Kapat
Üye Girişi
Motovento
Motomax
2. sayfa BirinciBirinci 123 SonuncuSonuncu

ÇOK CİDDİ DİL BİLİMSEL SORU

    REKLAM ALANI
  1. #21
    sallami - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    10 Temmuz 2007
    Şehir
    İstanbul
    Motosikleti
    Kymco Downtown350i/Dominar 400/Suzuki GSX-8S
    Alıntı biker0 adlı üyeden alıntı Mesajı göster
    Selamlar, dille haşır neşir olan arkadaşlarımız biliyorlar ki bazı diller birbirleriyle oldukça benzerlik gösteriyor. Benim sormak istediğim soruysa Türk dilleriyle ilgili. Türkçenin çeşitli kolları olduğu gibi dünyanın farklı yerlerinde, birbirinden çok farklı Türk dilleri konuşuluyor. Fakat kaçımız bize en yakın olan Azerbaycan Türkçesini dahi tek seferde, fazladan bir çaba göstermeden, kolayca anlayabiliyoruz? Çıkarabildiğimiz kelimeler olsa da elbette çok azımız Azerbaycan Türkçesiyle yazılmış bir cümlenin tamamını anlayabiliyor. Gagavuz Türkçesiyle okunmuş bir şarkıyı dinlediğimde çok şaşırdım. Çünkü, nadiren farklı tonlamalar olsa da sanki karşımda Türkiyeli bir Türk vardı. Ama aynı hissi karşımızda bir Azerbaycan Türk'ünün Azerice konuşması sırasında hissedemiyoruz.

    Sadede gelecek olursak; Türkiye Türkçesine fonetik -ses bilgisel- anlamda en yakın dil Gagavuzcadır diyebilir miyiz?
    Azerice ayrı bir dil diye biliyorum. Bir arkadaşın videosu vardı Türkler neden İngilizce öğrenmekte güçlük çekiyor diye. Saati koluna takarsan (bizden başkası bileğine takıyormuş), portakal toplamaya gidersen (Portakal topladık dersen cümledeki portakal tekil ama anlamı çoğul), zamanı değilde saat kaç diye sorarsan. Arkadaşın dediği bizim düşünce yapımız ingilizceye uymuyor.


    REKLAM ALANI
    Oktay Motor CF Moto Polaris Mondial
    Motomax
  2. #22
    watercolours - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    15 Kasım 2005
    Şehir
    Coruscant
    Motosikleti
    speederbike
    Başka bir dilbilimci de der ki İngilizce daha ilkel bir dil. Adamlar four tables derken çoğul eki olan s koyuyor. Çoğul ekinin ortaya çıkış amacı kelimenin çoğul olup olmadığını belirtmek. Sen zaten dört demişsin, nesnenin çoğul olduğu belli, bir daha çoğul eki koymaya gerek yok. Biz dört masalar demeyiz mesela, dört masa deriz.

    ---------- Mesajlar birleştirildi - 11:26 ---------- bir önceki mesaj zamanı 11:23 ----------

    Alıntı COQ adlı üyeden alıntı Mesajı göster
    Akademik kariyerini çeşitli milletlerden insanlarla kasap tezgahlarında kemik sıyırarak yapmış bir düşünür, dilbilimci,tarihçi, ve yarı zamanlı felsefeci ve de hobi olarak atom fiziğiyle ilgilenen biri olarak (siyaset bilimci olduğumu yazmışmıydım?) acı bir gerçeği açıklamak zorundayım.
    Bir şahsın söylediklerini anlıyor olmanız, onun da sizi anladığı anlamına gelmiyor.
    Bunu ironik bir data olarak söylemiyorum.
    Bir dil ya da lehçenin konuştuğunuz dile en yakın olduğuna karar verebilmeniz için karşınızdakinin de sizi anlıyor olması lazım.
    Fakat bizim dilimize etki etmiş olan özellikle farsi kökenli kelimeler bu anlaşılabilirlik konusunu biraz bozuyor.
    Basit anlatımla konuya dönecek olursak,
    sen Gagavuz'u anlıyorsun ama o seni çoğunlukla anlamıyor.
    Bu da en yakın tezini çürütüyor.
    Belki o sana yakın ama sen ona çok uzaksın!
    Üniversitede 2 Gagavuz ve onlarca İran Türkü arkadaşım oldu.
    İranlılarla espiri bile yapabilirken Gagavuz Türklerine bir sürü açıklama yapmak zorunda kalıyordum.
    Onların dediklerinin ise hepsini anlıyordum.
    Hatta zaman zaman Rusça kelimeleri işin içine katmalarına rağmen.
    Sovyetler dağıldıktan sonra ortaya çıkan ülkelerden bir çok insan buraya geliyor ve çoğu türkçe konuşabiliyor.
    Ben onları gayet rahat anlayabiliyorken onlar beni genellikle anlamıyor.

    Bunun sebebi bir bakış açısına göre yabancı kelimelerle dilin zenginleşmesi ama bir diğer bakış açısına göre ise dilin yozlaşması.
    Şimdi sadece yabancı dilden giren kelimeleri mi anlamıyorlar gibi bir soru akla gelebilir.
    Bu ayrı bir tartışma konusu.
    Günlük dili beş altıyüz kelime arasına sıkışmış bir toplumun başka bir türk toplumuyla bir şekilde anlaşabileceğini bilmek için kahin olmaya gerek yok.
    Fakat bu ancak ekmek-sigara alırken işe yarar.
    Seviyesi yüksek bir tartışmada sadece kargaşa çıkar.

