o da ne
BEnce herkes bir şeylerin farkında ama dereceleri çok farklı.
Kimi ilahi dinlere, kimi bilime giriyor iş içerisinden çıkılamaz bir hal alıyor. Bana kalırsa insan her şeyin özünü anlayabilmesi için öncelikle bildiği her şeyi unutması lazım Bu biraz karışık geliyor ama durum bundan ibaret bana kalırsa.
Herkes bir pencereden bakmak için cebelleşiyor ve ona göre yorumda bulunuyor, asıl olması gereken mağaradaki insanların kafalarını kaldırıp pencereden bakmak yerine, oradan dışarıya çıkmalarıdır. Yani tam anlamıyla özgürlük Ezoterik bilimler aslında bunlarla ilgili çeşitli konulardan bahsediyor ama onlarında çok derin mana ve seviyeleri fln var. Yani o da çıkmaz da. Dinler zaten tüm olayları kısıtlayarak, kutsal kitaplarda okuyucularla paylaşıyor.
GErçek bilgiye ve varoluş hikayesine ulaşmak imkansız, ama uzak değil bana kalırsa. Yani ölümün bir büyüsü olduğuna inanıyorum. Muhtemelen o zmn bazı şeyler açığa çıkacak ve o zmn anlayacağız.
Robota yapılmış deyip kendi yapılışını (yaratılışını) inkar etmek, nimeti sadece ekmek sanmak ki tamamen kültürel bir hadise, gibi tuhaf düşünceler ortaya konmuş.
Yaratıldığımız mantıklı gelmiyor, çünkü gözünü güneşe karşı elleriyle kapatmak gibi kendini mantığa kapatmış.
Var olan her şey biri tarafından yapılmış ki bir varlık hariç, çünkü o her şeyi yapan, yapılan/yaratılan olamaz.
Gayet basit bir şey sırf siyasi kaygılar ve güdülen menfaatler neticesi görmezden geliniyor. Ne diyelim herkes kendi seçtiği şeyin sonucuna katlanır.
geçenlerde Hubble uzay teleskobunun hikayesi ile ilgili bir belgesele denk geldim,
derin uzay ile ilgili gözlemleri ve bunların sonuçları ile ilgili görsel şölen sundular,
2.000.000.000.000 ( iki trilyon) galaksiden bahsediliyor (gözlemlenebilen evren)
teleskobun ilk gönderildikten sonra yaşanan sorunlar, bu sorunları çözen astronotlar, uzaya teleskop gönderme fikrinin babası ...
yanlış hatırlamıyorsam iki milyar dolara mal olmuş zamanında.
haddinizi aşan konular üzerinde kafa yormak güzeldir,
bunları dert etmek farklıdır.
kafamız basmaz diyerek kenara çekilmeyi becerebilseydik mağaradan hiç çıkamazdık,
zaten mağaradan çıkamayanlar şimdilerde arkeologlar tarafından bulunuyor.
can't be worried about that shit. life goes on man.
o zaman şöyle düşünelim: ince kumlu bir sahilde oturuyoruz. orada mevcut kum taneciklerini saymak mümkün değil. trilyarlar, kentilyonlarca kum tanecikleri. evren de böyle işte. trilyarlarca galaksi, mega giga kentilyonlarca gezegen ve yıldızlar. hepsine tek tek zaman ayırmaya insan ömrü vefa etmez. israf, büyük bir galaksi israfı içindeyiz. o zaman dans diyoruz. dans. RENK..
Matematiksel olarak sadece bizim galaksimiz de milyonlarca yaşam barındıran galaksi var. Aslında pek de özel değiliz
4 ay önce kaza yaptım. Hastaneye kürek kemiğim, 6 tane kaburga kemiğim, ayak bileğim kırık; dalağım yırtık, iç kanama ve sol akciğerim de sönmüş bir şekilde gittim.
Kendimdeydim. Motordan bariyerlere uçtuğum o kısa süre hariç her anı hatırlıyorum.
Bugüne kadar kendine, benliğine, insanlığa anlam aramak ve yüklemekten asla vazgeçmedim. Gerçekten düşündükçe varolduğuna inanan, bu sebeple her şeyi bilinç süzgecinden geçirerek hareket eden biriydim. Ama artık şüphelerim var. Sanırım düşündükçe değil; dalağı yırtılmadıkça, akciğeri sönmedikçe varoluyor insan.
Mesela şu an bile, şu geçtiğimiz 4 ayda ve kaza anında neler düşündüğümü tam olarak aktarmadım. Bi üstteki paragrafta amaan diyip kısa kestim.
Çünkü ne size, ne bana faydası yok bunları düşünmenin ve paylaşmanın. Boş boş konuşur dururuz anca.
Bak geçenlerde gitti yine bir kardeşimiz. Sinan’dı yanılmıyorsam adı. Önemli olan gitmemek galiba. Bilmiyorum. Gitmemek de mümkün değil. Zaten öldükten sonraki kısım için olan sorulara geçsek önünü bile alamayız.
Velhasıl; anı yaşamak lazım sanırım. Neyse istediği insanın, onu yaşar umarım.
Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)