Kapat
Üye Girişi
Motovento
Motomax

Lider Kimdir, Liderlik Nedir?

    REKLAM ALANI
  1. #1
    Forumdan Uzaklaştırıldı Sonsovalye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    11 Ocak 2006
    Şehir
    HAKKARİ
    Motosikleti
    Polaris Kar Motoru
    Aydemir CEYLAN

    İngilizce'den dilimize aktarılan iki sözcük var; Leader (lider), Leadership (liderlik). Bu iki yabancı sözcüğü de yıllardır çoğu kez yanlış kullanıyoruz, farklı anlamlara, algılamalara neden oluyoruz. Toplumda lider yaratmak isteyenler ile liderlik özlemi içerisinde olan ya da bir partinin, bir gurubun ve toplumun lideri olduğunu kendisine yakıştıranlara bu yüzden çok rastlıyoruz. Ismarlama elbise diktirir gibi gençliğe, işçiye, köylüye, partilere daha genelde topluma lider arayanlarımız, lider etiketi ile dolaşanlarımız dün hep oldu, bugün de kendinden menkul liderlerin nasıl liderlik yaptıklarını, kavram kargaşasına neden olduklarını ibretle izliyoruz.

    Lider kimdir, liderlik nedir? Türkiye'nin içinde bulunduğu toplumsal bunalım döneminde konuyla ilgili herkesin bu iki kavramı yakından incelemesi, bilgi sahibi olması gereken bir dönemeçteyiz. Öyle geliyor ki yönetim biliminden haberi olmayan çoğu kişi, İngilizce'deki President (başkan-reis) ve Leader (önder-rehber) sözcüklerini genelde aynı işlev ve bu işlevi yürüten, yüklenen kişiler için eş anlamda kullanıyor.

    İşçi, gençlik, parti lideri derken kastımız, bu kesimlerde yer alan insanların önderi kişi midir yoksa bu kesimlerin yada kuruluşların seçilmiş başkanları mıdır? Her iki sözcüğün aynı kişi üzerinde özdeşleştiği durumlar var mıdır? Her başkan önder, ya da her önder başkan olabilir mi? Daha da ileriye giderek bir kişiye önderlik misyonu yüklerken ondan beklentimiz biçimsel, örgütsel önderlik midir yoksa o kişi karizması, kendisinde doğuştan var olan nitelikleri nedeniyle izleyicilerinin önderi konumuna mı gelmiştir? 20.yüzyılda yaşanan çok hızlı değişimler karşısında yönetim bilimleri ile uğraşanlar, kurumsal ve toplumsal örgütlenmeleri incelerken önderlik (liderlik) kavramı üzerinde yoğun inceleme ve araştırma yaptılar, yukarıdaki sorulara yanıt aradılar. Türkiye, yönetim bilimlerindeki çağcıl araştırma ve düşüncelere hep yabancı ve kayıtsız kaldı.


    Önderliğin Anlamı:
    Yönetim bilimleri ile uğraşanlar göre lider. Türkçe'si ile önder kısacası; "insanları bir amaç peşinde birleştirebilen kişi" olarak tanımlanabilir (1).
    Başka bir tanımlama ile önder; başkalarını etkileme yeteneğine sahip olan,plan ve karaların eyleme dönüştürülmesine öncülük eden, sağlayan kişidir (2). Bu kişinin işlevinin karşılığı olan önderlik ise; her şeyden önce bir sanattır, bir örgütün ya da bir toplumun amaçlarını, özlemlerini gerçekleştirmek için tutarlı ve ilkeli bir düşünce sistemine dayalı olarak bireyleri ve gurupları eşgüdümleme ve güdüleme gücüdür, bu gücün sanatsal bir yaklaşımla eyleme konulmasıdır.


    Bu kısa açıklamadan da görülecektir ki; biçimsel önderliği ya da başkanlığı -yani, genellikle bir seçim, atama sonucu oluşan görev ve bununla ilgili yetki ve sorumluluklardan oluşan etkiyi- doğal önderlikten -yani; üstün kişisel niteliklerin izleyicilerine benimsettirilmesinden doğan etkiden- ayırmak daha kolaylaşacaktır. Kuşkusuz bu iki tür etki birçok durumda az çok birbirine karışmış olabilir, başka bir anlatımla biçimsel, örgütsel önderlik ile doğuştan gelen niteliklerin yarattığı doğal (karizmatik) önderlik kimi durumlarda aynı kişide odaklanmış olabilir. "Yirminci yüzyılın başlarında önderliğin doğuştan kazanıldığı, önder yaratmanın olanak dışı olduğu görüşü kabul görmüştü. Önderlik konusundaki çalışmalar bu yüzden büyük ölçüde önderin kişiliği ile uğraşmıştır"(3). Ancak geçtiğimiz yüzyılın ortalarından sonra yönetim bilimcileri "ne çeşit kişi önder olur?" sorusu yerine "etkili önderler ne yaparlar? Bir önderde olması gereken nitelikler sonradan geliştirilebilir mi? Çağdaş toplum ve organizasyonlarda karizmatik önderliğe gereksinim var mıdır? Önderlik grup dinamikleri içerisinde paylaşılmalı mıdır?"sorularını sormaya başladılar. Gelişmiş ülkelerde
    yönetim bilimcilerin bu soruları sormasını doğal karşılamak gerekir.

