Çocuk yetiştirmenin korkunç bir hadise olması.
Reklamlar
-
hokahey adlı üyeden alıntı
Geçen gün Samsun'da bir baba kız çocuğunun gözleri önünde karısını yani çocuğun annesini döve döve öldürdü yahu! Buyrun çocuğun ömrü boyunca altından kalkamayacagi bir travma. Böyle ailelerde sağlıklı birey mi yetişir allasen?
bende öldü sanıyordum ama kadın bayılmış, yaşıyor muş kadın. acaba aynı haberden mi bahsediyoruz. neyse,
..........biraz hikaye anlatacağım, hikaye anlatmadan önce şunu söyleyeyim; kurtuluş yolunun din eğitimini vermemekten geçtiğini baştan belirteyim, çocuk büyüdüğü zaman din tercihini kendi yapmalıdır, bunu sağladığınız gün ülke kurtuluş yoluna dev adım atmıştır. şu an ki milletimizde olan bu köhne zihniyet ile düzgün çocuk yetiştirmek mümkün değil, ister devlet kurumu olsun ister aileler olsun çocuklar bozuk yetişiyor..
hikayeme geçiyorum;
benim küçük abimin çocukları(erkek olan 2 yeğenim) çat çut dayak yiyor annesinden, neden? sübhaneke duasını düzgün okuyamıyor diye, henüz Türkçeyi bilmeyen bir çocuğa arapça cümleleri ezberletmeye çalışıp ve yapamadığını görünce dövmek? bunu yapan komşumuz da var ve eminim ki Türkiye de bunun örneği çok fazla.
bir kaç kez erkek yeğenimle beraber eba dersine katıldım ve şunu gördüm ki dinlediği dersleri anlayamıyor; derste "ortak kullanım alanları" ve "özel kullanım alanları" anlatılıyordu, öğretmen kısa bir tanım ve bir kaç örnek verdi, sonra kalanı da öğrencilere sordu ama dediğim gibi öğrenciler anlayamıyor, yeğenimde anlamadı, robot gibi kıpırdamadan ekrana kitlenmiş şekilde dersi izledi sadece...
ders bittikten sonra 10 dakika molada ona sordum, "ortak kullanım alanı nedir? özel kullanım alanı nedir? bir tane örnek ver" şeklinde sordum, cevap veremedi, bön bön yüzüme bakıyordu, basit bir dil ile sakin bir şekilde anlattım ve anladı, örnek vermesini istedim ve ben öğrettikten sonra gayet güzel örnekler de verdi..
yeğenlerim benden korkmazlar ve çekinmezler, benle konuşurken zihinleri rahat, hatta beni taklit ediyorlar bazen, yemek yeme şeklimi taklit ediyor kız yeğenlerim, spor yaparken 2 tane kız yeğenim ve 2 tane erkek yeğenim taklit ediyorlar, benim gibi şınav çekmeye çalışıyorlar, amuda kalkmaya çalışıyorlar.. yeğenlerime bisiklet sürmeyi ben öğrettim, bazen spor yaptırıp yorulmalarını sağlıyorum ve bunu yaparken eğleniyorlar ve gülerek yapıyorlar, fiziksel aktivite çocukların hoşuna gidiyor, özgüvenleri güçleniyor ve kolay öğrenmeye başlıyorlar...
giriş; çocuklara din öğretiminden önce onlara spor yaptırmak gerek, onlara bir şeyler öğretmeden önce çocukların bir şeyler öğrenebileceği psikolojiye sokulmaları gerek, zihinsel ve fiziksel olarak çocuklar rahat olacaklar ki bir şeyler öğrenebilsinler.. anne ve baba bile yerlere çöp atıyor ve çocuklarda atıyor.
annelerinden dayak yedikleri için annelerinin karşısında rahat rahat bir şey öğrenemiyorlar, anne ve babalar çocukları ile ilgilenmiyorlar, ben hiç üşenmeden büyük erkek yeğenime klavye dersi veriyorum mesela, babasından hızlı yazıyor klavyede, babasına "çocuğuna ders versene" diyorum yani abime diyorum ama üşendiğini söylüyor ve uğraşmak istemediğini söylüyor. kız yeğenlerim benle ders çalışmayı seviyorlar, erkek yeğenlerim ders çalışmayı sevmiyorlar zaten
gelişme; anne ve babalar çocuklarını eğitme konusunda sabırsız ve çabucak şiddete yöneliyorlar.
