Kapat
Üye Girişi
Motovento
Reklam Alanı
Motomax
Reklam Alanı

91 Yillik Hikaye..

    Motovento
    REKLAM ALANI
  1. #1
    Forumdan Uzaklaştırıldı Sonsovalye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    11 Ocak 2006
    Şehir
    HAKKARİ
    Motosikleti
    Polaris Kar Motoru
    Yıl, 1915.
    Çanakkale'de kan gövdeyi götürüyor.
    "Geçerim" diye saldıran emperyalistlerin insan kaybı, 200 bini aşmış... "Geç de görelim" diyen dedelerimizin kaybı ise, 250 binin üstünde...Mermiler havada çarpışıyor.
    Cesetler toplanamayacak kadar çok...
    Bu inanılmaz kıyıma rağmen, İngiliz Hükümeti durumdan memnun. Çünkü gerçeği bilmiyor.
    Çanakkale'deki İngiliz cephe komutanı, "Vaziyet gayet iyi... Bugün yarın geçeriz" raporları gönderiyor devamlı...
    O sırada genç bir gazeteci var orada.
    Avustralyalı. Melbourne Age Gazetesi'nin muhabiri.
    Görüyor ki, durum kel...
    Hadise, hiç de İngiliz komutanın anlattığı gibi değil.
    Türkler kafaya koymuş...Kuru ekmek yiyor, bulursa üzüm hoşafı içiyor, şakır şakır ölüyor... Ama geçirmiyor.
    Avustralyalı olduğu için özellikle dikkatini çeken bir konu daha var. İngiliz komutanlar, karargâhta klasik müzik eşliğinde viski yudumlarken, Anzaklar patır patır gidiyor. En son iki tabur Anzak gönderiyorlar bir bölgeye... Türklerin, iki taburu yok etmesi iki saat bile sürmüyor. Üstelik, müthiş bir sansür var.
    Yazdığı haberler, İngiliz yetkililer tarafından engelleniyor.
    Bakıyor ki, olacak gibi değil...Sarılıyor kaleme, tüm gerçekleri tek tek anlattığı, 8 bin kelimeden oluşan, "Gelibolu Mektubu"nu yazıyor.

    Özeti şu:
    "Çanakkale geçilemez... Hemen çekilin."
    Ve bu mektubu, sansürden kurtulmak için Avustralya Başbakanı'na "elden" ulaştırıyor. Avustralya Başbakanı mektubu okuyor, gözlerine inanamıyor ve acilen, yine "elden", İngiltere Başbakanı'na ulaştırıyor. İngiltere Başbakanı mektubu okuyor, Savaş Kabinesi'ni topluyor, orada bir daha yüksek sesle okuyor... Gizlice araştırılıyor. Mektup doğru. Hatta az bile yazılmış.

    Cephedeki İngiliz komutanın, kendi poposunu kurtarmak için palavra attığı anlaşılıyor. Ve karar veriliyor. Komutan görevden alınıyor. Emperyalistler, Çanakkale'den çekiliyor.
    Yazdığı mektupla savaşın sona ermesini sağlayan genç gazeteci, Avustralya'da "kahraman" gibi karşılanıyor.
    "Sir" ünvanı veriliyor. E tabii kapılar açılıyor...
    Savaşa "muhabir" olarak giden gazeteci, savaştan sonra "gazete sahibi" oluyor.

    Yıl, 1952.
    Çanakkale'de savaşın kaderini değiştiren "sir gazeteci" vefat ediyor. Bir tane oğlu var... O zamanlar, 21 yaşında.
    Babasının gazetesinin başına geçiyor.
    Çalışıyor, çalışıyor, çalışıyor.
    Avustralya'ya sığmıyor...
    ABD'ye, Avrupa'ya el atıyor.
    Bugün, 75 yaşında.
    Dünya medya imparatoru.
    75 televizyon kanalı...
    175 gazetesi var.
    TV kanallarıyla 600 milyon izleyiciye, gazeteleriyle 11 milyon okuyucuya hitap ediyor.