    Bilimin ve teknolojinin olağanüstü gelişmeler gösterdiği bir yüzyılda, toplumsal ve örgütsel sorunların çözülmesi için ille de bir kurtarıcının, karizmatik önderin ortaya çıkmasının çoğu kez olanaksız olduğunun bilincindeydiler. Yönetimin bir önderlik sorunu olmadığını, bir bilimsel sistem olduğunu, önderliğe o sistem içerisinde işlevsel bir görev olarak baktıkları içindir ki Türkiye gibi az gelişmiş ülkelerin yaşamakta olduğu bunalımlara düşmediler.


    Türkiye'de hemen herkes, en sorumlu devlet yetkilileri, aydınlarımız, bilim adamlarımız "devlet yönetimi, sistem çöktü, yozlaştı..." diye konuşuyorlar, ancak aynı kişiler kendilerini toplumun önderi görmekten, vazgeçilmez karizmatik nitelikler taşıdıklarını sanmaktan vazgeçemiyorlar. Öyle nitelikleri olsa bile fiziki niteliklerinin o doğuştan geldiğini sandıkları nitelikleri taşıyamadığını anlayamıyorlar. Bir bölümü de çöküntünün gerçek nedenlerini algılayıp araştırmadan, dediğim dedik, günübirlik reçetelerini topluma sunmaktan sakınmıyorlar. Daha tehlikeli olan bir bölümü ise, gizli ya da açık, batılıların kendilerine değil, bizim gibi ülkelere reva gördükleri sömürge sistemlerinin savunuculuğunu yapıyor. Halkımızın çoğunluğu da sadece eleştiriyor, elini taşın altına sokmuyor, tersine ellerini havaya kaldırmış, bir karizmatik önder, açıkça konuşalım bir ikinci
    Atatürk bekliyor. Durum böyle olunca doğuştan önderliğe, karizmatik liderliğe biraz eğilelim hiç olmazsa.


    Zeka, seziş kudreti, fiziki görünüm, yaratıcılık gibi doğuştan gelen özellikler ile eğitim ve deneyim üstünlüğü önderlik için önemli niteliklerdir. Ancak bu niteliklere sahip kişinin önder olarak ortaya çıkabilmesi çoğu kez örgütsel, toplumsal koşullarla da sıkı sıkıya bağlantılıdır. Önderin varlığına temel olacak ortak bunalımlar, korkular (savaş durumu, siyasal, ekonomik, sosyal kriz gibi), çalışmalar, inançlar, ilgiler ya da simgeler yoksa önderi izleyen insanlardan oluşan bir örgütsel, toplumsal bütünleşmenin doğması olanaksızdır. Büyük bunalımlarda büyük önderlerin ortaya çıkışı da bu yüzdendir. Gerçekten büyük olup olmadıkları ise bunalımda dönemde ortaya koydukları eylemin normal dönemdeki yansımaları
    ve getirdiği sonuçlar ile ölçülür, değerlendirilir. Çünkü önder nitelikleri ne olrsa olsun izleyicileri için bir handikapı da beraberinde taşır. Gerçekten önder her zaman tartışılmaz bir tinsel çember içerisindedir. İzleyiciler çoğu kez önderlerinin tüm kişisel niteliklerini eksiksiz değerlendirecek durumda değildirler. Kendisini benimsetmiş bir lideri (önderi) ülküselleştirme eğilimindedirler. Onun zeki, bilgili ve yaratıcı kişi olduğunu sınamasız kabullenirler. Oysa bir ikilem olarak önderler de sürükledikleri kişilerin temel tutumlarını, değerlerini, inançlarını değiştirme gücünü pek seyrek olarak taşırlar. Rollerini de; bu tutum ve inançları, üzerinde anlaşılmış eylem programları çerçevesinde birleştirmek olarak algılarlar. Gerçekte tarihte çok az önder kalıplaşmış, geleneksel yaşam tarzının ve inançlarının ötesine taşarak gelecek çağların düşüncelerini, yaşam biçimini, uygarlık değerlerini önderliğini yaptığı topluma kabul ettirebilmiştir.


