bu kadar farkındalık bana fazla geliyor millet!
Reklamlar
-
47 yaşındayım evimde 1000 in üstünde kitabım var ve artmaya devam ediyor, son 5 yıldır bu yazdığın ve benzeri bilumum şeye kafa yorup okuyorum.Bu dediğine çözüm bulamadım. Belki daha çok okumak benim için ve hobiler v.s. Bazen cehalet mutluluktur desem de çoğunlukla iyi ki farkındayım diyorum. Frenkenstein kitabında Shelley ne diyor:Bilgisini artıran kişi kederini de artırır.
Bir kere bilgilenmeye, meraka açmışsan kendini sığırlığa dönüş yok maalesef.
Ve emin ol bütün felsefe bundan var, bence böyle olduğuna dua et, cehalet çok sıkıcı.
Reklamlar
-
ontoloji(varlık felsefesi) bu günün ürünü değil, insanlığın başından beri bu sorular var
bilimsel ilerleme kaydetmiş olsak ta halen kritik soruların cevaplarına ulaşabilmiş değiliz ve ulaşamayacağız da
bu ilerleme salt determinist bakışla gerçekleşiyor olsa da gazalinin 1.000 yıl önce sorduğu soru ve buna verdiği cevabın yanlışlaması halen yapılamadı
buyrun izleyin
yani bilim, sizi bu soruların cevabına ulaştırmayacak, bunun ispatı da bir bilim adamınca yapıldı: werner haisenberg ve belirsizlik prensibi
ister insan uydurması olduğuna inanın isterseniz bir yaratıcıdan geldiğine, bu soruların cevabını verebilen tek yapı dindir
nasıl olduğunu açıklamasa da niye olduğunu açıklar
her şeyin teorisine ulaşabilecek olsaydık, "nasıl olduğuyla- niye olduğu" aynı sorulardı
-
Çok küçük yaşlardan beri sürekli kitap okurum. Okuma bilmediğim zamanlarda ansiklopedilerden gezegen resimlerine uzay resimlerine bakar ve astronot olmak istediğimi söylerdim. Sonrasında zaman geçtikçe biraz dini konulara tasavvufa kadar merak saldım O dönemler öğrenci gitarları modaydı ben gittim ney aldım.
bu dönemlerde ne kadar şey öğrenirsem öğreneyim hep birşeylerin eksik kaldığını, aslında her şeyin bir ''sır'' olduğunu ve üzerinin kapandığını gördüm. Üzeri kapalı olan şeyleri açmaya çalışmak derinine inmek kadar keyifli bir şey yoktur. Keyifli zamanlardı ama elimde somut hiç bir şey yoktu. Sonraları ergenlik, ilk para kazanma deneyimleri okuldan sonra ki zorlu hayat şartları fln derken hepsinden uzaklaştım.
Nasıl oldu ise çok yaklaştığım o şeylerden bir bir uzaklaşmaya başladım. Hani ünlü replik var ya 'Uyan Dorothe, Kansas artık yok'
Harbiden Kansas yoktu artık, her şeye mantıklı cevaplar üretmeye başladım, iç sesimi bastırdım aklım ne derse ona inanmaya başladım.
En kolay yoldan hurafelere savaş açtım, sonrasında ailem beni dinden uzaklaşmakla fln suçladı ama ben hep bir şeylere cevap buluyordum.
Arada ki kısımlar çok çok uzun lakin şunu söyleyeyim; her şeyi çözsen de her soruya cevap bulsan da 'aslında! kim ve ne' olduğun soruna cevap bulamıyorsun. En iyileri bile, düşünüyorum o halde ne olduğum önemli değil diyerek noktayı koymuştur kısaca.
Araştırmak öğrenmek güzel şey velhasıl kelam...
'İnsan kendi tasarısından ibarettir'
Sartre
-
Eğer inandığımız dinler de insanların cevap vermediği konulara cevap olarak uydurulmuş ise yani bir son yoksa ölümden sonra bilimin dediği gibi sadece milyarlarca yıl önce ölmüş bir yıldızın tozlarından meydana geldiysek, bilinç yani benlik yaşayan her canlı için vardır. Bilinç/benlik dediğimiz kavram beynimizin tüm işlevlerinin toplamı denebilir.