    Konuya dönecek olursak;
    onların konuştuğu dil de türkçe olduğundan buna ancak lehçe ya da ağız denebilir.
    İş oraya geldiğinde Kıbrıs Türkleri ya da karadenizliler ve ya Aydın Muğla tarafları türkçeye daha yakın demek de mümkün.
    Bir azeri ile anlaşamamanın sebebi 'köprü'ye 'körpü' demeleri değil.
    Onların da Rus ya da İran etkisiyle dillerine kattıkları yabancı kelimeler.
    Aynı etki bizim dilimizde de var.
    Dilin zenginliği konusunda tutucu değilim.
    Televizyon ya da walkman için karşılık bulamazken,
    buzdolabı ya da bilgisayar gibi müthiş kelimeler üretebilen bir ulusuz.
    Bu konu irdelenirse, dile sahip çıkmanın ve kendi kökeninden kelime türetmenin ne kadar önemli olduğu konusu daha anlaşılır olacaktır.
    Ve okumanın.
    Dünyanın hiç bir yerinde 12 yıl yabancı dil dersi alıp o dili öğrenemeyen başka bir toplum yok.
    Bunun sebei sistem değil, senin kelime haznen!

    Önemli not: Türkçe bir dildir. Fakat senin Türkiye'de yaşaman, o dilin sahibinin sen olduğu anlamına gelmez.
    Türkçe Türkiye'nin üstündedir. Tıpkı Selçuklu ve ya Osmanlı'nın üstünde olduğu gibi.
    O altıyüz kelimeyi de beğenmiyoruz yenileriyle değiştiriyoruz.
    Konum gitti, lokasyon geldi. Bilgi gitti, enformasyon geldi. Bir ara turuncu da oranj ile yer değiştirecekti ama neyse ki kurtuldu.
    May the Force be with McLaren Mercedes

  3. #23
    Forumdan Uzaklaştırıldı
    Üyelik
    05 Kasım 2015
    Şehir
    Amerika
    Motosikleti
    SD 1290R
    Fransizca kadar olmasa da Ingilizce de fonetik degil. Ispanyolca fonetik. Hem de grameri kolay. Bayagi ulkede de gecerli. Italyanca'ya da yakin. Tavsiye ederim

  4. #24
    Motosiklet Eğitmeni COQ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    27 Ocak 2008
    Şehir
    France
    Motosikleti
    Honda
    Alıntı yürekçe adlı üyeden alıntı Mesajı göster
    "

    Konu madem türkçe;
    Atilla İlhan'dan öğrendiğim bir şeyi aktarayım. "Ç " harfi dünya dillerinden sadece türkçede varmış.
    Atilla İlhan 'çe' sesini tek harfle gösteren tek alfabeyiz demiş olabilir mi?
    Çünkü harf olarak başka dillerde var.
    Mesela fransızlar nasılsın? Diye şöyle sorar:
    Ça va?
    Ama bu harf sa okunur.
    Ve evet kullanıldığı halde alfabede yoktur.

    Yabancı bir dilde konuşurken anlaşılmıyor ama okuyup yazarken türk alfabesini hazırlayanlara vay be helal olsun diyor insan.
    Çıkardığımız her sese tek bir harfle karşılık bulmak ve o şekilde yazabilmek büyük iş.
    Mesela;
    Che-ş
    Mesela fransızcada ve ingilizcede 'e' harfinin kullanımı. Hatta biraz genişletilerek bazı harflerin kelime başında farklı, kelime içinde farklı seslendirilmesi.
    'Retard'
    Kelimesindeki 'e' harfi 'ö' olarak okunurken(rötar)
    Entre kelimesinde 'a' okunur.(antr)
    Bu anlamda okuyup yazması gerçekten kolay bir dil türkçe.

  5. #25

    Üyelik
    11 Eylül 2012
    Şehir
    Türkiye
    Motosikleti
    Yamaha X-Max 250
    Böyle bir yazı dolaşıyor. Beni aşıyor ama .
    Az biraz anlıyorum , epey çalışırsam daha çok anlarım sanki. Matematik - kodlama bilmek gerekiyor.
    TÜRKÇE'NİN MATEMATİĞİ

    Victor Hugo şiirlerini 40.000 kelime ile yazdı.Türkçe’yi en zengin kullananlardan Yaşar Kemal’in romanları 3.500 kelimeyi geçmez” görüşü çok yaygındır. Bu görüş haklıdır zira Türkçe’nin Fransızca’ya oranla daha az sözcük içerdiği doğrudur. İngilizce’ye, Almanca’ya, İspanyolca’ya oranla da daha az sözcük içeriyor olması gerekir. Ne var ki bu Türkçe’nin daha yetersiz bir dil olduğu anlamına gelmez! çünkü Türkçe az sözcük ile çok şey anlatabilen bir dildir ! Daha fazla sözcük içerse bunun kimseye zararı dokunmaz ancak, gereği yoktur.

    Başka bir dilden Türkçe’ye çeviri yapan herkes sözlüğü açtığında, aralarında minik anlam farkları olan bir çok sözcüğün Türkçe karşılığında çoğu zaman aynı kelimeyi okur. Bu, ilk bakışta bir eksiklik gibi görünebilir, oysa öyle değildir. Çünkü yukarıda adı geçen diller kelimelerin statik olan anlamlarını öğrenmeye, Türkçe ise bu anlamları bulup çıkarmaya, yani dinamik anlamlandırmaya dayalıdır. Türkçe’de anlamları sözlükteki tanımlar değil, kelimelerin cümle içindeki konumları belirler. Tam bu noktada, Türkçe’nin, referans olmak üzere sadece gerektiği kadarı sözlüklere alınmış, sonsuz sayıda kelime içerdiği bile öne sürülebilir.

