Forumlardaki dinamik metin akışı, ister istemez bir sohbet havası barındırıyor. Bu da bir diyaloğun yazışmaları gibi kısa ifadeleri barındırıyor. Ancak bu dinamizm açısından facebook ve whatsapp grupları çok daha avantajlı. Daha hızlı, daha interaktif, görsel içerik desteği daha kullanıcı dostu. Bir de bu sosyal ağlardaki grupların trollerin hemen hemen hiç olmaması gibi bir avantajı var. Anonimlik azalınca trollük de azalıyor. Bu açılardan sosyal medyanın avantajlarına ve mesajlaşma hızına forum siteleri yetişemiyor. Ama forum sitelerinin çok önemli bir avantajı var: Kalıcılık. Yani herhangi bir konuda bilgi ve yorum arayan bir kişinin ulaşabildiği yer forum oluyor. Özellikle de motosiklet.net. Dolayısıyla forum bu açıdan çok değerli. Popüler, görünür ve kalıcı bir platform. Bu platformu daha iyi bir yer haline getirmenin yolu da okuyanın kolay okuyacağı, keyif alacağı ve aradığını bulacağı, bazen de aramasa bile bulduğuna memnun olacağı bilgileri, yorumları, görüşleri sunabilmek. Bu yazıda böyle nitelikli yazılar yazmak isteyen arkadaşlara bazı öneriler listelemek istiyorum.
Bizim ülkemizde yazma eğitimi yoktur. O yüzden yazmayı pek beceremeyiz. Yazma eğitimi süslü cümle kurma sanatı gibi algılanır. Oysa medeni ülkelerde örneğin ilkokul üçüncü sınıf öğrencilerinin girdikleri testlerde şöyle bir madde bulunabilir:
Öğrenci önce kutuplarda yaşayan insanlar üzerine bir metin okur. Ardından kutup tilkisi üzerine bir yazı daha okur. Sonra da öğrenciye denir ki: “Bir arkadaşın kutuplarda insanlar ve hayvanlar için yaşamın mümkün olmadığını söylüyor. Okuduklarına dayanarak, arkadaşına kutuplarda hayatın mümkün olduğuna dair bir mektup yaz.
(bkz: https://prc.parcconline.org/system/f...0Set_12016.pdf)
Oha deyişinizi duyar gibiyim. Evet oha, çünkü biz genel olarak daha büyük yaşlarda bile bunu beceremeyiz. Beceremeyiz çünkü bize yazmak öğretilmez. Edebiyat terimleri, yazar adları, dil bilgisi kuralları ezberletilir ama bir Saatleri Ayarlama Enstitüsü veya Sait Faik hikayeleri veya önemli romanlarımız, hikayelerimiz okutulmaz. Edebiyat da eğitim de fena halde politik bir konudur. O yüzden devamını burada irdelemeyeyim. Giriş gelişme sonuç olacak, denir ve orada bu konu biter. Öğrencilere istediğiniz konuda bir kompozisyon yazın denir ama bu kompozisyon nasıl yazılacak zerre kadar anlatılmaz. Hep süslü cümle kurmaya çalışarak heba edilen edebiyat, Türk dili dersleri…
Yazma ilkelerini, bazı şanslı insanlar için İngilizce yazma üzerine ders aldıklarında öğrenir. Ben de onlardan biriyim. Üniversiteyi bitirdikten bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra yüksek lisans eğitimi için yabancı dil kursuna gittiğimde bir hoca akademik yazmayı öğretti çünkü gireceğim TOEFL sınavında yazma bölümü de vardı. Yazma iki çeşit hocam: Akademik yazma, yaratıcı yazma. Kolay olanı akademik yazma. Burada amaç en kolay anlaşılacak şekilde, en akıcı, en sade ifadelerle, belirgin bir çatıyla, okuyucunun işini kolaylaştıracak şekilde yazma. Akademik metinlerde ve ders kitaplarında amaç budur. Ve kolay olanı da budur. Zor olanı ikincisi: Yaratıcı yazma. O bambaşka bir alem. Onun ilkeleri beni aşar. Ben kolay yazılanı, kolay anlaşılanını ele alacağım.
