Marcel demeseydin
Mutluyum
Mutsuzum
Eh idare ediyoruz
Marcel demeseydin
mutlu muyum değil miyim diye kendini fazla yoklamamak gerek.
mutluluk hislerden bir histir ve mutluluğun bile devamlılığı hastalık işaretidir.
hayatta herşey var, kalender olun lan az.
esas olarak insanın hayat içerisindeki motivasyonu açıklamak için öne sürülmüş ve oldukça popüler bir kuram olan maslow hocamızın ihtiyaçlar hiyerarşisine şanına yakışmayacak bir giriş yapalım;
1. Fizyolojik İhtiyaçlar
Hiyerarşinin en alt basamağını oluşturur ve açlık, susuzluk, cinsellik, oksijen, uyku ve buna benzer temel yaşamsal ihtiyaçlar yer alır. Maslow’a göre fizyolojik ihtiyaçlar ilk basamağı oluşturur ve en önemli kısmıdır çünkü insanın temel fizyolojik gereksinimleri doyurulmadan üst düzeydeki ihtiyaçlara gereksinim sağlanmayacaktır.
Örnek olarak; aç ve susuz bir insan bu ihtiyacını gidermeden sevgi ihtiyacını karşılamayı düşünmeyecek ve böyle bir gereksinim de duymayacaktır.
Bu ihtiyaçların bir kısmı eksikliklerden ortaya çıksa da aslında Maslow bazı fizyolojik ihtiyaçların eksiklikten kaynaklanmadığını bildirir. İnsanların yaşamlarını sürdürmek için en çok karşılaması gereken ihtiyacın bu olduğunu da bildirmektedir. İnsanlar yaşamları boyunca bu ihtiyacı gidermek için çaba sarf etmektedir.
2. Güvenlik İhtiyaçları
İnsanın fizyolojik ihtiyaçları belli ölçüde karşılandıktan sonra hiyerarşideki ikinci düzey olarak karşımıza güvenlik ihtiyaçları çıkar. Güvenlik ihtiyaçları anlaşıldığı üzere dış faktörlerden korunma ve emniyet içerisinde bulunmak gelir. Kişide korku ve endişenin olmadığı durumlar söz konusudur. Böyle bir durumda kalan insan çözüm yöntemleri bulmaya ve bu durumla baş etmeye çalışır.
Belirsiz ve güvenli olmayan durumlarda insanın gelişimsel olarak zarar gördüğü söylenebilir. Bunun sebebi olarak insanın risk almaktan çekinmesi gösterilebilir. Maslow bu düzey için ‘’bu gereksinim ne kadar çok doyurulursa o denli az ayak bağı olacaktır. Ne denli az olursa cesaret de o denli az olacaktır’’(Maslow, 1968) demiştir.
3. Ait Olma ve Sevgi İhtiyacı
Fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçlarının yeterli olarak karşılanmasının ardından ortaya çıkan düzey ait olma ve sevgi ihtiyacıdır. Bu düzeyde kişinin bir ilişki kurmak veya bir grupta yer edinme ihtiyacı ortaya çıkacaktır. Böyle bir durumda kişinin bir arkadaş, sevgili, eş ya da çocuklarının eksikliğini giderme ihtyiacı söz konusudur.
Bu durum, kişi için sosyal olarak ihtiyaçlarının giderilmesi anlamına da gelmektedir. Bu ihtiyacının karşılanmaması durumunda kişinin kendini yalnız ve terk edilmiş hissettiği görülmüştür. Maslow bu konuda da 2 farklı sevgi olduğunu ve bunların birbirini tamamladığını söylemektedir. Bunlar içinde ilk karşımıza çıkan eksiklik sevgisidir.
Kişide içi boş olan bir alanın sevgiyle doldurulmasından bahsedilir. Bu konuda sevgiyle doldurulmamasının bazı patolojik sorunların ortaya çıkmasına sebep olduğu görülmüştür. İkinci tür ise varlık sevgisidir ve bu da ilk tür olan eksiklik sevgisinin oluşmasının ardından görülür.