    Yıl, 2006...
    Çanakkale'nin "dövüşerek" geçilemeyeceğini ilk anlayan "sir gazeteci" nin oğlu, Çanakkale'nin nasıl geçileceğini gösterdi...
    EFT'yle.

    Bastı parayı, TGRT'yi aldı.

    İsmi, Rupert Murdoch.


    REKLAM ALANI
    Oktay Motor CF Moto Polaris Mondial
    Motomax
  2. #2
    Khutuck - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    27 Aralık 2005
    Şehir
    Yollarda...
    Motosikleti
    2.5 yıl akbil, sonra CuBuF150, şimdi Fazer, az KTM
    Basit bir kanal satışını bile "vatan işgali" olarak gösteriyorsunuz ya, helal olsun Yurt dışına saksıyla süs bitkisi satsam "Türk toprağını yabancılara satan hain" olacağım

  3. #3
    bbaday - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    01 Şubat 2006
    Şehir
    Eskişehir - Bodrum
    hayır bunun basite indirgeyerek olağan bir kanal satışı olarak görmemek lazım gerçi bu adamın aldığı kanal ı konuşmadan önce şu anda yabancı sermaye tarafından alınan yada almına ortak olunan medyaların hali ortada herşey yavaş yavaş bir program dahilinde yapılıyor dünyada türkiye üzerinde yapılan hiç bir davranış ve olay rastgele değildir saygılar.

  4. #4
    mete_han - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    01 Ağustos 2005
    Şehir
    4.LEVENT & SERENGETI
    Motosikleti
    Melmeket Uşak/Manisa.2020 NC 750 X DCT/2015 CBF150
    Hakan TGRT'yi yazdı
    Hürriyet yazarı Ahmet Hakan ABD'li medya şirktetine satılma aşamasında olan TGRT'yi anlattı. Televizyonculuğa ilk başladığı kanalın o zamanki halini hatırlarken Hey gidi TGRT hey sözleriyle dile getirdi.

    Yazı: Ahmet Hakan
    Kaynak: www.hurriyet.com.tr

    -TELEVİZYONCULUĞA TGRT’de başlamıştım, bir yeniyetme olarak.

    Yıllar önceydi ve henüz ülkemiz "Açılıp, saçılmak" anlamında kullanılan "TGRT’leşmek" tabiriyle tanışmamıştı.

    Açılıp saçılmak da ne demek! O dönemde acayip "tutucu" bir yayın çizgisi izleniyordu bu ekranda.

    Biraz "milliyetçi", biraz "mukaddesatçı", çokça "devletçi" bir yayın çizgisi.

    Milliyetçilikleri "Ceddin deden, ceddin baban / Hep kahraman Türk Milleti" vurgusuyla belirginleşirdi.

    Yani yoksul gecekondularda hayat mücadelesi verenleri, "Bilmem kaç kıtada at koşturan atalar" ile avuturlardı.

    Devletçilikleri "Mehmetçik" programları ve fazla vurgulu şehit edebiyatının yer aldığı haberlerle öne çıkardı.

    Mukaddesatçılıkları ise evliya menkıbelerine endekslenmişti. Keramet sahibi ulu kişilerin sırlarla dolu "zararsız" öyküleriyle mukaddesatçı kimliklerini ortaya koyduklarını sanırlardı.

    Ayrıca... Dini konularda fazlasıyla arkaik takılıyorlardı. Onlara göre "İçtihat kapısı sımsıkı kapalıydı". Bütün fetvalar, asırlar önce yeryüzüne gelen yüce şahsiyetler tarafından verilmişti ve bize de o fetvaları tekrar etmek düşüyordu.