Yazma net düşünceleri ortaya çıkarır. Net olmayan muğlak bulanık görüşler yazılırken ufalanır, yok olur. Demek ki bu konu kafamda yeterince net değilmiş dersiniz. Yazamazsınız onu. Yazsanız da anlaşılmaz, eğreti bir metin olur. Yazmak sizi düşüncelerinizi organize etmeye, zihninizi netleştirmeye zorlar. Ayrıca yazma kültürü düşünme bicimizi de etkiler, daha organize düşünmeye, algılamaya başlarsınız. Yazılı kültürü güçlü olan toplumlar daha yaşanası bir hayat sunar içindeki insanlara. Düşünce, eylemi, eylemler de içinde yaşadığımız kültürün atmosferini oluşturur.
Hocam, kafada önceden bir çatı olsun. Ne söyleceğimizi maddeler halinde listeleyebilelim. Bunları kendimize sıraladıktan sonra metni yazmaya koyulabiliriz. Doğu kültürlerinde önce argümana dair kanıtlar, gerekçeler veya örnekler listelenir onun arkasından esas söylenecek olan argüman söylenir. Bu türden yazıların en güzel örnekleri “işte o çocuğun adı Albert Einstein’dır.” diye biten hikayelerdir. Benim motosiklet üzerine gördüğüm ve bu çatı türüyle yazılmış en iyi yazılardan biri Paolo Volpara’nın İyi sürücünün özellikleri yazısıdır.
(bkz: http://www.motosiklet.net/forum/moto...ellikleri.html)
Yazıda önce gerekçeler sıralanmış, ardından esas argüman ortaya konulmuştur. Doğulu bir yazma kültürü takip edilmiştir. Ve okuması gayet zevklidir. Ancak bu tür bir çatıyla okuması zevkli ve kolay anlaşılır bir metin yazmak çok zordur. Senin benim be*****eğimiz iş değil yani. Bizim olayda batı kültürünü takip ediyoruz. Yani akademik yazmayı. Öne bu metinde ne anlatacağımızı söylüyoruz. Ardından ilk argümanı söylüyoruz. Sonra bunun gerekçelerini, kanıtlarını veya örneklerini veriyoruz. Ardından ikinci argümana, ikinci söyleyeceğimiz noktaya geliyoruz, onu söylüyoruz. Peşine de kanıtlar, gerekçeler, örnekler. BU şekilde tüm argümanları sıralayıp açıklamalarını yaptıktan sonra bir sonuç cümlesi veya paragrafı ile bütün olayın ana fikrini kısaca tekrar veriyoruz. Bu çatıyla yazarsak okuyucu için anlamayı hayli kolaylaştırırız.
Karmaşık cümleler yerine duru, sade ve kolay anlaşılır cümleler seçmek lazım. Akla ilk geldiği gibi yazmaya başlayınca metin hayli karmaşık ifadelerle dolar. Onları sadeleştirip, daha akıcı daha kolay okunan daha kısa cümlelere bölmek akıllıcadır. Ancak bir parça daha fazla ister. “Kusura bakma kısa yazacak vaktim yok” demiş birileri.
Okumayı zorlaştıran en önemli konu noktalama işaretlerini düzgün kullanmamak ve bağlaçları gerektiği gibi yazamamaktır. Karşıdaki ne dendiğini anlamakta zorlandığı için okuması dert olur.
(bkz: http://www.motosiklet.net/forum/moto...ml#post3355890)
Yazım kurallarına uymak elitist ve ukala bir çaba değil, okuyucunun işini kolaylaştırmak için yapmamız gereken bir iştir. Okuyucu ne dendiğini anlamak için dönüp dönüp tekrar okumak zorunda kalır. İş eziyete döner. Bu konuyu, milliyetçi saiklerle de önemseyen kişiler vardır. Bir milletin kimliğinin en önemli ögesi olarak dil ele alınırsa, onu korumak için çaba gösterilmesi anlaşılır bir durumdur.
TDK, sitesinde yazım kurallarını anlatmış. Google’da “yazım kuralları” araması yaparak karşıdakinin kolayca anlayabileceği bir metinde dikkat edeceğimiz temel ilkeleri kolayca bulabiliriz.