Varlık sevgisi ise bir başkasının varlığına duyduğumuz sevgidir. Maslow’a göre; eksiklik sevgisi mutlaka doyurulması gereken bir durumken varlık sevgisinin tamamiyle doyurulması pek mümkün olmamaktadır.
4.Saygı İhtiyacı
Saygı ihtiyacı önceki düzeyler yeterli derecede doyurulduktan sonra ihtiyaç olunan düzeydir. Bu düzey, kişinin çevresinden saygı görmesi ve kendisine güvenmesiyle ortaya çıkan istektir. Bu düzeyde iki aşama vardır. Kişi hem kendisine güven duyar aynı zamanda da etrafı tarafından saygı duyulan biri olarak görülmek ister. Maslow burada kişinin kendisine duyduğu özsaygı ve benlik durumlarına dikkat çekmektedir. Çünkü sadece dış faktörlerin kişinin kendisine saygı duymada yeterli olmadığını dile getirmektedir.
5. Kendini Gerçekleştirme İhtiyacı
En üst düzeyde karşımıza çıkan bu ihtiyacın; kişinin hayatında potansiyelini ve kapasitesini keşfetmesi ve bunları da hayata geçirdiği durumdur.Tüm alt düzeyler karşılansa da insanın belli bir huzursuzluk içinde olduğu bu aşamada görülmektedir. Bu düzeye gelindiğinde insan hayattan ne istediği, neyi başarmak istediği, hayatta nasıl bir yol izlediği gibi soruları sorarak cevaplarını almayı amaçlar.
Bu aşamada her insanın farklı bir tarzda davranacağı söylenmektedir. Ancak Maslow bu düzeyi herkesin başarıp kendi farkındalığına varıp kendini gerçekleştirme noktasına ulaşamayacağını söylemektedir. Kendini gerçekleştirme ihtiyacı kişinin kendi farkındalığını kazanması ve hayatın uygulaması açısında önemli bir noktadır.
buraya kadar olan kısım basit kopyala/ yapıştır (emeğe saygı, +rep) kısmıdır.
buradan hinduizme geçeceğiz,
ARTHA: Artha basitçe para kazanmak, yaşamını idame ettirecek seviyede olma, güvende olma anlamına geliyor.
KAMA : zevklerin tatmin edilmesi (kamasutra), cinsel açlığın afrikasından beter olan ülkemizde ve baskın kültürde tensel hazlar ilk sırada olsa da geniş anlamlıdır, yemek, içmek ... her türlü zevkin karşılanması diyelim.
DHARMA: açıkçası oldukça karışık bir kavram, dini bir kavram olmasına rağmen konu içerisinde kendini gerçekleştirme olarak çevirebiliriz. dünyada var oluş amacını yapabilme, bir anlamda kendini ifade edebilme.
Dharmayı anlatması karışık olsa da doğru eylemi yerine getirme sorumluluğu ve yaşamındaki rolünü yerine getirmesi diyebiliriz. Yaşamda hepimizin bir görevi var, onu bulmak için çabala, ve yerine getir.
MOKSHA: kelime anlamı kurtuluştur. Hinduizm içerisinde reenkarnasyon döngüsünü kırabilmek anlamındadır.
bu kavramların yabancı olduğu bir topluluğa anlatmak açıkçası zor, zira anlatabilmek için anlayabilmek lazım.
hinduizmi seçmemin sebebi ise benzerlikleri ve hinduizmi "ancient" bir sistem olması.
"konunun başladığı yerde mutluluk ile ilgisi nedir bunların ?" diye soran olur ise tamamen öznel mutluluk tanımı arayışında hatırımda kalanlar,
---------- Mesajlar birleştirildi - 09:07 ---------- bir önceki mesaj zamanı 17:06 ----------
önceki mesaja baktım da epey teorik kalmış, biraz desteklemek lazım.
hinduizmi eklememin sebebi ve maslowdan anladığım;
mutluluk kavramı toplumsal bir olgu değildir,
bireysel bir olgudur,
bireyde başlar topluma yayılır,
bu sebepten kişisel altyapının oluşturulması oldukça önemlidir,
kişinin kendisi ile barışık olması gerekir,
bunun için de farkındalığın gelişmesi gerekiyor.