    Mesela "Dini müzikte enstrüman kullanılamaz" diyorlardı. Bu nedenle meşhur "Huzura Doğru" programlarında söylenen ilahilerde tef dışında hiçbir enstrümana yer verilmiyordu...

    Bir de iflah olmaz bir şekilde "Öztürkçe" düşmanıydılar. 9 kişiden oluşan "Denetimci abiler" kadrosu, program kasetlerini izler, bırakın programcıyı, konuklardan biri diyelim ki "olanak" ya da "olasılık" türünden bir sözcüğü telaffuz etti, o sözcüğün montajla sansürlenmesini emrederlerdi.

    İşte böyle bir televizyondu "Mümin TGRT".

    ***

    Ama olmadı, olamadı.

    Çünkü "Durakta beklerken gelen ilk otobüse binmesiyle meşhur" Enver Abi, yaklaşan tehlikeyi sezmişti.

    Madem ki "yeşil sermaye" falan denilerek bir silindir gibi üzerinden geçilmesi mukadderdi.

    O halde duraktan geçen 28 Şubat otobüsüne atlamanın ve gevşemenin vaktiydi.

    Gevşedi de...

    Seda Sayan’a cip hediye etmeler, Sibel Can’a elleriyle pasta yedirmeler, "Ben sizin bildiğiniz dincilerden değilim" mesajının altını çizmeler falan...

    Dönem "din-iman" dönemi değil, malı kurtarma dönemiydi.

    Malı kurtarmanın yolu da alemin ünlü kadınlarının yoluna gül dökmekten geçiyordu.

    O da öyle yaptı. O gül döktükçe de dönemin irtica konusunda fazlasıyla duyarlı çevreleri, "Yahu bu adamın bildiğimiz dincilerle ilgisi yok. Baksanıza adam Sibel Can’a elleriyle pasta yediriyor. Daha ne yapsın" dediler.

    Yani kurtarmıştı Enver Abi.

    ***

    Dincilikten kurtardı ama bankacılıktan kurtaramadı.

    İhlas Finans’a el konmasıyla başlayan sürecin sonunda işte bakın TGRT, ABD’nin "neo-con" sermayesine satılıyormuş!

    Ne diyelim, hayırlı olsun.

    Ama şu noktayı belirginleştirmeden de geçmeyelim:

    Bir süre önce "Gazeteciliğin dinamikleriyle dindarlığın dinamikleri arasında maalesef iflah olmaz çelişkiler vardır, bu yüzden ’dindar gazete’ çok zor" demiştik ya.

    Aynı saptamayı, biraz daha kuvvetlendirerek televizyonculuk için de yapabiliriz:

    "Dindar televizyon" olmadı, olamıyor, olamaz.

    Çünkü televizyon, eninde sonunda "öldüren eğlence"dir ve aletin yapısal durumu dindarlığa pek izin vermemektedir.

    Nasıl versin ki, "dindarlık" neyi emrediyorsa, "televizyonculuk" aksini emrediyor.

    Üstüne üstlük sen daha "İslam’da neşe" meselesine doğru dürüst bir yanıt geliştirememişsin, nasıl televizyonculuk yapacaksın?

    Bütün bunlara "reklam düzeni"nden, "reyting sistemi"ne başka dinamikleri de eklediğimizde durumun umutsuzluğu daha da belirginleşir.

    Yani Enver Abi üzülmesin.

    Malı kurtarma zorunluluğu olmasaydı da o yayın çizgisini sürdüremezdi.


    .................................................. ...............