    İngilizce-Türkçe sözlükte “sick”, “ill” ve “patient”ın karşısında hep “hasta” yazar. Bu bağlamda ingilizce’nin üç kat daha fazla sözcük içerdiği söylenirse bu doğrudur. Ancak, aradaki farkların Türkçe’de vurgulanamadığı söylenmeye kalkılırsa bu yanlış olur: “doktor falanca beyin hastası olmak”, “böbrek hastası olmak”, “internet hastası olmak”, “filanca şarkının hastası olmak” arasındaki farkı Türkçe konuşan herkes bir çırpıda anlar.

    Bunun nasıl olabildiğini görmek zor değildir. Bir kalem alıp, alt alta:

    3+5=
    12+5=
    38+5=

    yazmak, sonra da bunları toplamak yeterlidir. Hepsinde aynı “+5″ yazdığı halde!
    Sonuçlar farklı çıkıyorsa, Türkçe’de de hepsinde aynı “hastası olmak” ifadesi geçtiği halde sonuçlar farklı olacaktır. Türkçe’nin az araç ile çok iş yapmasının sırrı matematikte yatar. 0′dan 9′a kadar 10 tane rakam, artı, eksi, çarpı, bölü dört işlem işareti ve bir ondalık ayracı virgül, yani topu topu 15 simge ile sonsuz sayıda işlem yapılabilir. Türkçe de benzer özellikler gösterir.

    Türkçe matematiğe dayalı olmaktan da öte, neredeyse matematiğin kılık değiştirmiş halidir.

    Türkçe’deki herhangi bir fiilin çekiminin ve kelimelerin nasıl çoğul yapılacağının öğrenilmiş olması, henüz varlığı bile bilinmeyen, 5 yıl sonra Türkçe’ye girecek fiillerin nasıl çekileceğinin ve 300 yıl önce unutulmuş kelimelerin çoğullarının ne olduğunun biliyor olması demektir. Bu tıpkı birinci dereceden 2 bilinmeyenli bir denklemin nasıl çözüleceği öğrenildiğinde, sadece “x=6″, “y=23″ olan denklemlerin değil, aynı dereceden bütün denklemlerin nasıl çözüleceğinin öğrenilmiş olması gibidir.

    Oysa sözgelimi ingilizce’de “go”, “went” olurken “do”, “did” olur. Çoğul ekleri için de durum aynıdır: “foot”, “feet” olurken “boot”, “beet” değil “boots” olur. Bunun tutarlı bir iç mantığı yoktur, tek çare böyle olduklarının bellenmesidir.

    Türkçe’de ise, statik kelimeleri ezberlemek yerine dinamik kuralları öğrenmek gerekir. Türkçe’de neredeyse istisna bile yoktur. Olanlar da ses uyumu gereği “alma” olması gereken meyve isminin “elma” biçimine dönmesi gibi birkaç minör istisnadır. Kurallar ise neredeyse, bu dili icat edenlerin Türk olduğuna inanmayı zorlaştıracak kadar güçlü ve kesindir. Bu noktadan sonra, anlatılanları matematik olarak formüle etmek, aradaki ilişkiyi somutlaştırabilmek açısından yararlı olacaktır. Bunu yapmanın en kolay yolu ikili sayı sistemini kullanmak olduğu için de yalnızca 0 ve 1′leri kullanmak yeterlidir. İzleyen örneklerde [1=var] ve [0=yok] anlamında kullanılmışlardır.

    Kelime kökü çoğul eki matematik ifade:

    ev……..ler…….evler
    1.0…….0.1……1.1

    Türkçe’deki bütün kelimelerin 2 bit olduğu varsayılabilir (ileride bit sayısı artacak). Tekil olan bütün kelimeler 1.0 (kelime kökü var; çoğul eki yok), çoğul olanlar ise 1.1′dir (kelime kökü var; çoğul eki var). Bu kural hiç değişmemek bir yana, öylesine güçlüdür ki Türkçe’de başka hiç bir dilde yapılamayacak bir şey yapılıp, olmayan bir kelimenin çoğulu dahi söylenebilir (0.1). Birisi karşısındakine sadece “ler” dediğinde, alacağı tepki: “anladık ler de, neler?” türünden bir cevap olacaktır. Bir şeylerin çoğulunun söylendiği bellidir de, neyin çoğulunun kastedildiği açık değildir.

    Vurgulama / sıfat kökü zayıflatma matematik ifade
    kırmızı
    0.1.0
    kıp kırmızı
    1.1.0
    kırmızı msı
    0.1.1
    kıp kırmızı msı
    1.1.1

    Türkçe’deki sıfatların anlamını kuvvetlendirmeye veya zayıflatmaya yarayan bu kural da hiç değişmez. Hatta istenirse bu kurala uyan ama hiçbir sözlükte bulunmayan, hem kuvvetlendirilmiş hem de zayıflatılmış garip sıfatlar bile türetilebilir. “Güneş doğmazdan az önce ufuk kıpkırmızımsı (kıp Kırmızı Tramvaymsı; [1.1.1]) bir renk aldı” dendiğinde, herkes neyin kastedildiğini anlayacaktır. Çünkü ayaküstü türetilen bu sıfat, hiçbir sözlükte yer almaz ama, Türkçe konuşan herkesin çok iyi bildiği bu kurala uygundur.