sonuç: çocukların öğrenme kapasiteleri düşüktür, onlara şiddet gösterip var olan düşük kapasiteyi de nötürlüyorlar, bazı şeyleri yaşayarak öğretmemiz gerekir, mesela yerlere çöp atmamak, yalan söylememek, kavga etmekten kaçınmak, işleri düzgün ve yavaş şekilde yapmayı öğretmek, standart ahlak kuralları işte, insanların içinde geğirmemek, yada bir şey yer iken onlara da ikram etmek, paylaşmayı öğretmemiz lazım.
uzun lafın kısası milletimiz insan mı ki çocukları düzgün eğitebilsinler? din ile alakası olmayıp din baskısı olan ülkeleri sayarsak hep müslüman ülkeler çıkar ön plana.. müslümanlık ile gram alakanız yok iken çocuğa ne için baskı yaparsın? her türlü kaşarlığı yap sonra yürümesini bilmeyen çocuğa namaz kıldırmaya çalış ve arapça dua ezberletmeye çalış...
sıkıntı büyük, geçmiş olsun..
Reklamlar
-
fatih.met , sen çok değiştin son yıllarda , bayağı bayağı iyi eğitimli kültürlü adam kıvamına geldin , takdir ediyorum seni.
-
birde bu işin en boktan yanların ayrı anne baba nın çocukları kimin yanında kalıyorsa diğer ebeveyne uzak kalıyor
bütün dünyası alt üst olan bi çocuk nasıl yetişir ne yapar
-
fatih.met adlı üyeden alıntı
..........biraz hikaye anlatacağım, hikaye anlatmadan önce şunu söyleyeyim; kurtuluş yolunun din eğitimini vermemekten geçtiğini baştan belirteyim, çocuk büyüdüğü zaman din tercihini kendi yapmalıdır, bunu sağladığınız gün ülke kurtuluş yoluna dev adım atmıştır. şu an ki milletimizde olan bu köhne zihniyet ile düzgün çocuk yetiştirmek mümkün değil, ister devlet kurumu olsun ister aileler olsun çocuklar bozuk yetişiyor..
Kurtuluşun çok dinle bir alakası yok bence. Mesele adamakıllı çocuk yetiştirmekte.
"Çocuğu nötr yetiştirip din seçimini büyüyünce kendisinin yapması" fikri ise her ne kadar kulağa hoş gelse de, eğri oturup doğru konuşalım, çocuğu dinsiz yetiştirmeyi tercih etmektir. Çünkü çocuk sorularla zaten din kavramını yüzbinlerce kez sorgulayacak büyüyorken. Bu sorulara "nötr" cevap vermeniz mümkün değil. Eli mahkum kendi görüşünüze göre makul cevaplar vermek durumundasınız.
Subhanekeyi ezberlemedi diye çocuğu döven anne de, çocuğun büyüyünce dinsiz olması için gerekli tohumları atmış bulunmakta, lakin bunu göremeyecek kadar da kör ve cahil.
Şahsen sözde dindarımızın cehaletini ve fırsatçılığını itici bulduğum kadar, sözde çağdaşımızın bağnazlığını ve her durumda kendini haklı zanneden büyük burunluluğunu da itici buluyorum. Bu iki güruh, birbirlerini çok farklı zannetmelerine rağmen belli açılardan da benziyorlar birbirlerine. İkisinin de etik seviyesi yerlerde. Başıboş bıraktığın anda baskıcılık, hak yeme, ve ayrımcılık yapma doğal meyilleri. Aslında bakacak olursanız ikisi de cahil. Sadece biri daha bilgili...
Amerika'da gördüğüm ise çocuğa verilen ehemmiyet... El üstünde tutuluyorlar. Şımartılmıyorlar, ancak olumsuz davranışlara da maruz kalmıyorlar. Sevilip, destek görüp, kendi hallerine bırakılıyorlar.
Bir hikaye de ben anlatayım:
Yazın İzmir'de yazlıkta market alışverişinden çıkıyorum. Köylü bir kadın 4 yaşlarında bir çocuğu elinden tutmuş götürüyor. Hava sıcak. Belli ki canı sıkkın. Çocuk ilginç bir şey gördü yolda. Hemen gözü parladı, işaret etti, heyecanla annesinin elinden çekip "bak" dedi. Annesi dümdüz önüne bakıp yürümeye devam etti, tepki vermedi. Çocuk ısrar edip, elini daha da çekip, "bak bak" dedi. Annesi de küt pat çat diye kafasına vurdu iki üç kez. Çocuk ağlamaya başladı, dümdüz yollarına devam ettiler...
İçim cız etti. Bu kadar masum bir canlının bu kadar doğal bir isteği bu kadar mı kötü karşılanır? Ne öğrendi o çocuk? Sus. Merak etme. Soru sorma
Öğrenme. Güçlü olan haklıdır. Konuşmak ve iletişim önemli değildir. Zorla ve acı çektirerek istediğini yaptırabilirsin. vs. vs.