Hiçlik olarak bakıldığında ölüm, kendimizden önceki dönemleri nasıl hiç bilmiyorsak, bizden sonraki sonsuzluk sıfırdan bire saymak gibi olacaktır.
Yapay lab. ortamında yıllar önceki deneyde inorganik maddelerin bulunduğu ortamda yapay yıldırımlar ile ortamda organik maddelerin oluştuğu gözlemlenmişti.
-
uzay gemisi adlı üyeden alıntı
İnancımız yoksa ne yapacağız
Benim için daha kolay en azından ne için yaratıldığımı biliyorum. Senin ölene kadar vaktin var. Düşün.
-
YasinC adlı üyeden alıntı
Eğer inandığımız dinler de insanların cevap vermediği konulara cevap olarak uydurulmuş ise yani bir son yoksa ölümden sonra bilimin dediği gibi sadece milyarlarca yıl önce ölmüş bir yıldızın tozlarından meydana geldiysek, bilinç yani benlik yaşayan her canlı için vardır. Bilinç/benlik dediğimiz kavram beynimizin tüm işlevlerinin toplamı denebilir.
Hiçlik olarak bakıldığında ölüm, kendimizden önceki dönemleri nasıl hiç bilmiyorsak, bizden sonraki sonsuzluk sıfırdan bire saymak gibi olacaktır.
Yapay lab. ortamında yıllar önceki deneyde inorganik maddelerin bulunduğu ortamda yapay yıldırımlar ile ortamda organik maddelerin oluştuğu gözlemlenmişti.
Hiçlikten inorganik madde oluşumu da gözlemlendi mi peki? Yada yıldız tozları?
Bunun bir sonu yok. Bir şekilde varlığı yaradılışa bağlamadan da hiçlik olarak kalıyor.
Dinlere göre bizi Allah yarattı(örnek veriyorum). İster yıldız tozu de ister başka bir madde. Sonuçta O'nun yarattığı bir şeyden meydana gelmiş oluyorsun.
Sen ne zaman kendi kendine bir şeyler yaratabilecek kabileyete sahip bir oluşum görürsen, ancak o zaman "beni bu yarattı" diyebilirsin. Onun da paradoksu var ama neyse oraya girmiyorum hiç
-
Sorularınızın cevabı İslam literatüründe var; sadece doğru kaynaklarda aramanız şartıyla.
Hallac-ı Mansur'a, İmadeddin Seyit Nesimi'ye kadar geri gidip Yunus'a uğrayıp Veysel'le gelebilirsiniz günümüze ...
Halk ozanlarının şiirlerini okuyup anlamadan sorularınıza tatminkar cevaplar bulmanız zor olacaktır...
-
Benim kendi adıma yöntemim, bu tip konulara cevap verdiğini iddia eden her neyse, şayet dogmatikse, reforma, yenilenmeye, değişime, gelişime açık değilse, güncellenme şansı yoksa, sorgulanamıyorsa, üstelik bu yasak edilmişse, akla mantığa, insanın ve hayatın doğasına tersse, o zaman ben orada cevap aramaktan vazgeçiyorum.
Haa açıkçası uzun zamandır da bu tip cevaplar aramaktan vaz geçtim, yaşamaya bakıyorum, çalışıyorum aklım ve mantığım dahilinde. Soru sormaktan, sorgulamaktan vaz geçmiş değilim, vaz geçeceğimi de sanmıyorum, ama bu tarz soruları eskisi kadar iplemiyorum son dönemde.