    Fiil çekimlerinde de işler farklı değildir. Burada zorunlu olarak kişi için 3, zaman için 2 bitlik gruplar kullanılacak. Çoklu bit grupları şunları ifade edecek:

    011 = ben
    010 = sen
    000 = o
    111 = biz
    110 = siz
    100 = onlar
    00 = geniş zaman
    11 = şimdiki zaman
    10 = gelecek zaman
    01 = geçmiş zaman

    kök kişi matematik ifade
    yeterlilik……………..Oku (y)abil dim……………..= 1.1.0.01.0.0.011
    olumsuz……………..Oku (y)a ma z mış sın………= 1.1.100.0.1.010
    zaman……………… Gel me (y)ecek ti…………….= 1.0.1.10.1.0.000
    zaman……………….Git me di k…………………… = 1.0.1.01.0.0.111
    hikaye……………….Şaşır abil ecek ti niz ………..= 1.1.0.10.1.0.110
    rivayet……………….Bil (i)yor lar…………………. = 1.0.0.11.0.0.100

    kişi

    tabloda zaman ile ilgili küme 3 bit yapılıp geçmiş zaman “di’li geçmiş” ve “miş’li geçmiş” olarak ikiye ayrılabilir, soru bileşkeni için ayrı bir bit eklenebilir, emir ve şart kipleri de işin içine katılabilir ancak, sonuç değişmezdi.

    Cümleleri oluşturan öğelerin (özne, nesne, yüklem, vb…) Sıralaması da rasgele değildir. Türkçe cümleler bir tür “crescendo” (şiddeti giderek artan dizi) izlerler. Bütün vurgu en sonda yer alan yüklem (fiil) üzerindedir. Diğer öğelerin önemi, yükleme olan yakınlık/uzaklık konumları ile belirlenir. Yükleme yakınlaştıkça önem artar. Gene matematiksel olarak ele almak gerekirse, cümleyi oluşturan her bir öğenin toplam öğe sayısı kadar haneden oluşan bir matematik değere sahip olduğu varsayılabilir.

    “dün Ahmet camı kırdı” cümlesi 4 öğeden oluşmaktadır; o halde her öğe 4 haneli bir değere sahip olacak, ilk öğe en düşük, son öğe ise en yüksek değeri taşıyacaktır.

    Cümle
    matematik değer
    0001
    matematik değer
    0011
    matematik değer
    0111
    matematik değer
    1111

    1 dün Ahmet camı kırdı.
    2 dün camı Ahmet kırdı.
    3 Ahmet dün camı kırdı.
    4 Ahmet camı dün kırdı.
    5 camı dün Ahmet kırdı.
    6 camı Ahmet dün kırdı.

    Şimdi tablodaki cümleler tek, tek ele alınabilir:
    1. Cümle: dün Ahmet bir iş yaptı ve bu camı kırmak oldu.
    2. Cümle: dün kırılan camı başkası değil Ahmet kırdı (suçlu Ahmet!).
    3. Cümle: Ahmet’in dünkü işi camı kırmak oldu (belki önceki gün kitap okumuştu).
    4. Cümle: Ahmet camı herhangi bir zaman değil, dün kırdı (yarın kırması gerekiyor olabilirdi).
    5. Cümle: cam düne kadar sağlamdı, kırılmasının suçlusu ise Ahmet.
    6. Cümle: camı Ahmet zaten kıracaktı, bunu dün yaptı.

    Cümleyi oluşturan öğeler kesinlikle aynı kalırken (cam hep ‘i’ haliyle “camı” olarak kaldı; fiil hep 3. Tekil şahıs, di’li geçmiş zamanda çekildi, vb.) Sadece yerlerinin değişmesi cümlelerin anlamlarını da değiştirdi.

    Her cümlede 0011, 0001′den daha fazla, 0111 bu ikisinden daha fazla, 1111 ise hepsinden daha fazla önem taşıdı. Anlamı belirleyen de zaten her bir öğenin matematik değeri oldu. Kelimelerin statik anlamlar taşıdıkları dillerde, zaman belirtecinin (dün) yeri değiştirilerek elde edilebilecek 2 çeşitlemenin dışında diğer anlamları vermek için kip değiştirmek (edilgen kip – passive mode kullanmak) veya araya açıklayıcı başka kelimeler eklemek gerekir. Türkçe konuşanlar ise her bir cümlenin diğerinden farkını derhal anlarlar.

    Matematik ile olan alışveriş yalnızca verilen örneklerle sınırlı değildir. Türkçe’nin ne tarafı ele alınsa bu ilişki ile yüz, yüze gelinir. Türkçe’nin bu özelliğini “insanlar kendilerine ulaşan mesajları nasıl anlarlar? Bunun kullanılan dil ile bir ilgisi var mıdır? Bir Fransız, bir İngiliz, bir Türk aynı mesajı kendi ana dillerinde alsalar, birbirleri ile aynı şekilde mi, yoksa farklı mı algılarlar? Eğer dilin algılamayla ilgisi varsa, işin içine bir dil karışmadığı yani sözgelimi bir pantomim gösterisi izlenir veya üzerinde hiç yazı olmayan bir afişe bakılırken, dil ile ilgili bu alışkanlıklar nasıl etki ederler?” türünden sorulara yanıt ararken fark ettim. Bu özellik konuya ilgi ve sabırla yaklaşıp bakmayı bilen herkesin görebileceği kadar açık. O nedenle, bu güne kadar kesinlikle başkaları tarafından da görülmüş olmalı. “Türkçe çok lastikli, nereye çeksen oraya gidiyor” diyenler de aslında, hayal meyal bu özelliği fark eder gibi olup, ne olduğunu tam adlandıramayanlardır. Türkçe teknik açıdan mükemmel bir dildir.