Kadın bunu öğretti çocuğuna. Farkında değil muhtemelen. Belki büyünce benzerini o çocuk yapacak ona. Muhtemelen o da farklı bir ortamda büyümedi. Belki halen kocası dövüyor?
Bu çocuktan ne hayır gelecek büyüyünce kendisine, ailesine, çevresine?
@Hokahey'in söylediği doğru. Bu anne çocuğunu eğitmek için ehil değil belli ki. Peki çözüm ne? Bu annelerin vatandaş olduğu bir ülkede bu çocuğu kim düzgün eğitecek? Devlet mi? Bu çocuğun annesinden dayak yiyerek, köreltilerek büyümesi mi daha iyi, yoksa bir devlet kurumunda hiç kimsenin umrunda olmadan, değer görmeden, cinsel taciz tehlikesiyle mi? Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık...
-
İnsan evrim şemasında yeni bir basamak beliriyor. Soyut düşünebilen yaşayabilen insanlar , kaba güç ve el işçiliğiyle yaşayan tür olarak 2 tür evrimleşiyor. Ve onları aynı eğitim kalıplarına , sosyal kurumlara sokmaya direnen köhne devlet düzeni. Bir süre daha böyle devam edecek ama aradaki fark giderek açılacak ve net bir şekilde 2 tür ortaya çıkacak.
-
drtayfun adlı üyeden alıntı
İnsan evrim şemasında yeni bir basamak beliriyor. Soyut düşünebilen yaşayabilen insanlar , kaba güç ve el işçiliğiyle yaşayan tür olarak 2 tür evrimleşiyor. Ve onları aynı eğitim kalıplarına , sosyal kurumlara sokmaya direnen köhne devlet düzeni. Bir süre daha böyle devam edecek ama aradaki fark giderek açılacak ve net bir şekilde 2 tür ortaya çıkacak.
Bir süredir ben de böyle düşünüyorum. Bir tarafta analitik düşünen, hayata realistik pencereden bakabilen açık zihinli insanlar; öte tarafta hayatı sadece soyut kavramlar üzerinden şekillendiren insanlar.
Son zamanlarda yaşanan beyin göçü de buna işaret etmekte. Realist insanlar soyut kavramlarla ikna/tatmin olmadıkları için kendi gibi düşünen insanların yoğunlukta olduğu memleketlere akın akın kaçmaktalar.
Nitelikli insan ile düz insan gitgide ayrışmaya uğramakta. Bu gelişmiş ülkeler için büyük bir avantaj lakin gelişmekte olan ülkelerin hanelerine eksi puan olarak dönüyor.
Bilemiyorum bu ayrışma ne zamana kadar devam eder. Evde iki tane zehir gibi kafası çalışan çocuk var. Onların istikballerini düşündükçe üzülüyorum.
-
drtayfun adlı üyeden alıntı
fatih.met , sen çok değiştin son yıllarda , bayağı bayağı iyi eğitimli kültürlü adam kıvamına geldin , takdir ediyorum seni.
iltifat ediyorsunuz doktor bey
hasmet adlı üyeden alıntı
Kurtuluşun çok dinle bir alakası yok bence. Mesele adamakıllı çocuk yetiştirmekte.
"Çocuğu nötr yetiştirip din seçimini büyüyünce kendisinin yapması" fikri ise her ne kadar kulağa hoş gelse de, eğri oturup doğru konuşalım, çocuğu dinsiz yetiştirmeyi tercih etmektir. Çünkü çocuk sorularla zaten din kavramını yüzbinlerce kez sorgulayacak büyüyorken. Bu sorulara "nötr" cevap vermeniz mümkün değil.
ne dion sen ya :D nötr cevap veren kim? kuru iftira, hem senin İzmir de ne işin var? evet, bir çeşit şaka yapıyorum
ama sanılanın aksine bir durum var, yani nötr cevap vermeyeceğiz, dinler insanlara neler emrediyor, seçmeli ders olarak bunların eğitimi verilebilir ve verilmelidir de. mesela hırsızlık hangi dinde caiz bir durum? peki ya ateist bir insana sorsanız "hırsızlık caizdir" şeklinde cevap verecek mi sanılıyor?