örneğin;
honda x-adv kullanmak istediğim bir makinedir,
ve fakat 70.000 tl fiyatı ile de göz kamaştırmanın ötesinde göz çıkarmaktadır.
bu motoru alamıyorum diye üzülmek ve kahrolmak mı gerekir ?
az ile yetinmeyi salık vermiyorum,
zaten maslow da bunu anlatmaya çalışmış,
insanın istekleri, sahip olma tutkusu sınırsızdır. esas nokta ihtiyacının ne olduğunu bilesi ve buna uygun davranması(mı)dır.
Anadolu kültürü içerisinde yer alan bir lokma bir hırka ya da benzeri yaşam biçimlerinin kökenine baktığımızda yokluktan dolayı bireyin zarar görmemesi ya da en az zarar görecek şekilde eğitilmesini içeren felsefi yaklaşımlardır.
kimsenin bir lokma, bir hırka ile yaşamasını beklememek lazım,
zira "şükrümüz karşımızdakinin yokluğunadır" durumu ortadan kalkmış durumda,
diyojen gibi davranmak için diyojen olmak gerekiyor. (epey zor)
genelde fizyolojik ihtiyaçları, güvenlik ihtiyacını tam karşılayamadığımız için aidiyet ihtiyacı ile bunu karşılamaya çalışıyoruz,
işte birilerinin kendi dünya görüşünü kör olarak savunmasının ve dayatmasının altında bu yatmaktadır.
fikirsel altyapıdan ziyade sürüden kopmadan yaşamaya çalışmak.
can't be worried about that shit. life goes on man.
bu kadar düşünmeye gerek yok.
sabah mutlu kalkmıyorsak aksam birşeyler düşünerek zor uyuyorsak mutlu değilizdir.
gerçi belli bi iq altı insanlar hep mutlu ama neyse.
ben mutlu hissetmiyorum, hissettiğim zamanlar nadir, bu nedenle istisnalar kaideyi bozmuyor
ben çok zekalı olduğum için hiç mutlu değilim,
yatakta zabaha kadar döneliyorum allah sizi inandırsın.
"Bereket versin, Anadolu'nun bu yalnız kendisine mahsus dertleri yanında bunların gene yalnız kendisine mahsus çareleri vardır. "
Kuyucaklı Yusuf - Sebahattin Ali
İnsan uzun bir zamandır mülkiyet savaşı veriyor ve bu savaşta yine uzun zamandır üreten insanlar ürettikleri ürüne yabancılaştırılmış durumda. Üretim araçları nüfusun çok az kısmının tekelinde ve çoğunluk bu araçları kullanıp üreten durumundayken ürettiklerine sahip değil ve üretirken kazandığını ürettiği şeyleri tüketmek için kullanıyor.
Yani çogumuz çalışıp kendi maaşımlarımızı ödüyoruz. Patron da bize g.tüyle gülüyor bir yandan da viskisini yudumluyor.
Ortalamanın üzerinde mülk sahibi olan biri birikimini kaybetmektense gtünü kaybetmeyi tercih ediyor. Mesela devlet, bankalara işsizlik fonunda biriken paradan aktarma yapacak. Çoğu patron da ağlıyor devlete, “İşçi maaşlarının yarısını devlet işsizlik fonundan ödesin yarısını biz ödeyelim” falan diyor. Yani işçinin parasından kesilerek oluşturulan işsizlik fonundaki para işçiye maaş ödemek için kullanılsın diyor. Kısaca patronlar çalışıp kendi paranızı kendiniz ödeyin diyor.
Şimdi sabahın köründe yola çıkıp 2 gün tatili yetersiz bulup bıktım ulan demen, Soma’da göçük altında kalmış ve cesetlerinin üzerine beton dökülmüş işçiler için bir lüks. NİHAT HATİPOĞLU GİBİ ŞÜKRET DEMİYORUM. Diyorum ki bu ülkedeki 8 Milyar insanın en az 7.5Milyarı ile aynı derde sahibiz. Bu düzen devam ettiği müddetçe bu değişmeyecek. İslamcılar bu düzeni Allah’ın düzeni olarak tanımlıyor. Kilise de Tanrı’nın krallığı.