(bkz: http://www.tdk.gov.tr/index.php?opti...category&id=50)
Ayrıca Word’ün veya metni yazdığımız tarayıcının (Chrome, Edge, Firefox, Internet Explorer, Safari) yazım kontrol seçenekleri de bize kelimeleri doğru yazmakta yardımcı olacaktır.
Noktalamayı doğru kullanıyor olmamıza, bağlaç olan de’leri ki’leri doğru yerde ayırıyor, bağlaç olmayan de’leri ki’leri birleşik yazıyor olmamıza ve düşünce akışındaki geçişleri ifade edecek bağlaç sözlerini (Bundan dolayı, sonra, buna rağmen, sonuç olarak, ilki gibi) doğru kullanmamıza rağmen bazen yazdığımız metin pek anlaşılır olmaz. O zaman düşüncelerimiz kafamızda net değildir. Belki de sadece söyleyecek bir sözümüz olmamasına rağmen yazmaya çalışıyoruzdur. Buna güzel bir örnek de şurada var:
(bkz: http://www.motosiklet.net/forum/alpa...olabilmek.html)
Yazarın düşünceleri net değil ya da aslında söyleyecek bir sözü yok. Metin nerede argümanı anlatacak diye beklerken yazı bitiyor. İçeriksiz bir yığın izlenimi veriyor. Eğer yazdığımız metinde bu tür bir sorun görüyorsak belki de düşüncelerin olgunlaşmasını, netleşmesini, belirginleşmesini beklemek yazıya sonra devam etmek akıllıca olabilir.
Akıcılık da aslında sağlaması zor olmayan bir özellik. Olayların sürükleyici olmasından bahsetmiyorum. Metnin kolayca akıp gitmesi, okuyucuyu geri dönmeye zorlamadan devam ettirebilmesini kast ediyorum. Hocam şimdi her cümlede temelde iki öge vardır. Cümlenin ilk kısmındaki ögeye A, ikinci kısmındakine ise B dersek her cümle şu yapıdadır:
[A] [B].
Mesela “Tabii devirince yerlere bira döküldü..” cümlesinde
A : devrilme
B: biranın yere dkülmesi
oluyor. Şimdi bu cümleden sonra gelecek olan cümleyi B ile başlatır, C ile bitirirsek akıcılık katmış oluruz. Mesela “Dökülen biralara ayakları, tüyleri değdi.” Sonra da benzer şekilde devam edince hayli akıcı bir metin elde ederiz. Mesela 4 cümlelik akıcı bir metin şöyle görünecektir:
[A] [B]. [B] [C]. [C] [D]. [D] [E].
Bu sıralama ilkesine uyan bir metin örneği şöyle olabilir:
İki kedimizden küçük olanı çok yaramaz. Yerinde duramıyor. Geçen gün koltuğun kenarındaki bira kutusunu devirdi. Tabii devirince yerlere bira döküldü. Dökülen biralara ayakları, tüyleri değdi. Kaçıp gittiği yerde o tüylerini yaladı. Haliyle bira içmiş oldu. Biradaki alkol kedilerin karaciğerinin, böbreklerinin başa çıkamayacağı bir kimyasal. Bu kimyasal sebebiyle kediler ölümle burun buruna gelebilir. Bu durum da beni hayli endişelendirdi. Yakalayıp patilerini silebildiğim kadar sildim.
(Not: Son cümledeki “bu durum da” yerine “bu durumda” yazdığımı düşünün. Okuyanın anlamak için geri dönüp yeniden okumasını gerektirecek bir kusur olur. Yoksa entellikten değil, karşıdakine saygıdan.)
Eğer [A] [B]. biçimindeki bir cümlenin ardına yine A ile başlayan bir cümle veya C ile başlayan bir cümle eklersek okuyucunun işi zorlaşır, akıcılık azalır.
Arkadaş, bu kadar basit bir şeyi anlatmayan Türkçe hocalarına ne uyuz oluyorum biliyor musun? Yazdıkça sinirlerim tepeme çıkıyor. Neyse devam edeyim.
