Bugün. Saat gecenin bilmem kaçı. Unutmuşum mektup nasıl yazılır.
Hele hiç şimdiye kadar hiç mektup yazmadığın birine ne yazabilirsin ki? Nasıl söze girersin? Yüzaltmış karakterde “Ah, aşkım sen benim her şeyimsin, bir tanemsin sen!” demek, hele şu içinde bulunduğumuz iletişim çağında çok daha kolay geliyor insana. Her zaman yapıldığı gibi önce ellerinden mi öpmeli, sonra ahbapları mı sormalıyım bilemiyorum. Yoksa önce seni özlediğimi söyleyip, daha fazla konuşamadığımı dile getirmek için “üç nokta” mı koymalıyım en sonuna … Benim gibi çizgilerini bile dillendirebilmekten yoksun biri nasıl konuşturabilir ki yanyana gelen harfleri?
Bugün. Saat gecenin bilmem kaçı. Unutmuşum mektup yazmayı ve seni nasıl sevdiğimi.
Tam dört yıl ve iki buçuk ay olmuş ayrılalı. Ne diyebilirim ki seni çok seviyorum demekten başka? İnan bilemiyorum. Sen benim ilk aşkım, ilk kadınım oldun hayatıma giren. Bana, ben olmayı öğreten … Hani o bitmeyen kumarhane gecelerinde ya da gözyaşlarınla ütülediğin gömleklerimi asarken.
Bugün. Saat gecenin bilmem kaçı. Unutmuşum cümle kurmayı ve gözlerini. Her zaman yaşlı ve durgun bakan gözlerini. Aşkımızı haykıran, kırık kalpli gözlerini …
Bitiremedim halen üniversiteyi biliyor musun? Yalnız yaşıyorum yeni aşklarımla beraber. Bir de köpeğim var adı Ares, dört aylık oldu. Görmelisin bir gün mutlaka, mavi gözlü, beyaz, üzerinde kahverengi benekleri var, küçücük ponpon bir kuyruğu var, doğarken kesmişler. Ah nasıl da unuttum bir de asma yaprağı gibi dolmalık kulakları … Evet, adını Savaş Tanrısı Ares’ten alıyor, doğru. Ama karakterleri zıt merak etme. Aslında tanıştırayım ben sizi, nasıl olur? Eminim ki çok seversin, biliyorum sen de sevdin hep köpekleri, gerçi hiç sevmesen bile Ares öyle şirin ki mutlaka seveceksin, eminim. Ama havalar soğudu yeniden, korkuyorum dışarı çıkarmaya, daha çok küçük hasta olur. Neyse, havalar ısınınca getiririm yanına ilk fırsatta, tabi sizin oradaki bekçilere biraz rüşvet vermek gerekebilir. Ne yapalım, başa gelen çekilir. Ağabeyim hala dönmedi bu arada, çalışıyor sürekli. Geçen hafta konuştuk en son, o da çok özlemiş. “Dönemem ama” diyor, 2006’ya kadar böyle olmak zorundaymış.
Bugün. Saat gecenin bilmem kaçı. Unutmuşum konuşmayı ve en son sana ne zaman seni seviyorum dediğimi.
Sormayı unuttum, babacığımı gördün mü hiç oralarda? Bulabildi mi seni? Senden hemen sonra çıktı peşinden, bilmiyorum seni bulmak için sanırım. Telaşla çıktı, bir yere yetişmek ister gibi bir hali vardı. En son baktığımda gözlerine; yorgun ve mahçuptu.
Bugün. Tam dört yıl iki buçuk ay olmuş seninle ayrılalı. Bu belki ikinci, belki de üçüncü seslenişim sana. Umarım duyuyorsundur beni, çünkü hala seni deliler gibi seviyorum annem.
Mart - 2002