"Sıkıntı yok" nereden cikti?
Reklamlar
-
"Sıkıntı yok" deyimi, nasil oldu da gunluk konusma dilimize ve yazilarimiza bulasti. Motosiklet teknik forumlarinda bile, sorun veya problem kelimeleri yerine "sıkıntı" kelimesini kullanmaya baslayali kac sene oldu acaba. Ben bu kelimenin tarikatlardan ya da dini gruplardan halka yayildigini dusunuyorum bu arada.
Bu konuyla ilgili guzel bir yaziyi asagiya kopyaliyorum:
2002’de yurt dışına yerleştim. New York ve Paris’te geçen beş seneden sonra İstanbul’a geri döndüğümde, daha önce bu kadar sık kullanıldığına rastlamadığımı düşündüğüm bir ifadenin gündelik lisanda ciddi bir şekilde yer almaya başladığını müşahede ettim: “Sıkıntı yok!”
Son on yılda, gündelik lisanın her köşesinde rastladığımız değişik versiyonları da türedi: “İleride trafikte sıkıntı var,” “bilgisayarda bir sıkıntı oluştu,” “ödemelerde sıkıntı var” ve tabii her anlama gelen “sıkıntı yok!”
Aslında trafik sıkışık, bilgisayar bozuldu, param yok anlamına gelen bu ifadelerin neden bu şekilde kullanıldığı uzun zamandır düşündürüyor beni. Sıkıntıysa sorun, biraz hava alırsın geçer, oysa bilgisayar söz konusu olduğunda bunun çok işe yarayacağını düşünmüyorum.
Sıkıntıyı TDK birkaç şekilde tanımlıyor:
1. İşsizlik, tekdüzelik, bezginlik vb. sebeplerden doğan ruhsal yorgunluk, cefa, eziyet: İçinin sıkıntısını mümkün mertebe gizlemeye çalışarak, dereden tepeden konuşarak oyalandı. —P. Safa
2. Bir bozukluğun, karışıklığın sebep olduğu etkili ve sürekli yorgunluk, mihnet: Sıkıntı ve ızdırapla sağa sola döndüm. —A. Gündüz
3. Yokluk ve parasızlığın yol açtığı geçim darlığı: İhtiyarın bir para sıkıntısı içinde olduğunu o söylemeden ben keşfetmiştim. —S. F. Abasıyanık
4. Bulunmama durumu: Yüklü servetini cömertçe harcamaması nedeniyle piyasada para sıkıntısı baş gösterdi. —İ. O. Anar
5. mec. Sorun, mesele, sendrom, problem: Atatürk öldüğü zaman Türkiye’nin ufak tefek sıkıntılar dışında hiçbir büyük problemi yoktu. —B. Felek
Son on senede yaygınlaşan kullanım beşinci sıradaki mecazi kullanım; sorun, mesele, sendrom, problem kelimeleri artık yerini sıkıntıya bıraktı. Sebebi bence şu: Sorun çözüm gerektirir. Çözüme yönelik bir takım adımların atılmasını, eyleme geçilmesini ve bunların bir fail tarafından yapılmasını içerir. Bir sorunu tahlil etmek ve adını koymak, aynı zamanda çözüm getirecek bir öznenin varlığına işaret eder. Bu özne sorunla ilgili harekete geçecek ve meseleyi çözecektir.
Sıkıntı ise içerdiği ruhsal yorgunluk, “etkili ve sürekli yorgunluk” nedeniyle böyle bir eylemi daha baştan yasaklar. Bir sorunu sıkıntı diye tanımlamak, sorunu sıkıntıya aktarmak / tahvil etmek / transpoze etmek, çözmek için atılacak adımların, geliştirilecek stratejilerin öznesinin yokluğunun altını çizer. Bir problemi sıkıntı diye tanımlayan kişi, aynı zamanda hayali olarak ellerini iki yana açarak çaresizlik ifade eden hareketi de beraberinde yapıyordur bir anlamda. “Sorun var, ama ben uğraşamayacak kadar yorgunum, etkisizim, yapacak bir şey yok.”
