Önemli olduğunu gördüğüm bir konu hakkında, konudan bihaber olanları bilgilendirmek için birinci ağızdan alıntı yapacağım.
Konunun birkaç yönü var. Ben su piyasasına 4 senedir ozon jeneratörü satan bir firmanın sahibiyim. Hemen hemen tüm firmaları tanıyorum. En az 200’ünü ziyaret etmişliğim vardır.
İşin başından başlayayım; maalesef Türkiye’de içilen bir çok su “doğal kaynak suyu” değil.
Bir çoğu kendi kaynağının dışında ek sularla özellikle yazın yakın kuyulardaki sularla ekleme yaparak çalışırlar. Bunu maalesef birçok firma yaptığını bütün piyasa biliyor.
Bunu kim denetleyecek? Sağlık Bakanlığı. Yeterince denetliyorlar mı? Maalesef hayır.
Cebine 1,000,000 TL alan, su fabrikası açıyor ve maalesef çoğu bihaber… Biz anlatıyoruz, bak bu böyle, şu şöyle diye. Orada da gidip, en ucuzuna kaçıyorlar. 2 sene sonra da fabrikayı satoyorlar.
Her fabrikada da yeni mezun, analiz yapmayı dahi beceremeyen, çoğu sadece para tahsil etmeye yarayan ucuz maliyetli mesul müdürler oturuyor. Ve burada da sirkülasyon çok fazla.
30 senelik fabrika sahipleri anlatırlar; 1980’lerde ruhsat almak 7-8 sene sürermiş. 4 mevsim gelip, numune alırlarmış, suda ne kadar dalgalanma var diye. Şimdi bu süre 2-3 ay.
Fabrikayı kurduk. Satmaya başladık. Kime satacağız? Su bayilerine?
Su bayileri kim? Yaklaşık 20,000 tane, işi olmayan, parası olmayan, hamallar…
Diyelimki, su fabrikası, çok düzgün bir şekilde, suyu doldurdu, bayisine teslim edecek. Kamyonu dayadı bayi banta. Arabasının üstü kapalı olması lazım. Kapalı mı? Hayır. Çünkü parası yok.
İstihap haddini aşmaması gerekiyor. Bir kırkayağın resmi kapasitesi 28 ton. Bayi kaç tane su atıyor 1500 civarı. = 30 ton. Araba ağırlığı ile tamamen limit üstü. Fabrika doldurmak istemiyor, ancak sıkıysa doldurma. Hemen seni bırakırım, başka bir fabrikaya geçerim diyor. Ve geçiyor. Fabrika da el mecbur olması gerekenin üzerinde dolduruyor.
İndirdik bayiye suları. Müşteriye dağıtıyoruz. Diyoruz ki, eleman ter kokmayacak, düzgün konuşacak, iyi günlerde kullanın diyecek. Şu sıcakta 20 kiloyu 5 katı çıkarın, konuşacak haliniz kalıyor mu? Bu işi kim yapacak 500-750 TL ayda maaş verdiğiniz, sigortasını yapmadığınız adam yapacak. Peki o ne kadar çalışacak. En iyisi 2-3 ay. Sonra yeni adam, yeniden anlatmak.
Bayiler damacana başına 3 TL kar koymazsa ve ayda 2000 adetten az satmazsa para kazanamaz, yatırım yapamaz, elemanlarını memnun edemez. Ben size söyleyim, bayilerin çoğu 1000 adetten az satar ve ortalama 1,5-2 tl kar ile satar.
Damacana eve geldi. Pompaya taktık. Müşteri aradı suyum kokuyor.
Olanları söyleyeyim; damacana çöpün yanında. Pompa pis çöp havasını içeriye basıyor ve gerisini siz düşünün.
Damacana balkonda. Güneşe maruz kalan suyun gerisini siz düşünün.
Kazasız belasız suyu içti bitirdi müşteri. Ancak o gün arabasının mazotu bitti. Veya iş yeriyse, kompresörün mazotu bitti. Ahmet şuradan boş damacanayı al, git benzinlikten 20 lt mazot al gel.