Bir ben vardır bende benden içeru mevzusunu nasıl anlarsan anla. Ben anlatılmaya çalışılandan çok farklı anlıyorum detaylandırmayacağım. Ve bu gibi konuları şunda ara bunda ara demiyeceğim, kendin ara, cevap bulamasanda ara, zaten bence asıl anlam arayışın kendisinde. Güzel olan bu.
ama bu sorulara takılıp hayattan vazgeçmeye, enseyi karartıp bunalıma girmeye de gerek yok. Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi diyen hükümdar haklı imiş dedim geçenlerde kafamdaki iyi huylu tümörü tedavi ettirirken mesela. "Her ne ararsan kendinde ara" diyene de kulak verenlerdenim öte yandan. Dünyaya gelişimin bir nedeni var da, yok efendim şu görevle geldim de şuna şunu etmek için geldim de gibi şeyleri açıklama olarak görmüyorum, her şeyin anlamlı olduğu bir hayat bunca anlamsızlık içinde ne kadar doğrudur?
bence herkes kendi arayışını yapar(o da arayıştaysa tabii, olmak zorunda da değil netice olarak), kendi yolunu yürür netice olarak.
Bütün bunlara en doğru cevabı veren şudur demek kolaycılıktan başka bir şey değildir, işin en basit, en eski açıklamasıdır.
Uzatmayayım. bu tip konular çokça su kaldıracak ve belli bir yerden sonra yanlış anlaşılacak veya birileri tarafından fena halde yanlış anlaşılacak konular gibi geliyor bazen, çünkü bir güruh var öyle bir kemikleşmişki bazı konularda ne desen aynı yere, aynı şeye bağlayacak.
Bu yüzden ne desek boş.
Ama bir kez daha tekrarlıyorum, farkında olduğun için yanlışta olan sen değilsin, bununla gurur duy derim ve devam et.
Düşünsene milyarlar var bırak bu soruları sormayı, en basitlerini bile sormayan. Ülkenin de dünyanında genel durumu bundan sebep üstelik.
Zordur farkında olarak yaşamak, diğeri kolay yoldur. çünkü tüm cevapları bildiğini sanırsın, senden öncekiler sana bırakmıştır o cevapları çünkü, oh ne rahat, dert etmeden kesin bilgi olarak kabul et yaşa, misss.
Hadi fazla uzattım kaçıyorum. (ben napıyorum lan burda, nerden girdim bu konuya.)
Ha bak bir de şu oluyor, en azından bende oldu, bunca sorgulamak, okumak, araştırmak, insanı basit yaşamaya, abartılardan uzaklaşıp daha sade bir hayata doğru yol aldırıyor, bu güzel de bir şey. İnsanların nelerin peşinde, nelere dertlendiklerini görüp tebessüm edebiliyorsun mesela, yalanları çok daha kolay fark edip uzak durmayı o yalan ve yalancıdan daha iyi başarabiliyorsun.
Dert etme bence, böyle devaamm. Düşünsene bir hele, ya o sığırlardan biri olsaydın? O zaman daha mı iyi olacaktı.
Ben bu adam olduğuma pişman değilim.
Haa biraz daha para olsa hiç fena olmazdı tabii, alırdım bir Africa Twin, her şey daha kolay olurdu deermişim.
Haydi kal sağlıcakla. Bizi de epey bi düşündürdün ömrüne bereket.
-
varoluş sancısı güzeldir
kendinizi, çevreyi, içinde bulunduğunuz ortamı, hayatı, bilgiyi yani kısaca herşeyi sorgulatır.
araştırırsınız, öğrenirsiniz..
ilk başlarda çok acayip bi boşluk kaplayabilir, bu normaldir
çünkü mevcut yargılarınızı ve bilgilerinizi ve inançlarınızı alt üst edecektir, öğrendiğiniz herşey
ama o eşikten geçtikten sonra,
var ya o eşikten geçtikten sonra,
herşey güzelleşiyor
hayatınız anlam kazanıyor
bizler anıların yapılmış olduğu maddeden yapılmayız
aslında hepimiz birer anılar bütünüyüz
çevremizdeki insanların anılarında ve beyinlerinde yaşıyoruz
öldüğümüzde aslında ne zaman gerçekten ölecez biliyor musun
bizin bilen-tanıyan-hatırlayan son kişi öldüğünde artık bu dünyada hiç varolmamıiş olacağız!
kısacası, ya anın tadını çıkarın ya da anılara yer açın
ama en güzeli ikisini de birlikte yapmak
hayat kısa ve güzel, kuşlar uçuyor.
yaşanacak çok tat, geriye bakınca bırakacak çok güzel anılar var.