    Bu mükemmelliğin nedeni matematik ile olan iç içeliktir. Keza, ne yazık ki Türkçe’nin, bu dili konuşanlara kurduğu tuzak da buradadır. Kentli-köylü, eğitimli-eğitimsiz, doğulu-batılı, vb. kültür çatışmaları dünyanın her yerinde vardır. Gene dünyanın her yerinde iyi, kötü işleyen bir “asimilasyon” ve/veya “adaptasyon! ” süreci bu çatışmayı kendi içinde bir takım sentezlere götürür. Türkiye bu açıdan dünya genelinin biraz dışındadır. Bizde “asimilasyon” ve/veya “adaptasyon” süreci ya hiç çalışmaz, ya da akıl almaz bir yavaşlıkta çalışır. Sorun, başka sebeplerin yanı sıra kullandığımız dilden de kaynaklanmaktadır. Düşünme, kendi kendine sözsüz konuşma olarak kabul edilirse (bence öyledir), anadilin kişilerin düşünce yapısı üzerinde etkili olduğunu da kabul etmek gerekir; insanlar kendi anadillerinde düşünürler. Türklerin büyük paradoksu işte buradadır. Teknik açıdan mükemmel bir dil olan Türkçe, kendi dışımızdaki dünyayı kendimizce değiştirmeden, olduğu gibi algılamaktaki en büyük engelimizi oluşturmaktadır.

    Örneğin, Türkiye dışına yabancı işçi olarak giden ilk nesil gerek bulundukları ülkenin dilini öğrenme, gerekse oradaki yaşam biçimine ayak uydurma konusunda muhteşem bir direniş gösterdiler. Bu direnişin boyutları o denli büyük oldu ki, başka hiç bir diasporada gözlenmeyen gelişmeler yaşandı. Türk diasporası, gettolaşıp kendi kültürünü gene kendi içine kapanık bir çevrede yaşayacak yerde, kendi kültür kurumlarını o ülkeye ithal etti. Asimile olmaya en dirençli kültürlerden biri kabul edilen İspanyollar, gittikleri yere sadece gazetelerini ve bazen de radyolarını taşımakla yetinirken; Türklerin bunlara ek olarak (hem de birden çok) televizyon kanalları ve hatta kendi fast-food’ları (lahmacun, döner, vb.) oldu.

    Bunları başaran insanların yeteneksiz olduklarına, dil öğrenmeyi de bu yeteneksizlikleri yüzünden beceremediklerine hükmetmek en azından adil ve gerçekçi olamaz. Keza, böylesine önemli bir kültür direnişi gösterenlerin, orada doğan çocuklarını eğitirlerken, bunca sahip çıktıkları kültürlerini göz ardı etmiş olmaları da düşünülemez. Ancak gözlemlenen o ki, orada doğan ikinci nesil, gene sözgelimi İspanyollar arasında hiç görülmediği kadar hızla asimile oldu. Bunun nedenini evdeki Türkçe’nin yanısıra okulda öğrenilen ve ev dışında yaşanan, o ülkenin dili faktöründe aramak çok yanıltıcı olmayacaktır.

    Biz Türkler, konuşmayı öğrenirken (tıpkı sick, ill, patient örneğinde olduğu gibi) farklı durumların farklı kavramlar oluşturduğunu, bu farklı kavramların da farklı adları olması gerektiğini öğrenmeyiz. Aynı adı taşıyan farklı kavramları birbirinden ayırmaya yarayacak sezgisel (sezgisel=doğal=matematiksel) yöntemin kurallarını öğrenmeye başlarız.

    Sezgiselliğe şartlanmış beyinler ise dış dünyayı hiçbir değişikliğe uğratmadan, olduğu gibi algılamayı bilemediklerinden, bildikleri tek yönteme yani kendilerince anlam çıkarsamaya veya başka bir ifadeyle “sezdikleri gibi algılamaya” yönelirler.

    Algıladıkları kavramların tümü kendi çıkarsamaları doğrultusunda şekillenmiş olan, kendilerince tanımlanmış bir dünyada yaşayan insanlara ulaşan mesajlardaki kodlar ne kadar “herkesçe bir örnek” algılanabilir? Üzerinde emek harcanmaya değer temel sorulardan biri budur. Bu sorunun yanıtı belirginleştikçe, neden batıdaki sistemlerin bir türlü Türkiye’de oluşturulamadığı sorusunun yanıtı da belirginlik kazanabilir.

    Türkçe’nin kendi iç dinamiklerinden kaynaklanan bu özel durum kuşkusuz tüm iletişim alanları için geçerlidir. Yunus Emre’nin okuması, yazması olmayan göçebe Türkmen boyları arasında 700 yıl boyunca bir nesilden diğerine büyük bir sadakatle, sözlü kültür ürünü olarak aktarılmasının ardında Türkçe’nin sezgiselliğini sonuna kadar kullanmadaki becerisi vardır. Tanzimat aydınları ve Cumhuriyet aydınlarının bir türlü geniş kitlelere seslerini duyuramamalarının nedeni de gene aynı denklemin içinde aranmalıdır. Fransız gibi, Alman gibi düşünmeyi öğrenenler, meramlarını anlatırken bunu yeni öğrendikleri düşünce sistematiği içinde yapmaya kalkışmış ve Türk gibi anlatmayı becerememiş olduklarından başarısız kalmışlardır.