    Enver Abinin çocuklarıda huzuru refahı Amerikada buldu sevgili Kütük...
    Gerçekler acıdır/Metehandro acıtır//Pinokyo/BMX/Star103/Cobra105/Dt125/İnnova125/Lıberty200/Ybr125/CBF150/PCX/Activa/Inazuma/NC700S/750S/750 X/750SDCT
    (1992/2020) Köftestar&Pandastar&Banstar

  5. #5
    Makine - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    13 Eylül 2005
    Şehir
    Adana
    Motosikleti
    2015 Triumph Tiger Explorer
    Khutuck

    Televizyon gibi kitlelere kolayca ulaşıp, hitap edebilen yayın sistemlerinin yabancıların elinde olması bence hiç hoş birşey değil. Diyeceksinizki uydu var tüm yayınlar artık global. Olabilir ama her kanalın ayrı bir yayın politikası vardır. Medyanın ardında patronların neler çevirdiklerini az çok yayınları tkaip eden ve gidişata kafa yoranlar görebilir. Kendi içimizdeki hainler bile medyayı kullanmakta. Arkadaşların hassasiyeti bu konu üzerine. Bu konuya daha sakince yaklaşalım güzelce fikirler fazla derin olmamak kaydıyla paylaşılsın arkadaşlar.
    "Bir insanın bildiğini zannettiği bir şeyi öğrenmesi imkansızdır." (Epiktetos)

  6. #6

    Üyelik
    11 Mayıs 2006
    Şehir
    abd
    Motosikleti
    gz250
    Alıntı Makine adlı üyeden alıntı
    Khutuck

    Televizyon gibi kitlelere kolayca ulaşıp, hitap edebilen yayın sistemlerinin yabancıların elinde olması bence hiç hoş birşey değil. Diyeceksinizki uydu var tüm yayınlar artık global. Olabilir ama her kanalın ayrı bir yayın politikası vardır. Medyanın ardında patronların neler çevirdiklerini az çok yayınları tkaip eden ve gidişata kafa yoranlar görebilir. Kendi içimizdeki hainler bile medyayı kullanmakta. Arkadaşların hassasiyeti bu konu üzerine. Bu konuya daha sakince yaklaşalım güzelce fikirler fazla derin olmamak kaydıyla paylaşılsın arkadaşlar.



    dunyanin en kuvvetli silahi bence medya arkadaslar. yanlis ellere gecmemeli

  7. #7
    Forumdan Uzaklaştırıldı Sonsovalye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    11 Ocak 2006
    Şehir
    HAKKARİ
    Motosikleti
    Polaris Kar Motoru