-
MSMorkan adlı üyeden alıntı
Hiçlikten inorganik madde oluşumu da gözlemlendi mi peki? Yada yıldız tozları?
Bunun bir sonu yok. Bir şekilde varlığı yaradılışa bağlamadan da hiçlik olarak kalıyor.
Dinlere göre bizi Allah yarattı(örnek veriyorum). İster yıldız tozu de ister başka bir madde. Sonuçta O'nun yarattığı bir şeyden meydana gelmiş oluyorsun.
Sen ne zaman kendi kendine bir şeyler yaratabilecek kabileyete sahip bir oluşum görürsen, ancak o zaman "beni bu yarattı" diyebilirsin. Onun da paradoksu var ama neyse oraya girmiyorum hiç
Siz cok yanlış anlamışsınız. Bigbang teorisine değinnedim ben. Eleştirel bakılacak bir şey söylemedim. Bilince farklı bir açıdan bakmayı söyledim.
-
YasinC adlı üyeden alıntı
Siz cok yanlış anlamışsınız. Bigbang teorisine değinnedim ben. Eleştirel bakılacak bir şey söylemedim. Bilince farklı bir açıdan bakmayı söyledim.
Eleştirel bakmadım zaten. Varlıksal baktım. Bigbang'e de atıf yapmadım aslında Derdim sizi eleştirmek değildi
-
Antik yunan filozoflarından başlayarak düşünürlerin varoluş konusuna nasıl yaklaştıklarını incele. Eminim kendine uyan birşeyler bulacaksın.
-
hokahey adlı üyeden alıntı
ölsen de bitmiyor ki! dini inancın varsa sonsuz bir hayat seni bekliyor. yok aga ben materyalist takılıyorum dersen, ölümden sonraki hiçlik olayını çözemiyorsun. aslında doğmadan önce nasıl ki bir hiç idiysek, öldükten sonra da bir hiç olacağız. fakat bu duyguyu sınırlı algı kapasitemiz ile idrak etmekte zorlanıyoruz. ha keza sonsuz evreni de algılamakta zorlanıyoruz.
ha, ben bu düşünceler ile beynimi zorlamak istemiyorum dersen git bir camiye, ibadet et, tasavvufa yönel. bunlar insan aklını koruma altına alan güvenilir limanlar.
ben zor olanı seçtim, açık denizlerde boğuşuyorum şu an.
Şahsen ben, öldükten sonra düşüncelerimle beraber yok olacağıma inansaydım, çekmezdim bu dünyanın çilesini, derdini, kederini. Zaten yok olacağım ya ha bu gün ha yarın ne fark eder? Yaşamın sonunda hiçlik olmasını mantığım kabul etmiyor, bu korkunç bir şey.
Çocukken haftalar bana asırdı;
Derken saat oldu, derken saniye...
İlk düşünce, beni yokluk ısırdı:
Sonum yokluk olsa bu varlık niye?
Yokluk, sen de yoksun, bir var bir yoksun!
İnsanoğlu kendi varından yoksun...
Gelsin beni yokluk akrebi soksun!
Bir zehir ki, hayat özü faniye...
İnsanlar sevilmek için yaratıldılar. Eşyalar kullanılmak için. Dünyadaki kaosun nedeni; eşyaların çok sevilip insanların ise kullanılmasıdır.