    Mesajlar sadece algılanabildikleri kadar etkili olurlar. Mesajları üretenlerin kendi konularına ne kadar hakim oldukları mesajın bütünlüğü açısından önemlidir ama, hitap edilen kişilerin kendilerine yönelen mesajları nasıl algıladıkları her şeyden daha önemlidir.

    http://ddi.ce.itu.edu.tr/turkce/turkce-nin-matematigi

    AFYONKARAHİSARLILAŞTIRAMADIKLARIMIZDAN MISINIZ?

    Çoğunu kullanmadığımız ” saklı bir güç” Türkçe. Kullanıldıkça ortaya çıkan bir define âdeta. Dilimiz, “saklı güç” ünü, “kinetik bir erke”ye dönüştürecek kalemler arıyor. Tarihî derinliğine karşılık “kullanım yoğunluğu”nun sığlığı bir çelişkidir.

    Türkçenin gücü, onun doğurgan özelliğidir. Geçenlerde henüz yedi aydır türkçe öğrenmekte olan Tanzanyalı bir öğrencim kara tahtanın başına geldi ve beni şaşırtan şu kelimeyi yazdı:

    AFYONKARAHİSARLILAŞTIRAMADIKLARIMIZDANMISINIZ ?

    Bu ibare tek kelimeden ibaret bir cümledir. Bir yabancı için çok çok şaşırtıcı bir faklılıktır bu. Ben ” İngilizcede böyle bir ifade için birkaç cümle gerekir” deyince Tanzanyalı İsa, “Ne birkaç cümle Hocam birkaç paragraf gerekir” deyiverdi.

    İşte cümlenin anlam oluşturucuları, böyle iç içe geçmiş bir “dil evreni” dir. Yukarıdaki bir kelimelik Türkçe cümlenin anlam çözümlemesini basit olarak şöyle yapabiliriz:

    1. Bu cümlede Türkiye’nin şehirlerinden biri olan Afyonkarahisar var. Yani cümlenin anlam tabanı birleşik kelime hâlinde biçimlenen bir şehirdir.

    2. Birilerini, bu şehirden olmadıkları hâlde bu şehirden birileri hâline getirmek isteyen ama bunu birçok kişide denediği halde başaramayan bir(ler)i var.

    3. Afyonkarahisarlı : Nüfus kaydı bu şehre ait insan.

    4. Afyonkarahisar+lı+laş-mak: Nüfus kaydı ve yaşadığı yer bu şehir olmadığı hâlde bu şehirden biri hâline gelmek.

    5. Afyonkarahisarlılaş+tır+mak : Bunun, birinin kendi kendine dileği değil de başkası tarafından (muhtemelen zorlayarak ya da ikna yoluyla) yapılması.

    6. Afyonkarahisarlılaştır-ama-mak : Birini Afyonkarahisarlılaştımak niyetinde olan birinin, buna gücünün yetmemesi (yetersizlik kavramı).

    7. Afyonkarahisarlılaştırama+dıklarımız : Böylr bir niyetin başkaları üzerinde denenmesi.

    8. Afyonkarahisarlılaştıramadıklarımız+dan: Bunların içinden birini seçerek yargının soruya hazırlanması.

    9. Afyonkarahisarlılaştıramadıklarımızdan mısınız? bütün bu süreçlerin, birinin şahsında soru hâline getirilip duyurulması.

    Türkçe’nin bu doğurganlık özelliğini onun atomik gücü olarak da görebiliriz. Türkçede kelime sayısının, az olduğunu söyletip bundan dilimiz aleyhine sonuç çıkarmak isteyenlerin anlamadıkları şey işte bu “atomik” ve ” saklı:potansiyel” güçtür.

    Yrd. DoÇ. Dr. Hüseyin ÖZBAY
    Görüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı 'Birçok yabancı dil bilirim. Bu diller arasında Türkçe öyle farklı bir dildir ki, yüz yüksek matematik profesörü bir araya gelerek, Türkçe'yi yaratmışlar sanki. Bir kökten bir düzine sözcük üretiliyor. Ses uyumuna göre anlam değişiyor. Türkçe öyle bir dildir ki, başlı başına bir duygu, düşünce, mantık ve felsefe dilidir."
    Prof. David Cuthell'
    Vista86, COQ ve YasinC bunu beğendiler.

  6. #26
    Motosiklet Eğitmeni COQ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    27 Ocak 2008
    Şehir
    France
    Motosikleti
    Honda
    Dr tayfun
    Lütfen konuyu terket!
    Bi daha da gelme.

    O ne yahu?
    Direkt vursaydın bizi!
    Zaten bi gram aklımız var onu da sen alacaksın
    drtayfun bunu beğendi.
    Küçük hırsız el feneri, büyük hırsız deniz feneri kullanır.
    Ancak her ikisininde çalışması için ampul gerekir.(Cosinus)

  7. #27
    Forumdan Uzaklaştırıldı
    Üyelik
    05 Kasım 2015
    Şehir
    Amerika
    Motosikleti
    SD 1290R
    COQ kıskandı
    COQ bunu beğendi.

  8. #28

    Üyelik
    26 Mart 2018
    Şehir
    İstanbul
    Motosikleti
    2022 DL650A
    Alıntı COQ adlı üyeden alıntı Mesajı göster
    Atilla İlhan 'çe' sesini tek harfle gösteren tek alfabeyiz demiş olabilir mi?
    Çünkü harf olarak başka dillerde var.
    Mesela fransızlar nasılsın? Diye şöyle sorar:
    Ça va?
    Ama bu harf sa okunur.
    Ve evet kullanıldığı halde alfabede yoktur.