    Din, Siyaset ve Türkiye'yi Sürükleyenler

    Alıntı Khutuck adlı üyeden alıntı
    Basit bir kanal satışını bile "vatan işgali" olarak gösteriyorsunuz ya, helal olsun Yurt dışına saksıyla süs bitkisi satsam "Türk toprağını yabancılara satan hain" olacağım
    Tarih boyunca otoriter ve egemen güçler dinden hep yararlandılar. Avrupa devletlerinin denizaşırı sömürgelerinde Hıristiyan yayılmacılık ve iktisadi yayılmacılık mutlak bir bütünleşme içinde yürütülmüştür.
    Osmanlı Devleti son yüzyılında, bir laboratuvar çalışması gibi bunu doğrular. 1838 Baltalimanı Anlaşması, kapitülasyonlar, dini (kültürel) ve kurumsal çöküşün yıkıcı unsurları olarak birbirlerini tamamlamışlardır.
    Soğuk Savaş'ın bitimiyle birlikte ABD ve Avrupa'nın yeni sömürgeciliğinde Hıristiyanlığın yeniden öne çıkarıldığını görüyoruz. ABD ve Avrupa'da dini faktörler yalnız içerde değil, dışarıda da etkilerini genişletmeye başlamıştır.
    Teknik deyimiyle ''iktisadi yayılmacılıkta, dini faktörler dışsallık sağlıyorlar'' . Aynı şekilde iktisadi yayılmacılık, dini yayılmacılık için ortam hazırlıyor.
    Türkiye bugün bir ''kobay gibi'' kullanılıyor. AB'nin tek yanlı boyunduruğu içine sokulmakta olan Türkiye'nin;
    -bir taraftan iç pazarı işgal ediliyor;
    -bunun paralelinde eğitim kurumları, bürokrasi, sivil toplum örgütleri ''etki alanı içine'' sokuluyor;
    -bunların beraberinde misyonerlik faaliyetleri etkinlik kazanıyor. Ayrı ayrı gibi görülen bu faktörler arasında ilginç bir tamamlaşma gözleniyor.
    1995 sonrasında gümrük birliğinin uygulanışından itibaren kademe kademe ilerleme sağladılar. Türkiye'de uygulanan yöntem ''ılımlı İslam'' modeli üzerine oturtulmuştur. Bu konuda ''İslamcı siyasi çevrelerle'' ortak bir zemin kurulmaya çalışılıyor.
    Şöyle ki;
    1) Önce ''dinin egemenliğinin önündeki engellerin kaldırılması gerekiyor'' . Bu engeller kaldırıldıktan sonra ''İslamcı siyasilerle birlikte'' , Hıristiyan yayılmacılığın da önü açılıyor. Aynı irticai kapıyı birlikte kullanıyorlar.
    2) İslamcı siyasiler ve Hıristiyan yayılmacıların düşmanları ortaktır.
    - Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk ilkeleri, ulusal kimlik, laiklik ve halkçılık hedefteki öğelerdir.
    - Ordunun, ulusal kimliği de ana hedeflerden biridir. Ordunun nötr, tarafsız ve etkisiz konuma getirilmesi isteniyor. Atatürkçülük ve TSK arasındaki bağların işlevsel ve sembolik olarak koparılması isteniyor.
    - Ulusalcı kurumlar ve düşünce temsilcileri diğer ortak hedefleri oldu. Yalnız 'piyasa' nın denetim altına alınması yetmiyor, üniversitelerin, işçi sendikalarının, ulusalcı meslek odalarının ve iş çevrelerinin de kademe kademe bağlanmaları hedeflenmektedir. Buna, ulusalcı diğer sivil toplum örgütlerini ve medyayı da katmak gerekir.
    - Siyasal partilerde ulusalcı yerine liberal; ulusal çıkarlar yerine din ve inanca dayalı çıkarlar; sınıfsal ve ulusal birleştiricilik yerine İslami bütünleştiriciliğin ''tutkal görevi'' yapması isteniyor.

    Formül emperyalizme uygun...
    Batı, İslamın Türkiye'de bütünleştirici değil dağıtıcı; ulusal değil gayri milli; ulus-devlet değil İslami yapılanma biçiminde ilerlemesini istiyor. İslamcı siyasilerin işlerine gelen bir şey bu.
    Buna karşılık Batı'da Hıristiyanlık, ulusal kimliğin ve ulusal çıkarların bir öğesi olarak işlev görüyor.
    ABD ve AB'nin Türkiye'de kullanmak istediği araçları sıralayalım;
    1) Kendi tekelci şirketlerini Türkiye'de piyasada tamamen egemen hale getirerek ulusal cephenin çökertilmesi.
    2) Eğitim kurumlarına, işçi ve işveren sendikalarına ve diğer sivil toplum örgütlerine ''işbirliği adı altında çıkar sağlayarak'' yönlendirmek.
    3) 6 Mart 1995 Gümrük Birliği Anlaşması, 17 Aralık 2004 Anlaşması ve 3 Ekim 2005 belgesi gibi öğelerle Türkiye'yi kurumsal olarak tek yanlı denetimi altına sokarak çözüştürmek, Türkiye'de İslamcı siyasiler ABD ve AB'nin bu politikalarının ''bir aracı olmaya başlamışlardır'' .
    Yazının başında belirttiğim ''ortak hedeflerine'' , ancak ABD ve AB sayesinde ulaşabileceklerine inanıyorlar. Köşeye sıkışan bir kedi gibi hissediyorlar kendilerini...
    Yeni sömürgeciliğin çözüştürdüğü Türkiye'de ''İslamın her şeyin önüne ve üstüne çıkabileceğini zannediyorlar'' . Ancak, ABD ve AB'nin de onları bir maşa olarak kullandıklarını görmüyorlar mı? Evet görüyorlar!.. Ne olacak yani S. Arabistan da işbirliği yapıyor, ''İktidarı Batı ile paylaşabiliriz'' diye düşünüyor olmalılar...
    Ancak emperyalizmle yatağa girdiğiniz zaman o yatağı hiçbir zaman paylaşamazsınız. Kullandıktan sonra sizi de fırlatır atarlar. Biraz tarih okuyun, görürsünüz... Eğer bizim tahmin edemediğimiz başka bir niyetiniz yoksa tabii!..

