BIR IZMIRLI YAZMIS BUNU... .
insan ömrünün en güzel dört senesini; onsekizim’den yirmiiki’me kadarını bağışladım İstanbul'a. her köşesinin kıymetini bilerek soludum ve kazıdım hafızama. ama ne bebek'te yenen dondurma, galata kulesinde saçlarımı uçuran rüzgar, ne Üsküdar sahilinde içilen çay, ne Nevizade' deki buzlu rakı serinletemedi içimi henüz yarısı kurumuş İzmir balkonu kadar...
İstanbul' da aşk, hep biraz hüzündür. gözlerinizden taşan mutluluk ve umudu zapteder, salamazsınız, utanırsınız çevrenizdeki yasam çilesi meşgulü milyonlardan. serin serin okşarken rüzgar, tokatlamaya baslar. Kızkulesi sadece ayrılık anlatır. Beyoğlu sadece siz içip unutasınız diye vardır. Kapalıçarsı'da kaybolursunuz ne aradığınızı da unutarak. anadolu kavagi'nda tüm dertlerden sıyrılmış; nefis bir balığı rakı ile sularken kaçan vapur, tüm yollarınızı kapatır. Hiç bir kartpostala sığmayan Karaköy - Üsküdar, Beşiktaş - Kadıköy, Eminönü – karşı kıyı her yer vapuru manzarası dururken, neden gözlerini yere diker insanlar?
tüm aşkımla kollarımı açıp; dört bir yanına sarılmak istedim İstanbul' un; Beyazıt sahaflarını sevdim, sivil polis çıktılar; Beyoğlu tüneli sevdim, bir salata yemeye yetmedi param; Üsküdar'ı sevdim Kadıköy' e kadar diye almadı taksici; koşmaya kalktım Yeniköy sahil boyu okkalı söz geldi kulağıma. balkonsuz ve elli metrekare bir evde hergün için bir çizik atarak doldurdum dört seneyi, kollarım boşta kalınca. İzmir hep kalbimin ilk aşk köşesinde tazecikti.
temmuz sıcağında yanan ayaklarımı lastik pabuçlarla beraber yıkadığım Karşıyaka’daki cami avlusu, Kemeraltı'nın her sokağını gezerek aradığım şeftali-muzcusu, limonlu turşu suyu, her köşe başı midyecisi, kordon' da buz gibi bira ve gün batimi, Güzelbahçe’de taze balık ve yakamoz. pazarda seçmece sebze, İzmir tulum - dünyanın en güzel peyniri - , buldan bezi gömlekler...
İzmir' i İzmir yapan muhabbettir. herkes acelesi yokmuş gibi yasar. plazalar olmadığı gibi, plazadan taşan insan güruhu da yoktur. açık hava tiyatro ve konserlerine yarısında girebilir İzmir insani, kalbinde sanata saygısızlık asla yoktur, Akdeniz havasından olduğunu sanatçı da bilir ve ayıplamaz. yanık tenle gezer yılın sekiz ayı tüm İzmir, erkeklerde şort, kadınlarında rengarenk uçuşan etekler...
herkes herkesi bilir gibidir. market kuyruğunda bile muhabbet kurulur, kaynaşılır. tüm evler balkonludur ve yazın mutfakta yemek ayıptır. kimsenin gözü kimsede kalmaz ve kalın perde sektörü zayıftır. gece yarılarından sonra bile sahilde yürüyüş yapan kadınlar vardır, aceleleri yoktur. bisiklete bir yerden bir yere gitmek için binilir ve Bostanlı sahilinde güreşmek serbesttir.
tüm kızlar güzeldir, çünkü tenleri yanık, saçları uzun ve sağlıklıdır, hepsi yüzme bilir ve sever, dolayısı ile incedir bedenleri. vapurlar zevk içindir, belki bu yüzden hiç inmeden geri gitmek ücretsizdir. El ele gezilebilir her semtinde, öpüşene gülümseyerek bakılır. sıraya girer insanlar, itişme yoktur. pideci doludur her semt ve pide lahmacunla neredeyse ayni fiyattır. Çiğdem çitlenir yaz akşamları sahil boyu, kaynamış mısır ve dondurma yenir.
ne kadar kaybolursan kaybol, bir yerler mutlaka denize çıkar ve bu hayatin en büyük lütuflarındandır. aşk hep gülümsemektir İzmir' de, sınırı geçtiysen hasret. İstanbul'dan otobüse binip uyuya kaldığımız sevgili ile Sabuncubeli'nde gözlerimizi açtığımızda el ele tutuşmamız dört sene boyunca, rastlantı mıdır, İzmir midir?
bu aksam balık pişiricisine uğramalı, balıklar pişene kadar sahile inip, bir yarim saat yürümeli. balkon'da yenen balığın yanına buzlu rakı eşlik etmeli, yarin belki Çesme' de oluruz, sandaletleri meydana çıkarmalı. sevdikçe daha çok sevmeli. uzattığım kolları bos çevirmedi bu şehir diye, şükretmeli
Sanırım bizim yerimizde duramamamızı çok güzel anlatıyor bu yazı. Akdeniz insanıyız nede olsa. Diğer şehirlere göre Motosiklet ayrı bi zevk, ayrı bi tutku bence. Tadı değişik yani. Yaşasın motosiklet kardeşliği, yaşasın izmir, yaşasın KSK.......