Neoliberal ekonomik sistemin ‘başarı’ anlatısı, bireylerin toplumdaki bütün başarısızlıklarından kendilerinin sorumlu olduğu; işsizlik, fakirlik, eşitsizlik gibi sorunların yapısal sorunlar değil, yaşayan bireylerin kendi başarısızlıklarının sonucu olduğu üzerine kuruludur. David Harvey neoliberalizmde kapitalizmin fikirlerinin siyasi, toplumsal, kültürel kurumlara zerk olduğunu ifade eder. Sorunu sıkıntıya aktaran, hâliyle bunu yaparken kendi öznelliğini ortadan kaldıran özne, toplumsal ilişkiler ağındaki Harvey’nin işaret ettiği asıl soruna bir tepki veriyor olabilir mi?
Modernliğe karşı verilen erken modernist tepkilerden birinin Baudelaire’de bir çeşit sıkıntıya denk geldiğini biliyoruz. Les Fleurs du Mal’daki “Spleen” ya da “Le spleen de Paris” modernitenin, 19. yüzyıl kapitalizminin karşısında eski toplum modellerinin eridiği, yerine yeni ilişki biçimlerinin şekillendiği bir dünyaya karşı tutulan bir ayna gibidir. “Spleen”, iç kararması, eski terimle hafakan, bu dünyaya verilen kapalı, içe dönük bir tepkiyken; l’ennui, —can sıkıntısı— kederli ve acı dolu, ama paylaşılabilen bir deneyim. “Canım sıkılıyor” dendiğinde bu sıkıntının bir nesnesi varken, “içim sıkılıyor”’un her zaman bir nesnesi olmayabiliyor.
Bütün bunlar yine de, sorun yerine kullanılan “sıkıntı”nın asıl paradoksunu aydınlatmıyor: Sorun çözme yetisizliğini ifade ederek kendini ortadan kaldıran özne, aslında zaten bu öznelliği tehlikeli bulan neoliberalizmin ekmeğine yağ sürmüyor mu? Öznellik bir yanıyla bazı şeyleri sorun hâline getirmek, dert etmek, dert edinmekle ilgili bir şey; sorunun varlığını yadsıyarak sıkıntının karanlık, dertli, çileci alanına kaymak, günümüzde her alanda bizden beklenen apolitizmi körüklemiyor mu?
Artık bu safhada, bu yadsımanın en son noktasına parmak basmak gerekiyor: Sorunu sıkıntıya tahvil ederek yaşanan kayma, bu kaymanın vardığı sorunun nesnesinin de ortadan kaldırılmasıyla nihayete eriyor: “Sıkıntı yok!” Nasıl yok? Sıkıntıyı yaratan sorun ortadan kalktığı için mi yok, yoksa bütün bunların sadece sorunu dile getiren kişinin tahayyülünde yaratılmış olduğu ima edildiği için mi yok? Yani bana “sıkıntı yok” dendiğinde “bunlar senin kuruntun” mu denmiş oluyor, yoksa sorun çoktan çözüldü de benim haberim mi yok?
Geçen hafta kapımı anahtarla açmaya çalışan gençten birini yakaladım. Üstüne yürüdüğümde “ben emlakçıdan geliyorum, burası sizin mi?” gibi bir şeyler geveledi. Sonuçta gerçekten emlakçıdan geldiği, yanlış dairenin kapısını açmaya çalıştığı ortaya çıktı, ama konuyla ilgili bir özür borçlu olduğunu kendisine söylediğimde ağzından çıkan, evet tahmin ettiniz, “tamam abi sıkıntı yok” oldu. Özür dilemesinde ısrar ettiğimde, “sıkıntı yok”ların debisi daha da arttı. Bir süre sonra anladım ki, “sıkıntı yok” “kusura bakma” demek bu genç dimağda.
Dildeki karşılığı hiçbir şeye isabet etmiyor “sıkıntı yok” ifadesinin. Özneyi yine ortadan silen bir ifade “sıkıntı yok.” Ben, bir özne olarak senden özür dilemiyorum, ‘sen’ kusura bakma, ‘sen’ dert etme. Ben hiçbir sorumluluk almıyorum, almam, alamam, zaten ortada dert edecek bir şey yok.