    EROL MANİSALI

  8. #8
    okram - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    30 Ekim 2005
    Şehir
    izmir
    Motosikleti
    Sky Team

    Kapılar ya kapalıdır ya da açık.(Aralık ise açık demektir.)

    Alıntı Makine adlı üyeden alıntı
    Khutuck

    Televizyon gibi kitlelere kolayca ulaşıp, hitap edebilen yayın sistemlerinin yabancıların elinde olması bence hiç hoş birşey değil. Diyeceksinizki uydu var tüm yayınlar artık global. Olabilir ama her kanalın ayrı bir yayın politikası vardır. Medyanın ardında patronların neler çevirdiklerini az çok yayınları tkaip eden ve gidişata kafa yoranlar görebilir. Kendi içimizdeki hainler bile medyayı kullanmakta. Arkadaşların hassasiyeti bu konu üzerine. Bu konuya daha sakince yaklaşalım güzelce fikirler fazla derin olmamak kaydıyla paylaşılsın arkadaşlar.
    Afedersiniz mecazi yanım biraz zayıftır.
    Bunun açılımı; Düşünür ve konuşur gibi yapın, dostlar alışverişte görsün gibi geldi bana. Yanılıyormuyum?

    Sevgili Sonsovalye yazdıklarının bir çoğunda haklı olduğunu görüyorum
    Saygı ve sevgilerimle
    A blessing with the hands

  9. #9
    Khutuck - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    27 Aralık 2005
    Şehir
    Yollarda...
    Motosikleti
    2.5 yıl akbil, sonra CuBuF150, şimdi Fazer, az KTM
    @Makine
    Elli küsür ulusal televizyon kanalı varken İslamcı/Türkçü çizgiden birden Amerikan televizyonuna dönüşen bir TGRT'nin topluma yapacağı olumsuz etki "ulusalcı" grubun yaktığı yorganla orantılı değil bence.

    @Sonsovalye
    Erol Manisalı'nın yazısını tam anlamadım. Adam "islamın etkisi arttırılarak hıristiyanlığa zemin hazırlanıyor" mu demek istemiş?

    "1) Önce ''dinin egemenliğinin önündeki engellerin kaldırılması gerekiyor'' . Bu engeller kaldırıldıktan sonra ''İslamcı siyasilerle birlikte'' , Hıristiyan yayılmacılığın da önü açılıyor. Aynı irticai kapıyı birlikte kullanıyorlar."

    Eğer doğru anladıysam yuh artık

  10. #10
    musti81 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    15 Eylül 2005
    Şehir
    ÇAYIROVA/KOCAELİ
    Motosikleti
    Seyhan 125
    senelerce cem uzanın tvsini izledik be

  11. #11
    Forumdan Uzaklaştırıldı Sonsovalye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    11 Ocak 2006
    Şehir
    HAKKARİ
    Motosikleti
    Polaris Kar Motoru
    Yuh ki ne yuh..

    Amerike 60.000 Türkçe öğretmeni almış.. Neden acaba?


    REKLAM ALANI

Konu içerisindeki kullanıcılar

Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)

Bu Konudaki Etiketler