Bundan bir nebze kurtulmanın yolu merak etmek. Merak ettiğin müddetçe bize kalan vakitleri doldurup rutin düzenini gevşeteceksin. Öteki türlü kurulu ve hergün aynı saatte aynı şeyleri yapan bir makineye dönüşüyoruz.
Çevremde mutlu olan yok. Müşterilerimin arasında mutlu olan yok. Kimsede iş güç yok. Parası olanda da gelecek kaygısı olduğu için mutluluk yok. İnsanın içinde endişe varken hiçbir şekilde mutlu olamıyor. Bakmayın sosyal medyada insanlar kendilerini olduğundan çok farklı göstermeye çalışıyorlar siz de sadece kendiniz mutsuzsunuz sanıyorsunuz. Mutluluk 90'lı yıllarda kaldı. Arkamızdan el salladı.
yasin sistem kendisini besleyecek yenilerini üretmek üzerine kuruludur,
"yeniden üretim" denilen bu kavram eğitim denilen sistemin çarklarından geçirilerek yapılır ve güzel de işlemektedir.
sistem tüketim ve popülarite üzerine kurulu olarak devam ettiriliyor.
sistem içerisinde sisteme zarar veremeyecek kadar hareket alanı kazanan birey kendisini özgür zannederek hayatına devam ediyor.
yukarıdaki sahne The Hurt Locker filminden alıntıdır,
kahramanımız ırakta bomba imha uzmanıdır, tam anlamı ile mermiye kafa atan cinsten, market alış verişinde ise yukarıdaki manzarayı yaşıyor.
işte sistemin özgürlüğü bu kadar, önüne konulan, birbirinin aynısı olanların içerisinden seçme özgürlüğü,
yığınlar bunu isteyerek kabul eder (bakınız Özgürlükten Kaçış).
bu durumdan kaçınabilmek mümkün müdür ?
mandıra filozofu gibi filmler ya da güneye yerleşeceğim tripleri yerine,
shawshank redemption filminde andy dufresne repliğinde yer alan " that's the beauty of music. they can't get that from you" duruma evrilebilmek gerekir,
bu da evvelden belirttiğim gibi ciddi bir kültürel altyapı ile mümkündür,
aile kavramının önemi burada ortaya çıkıyor.
yeniden üretim ise burada devreye giriyor,
yani armut dibinden çok uzağa düşemiyor.
patronaj olgusu ise tarihsel gelişim olarak artık ürün kavramı ile başlıyor,
yani tüketimden fazla üreten toplum daha komplike yönetim sistemleri geliştiriyor ve üretmeyenleri yönetici olarak beslemeye başlıyor,
memleketimizdeki sonuçları ortadadır.
öncelikle birey güdüldüğünün farkında olmalı,
ne kadar güldüğünü anlamalı,
ne kadar güdülmek istediğine karar vermelidir.
maddi kaygılar maalesef belirttiğim gibi maddi ve estetik kıstasların statü haline geldiği toplumlarda kaçınılmazdır.
belki sonra devam ederiz.
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem
oysa ne kadar sakin sokaklar, kent ve bütün yeryüzü
ipince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne
sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz
Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün
Ahmet Telli
ek@
90'lar demeyin, beni böyle 90'a takılan dertlere gark etmeyin.
cumartesi mesaisi.
sonra vay efendim niye mutlu değiliz.
Elin gavuru günde 7 saat calışıyor cumartesi pazar tatil
ben 6 gün 11 saat çalışıyorum.
sonra neden küfredion, ederim tabi.
Patron ile gtveren arasında çok ince bir çizgi vardır. Asıl sorun patron olarak başlayıp çok kısa sürede gtverene evrilmekte. Bu çok pis bir konu.
Sürekli olarak dayatılan bu sisteme çomak sokmadan duramam. Sistemin içinde doğduğumuz için hatta sistemin çocuğu olduğumuz için bile denene bilir çıkmak pek mümkün değil maddiyat vs gibi etmenlerden.
