte biri kadar çöpü kabul ediyor, Çin plastik çöp almayı durdurduğu için yakında dünyanın çöplüğü olacağız, çünkü, Avrupa ülkelerinin yanısıra ABD ve Japonya da çöpünü Türkiye'ye göndermeye başladı.
★
Hani deseler ki, Türkiye'nin ocağına incir ağacı dik…
Anca bu kadar olur.
★
Akılla bilimle, kültürle sanatla, yurtsever vizyonla, çevre bilinciyle, insana hayvana bitkiye sevgiyle, toprağa havaya suya saygıyla kurulan Türkiye, örgütlü cehaletle imha ediliyor.
★
Ve hâlâ deniyor ki, nedir bu deniz salyası?
★
Doğa suratımıza tükürüyor, suratımıza… Olan bu.
İfadeler genel olarak abartılı ve bazen düpedüz yanlış (Kaz dağları oksijen oranı) olsa da, temelde doğru bir yaklaşım...
Lakin Cevheri Güven'in son videolarında vurguladığı, "yönetimce makbul, halkta karşılığı olmayan, hükümete meşruiyet kazandıran, etkisiz muhalefet"e tipik bir örnek.
Ekşi'den:
cevheri, buraları okuduğunu biliyorum. videolarını izliyorum. hakkında bazen entry girip geri çekiyorum. gazetecilik yapıyorsun. akp’ye koşulsuz itaat eden gazetecileri eleştiyorsun ama senin onlardan bir farkın yok be cevheri. gazeteciliğiniz birbirine benziyor. feto’yu bir kere eleştirdiğini görmedim. toz kondurmuyorsun. anlatsana, anadolu’nun temiz yürekli çocuklarını nasıl kirli planlarınıza alet ettiğinizi. cemaat ayağına nice zeki insanı zehirlediğinizi, dini referans gösterip soruları nasıl çaldığınızı anlatsana. anlat dinleyelim! soruları niye çalıyorsunuz dediklerinde, ateistler bir yere geleceğine, dindar insanlar gelsin diyerek allah üzerinden hırsızlığınızı nasıl meşrulaştırdığınızı bilmeyen mi var. saf mı sanıyorsunuz bizi. onca insanın emeğini çaldınız, kul hakkını yediniz. pırıl pırıl insanları siyasete alet edip meriç nehrinde boğdurdunuz. vicdanınız sızlamıyor mu lan. o çocukların vebali boynunuzda olacak. kaçıp gittiniz, hiçbir şeyden haberi olmayanlar ise, kimisi denizlerde boğuldu, kimisi işsiz aşsız kaldı, kimisi cezaevinde, kimisi ailesi dağıldı. ulan hala feto’ya toz kondurmuyorsun ya, ne diyeyim! kör olmuşsunuz. koşulsuz itaat etmeye devam et bakalım.
29
07.06.2021 01:41 filzof
Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)