    Dünyadaki büyük liderlerin tümünün ortak bir özelliği var; halk yığınlarının o dönemde duydukları başlıca korku ve kaygının karşısına çıkmak
    ve büyük bir kararlılıkla sorunlara karşı olağanüstü çözümler getirme ve bu uğurda savaşım istemi. Önderliğin özünde yatan en önemli, olmazsa olmaz niteliklerden birdir bu. Doğruya, iyiye, güzele sonuçta insana, topluma duyulan saygının öndere verdiği güven, güç ve cesaret.



    Atatürk ve Gandi bu konuda iki önemli simgedir. İki önderin de karşılaştığı sorun; ülkelerinin bağımsızlığı, bunun ne şekilde gerçekleşeceği, kendi kendilerini nasıl yöneteceğiydi. Daha doğrusu Türk ve Hint halklarının eşitlik ve insan onuruna yakışır bir yaşam düzeyine getirilmesi, Avrupalıların bu ülkeler halklarından üstün olduğu, içinde yaşadıkları toplumun geleneksel yönetim ve yaşam biçimine tutsak ve razı olduğu yolundaki yaygın inancın sona erdirilmesiydi. Başta Atatürk olmak üzere her ikisi de en olumsuz koşullarda bile dönemlerinin başlıca sorunlarına, amansız güçlerine karşı durmayı bilmiş ve savaşımı benimsemişlerdi. Kendilerini halka adarken bunun bedelinin ne olacağını da başından kabullenmişlerdir ki halkları onlara önder olma hakkını vermiştir.


    Görülüyor ki karizmatik önder kavramının içinde bugüne değin yönetim bilimcilerince pek değinilmeyen bir başka boyut vardır. Korkusuzluk, korkunun üstüne gitmek ve bedel. Olağanüstü sıkıntıların içinden yoğrula yoğrula, sınana sınana izleyicileri ile bütünleşerek amaçlanan hedeflere ulaşanlara tanımıştır toplumsal önderlik işlevini, önder olma hakkını. Bu bedeli ödeyemeyenlere, sınanmamış kişilere lider gözüyle bakımının ne kişilere ne de toplumlara yararı vardır. Bizim toplumumuzda Atatürk tüm ilkeleri ile en büyük önder olarak yaşamaya devam ederken, önderlik (liderlik) özlemi içinde olanlarla, önder yaratmaya çalışanlara NUTUK'u tekrar tekrar okumalarını salık vererek, yine Atatürk'ün sözleriyle yazımızı

    noktalayalım.

    "Önder olacakların, her ne olursa olsun tutulan yoldan dönmemeye, yurtta barınabilecekleri son noktada, son nefeslerini verinceye değin amaç uğrunda özveriyi sürdüreceklerine işin başında karar vermeleri gerekir. Sırası gelmişken saygıdeğer ulusuma şunu öğütlerim ki, bağrında yetiştirerek başımızın üstüne dek çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz mayayı çok iyi incelemeye dikkat etmekten hiç bir zaman geri kalmasın."

    (1) Cemal MIHÇIOĞLU, Kamu Yönetimi 1973, S.93
    (2) Turgay ERGUN - Aykut POLAT, Kamu Yönetimine Giriş 1978, S.151
    (3) a.y.s. , 150

    kaynak:

    http://lists.debian.org/lsb-discuss/.../msg00015.html


    REKLAM ALANI
    Oktay Motor CF Moto Polaris Mondial
    Motomax
  2. #2
    watercolours - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    15 Kasım 2005
    Şehir
    Coruscant
    Motosikleti
    speederbike
    Atatürk her zamanki gibi geleceği görüp uyarısını yapmış ama nafile tabii bizim millete...
    May the Force be with McLaren Mercedes

  3. #3
    vlad1462 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    16 Ekim 2005
    Motosikleti
    var bişeyler
    yazı için teşekkürler

  4. #4
    tasarslan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    03 Mart 2007
    Şehir
    Adapazar
    Motosikleti
    LX 150
    Güncelleyelim..
    ..İslam kadını dişiliğiyle değil, kişiliğiyle var olandır..

    Gülün dikene katlanması, onu güzel kokulu yaptı. - Mevlâna Celâleddin-i Rûmî


Konu içerisindeki kullanıcılar

Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)

Bu Konudaki Etiketler