din içerisindeki emirler zaten demokratik bir toplumun anayasaları olarak kabul görmektedir. ben şahsen bir yaratıcının var olduğunu düşünmeyi tercih ediyorum ama bunun dışında herhangi bir din bana gerçekçi gelmiyor, her din kendi döneminin ve tarihinin yansıması olarak karşımızda bulunuyor. bu durum benim için din kitaplarının yaratıcı tarafından yazılmış olma ihtimalini azaltıyor. mesela düşünce organının bir din kitabında kalp olarak geçmesi beni düşündürüyor. yani bugünün teknolojisi bir insanın kalbi olmadan yaşamasına yetebiliyor ama beyin olmadan bir insan yaşayamıyor.
bakın, zengin olmuş ama adam olamamış;
din kitaplarında ki kusurları bir kenara bırakayım; bizim çalıştığımız site de kim bilir kaç yüz tane villa var ve her villanın değeri yaklaşık 20 trilyon civarı eski parayla. şu anda çalışmakta olduğumuz villanın sahibi toplamda o sitede 10 villaya sahip, sadece o sitede 200 trilyonluk villası var. bu adam bizim yaptığımız yerleri bazen fikir değiştirip geri söktürüyor ve farklı bir tasarım ile geri yaptırıyor, ama söküp yeniden yapma işi için tekrar para vermeyi düşünmüyor.
çok çok zengin olan bu adam yanımıza bir kez dahi tatlı ve limonata ile gelip ikramda bulunmadı, sadece laf kaşarı olmuşlar, bizde insan olarak değerliymişiz onun gözünde falan filan, elinde bir kez dahi işçilere bir şeyler ikram etmek için tatlı alıp geldiğini görmedim. bir de ona "Bey" diye hitap ediyorlar, ben selam vermiyorum selam. Bu kadar terbiyesiz ahlaksız bir insan çevresinde yaşıyoruz ve çevremde herkes "elhamdülillah müslümanım" diyor, cuma namazlarına çağırıyorlar, çok dindarlar ama ahlakları yok, terbiyeleri yok, hiç bir manevi değerleri yok.
hem adam olamamış hem de içinde insan sevgisi yok, insana değer yok;
hani zekat? paylaşmak nerede? bu yanımıza gelen "Bey" her gün 10 kilo baklava alsa yine bu adamın ekonomisine dokunmaz... yahu ben üniversitede arkadaşların yanına çalışmaya giderken eli boş gitmiyordum ve şaşırıyorlardı, abilerimin evine giderken eli boş gitmiyordum ve yengelerim beni "fatih ne zaman gelse bir şeyler getiriyor" olarak bellemişlerdi... ama ne yok, kimse bir biri ile bir şeyler paylaşmıyor. kimse bir birine bir şeyler ikram etmiyor.
-
İzmirliyim ben Fatih. Yazları tatili genelde İzmir'de geçiriyoruz.
Din ve siyasetin, insanlar arasında ayrımcılık unsuru haline getirilmesi zorlama, suni ve yanlış. İşin özünde hemen hemen herkesin isteği insan gibi yaşamak. Ne din her soruna çözüm, ne de dinsizlik...
Ne dinsiz olunca doğru düzgün bir insan olacağın garanti, ne de dindar olunca... Demek ki olay, kaynağı ne olursa olsun, herkesin az çok içinde bildiği doğru prensipleri işletebilmekte... Zor olan da o.
-
hasmet adlı üyeden alıntı
İzmirliyim ben Fatih. Yazları tatili genelde İzmir'de geçiriyoruz.
Din ve siyasetin, insanlar arasında ayrımcılık unsuru haline getirilmesi zorlama, suni ve yanlış. İşin özünde hemen hemen herkesin isteği insan gibi yaşamak. Ne din her soruna çözüm, ne de dinsizlik...
Ne dinsiz olunca doğru düzgün bir insan olacağın garanti, ne de dindar olunca... Demek ki olay, kaynağı ne olursa olsun, herkesin az çok içinde bildiği doğru prensipleri işletebilmekte... Zor olan da o.
dediklerine katılıyorum, teoride söylediklerinin aksini iddia edemeyiz. zaten yıllar önce ünlü fizikçi de bunu söylemiş, insanlar sadece iyi ve kötü olarak ikiye ayrılır demiş. tabi sebebi nedir bilinmez ama genelde bu kötü insanlar dindarlardan çıkıyor, şiddete meyilli olmaları ve paylaşmayı sevmemeleri belirgin özelliklerinden. ben inançlılar ile dindarları ayırıyorum, inanç başka dindar başka. aslında dindar kelimesine bakarsan dinin emirlerini tam olarak yerine getiren demek ama ülkemizde bu söz konusu değil. dindar grup bağlı olduğu dinde ki en büyük suçu alenen işliyor ve başkalarının işlemesine göz yumuyor; hırsızlıktan bahsediyorum.