Metnin kolay okunur, akıcı, ilk okunduğunda anlaşılır bir durumda olduğunu kontrol etmek için bir kere okumak çok şifalıdır. Hele metni yazdıktan sonra bir süre bakmayıp taze göz ile baştan okumak pek çok hatayı görmeyi sağlar, düzeltme imkanı verir.
Soru sorarken bile bunu güzel, okuması keyifli bir halde yapmak gayet mümkün. Önce arama yapıp, konu hakkında bilinenlerin neler olduğunu söyleyip, bunların neden bizim işimize yaramadığına ve esas sorumuza lafı getirirsek daha düzgün ifade etmiş oluruz. Düzgün ifade edilmiş soruların forumda daha çabuk ve doğru yanıtlandığını biliyor muydunuz?
Bir de hocam, okumaya değecek bir şey yazabilmek için söyleyecek sözümüzün olması, bir argümanımızın olması gerekir. Bunu sağlamak için okumak ve yaşanmışlık biriktirmek şart. Yani bir yazıyorsak 5 okuyacağız, bir yazıyorsak 5 yaşayıp biriktireceğiz. Sürekli yazıp durunca artık ürettiğimiz şey çöp olmaya başlar. İş olsun, yazmak olsun diye yazmamak, önce kendinde bir birikim oluşturmak lazım. Benim de kendi adıma bir ara verip motosiklet harici kitaplar okumam, motosiklet ile bir yaşanmışlık biriktirmem lazım. Mesela bugün moderasyon keyfiliği ve kuralları üzerine –şimdi silinmiş olan bir- başlık açmış olmam, şu anda motosiklet üzerine değil yazma işinin kendisi üzerine yazıyor olmam da bu ihtiyacın ciddiyetinin bir işareti. Aslında bu yazıdan sonra bir ara verip kendimi yenilemem lazım.
İyi yazmanın vazgeçilmezleri arasında olan ve benim beceremediğim bir konu “duyguya hitap etmek”. Hocam inanlar kendilerine ne sağladığınızı, onlara ne anlattığınızı unutur, okudukları kitabın hikayesini unutur, izledikleri filmin senaryosunu unutur. Ama sizin onları nasıl hissettirdiğinizi, kitabın ve filmin onlara ne hissettirdiğin, yıllarca unutmazlar. Yazınızın insanlarda uyandırdığı his bu yüzden çok önemlidir. Çünkü insanlar duygularıyla hareket ederler. En akılcı olanlar bile, olayların, insanların, okuduklarının kendilerini nasıl hissettirdiğini hatırlar, ona göre davranır. Dolayısıyla, karşıdaki bu yazıyı okuyunca ne hissedecek diye düşünüp oluşmasını istediğimiz duyguyu ön plana çıkaracak şekilde yazmayı becerebilmek lazım. Ama dediğim gibi ben bunu beceremiyorum. Yazmada da karşılıklı konuşmalarda da, ders anlatırken de. Bu konuda iyileşmek lazım.
En önemli olanını en sona sakladım. Güzel bir motto var. “THINK before you speak” diyor. Yani konuşmadan önce düşün.
Söyleyeceğin şey doğru mu, karşıdakine yardımcı olacak mı, teşvik edici, ilham verici mi, gerekli mi, kibar, nazik mi? Bu soruların hepsine evet cevabı verebiliyorsak yazmak kesinlikle daha okuması daha zevkli yazılar üretmemizi sağlayacaktır. Benim çuvalladığım konulardan bir diğeri de budur. Benim kendi adıma, gerçek hayatımda da forumda da bazen bunların bir kısmına evet cevabı veremediğim metinler yazdığım, sonra pişman olduğum oluyor. Bu arada, metni buraya kadar okuyanları tebrik ediyorum. Zira onların aslında bu yazıyı okumalarına gerek yok. Onlar zaten okuma alışkanlığı olan, üç satırdan uzun yazı okumakta sıkıntı görmeyen insanlar. Bu insanlar da zaten düzgün, keyifli yazılar yazarlar.
Forumun daha güzel, daha okunası yazılarının artması dileğiyle, selamlar,