    Yabancı bir dilde konuşurken anlaşılmıyor ama okuyup yazarken türk alfabesini hazırlayanlara vay be helal olsun diyor insan.
    Çıkardığımız her sese tek bir harfle karşılık bulmak ve o şekilde yazabilmek büyük iş.
    Mesela;
    Che-ş
    Mesela fransızcada ve ingilizcede 'e' harfinin kullanımı. Hatta biraz genişletilerek bazı harflerin kelime başında farklı, kelime içinde farklı seslendirilmesi.
    'Retard'
    Kelimesindeki 'e' harfi 'ö' olarak okunurken(rötar)
    Entre kelimesinde 'a' okunur.(antr)
    Bu anlamda okuyup yazması gerçekten kolay bir dil türkçe.
    Kiril alfabesinde, Çek ve Slovak alfabesinde ve eski Yugoslav cumhuriyetlerinin latin alfabesi kullananlarında hep Ç sesini veren tek bir harf var....
    COQ bunu beğendi.

  9. #29
    uzay gemisi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    10 Ocak 2017
    Şehir
    İstanblue
    Motosikleti
    09
    Alıntı hasmet adlı üyeden alıntı Mesajı göster
    Almanca zor. Artikel olayı çok sorun değil de dativ ve sonrası ölüm. Zorda kalınmadıkça uğraşılacak şey değil.

    Türkçenin çok kolay ve matematiksel olduğu da pratikte hikaye. Türkçe öğrenen Amerika'lılar biliyorum. Kolay yönleri var, ama fiil yapısı arkadaşın yazdığı sebeple bir çok dilin cümle yapısından daha zor.

    Kolay dil: İspanyolca ve İtalyanca.
    Haşmetli hocam dativ akkusativ dediğin zaten artikel tabanlı gramer konuları. Artikel bilmeden dativ akkusativ genitiv yapamıyorsun.

  10. #30

    Üyelik
    18 Eylül 2016
    Bir dili öğrenmenin kolay ya da zor olması anadilinize ne kadar yakın olduğu ile ilgili bence. Bize zor gelen Fransızca anadili İspanyolca olan biri için çok daha kolay olabilir mesela.

    Türkçe ve İngilizce’yi karşılaştırıp Türkçe daha kolay demek hiç gerçekçi değil bence Türkçe bir cümlede öznenin kim olduğundan, eylemin hangi zamanda gerçekleşiyor olduğuna, olumlu mu olumsuz mu olduğuna, zorunluluk, emir, rica kipi içerdiğine kadar hepsi fiil çekimlerinden anlaşıyor.

    En basitinden bir tane kelime seçelim “izlemek” şimdi bunun nasıl kullanılabileceğini düşünelim.

    İzledim
    İzliyorum
    İzlemiştim
    İzleyeceğim
    İzledik
    İzlemedim
    İzlememişim
    İzlememişiz
    İzleyemedim
    İzleyemedik
    İzleyememişler
    İzlememişler
    İzlesene
    İzler misin
    İzleme
    İzle
    İzlemesin
    İzlemesinler
    İzlememeli
    ........

    Daha çok uzar gider bu Go -Went oluyor demek ne kadar haklı bir sebep bilemedim

  11. #31
    tyrung - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    18 Haziran 2014
    Motosikleti
    Monster 696, Vespa Primavera
    Dil sabit bir olgu olmadığı için şuan için gagavuzca olabilir. 50 yıl sonra arapça olacak belki. Dil sürekli değişime uğruyor sonuçta.

    Bi programda izlemiştim. Misal bugün İstanbulun etrafını duvarla çevirin 50 yıl kimse dışarı çıkmasın, kimse girmesin. 50 yıl sonra bambaşka bir dile dönüşebiliyor. Dillerin oluşumu tamamıyla sosyal etkileşim ve coğrafya ile ilintili.

  12. #32
    sallami - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    10 Temmuz 2007
    Şehir
    İstanbul
    Motosikleti
    Kymco Downtown350i/Dominar 400/Suzuki GSX-8S
    Dr Tayfun biz cahilken mutluyduk. Asfalyalar yandı benim.
    Bu da işin tuzu biberi olsun.
    drtayfun bunu beğendi.

  13. #33
    ufoz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    31 Mart 2018
    Şehir
    İstanbul
    Motosikleti
    Xpulse 200t
    @drtayfun, paylaştığınız link için teşekkürler.

    Benim ilk sayfada bahsettiğim kişilerin "Türkçe matematik bir dil, bu nedenle öğrenmesi kolay" demelerini, şimdi daha iyi anlayabiliyorum.

    Yabancıların Türkçe öğrenmesiyle ilgili şöyle bir gözlemim var. Özellikle İngilizlerle ilgili. Türklerin Almanya'ya gittiğinde direnmesine benziyor...

    Türkiyede çok İngiliz komşum oldu. Hatta oturduğum bir sitede 59 hane komşumun 45'i İngilizdi. Bu insanlar senenin 6 ayını Türkiyede geçirmesine karşın neredeyse tamamına yakını "merhaba, güle güle, istiyorum" dan başka Türkçe kelime kullanmıyordu.

    Tabi bunda çevrelerindeki Türklerin İngilizce konuşuyor olmasıda etken...
    drtayfun bunu beğendi.