şimdi mesele şu; paylaşımcı toplumlarda millet mutlu olur, herkesin refahı iyi olur, paylaşımcı insanlar kazık atmaz, ederinden yüksek paraya iş yapmazlar, gerek duymazlar. paylaşımcı insanlar diğer insanları sevenlerdir ve şiddet kullanmazlar. dindar insanlarda dinin emirleri gereği başka din mensubu insanlar ile mecbur kalmadıkça iş yapmamayı emreder. inançlı olup da dinlere soğuk bakanlarda ise böyle bir durum söz konusu değil, onlar herkese karşı sevecen ve eşit davranmaya çalışırlar..
ikinci paragrafta kalın yazı ile belirttiğim cümle ne kadar doğru emin değilim, birinden duymuştum yada okudum ve doğrudur büyük ihtimal diye düşünüyorum çünkü çevremde dindar grup ile sohbetlerimizde "gavurlara güven mi olur" tarzında konuşmalar duyuyorum, bu algı onlara gökten inmemiştir.
-
hasmet adlı üyeden alıntı
Çok ciddi bir sebep olmadıkça, anne babanın uyuşturucu bağımlısı olması gibi, hiç bir medeni ülkede böyle bir uygulama olmadığını görürüz. Olduğunda bile amaç, en kısa zamanda çocuğu bir üvey aileye nakletme amacıyla olur. Çünkü çocuğun bir çok sebepten ötürü ebeveynlere ihtiyacı var.
İngiltere'de sosyal hizmetler, tüm uyarılara rağmen aşırı kilolu çocuklarına sağlıklı yemek ve egzersiz alışkanlıklarını edindirmedikleri gerekçesiyle bir aileye dava açtı. Mahkeme, çocukların koruyucu ailelere verilmesine karar verdi.
sadece bir gazete haberinden değerlendirmek pek sağlıklı bir yaklaşım olmasa da, ingiltereyi de kendi içerisinde medeni bir devlet olarak nitelersek, sanırım biyolojik ebeveyn kavramına bakış açılarının bizden çok farklı olduğu sonucuna varabiliriz.
anladığım kadarı ile obezite ciddi bir hastalık olarak görülüyor.
geçenlerde flu tv'de bu konu ile ilgili uzman bir kişinin söyleşisi denk gelmişti. (linkini bulamadım). obezite ciddi bir sorun.
konuya dönersek;
kıstaslar sandığımızdan daha geniş bir skalaya yayılmış.
sanırım burada çocukların, toplumun bir parçası olan ve olacak bireyler olarak tanımlanması önemli rol oynuyor.
can't be worried about that shit. life goes on man.
-
Obezite - çoçuk ilişkisini şöyle değerlendirebiliriz :
Aile çocuğun sağlıklı gelişimi için gerekli şeyleri ihmal ediyor , bunlardan biri de evde taze yemek hazırlamak. Buna üşendiği için hazır ve paket yemeklerle , abur cuburla öğünler geçiştiriliyor. Bu da çocuğun ihmali demek, yanında mutlaka diğer ihmaller de oluyordur, çocuğu alıp bakılabileceği bir yere vermek bir çözüm olabilir.
-
doktor,
sağlıklı beslenmenin çocuk gelişimi üzerindeki etkileri hakkında fazla söz söylemeye gerek olduğunu sanmıyorum.
flutv'de obezite ve türkiyenin bu konuda avrupadaki yeri, doğal olarak da mutfak ve beslenme alışkanlıkları üzerine bir bölüm izlemiştim.
dünyada yükselen bir sorun.
hatta harari bu sorunun artık açlık sorununun önüne geçtiğini söylüyordu.
bu örnekteki bakış açısı çocuğun biyolojik ebeveynlerin değil, toplumun çocuğu olduğu fikrine daha yakın görünüyor.
oğlanın bir arkadaşı, anne baba ayrı, annesinden fiziksel şiddet görüyor. gelir durumları da iyi değil.
oğlana harçlık verdiğimde çocuk da yanındaysa ona da bir şeyler veriyorum.
bu çocuk aile sevgisini göremiyor. üstelik çalışmaya da çalışıyor.
ciddi anlamda zor bir durum. hayatındaki sevgi eksikliği, değersizlik duygusu, gördüğü şiddet ileride nasıl geri dönecek?