Fıkrada denildiği gibi “işte bütün bunlar benim canımı sıkıyor…”
{10.04.2017}
kaynak: http://manifold.press/sikinti-var-sikinti-yok
Reklamlar
-
ülkemizde zaman zaman bazı kelimeler popüler hale gelip yoğun bir şekilde ve yerli yersiz kullanılıyor. hatta bazı uyanıklar bunu fırsat bilip hemen şarkısını yazıp besteliyorlar.
bizim temel sorunumuz okumamak. okumadığımız için kelime dağarcığımız gelişmiyor. kendimizi ifade edemiyoruz. tahlil yapamıyoruz. maalesef kelime zenginliğimizden istifade edemiyoruz. oysa dilimiz gerek öztürkçe gerek arapça ve farsçadan geçme kelimeler ile o kadar zengin ki.
lakin bizim millet bırak okumayı, yazdığı dilin imla kurallarını dahi bilmiyor.
bu sebepten dönem dönem bazı kelimeler parlatılıyor. her yerde kullanılıyor. bıktırana, kusturana kadar söylenmekte beis görülmüyor. daha sonra kaybolup gidiyor..
ek: milletimiz birbiri ile düzgün iletişim kuramadığından dolayı sorunları kaba kuvvetle çözme yolunu seçip direkt tartışmaya, bağırmaya çağırmaya başlıyor ya, derdini anlatamadığı için sinirleniyor. çünkü kelime haznesi zayıf.
-
Sıkıntı yok hocam, çok şeyapma ya.
Neden heryerde kullanılıyor çunku onun yerine hangi sözcükleri koyabileceğini bilmeyen bir toplumuz.
Hayatlar idare edilebilirlik üzerine kurulu, benzer bir şekilde sloganlarla anlaşmak kolaydır ve düşünceyi de öldürür.
Böylece hem kolay yönetilir hem de miş gibi yapılıp o an içinde bulunulan durumdan siyrilabilir insanlar, hem de sahte de olsa kolayca bir aidiyet hissi ortak bir dil oluşmuş olur..Genelde bol nakaratlı, anlamının dışında sözler içeren şarkıların dinleyicilerinin olmasi da bu doğrultuda incelenebilir gibime geliyor.Siyasetinde de, futbolunda,medyanın tamaminda aynı dil var..
Olmayan düşünceyi anlatamamak için güzel bir bahane olabilir hatta..
Fakat çok kullanimi üretimin önünde de engel gibi görünüyor düşünceyi öldürdürdügunden dolayi. Mesela diyanet dört milyar lirayı yedi ayda bitirmiş, daha olsa o da bitecek değil mi, ne kadar az düşünürsek o kadar iyi olan bir toplum olmak gerekli çünkü... Egitim ve dile onem vermeye ne gerek değil mi? Kendimi elimden geldigince kapsam dışı gorsem de;sıkıntı yok, olanlar düşünsün. .Ayrıca bu konu çok su kaldırır..
-
90 lı yılların sanayi jargonunda mevcut bu sözcük. sanayide de pek hoca takımı olmaz.
-
Arkadaşla yazışıyoruz.
"Havsalam almıyor" diye bir cümle kullandım.
-Ulan nerden bulurum bu kelimeleri diye yazdım.
Arkadaşın tepkisi iyiydi.
-Olsun. Tozlu raflarda kalmasın. dedi.
Bu arada "havsala" şu anlamlara deliyormuş.
1. Kuşun kursağı
2. Leğen
3. Zihnin bir şeyi anlama ve kavrama yetisi
-
matrax33 adlı üyeden alıntı
90 lı yılların sanayi jargonunda mevcut bu sözcük. sanayide de pek hoca takımı olmaz.
Belki de o yüzden usta gibi usta bulmak zordur birçok sektörde, yaptım oldu diye savmaya calısanlarin sayısı az değil, ayrıntılı bilgi vermek yerine 'sıkıntı yok' demeleri ondan olabilir mi..