-
kurubuz adlı üyeden alıntı
Antik yunan filozoflarından başlayarak düşünürlerin varoluş konusuna nasıl yaklaştıklarını incele. Eminim kendine uyan birşeyler bulacaksın.
meselenin, popüler tarihten yola çıkılırsa, eflatun ile aristo arasında başladığını düşünüyorum. tabi muhakkak daha eskidir bu hususlar
bu düşünürlerden çok sonra adı konmuş olsa da entüisyonizm(sezgicilik)-rasyonalizm çatışmasıdır bu
bu konu içindeki mesajlarda da benzer yaklaşımları görebilirsiniz
sonraki islam filozoflarında da (gazali- ibni rüşd) modern çağda da bu iki ekolün geliştirilmiş/ süslenmiş püslenmiş mücadelesine tanık oluyoruz
bizler, aslında olduğumuz şey (zihnimizin kendi gerçekliği) üzerinden anlatı geliştirirken, düşünüyor gibi yapıyoruz bir bakıma; ecnebi lisanında kısaca "what you are who you are" diyorlar buna
-
alttan almak lazım,
insan kendinin var olduğunu düşünmeye başladığı andan itibaren "son" ve "sonrası" konusuna daha fazla yoğunlaştı,
mağara insanı diye tanımlananların dahi kendi faniliklerinin farkına vardıkları andan itibaren kalıcı olmak için çabaladıklarını fark edebilirsiniz,
"cave art" olarak ararsanız fikir sahibi olabilirsiniz.
zaman içerisinde varoluş kaygısının tatmin edilmesi için bir çok fikir ortaya konuldu,
varoluş her bireyin ya da düşüncenin kabul ettiği bir bakış açısı değil,
her ne kadar sistematik oluşundan dolayı antik yunan felsefesi kabul görse de dünyanın diğer coğrafyalarında da yunan felsefesine alternatif bakış açıları sunan, ondan önce daha sağlam temellere oturtulmuş fikirler zaman içerisinde popüler hale geldi.
zaten konunun problemli tarafı "popüler" olması.
varoluşçuluk akımı içerisinde Camus'un sisifos söyleni insanın kederini oldukça güzel bir örnek,
şahsen yabancı da konuya güzel bir örnektir.
varoluş düşüncesinin temel noktasının kaygı olduğunu düşünüyorum.
son ve sonrası için duyulan kaygı,
"invention of lying" izlenmesini salık verebileceğim güzel bir filmdir, (komedidir, dinsel alerjileri olanlara iyi gelmeyebilir).
çoğu varoluş kaygısının bireyden ziyade bireyin toplum ile olan ilişkilerinden kaynaklandığını düşünüyorum,
zira toplum ile uyum içerisinde olabilen kişi bu kaygılarını geleneksel yollar ile aşabilmektedir.
aşamayanlar ise ...
var olduğunuzu düşünüyor iseniz,
zira gelişen teknoloji ile çok uzun olmayacak bir zaman içerisinde mevcut dünyanın simülasyonunu yapabilecek hale geleceğiz,
bizim bunu yapabiliyor olmamız, görece genç olan dünyamıza nazaran daha eski olan gezegenlerde başlamış olma ihtimali olan hayatın, şu an için bizi bir simülasyon olarak var edebilecek teknolojik bilgiye sahip olduklarını düşünmek aykırı değil.
zira gelişmiş simülasyon ekipmanları ile gerçeklik algısını oluşturan duyularımızı manipüle edebiliyoruz.
farkında olduğunu düşünmen farkında olduğun anlamına gelmiyor,
güncel bir çıkmaz olan belgelendirme ve başkalarına kendini bu şekilde ifade etme biçimi olan "instagram" varoluş kaygısının en popüler yansımalarından bir tanesidir,
zira birey var olduğunu başkalarına ispat etme gayretinde çırpınıp duruyor.
bilgi felsefesi olan epistemoloji konuya yapılabilecek güzel bir başlangıçtır.
varoluşun kaygı olduğunu düşündüğü belirtmiştim,
"korku karanlık tarafa giden yoldur. korku öfkeye yol açar. öfke nefrete yol açar. nefret ise acı çekmeye yol açar. içinde çok fazla korku hissediyorum."
master yoda
düşündüğünüzü sandığınız bir çok fikir esasında düşünmeniz istenilen fikirlerdir,
the hurt locker
şu dayılar ile son vereyim
varoluş kaygısı yeterli eğlenceyi ve oyalayıcı eylemi bulamadığınızda bir nevi can sıkıntısı olarak geliyor ise tedavi gerekebilir.