şu kitabı zaferce hocam önermişti, yetişkin insanların yaşadıkları problemlerin kökenleri hakkında oldukça güzel tespitler içeriyor.
sonrasında evrimsel psikoloji ile ilgili steven pinker kişisinin blank slate kitabının bir kısmını okudum.
bu kitap ise çocuğun doğduğu anda sahip olduğu donanım ve yazılım konularına değinerek locke'un "tabula rasa" önermesine karşı çıkıyor.
toparlamaya çalışırsam;
baskın kültür tarafından desteklenen ve propagandası yapılan üç ya da daha fazla çocuk sahibi olunması görüşü çoğunca ekonomik ve kültürel olarak düşük sayılabilecek kitleler tarafından kabul ediliyor.
bu durumda çocukların da benzer şekilde yetişeceğini, sosyal ve ekonomik olarak hangi sınıfta yer alacağını tahmin etmek zor değil.
ve fakat nitelik ile niceliği ayırdına varamayan kitleler bu davranışlarında ısrar edebiliyorlar.
babamlar 8 kardeş, biz iki, oğlan 1.
kendi zamanlarında gerekli kas gücü için bu kadar fazla çocuk kabul edilebilir ama artık kas gücü o kadar gerekli değil.
dünyanın nüfusu da göz önüne alındığında artık insanın üremesinde çeşitli kıstasların belirlenmesi ve faal olarak uygulanmasının kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum.
can't be worried about that shit. life goes on man.
-
The Dude adlı üyeden alıntı
bu örnekteki bakış açısı çocuğun biyolojik ebeveynlerin değil, toplumun çocuğu olduğu fikrine daha yakın görünüyor.
Uyarılara rağmen ihmal edip çocuğu bilerek obez yetiştirmek, çocuğa çok ciddi fiziki zarar vermek demek. Çünkü obez çocuklar büyünce de obez oluyorlar, türlü hastalıklara maruz kalıyorlar, ve erken ölüyorlar.
Türkiye'de yemek alışkanlıkları gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında çok da kötü değil. Burada taze sebze meyve markette bulabileceğiniz en pahalı şeylerden biri. Çünkü çok satılmıyorlar, çünkü insanlar evde yemek yapmıyorlar, çünkü mutfak akışkanlığı yok. Bunun yanında McDonalds'ın "dollar menu"su var, $1'a Hamburger satılıyor. E çocuklar da seviyor. Bunun yanında aldığım bir ekmek $4.75... Evde yemek yaparak aynı kalori/fiyat oranını yakalamak mümkün değil. Üstüne bir sürü de uğraşıyorsun. O yüzden burada geliri düşük kesim genelde obez oluyor... Garip, değil mi?
Çocuğu ailesinden ayırmak için geçerli kriterler belli. Şiddet ve fiziki zarar tabii ki bu kriterler arasında. Ancak çocuğa bu şekilde ciddi bir zarar söz konusu olmadıkça çocuğu aileden ayırma söz konusu değil. @Hokahey çok net bir örnek vermemiş, ama bayağı esnek kriterlerden bahsediyor gibime geldi. Ailenin, bir çocuğun yetişmesindeki önemini hafife almak mümkün değil.
Velhasıl ailenin ciddi sorunlu olması lazim ki çocuk sisteme aktarıldığında daha iyi yetişebilsin... Çünkü sistem zaten idealden çok uzak. Ailenin çocuğu olur. Toplumun çocuğu demek, kimsenin çocuğu demek aslında...
---------- Mesajlar birleştirildi - 10:13 ---------- bir önceki mesaj zamanı 09:21 ----------
fatih.met adlı üyeden alıntı
dindar insanlarda dinin emirleri gereği başka din mensubu insanlar ile mecbur kalmadıkça iş yapmamayı emreder. inançlı olup da dinlere soğuk bakanlarda ise böyle bir durum söz konusu değil, onlar herkese karşı sevecen ve eşit davranmaya çalışırlar..
ikinci paragrafta kalın yazı ile belirttiğim cümle ne kadar doğru emin değilim, birinden duymuştum yada okudum ve doğrudur büyük ihtimal diye düşünüyorum çünkü çevremde dindar grup ile sohbetlerimizde "gavurlara güven mi olur" tarzında konuşmalar duyuyorum, bu algı onlara gökten inmemiştir.
"Gavurlara güven mi olur" sözü hiç yabancı gelmiyor bana gel gelelim İslam'da gayrimüslimle evlenebiliyorsun bile... E güvenmediğin insanla nasıl evleneceksin? Sakın bu lafin kaynağı din değil de, sıradan cehalet, bağnazlık ve taassup olmasın?
Ciddi dindar Hristiyan (protestan), ciddi dindar katolik, ciddi ateist, ciddi dindar müslüman olup ta, başkalarına karşı kesinlikle ayrımcılık uygulamayan, bilakis elinden geldiğince yardımcı olan insanlara birebir şahit oldum. Bu kriterlerde yahudiler de gördüm, ancak çok dindar değillerdi. İlla ki vardır, lakin şahsen tanıdığım olmadı hiç, o yüzden saymadım. Ciddi dediğim, mesela herif 5 günlüğüne Amerika'dan İtalya'ya konferansa gelmiş, seferiyim demiyo da Pazar günü katılacak kilise ayini arıyor. Bunun gibi...