-
kefkes adlı üyeden alıntı
Belki de o yüzden usta gibi usta bulmak zordur birçok sektörde, yaptım oldu diye savmaya calısanlarin sayısı az değil, ayrıntılı bilgi vermek yerine 'sıkıntı yok' demeleri ondan olabilir mi..
sanayide 3 tip usta vardır.
1- Genç her işte atılgan ama işini iyi niyetlide olsa 4 4 lük yapamayan.
2- Orta şeker nezih ustalar, bunlar işini iyi yaparlar ama beğendiğine yaparlar. tipini beğenmezse tükkana sokmaz.
3- İşinin piri 50 yaş üstü ustalar. Bunların kafası kırıktır genelde. İş yaptırırken bile geçinemezsin genelde uzun vaade peşinden gezdirirler. Lanet olsun dedirtirler.
Sen 2. sınıftaki ustayı ayıklayıp bulman gerek. Nezih ustanın nezih müşteri olup keyfine bakıcan.
-
matrax33 adlı üyeden alıntı
sanayide 3 tip usta vardır.
1- Genç her işte atılgan ama işini iyi niyetlide olsa 4 4 lük yapamayan.
2- Orta şeker nezih ustalar, bunlar işini iyi yaparlar ama beğendiğine yaparlar. tipini beğenmezse tükkana sokmaz.
3- İşinin piri 50 yaş üstü ustalar. Bunların kafası kırıktır genelde. İş yaptırırken bile geçinemezsin genelde uzun vaade peşinden gezdirirler. Lanet olsun dedirtirler.
Sen 2. sınıftaki ustayı ayıklayıp bulman gerek. Nezih ustanın nezih müşteri olup keyfine bakıcan.
Demek ki 2.sınıftakinin de geneli işini düzgün yapmıyor,yani usta değil, tip begendirmek zorunda insanlar bir de.
O değil de ücu de 'sıkıntı yok' kategorisine dahil mi.Oyleyse olabildiğince az arıza yaşamaktan yanayım.Düzgün iş yapanlar alınmasın. .
-
Bir sey itiraf etmek gerekirse, ben, sıkıntı tabirini kullanan insanlarin kultur seviyesinin ve altyapisinin, problem / sorun diyenlere gore daha az oldugunu gozlemledim ve sıkıntı kelimesini kullanan insanlara da pek guvenmem. Bu sıkıntı lafi Arap kulturune uygun bir kelime. Cezayir'de mesela bir ustadan is istendiginde insallah der, o demektir ki o is belirsiz bir tarihte belki olur, belki olmaz. Arap kulturunde cok normaldir bu yaklasim is ahlaki acisindan. Bu kultur yavas yavas buraya da geldi gibi geliyor bana.
-
hocam motosiklet formuna Nasıl bir konu açmışsın galiba siz biraz sıkıntılı bir insansınız
-
Okudum, anladım sıkıntı yok.
Şeyy pardon problem yok.
-
kesin ve net olarak adapazarından çıkmıştır. hatta tam kalıp şöyledir;
"sıkıntı yok hafız"
-
ingilizcesi no problem demek
-
sevmediğim bir deyimdir ben hiç hoş bulmuyorum. bence kibar insanların kullanmadığı bir deyimdir, daha çok samimiyetiniz olan kişiler ile kullanmanız yerli yerincedir.
ben daha çok "sorun değil" diyorum
...yada "mal mısın" şeklinde söyleyince karşı tarafı güldürmeyi başardığım oluyor. aslında "sorun değil" diyeceğimi bilir karşımdaki fakat değişiklik ve espiri olsun diye "mal mısın" diyorum o yüzden komik oluyor.
bu arada herkesin şaka anlayışı farklı, kimilerine şaka yapıyorum ve bozuluyorlar. ben şaka yapıyorum onlar ciddi anlıyorlar, yani harbiden mal çıkıyor arada bende şaşırıyorum.