Spor arabaya binerken eli cebinde kendi kendine sıvazlanıp araba çok yakmıyor siz az kazanıyorsunuz diyen patron ile yalandan da olsa nasılsın bir sıkıntı var mı diyen patronlara uzattığım çomakta farklı oluyor.
Sistemin içinde isen isteğinin dışında her günün bir ötekiyle %95 aynı şekilde günler geçirip zaman dolduruyorsun. En kötüsü de bunun farkına varabilecek düşünme/sorgulama yetisinden yoksunluk.
Farkında olsan bile bu sistemin dışına çıkma fikrini bile anlamayıp size deli gözüyle bakacak çevreniz engel oluyor. Buda sizin de belirttiğiniz gibi çok ciddi kültürel bir evrim gerektiriyor.
Lanet olsun kültürel evrim deyince içime karamsarlık çöktü...
Yeni romayı biri yaksın hayrına..
Konuyu yine mutluluğa bağlarsak adams douglas'ın galaksinin otostopçu rehberinden başlamak merak duygusu icin iyi gelir.
Hatta startı şöyle vereyim.
Ben doğmadan önce doğma ihtimalim 1/sonsuz idi. 1'i sonsuza dek parçalayınca matematik sıfır diyor. Yani matematiğe göre şuan yok olmam lazım. Amaaa 1/sonsuz olan bu ihtimal için sonsuz zaman ve sonsuz fırsat tanıdığında zamanın sonsuzda bir anı için bu imkansız olan kaçınılmaza dönüşüyor.
Alıp okumanızı şiddetle öneririm.
---------- Mesajlar birleştirildi - 10:09 ---------- bir önceki mesaj zamanı 09:12 ----------
Çalışşşş çalışşşş çalışşşşş para? Paraaa yoook!
bugün motosikletime sigorta yaptırmak yerine, vergilerini ödemek yerine gittim 500 liraya bisiklet aldım hemde 2. el
500 liraya ancak 2. el alabiliyoruz artık...
yarın öbür gün benzin parası bulamazsak diye geleceğe yatırım yaptım. disk fren umit marka güzel bir bisiklet... istanbuldan edirneye bin git.
hayırlı olsun
1 saatlik bisiklet bindiğimde ortalama 40 km yol yapıyorum.
bu 1 saat içerisinde toplam 2 tane sigara iciyorum 60 kuruş x 2 = 1.2 TL
Yol boyunca yaklaşık 0,75 litre su içiyorum, 0,50 şişe su 1 TL , 0,75 den 1,5 TL
50 km yolda 1,2 + 1,5 = 2,7 TL yakıyorum ben
Benim motor Km de ortalama 20 kuruş yakıyor 20 kuruş x 40 km = 8 TL
8 TL - 2,7 TL = 5,3 TL kar yapıyorsun saat başına bisiklette
pazar günü bir 45 kilometrede bana yazın,
son 5 kilometre az biraz sorun çıktı,
gerçi 20 km. kadar durmadan pedal çevirdim.
buralarda su ve meyve fazla sorun değil,
bahçelerden bir iki tane alıp devam ediyorum,
telefonu da kapatıp inceden waits dinlemek hoş oluyor,
akşam sürüş istatistiklerine baktım biraz (mifit kullanıyoum) fena değil gibi.
bu sürüş sonrası vücuda salınan hormonlar vs iyi geliyor, (ver endorfini)
bu yüzden düzenli spor yapılması tavsiye edilir.
hmmmm ...
mutluluğun bir başka yönü kimyasal reaksiyonlar, beynin oyunculuğu ...
Mutluyum ama iyi bir motorum ve yurtdışında denize yakın biyerde bi evim olsa dahada mutlu olurum ya.
Fazla bişeyde istemiyorum bunun gibi bişey olsa yeter
---------- Mesajlar birleştirildi - 15:51 ---------- bir önceki mesaj zamanı 15:49 ----------
Motor tavsiyesi olan varmı bu arada ? şuan piyasada en mantıklı seçim ne olur
Şu an bu konu içerisinde 2 kullanıcı var. (0 üye ve 2 misafir)