Buna karşın dinle alakası olmayanların Rusya ve Çin'de yaptıkları ortada. Özellikle Batıda çok masum ve halim selim bilinen budistlerin yakın zamanda Myanmar'da yaptıkları ortada.
Din ya da dinsizlik insanları daha iyi ya da daha kötü yapıyor olsa, gelişmiş ülkelerde bu yönde bir uygulama görürdük. Ancak hemen hemen hepsi bu noktada insanları tamamen özgür bırakmayı tercih ediyorlar.
Diyeceğim o ki, insanların iyi ya da kötü olmasındaki etkenleri inanca, dindarlığa vs. bağlamak çok mümkün değil. Bilakis öyle yapmak, bizi ayrımcılığa yaklaştırır. Bu ise "dindarlık" ya da "dinsizlik" gibi yapmacık değil, çok ciddi bir sorun...
Gel gelelim günümüz Türkiye'sindeki örnekler o kadar kötü ki, insanlar iyice kutuplaşmış durumdalar. Ateist olduğundan ötürü dindarlar tarafından ayrımcılığa uğradığı için şikayet eden vatandaş, "müslüman hakim olamaz" diyebiliyor... Şikayet ettiği ayrımcılığı başkalarına uygulamak istediğinin farkında değil... Ülkemizde bu tezatlar sürerken, abuk subuk sebeplerle birbirimizi yerken, gelişmiş ülkelerde binbir dinden milletten insanlar bir arada çalışıp üretmeye devam etmekteler...
-
amerikalıların beslenme alışkanlıkları ve obezite sorunu dünya çapında ünlenmiştir.
yanlış eklemesiysem in bruges filmindeki amerikalı turist sahnesidir.
türkiyenin sağlıklı beslendiği konusuna pek katılmıyorum. özellikle son senelerde artan gıda fiyatları ve artmayan gelirlerden dolayı, insanlar sağlıklı besinlere ulaşmakta zorluk çekiyorlar. alabildiğiniz sebze ve meyvenin de üretim sürecine hakim olunamadığı için ne kadar sağlıklı olup olmadığı tartışılır.
orta kalite kırmızı etin kilosu 100 tl, 13,50 usd. (antrikot - migros),
somon kilosu da aynı, levrek kilosu 50 tl .
asgari ücret 2825 tl.
sürekli konuştuğumuz konuları tekrarlamamak için burada kesiyorum.
estetik kaygılardan dolayı sağlıksız beslenerek zayıf kalmayı da obezite ile eşdeğer olarak değerlendirmek gerekiyor.
konumuza dönersek;
devletin müdahale alanı oldukça muğlak, obezite bir sebep olabilir. o memleketin hukuku içerisinde olduğu da aşikar.
bu davranışı eleştirmiyorum, "şişman" bir çocuğun yaşıtları tarafından uğrayacağı davranışları tahmin etmek zor değildir.
obeziteden mağdur kişilerin hayat kalitelerinin ve sağlıklarının düşük olacağı da aşikar.
bu olayda çocukların tutumu hakkında bilgimiz yok.
geçtiğimiz günlerde bir haber çıkmıştı.
istanbuldaki kağıt toplayıcıları polis tarafından gözaltına alınarak, malzemelerine el konuluyormuş. sebep olarak da "manzarayı bozdukları" gibi bir sebep verilmişti.
bir başka örnek;
92 yaşındaki bir kadına tecavüz edip öldüren kişinin ellerindeki dövmenin fotoğrafının kamuoyuna servis edilmesi üzerine soruşturma başlatılmıştı.
bu çocuk nasıl yetiştirildi ki böyle bir suçu işledi?
bu konunun ellerindeki dövme kadar önemli olabileceğini düşünmüyorum.
obezite örneğindeki hukuksal zemine ulaşmamız oldukça zor görünüyor.
bilemiyorum.
can't be worried about that shit. life goes on man.
-
hasmet adlı üyeden alıntı
Yetismez tabii ki. Kadina ve cocuga siddet kabul edilebilir bir durum degil. Iste bu tip durumlar, cocuga ve kadina devletin sahip cikmasi gereken durumlar zaten. Malesef bu acidan da icler acisi durumda ulkemiz. Olayin ucu problemli adalet sistemimize cikiyor. Deveye sormuslar boynun neden egri?