-
@The Dude Simülasyon fikri için 13. kat filmini izlemenizi öneririm. Eski ama çok iyi
-
eflatuna sormuşlar; adı isa olan bir peygamber çıkmış ona inanalım mı , peşinden gidelim mi?
eflatun bir kaç soru sorup cevabını aldıktan sonra çevap vermiş; evet o gerçekten peygamberdir inanın ve peşinden gidin demiş. peki sende gel beraber inanalım demişler, eflatunda ben sonra gelirim demiş ve bu gün yarın derken iman edemeden ölmüş.
şeytan Allahın en bilge meleği ve her ilme vakıf olduğu halde Allahın insana secde et emrine o çamurdan yaratıldı ben ateşten daha üstünüm diyerek secde etmedi,benlik ve kibir yüzünden kovulmuş ve lanetlenmişlerden oldu.
ilim ; öğrenilmesi , üzerinde çalışılması ibadet gibi farz olan ve hadislerle desteklenen bir şey, ama şeytanın düştüğü duruma dönüşmemek lazım.
-
aokuyumcu adlı üyeden alıntı
eflatuna sormuşlar; adı isa olan bir peygamber çıkmış ona inanalım mı , peşinden gidelim mi?
eflatun bir kaç soru sorup cevabını aldıktan sonra çevap vermiş; evet o gerçekten peygamberdir inanın ve peşinden gidin demiş. peki sende gel beraber inanalım demişler, eflatunda ben sonra gelirim demiş ve bu gün yarın derken iman edemeden ölmüş.
şeytan Allahın en bilge meleği ve her ilme vakıf olduğu halde Allahın insana secde et emrine o çamurdan yaratıldı ben ateşten daha üstünüm diyerek secde etmedi,benlik ve kibir yüzünden kovulmuş ve lanetlenmişlerden oldu.
ilim ; öğrenilmesi , üzerinde çalışılması ibadet gibi farz olan ve hadislerle desteklenen bir şey, ama şeytanın düştüğü duruma dönüşmemek lazım.
Hocam platon ile ısa arasında 500 sene var. Bildigin uydurulmus yalan yanlış bir hikaye..
-
http://www.halisece.com/sorulara-cev...ir-mi-idi.html
https://www.uludagsozluk.com/k/plato...B1mamas%C4%B1/
birde buraya bir göz atın derim. o çağlarda yaşamadığım için okuduklarım kadar biliyorum.
---------- Mesajlar birleştirildi - 14:29 ---------- bir önceki mesaj zamanı 14:19 ----------
"
Eflatun ve Hristiyanlık
Sual: Din kitaplarında, (Allahü teâlâ, Adem aleyhisselamdan beri, her bin yılda, bir Peygamber vasıtası ile, insanlara bir din gönderdi. Bu Peygamberlere Resul denir. Her asırda, en temiz bir insanı peygamber yaparak, bunlar ile dinleri kuvvetlendirdi. Resullere uyan bu Peygamberlere Nebi denir) dendiği halde, neden Hazret-i İsa ile Peygamberimiz arasında bin yıl yok?
CEVAP
Her iki Resul arasında yaklaşık bin yıl olduğu din kitaplarında yazılıdır. Hazret-i İsa ile Peygamber efendimizin arasında da bin yıla yakın olduğunu din kitapları bildiriyor.
Roma İmparatoru büyük Kostantin, Miladın 320 yılında İznik’te 319 papazı toplayıp, bölünmüş Hristiyanlığı birleştirmek istedi. Papazların hazırladığı Hristiyanlık dinine, Eflatun’un teslisini de soktu. Üç tanrılığı Eflatun’un uydurmayıp, Hazret-i İsa’nın söylediğine herkesi inandırmak için, Eflatun’un milattan 300 yıl önce yaşadığını ilan etti. Böylece, miladi yılların başlangıcı, 300 yıl geri alınmış oldu.