-
12 sene türkçe dersi görmemiz boşuna değil. Kitaplardaki kelimeleri günlük hayata fazla aktaramıyoruz. İnsanlar daha az kelime kullanarak kendilerini daha anlaşılır sağlamaya çalışsalar da başarılı pek olamıyorlar. Çünkü makine değiliz. Tüm elektronik eşyalar basit bir dil kullanıyor herkes tarafından anlaşılsın diye insanlarda kendilerini anlamak istemeyenlere karşı ne kadar basit konuşursam o kadar çok anlaşılırım diyerek farkında olmadan bu tarz kelimeleri günlük hayata katıyorlar. En büyük sorun ise karşımızdaki insanı dinlememek ve anlamaya çalışmamak. Görsel medya da etkili bu konularda. Hatırlarsınız bir ara herkes saçma salak bir film olan recep ivedik gibi gülüyordu. Eski filmlerde olan konuşma ve birliktelik teknoloji ile birlikte kaybolmaya başlamış ve insanlar yalnızlık psikolojisi içine hapis edilip tıpkı bebekler gibi önüne ne sürülürse yemeye almaya muhtaç kılınmıştır. Buna da trend veya son moda denmiştir. Paranın kullanılmaya başlandığı ilk zamanlardan beri insanlar ihtiyaçlarını almaları gerektiği söylenirdi. Şuan ise trend ne ise onu ihtiyacın olsa da olmasa da almak zorundasın. Insansal sorunları gözümüzde çok büyütüyoruz başkalarına anlatmıyoruz. İlk önce kendi benliğimizi tekrar bulmalı ve insan olduğumuzu hata yapabileceğimizi kabul etmeliyiz yoksa uzun bir zaman sonra hebele hubele diye konuşmaya başlarız. Gene de anlaşılmayız.
-
Bu deyimi ilk trakya civarlarında 1990 sonrası göçmen arkadaşlar kullanmaya başlamış günümüzde herkesin diline yerleşmiş kesinlkle
-
Bir de karadenizliler "sikuntu yok" diyorlar ya, milletin hoşuna gidiyor o şekilde söylenince.
ek: basit gibi görünse de dilbilgisi bir milletin gelişimine önemli yer tutar.
kendini ifade edebilen kültürlü, bilinçli milletler diğer devletlere politik olarak üstünlük sağlarlar. bilimde, teknolojide ilerleme kaydedip rakiplerini geride bırakırlar..
-
Yav arkadas ne kadar on yargili insanlarsiniz. Insanin cidden inanasi gelmiyor su yorynlara.
Skinti yok diyen isanlarin kultur seviyesini olcebilecek entelektüel kisilik, bravo size...
Toplum olarak cidden SIKINTILIYIZ!
fazil adlı üyeden alıntı
Bir sey itiraf etmek gerekirse, ben, sıkıntı tabirini kullanan insanlarin kultur seviyesinin ve altyapisinin, problem / sorun diyenlere gore daha az oldugunu gozlemledim ve sıkıntı kelimesini kullanan insanlara da pek guvenmem. Bu sıkıntı lafi Arap kulturune uygun bir kelime. Cezayir'de mesela bir ustadan is istendiginde insallah der, o demektir ki o is belirsiz bir tarihte belki olur, belki olmaz. Arap kulturunde cok normaldir bu yaklasim is ahlaki acisindan. Bu kultur yavas yavas buraya da geldi gibi geliyor bana.
-
Problem yerine kullanıldığında da oluyor yani en azından Türkçe, yabancı kökenli değil. Sıkıntı yok neden bu kadar sıkıntı oldu size daha beter bozukluklar yok mu sanki.
-
Kelimeler kultur seviyesini gostermez mi? Kitap okuyan bir insanin kelime bilgisi ve kullandigi kelimeler, okumayanlara gore daha farkli olmaz mi? Mesela teknik bir konuda (diyelim ki karburator konusunda) sıkınıtı karburatorde diyen biriyle, sorun karburatorde diyen ya da yazan birisi arasinda fark oluyor genelde. Insan taklit eder, ama neyi taklit ettiginin farkinda olanlarin kultur seviyesi yuksek olur genelde. Bazilari tepki gosterir, bazilari farkina bile varmaz ya da umursamayabilir de tabi.
Reklamlar
Konu içerisindeki kullanıcılar
Şu an bu konu içerisinde 2 kullanıcı var. (0 üye ve 2 misafir)