---------- Mesajlar birleştirildi - 00:26 ---------- bir önceki mesaj zamanı 00:24 ----------
Zahmet olmayacaksa yazin. Sayenizde bugun ogluma daha iyi davrandim
Şimdi gördüm, vallahi ne yazayım .. ben her çocukla iyi anlaşıyorum .. " çorba içmiyor " denilen çocuğa çorba da içiriyorum " bizi dinlemiyor " denilen çocuğa tembih edip, anne babasını da dinletiyorum ( en azından ben oradayken ), " uyumuyor " denilen çocuğu uyutuyorum, bunun için evine gittiğim yakınlarım bile oldu .. ben seçilmiş kişi miyim ? hayır .. yöntemim şu ;
Çocukların tek derdi oyun oynamaktır, en sevdiği şeyler ise oyun oynamak ve OYUN ARKADAŞIDIR .. ben çocukların oyun arkadaşı oluyorum, " ya git oyuncakların ile oyna " moduna girmem .. saklambaçsa saklambaç, evcilik ise evcilik oynarım .. oyuna başlamadan önce anlaşmamı yaparım .. " ben senin arkadaşınım, seni üzmemek için dediklerini yapıyorum, sen de beni üzmemelisin ve hep arkadaş kalmalıyız " .. ve çocuklar bunu gerçekten anlıyor ..
Beni dinlemeyen çocuklar olduğu zaman " ama söz verdin, ben sana verdiğim sözleri tutmamazlık yaptım mı ? " dediğimde, başı öne eğilen çok çocuk gördüm .. ve bunu yetişkinlerde göremezsin ..
Kısaca ; empati yapıp onlar gibi düşünüyorum, mesela benim kızımın bir huyu vardır yatmadan önce başlar huysuzluk yapmaya, bağırır çağırır, bu bir kaos anıdır ve yapılacak tek şey " sen ne istiyorsun ? " demektir .. mesela der " uyumak istemiyorum " .. " tamam " derim, dediğin gibi olsun, başlarız oyun oynamaya zaten 3 dk sonra bilemedin 5 dk sonra " uykum geldi " der yerine yatar ya da uyur bacağımda bir yerde .. hatta bazen ters psikoloji yaparım " uyuma daha oyunumuz bitmedi " derim .. bu durumda zaten uykuyu seçer, çocukların kafası biraz ondan alınmış şeylere karşı agresif çalışır .. sen " uyumalısın " temeline dayanıp elinden oyun oynama lüksünü almak istersen, çocuk senin düşmanın da olur ki zaten bu durumda oyun oynamayı seçecektir .. beyin böyle çalışır ..
Ama gidip bu çocuklara " uyuyacaksın, uyku vaktin " falan gibi Alfa davranmaya kalktıkça, bir şey elde edemezsiniz .. her şey karşılıklı sevgi ama öncesinde SAYGI .. bu sebeple " benim çocuğum da yaramaz ya ne yapalım ? " falan diyen ebeveynler bu işi bilmiyor ..
Yöneticilik IDOL olarak ve kendine SAYGI duyulmasını sağlayarak olur, yetişkinlerin yöneticiliği de böyle yapılır ..
Bir insanı KORKU ile yönetirsen/eğitirsen bir " aptal " elde edersin ..
Bir insanı SAYGI ile yönetirsen/eğitirsen bir " yoldaş arkadaş " elde edersin ..
Honda NSS Forza 300 İnceleme Videosu [ https://www.youtube.com/watch?v=E9QdDCCxKpc ]
Mondial 150 Sentor İnceleme Videosu [ https://www.youtube.com/watch?v=Rl79HfGpcS4 ]
-
Gerçekten çok önemli bir konu bu. Bazı ailelerin çocuklarına davranışını görünce ülkemizin geleceğine dair ümitlerim tükeniyor.
Sırf iş yerinde birilerine sinirlendiği için evde çocuklarını döven mi ararsın, ilgi isteyen çocuğunun başını bile okşamayan baba mı dersin, sokak hayvanlarını tekmeleyip ufak çocuğuna da bu hayvanları tekmeletmeye çalışan mı dersin...
Hani dönüp bakıyorum bilinçli ve eğitimli bir ailenin 1 veya en fazla 2 çocuğu var ve iyi yetiştiriliyor ama buna kıyasla cahil cühela bir ailenin en az 4- 5 çocuğu var ve bu çocuklar şiddet görerek ilgisiz, sevgisiz ve geleceğin potansiyel suçluları olarak yetiştiriliyor.
Oran orantı belli, nasıl bu ülke iyi bir noktaya varacak böyle bilen söylesin
Reklamlar
Konu içerisindeki kullanıcılar
Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)