Platon ismi de verilen bu Yunan filozofu Eflatun’un, İsa aleyhisselam zamanında yaşadığı Burhan-ı kat’i kitabında yazılıdır. Avrupa kitaplarında, Eflatun’un, milattan, yani İsa aleyhisselamın doğumundan 347 yıl önce öldüğü yazılıdır. İsa aleyhisselamın doğumunu bilen az kimse olduğundan ve dünyada az kalıp, göğe çıkarıldığından ve kendisini ancak 12 havari bilip, İseviler az ve asırlarca gizli yaşadıklarından, milat [Noel gecesi] doğru anlaşılamadı. Aralık ayının 25’inde veya Ocak ayının 6’sında veya başka gün olduğu sanıldığı gibi, bugünkü miladi yılın 5 yıl fazla olduğu, çeşitli kitaplarda, mesela Hasib Bey’in 1915 baskılı Kozmoğrafya kitabında ve Takvim-i Ebüzziya’da yazılıdır. O halde, miladi yıl, Müslümanların yılı olan hicri yıl gibi doğru ve kesin olmayıp, günü de, yılı da şüpheli ve yanlıştır. İmam-ı Rabbani hazretlerinin de bildirdiğine göre, 300 yıldan fazla olarak noksandır ve İsa aleyhisselam ile Muhammed aleyhisselam arasındaki zaman, bin yıldan az değildir.
Hadis âlimi İbni Asakir’in, Tabiinin büyüklerinden İmam-ı Şabi’den haber verdiğine göre, İsa aleyhisselam ile Muhammed aleyhisselam arasında, 963 yıl fark vardır. (Mevahib-i ledünniyye cilt 2, fasıl 3)
Hristiyanlar arasında kendisine kıymet verilen Augustin, Hristiyanlıktaki teslis inancının aynen Eflatun’un felsefesinde bulunduğunu itiraf etmektedir. Hatta teslisi ispat için Eflatun’un görüşlerini delil olarak zikretmektedir. Milattan 350 yıl önce ölen bir kimsenin fikirlerinin, Hristiyanlık inançlarıyla aynı olması, Hristiyanlığın fikirlerini Eflatun’dan aldığını göstermez mi? Doğrusu, Eflatun’un, Hazret-i İsa zamanında yaşadığını gösterir.
Büyük İslam âlimi İmam-ı Rabbani hazretleri de şöyle bildiriyor:
Eski dinlerde, ülülazm Peygamberin vefatından sonra bin yıl içinde, yeni bir Peygamber gönderilirdi. Bunlarla, o Peygamberin dini kuvvetlendirilirdi. Onun dininin zamanı bitince, başka bir ülülazm Peygamber ile yeni bir din gönderildi. Muhammed aleyhisselam, Peygamberlerin sonuncusu olduğu için ve Onun dini hiç değiştirilemeyeceği için, Onun ümmetinin âlimleri, Peygamberler gibi oldu. İslamiyet'i kuvvetlendirmek işi bunlara yaptırıldı. (m. 209)
İsa aleyhisselamın sözlerini Eflatun işitince, (Biz temiz, olgun insanlarız, bize, doğru yol gösterecek kimseye ihtiyacımız yoktur) dedi. Ölüleri diriltiyor, körlerin gözlerini açarak, abraş denilen hastaları iyi ederek kurtarıyor. Yani, kendi fenlerinin, tecrübelerinin yapamadığı şeyleri yapıyor, diye işittiği bir kimseyi, gidip görmesi, halini incelemesi gerekirken, görmeden, anlamadan, böyle cevap verdi. Bu sözleri Eflatunun çok ahmak olduğunu göstermektedir. (m. 266)"
-
Noktadanda küçük çapınla yapacağını yap motor sür seks yap gez toz eğlen düzenli hayat kur uyu uyan vs. vs. sonra gel neden varım varlığımın farkındayım de. Yaptıkların için var oldun yapacakların için var olacaksın. Yapacaklarının seçimi ve en üstün fani olarak düşüncelerini yönlendirmek senin elinde...
Reklamlar
Konu içerisindeki kullanıcılar
Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)