  14. #34
    Forumdan Uzaklaştırıldı
    Üyelik
    05 Kasım 2015
    Şehir
    Amerika
    Motosikleti
    SD 1290R
    Yukaridaki TÜRKÇE'NİN MATEMATİĞİ baslikli yaziya gelince: Tahminim matematik bilmeyen cogunlugun "Vay be" demesi amaciyla, matematik bilenlerin kiciyla gulecegi bilinerek hazirlanmis gibi gorunuyor...

    Cunku tamamen zorlama. Birincisi matematik islemdir, reprezentasyon degil. Aralarinda islem yapilamayan ogeler matematik olusturmaz.

    Turkcenin mantiksal yapisi oldugu kesin. Gerci hemen hemen her dilin var. Ama Turkcede daha az istisna bulundugu da bir gercek. Ama bitlerle kodlama falan komple hikaye. Hic bir anlami yok. Ortaya cikan objelerle islem yapilmiyor. Tamamen reprezantasyon amacli. Yani vitrin. O bile duzgun yapilmamis. Bilerek daha karmasik gorunsun diye zorlamislar. Mesela:

    "sen, ben, o" gostermek icin "11, 10, 00" kullanilmis.

    Niye "1,2,3" degil?
    "01" ne peki?
    ikili sisteme ne gerek var?
    Iki farkli basamak neyi ifade ediyor?

    Hic samimi degil. Insanlarin akliyla alay gecer gibi. Sozde Turk dilini yuceltiyorlar akillarinca. Kendimizi alay konusu yapmaktan baska bir amaca hizmet etmez boyle zorlamalar.

    Alıntı uzay gemisi adlı üyeden alıntı Mesajı göster
    Haşmetli hocam dativ akkusativ dediğin zaten artikel tabanlı gramer konuları. Artikel bilmeden dativ akkusativ genitiv yapamıyorsun.
    https://encrypted-tbn0.gstatic.com/i...gCXpnK_IriRzWa
    Tabii ki, ama artikeller zaten hemen hemen her dilde varlar: fransizca, rusca, arapca, italyanca, kurtce, ispanyolca, vs.
    Onemli olan dilin gramerinin artikelleri ne kadar basa bela ettigi.
    Almanca bu konuda kotu. Ispanyolca gayet iyi
    espresso bunu beğendi.

  15. #35
    watercolours - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    15 Kasım 2005
    Şehir
    Coruscant
    Motosikleti
    speederbike
    Dilimiz iyi güzel de kullananlar değil. Konum varken lokasyon nedir ya?

  16. #36
    Motosiklet Eğitmeni COQ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    27 Ocak 2008
    Şehir
    France
    Motosikleti
    Honda
    01000011 01001111 01010001
    Haşmet yukarıda COQ yazıyor.
    Her kasap bunu bilir!

    Abicim sen yine bişeyler anlamışsın ben daha yarısına gelemedim.
    0 ve 1 makinanın anladığı en basit sistem.
    Yani akım var veya yok.
    Tabi bunların harf karşılığı da var ama yazıdaki kadar basit değil.
    Yine de incelemeden ahkam kesmek istemem.
    Yazar sanırım mantıksal bir bağ kurmuş ama tam anlayamadım.
    Bir kafama cetvelle vursa aslında hemen anlarım.
    Okulda hocalar kafaya çaktı mı cetveli zihnimiz şak diye açılırdı.
    Her hoca kafanın farklı bir yerine vururdu.
    Bunlar niye hep aynı yere vurmuyorlar diye merak ederdim.
    Meğer beynin matematik işlemi yapan yeri başka, felsefe yapan yeri başkaymış.
    Bilim başka bişey ya!
    drtayfun bunu beğendi.
    Küçük hırsız el feneri, büyük hırsız deniz feneri kullanır.
    Ancak her ikisininde çalışması için ampul gerekir.(Cosinus)

  17. #37

    Üyelik
    11 Eylül 2012
    Şehir
    Türkiye
    Motosikleti
    Yamaha X-Max 250
    İnsan beyni anlamadığı şeyi yok sayma ya da yanlışlama eğilimindedir. Ben de çok anlayamadığım için bu hataya düşmek istemiyorum ve konunun ucunu açık bırakıyorum.

  18. #38
    Forumdan Uzaklaştırıldı
    Üyelik
    05 Kasım 2015
    Şehir
    Amerika
    Motosikleti
    SD 1290R
    Amerika'nın çok bilindik bir üniversitesinden uygulamalı matematik doktoramın da bulunduğunu, belli başlı uluslararası hakemli dergilerde makalelerimin de bulunduğunu ekleyeyim. Saçmalık görünce farketmek hiç zor değil.
    drtayfun bunu beğendi.

  19. #39
    kurubuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    11 Aralık 2008
    Şehir
    İstanbul
    Motosikleti
    CBF1000FA
    Yıllar önce arabayla moldova'dan geçerken Gagavuzlar ile karşılaşmış ve kusursuz türkçeleri karşısında şok olmuştum. Hristiyan ( ortodoks) olmaları sebebiyle bizim yobaz hükümet ve milliyetçi kesim tarafından "yokmuş" gibi davranılırlar.
    drtayfun bunu beğendi.

  20. #40
    watercolours - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    15 Kasım 2005
    Şehir
    Coruscant
    Motosikleti
    speederbike
    Bizim hükümetimiz için millet=Arap olduğu için Gagavuzları görmezden gelmeleri normal. Uygur Türklerini de milletten saymıyorlardı galiba.


2. sayfa BirinciBirinci 123 SonuncuSonuncu

Konu içerisindeki kullanıcılar

Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)