Mazot yerine ulaşır. Sonra nereye gider? Cevap veriyorum. Su bayisine yeni su almak için değişiklik yapılır. Bayideki en fazla 2 aylık adamın, umrunda olmadığı için damacanayı koklayarak almaz. Diyelimki fark etti. Müşterisine dediki, abla buna mazot mu koydunuz? Cevap; evet, ne olmuşki? Mazotlu damacanayı fark edecek ne teknoloji, ne de sistem var. Olanlarda da bir koku parametresi koyuyorsunuz, diğeri için başka bir kit almanız gerekiyor. Ancak Türk milletinin yaratıcılığına yetişmek mümkün olmadığı için o yüklü ve bilinmez yatırımdan vazgeçiyorsunuz.
Neler mi geliyor? Ayran, benzin, mazot, yağ, oyuncak, çiş vs…Hemen aklıma gelenler…
O mazotlu damacana tamamen manuel bir process’ten geçerek doluma gitmeye çalışır. Eğer fabrikanızda işçiniz memnun, parasını zamanında alıyor ise yıllardır çalışıyordur. Tecrübeli koklamacılar bu işi çözerler. Ve böyle damacana hemen imha edilir. Ama tamamen manuel.
Veya herşey düzgün. Ancak damacananın süresi doldu. Süresi 2 yıldır. Ortalama 60-70 dolumdur. Bunu sayan sistem var? Yok. Bunu bir firma denedi. Ben de süreçlerine yardımcı oldum. Üzerine barkod koyuldu ve sayıldı kaç defa dolum yapıldı diye. Ancak sürdürmek zorluklar sebebiyle mümkün olmadı. Bugün en çok satılan suların altlarına bakın. 2010 ve aşağısındaki damacanaların doldurulmaması ve kullanılmaması gerekiyor. Ancak buradaki finansman yükü, tamamen bayide olduğu için ve yukarıda bahsettiğim sebepten güçsüz oldukları için, bu stoğu yeni tutmak finansal olarak mümkün değil.
Bilirsiniz, ne kadar güzel ürün üretirseniz üretin, ambalajınız pis olursa, ürününüz de pis olur.
2008’de içme suyu olan bir çok ünlü bir yabancı marka, bugün nasıl oluyor da, doğal kaynak suyu ruhsatı alıyor.
Bu iş, sağlık bakanlığı ekiplerinin deneti elemanlarının denetlenmesi ile başlar. Büyük su markalarının arkası kuyu dolu. Resmi ruhsata göre günlük kapasitesi yaklaşık 500 adet olan fabrikalar, nasıl oluyor da günde 30,000 adet satıyorlar? Bunlara memur zihniyetli, denetimciler bilmiyorlar mı?
Başka bir şey daha? Pompa musluk suyu satmak yasak.!!!! Yakacık’ta, Beykoz’da pompa ile su satılıyor. İl sağlık buna neden izin veriyor. Oysa Y-A-S-A-K.
Belediyeler tankerle içme suyu dağıtıyorlar. Nerede izin, nerede analiz? Su nereden geliyor?
Ben size söyleyeyim; bu iş kime yarar? Ev arıtma cihazı satanlara. Peki, o cihazlar arıtma mikrobiyolojik arıtma yapıyor mu? Hayır. Ozon, UV veya klordan hiçbirisi yok…
Sağlık bakanlığı buna ses çıkarıyor mu? Hayır…
Bu ülke her alanda olduğu gibi, işini iyi yapanın değil, işini “bilenin” köşeyi döndüğü bir ülke olacak. İktidarlar değiştikçe, zenginlerin adı değişiyor…
Biz bu zihniyetle hiç birşey yapamayız…
Gerçekten düzeltmek istiyorlarsa, önce yönetmeliği düzenlesinler. Tamamen İngilizce’den Türkçe’ye çeviri. Kimse bir şey anlamıyor. Bir tercüman üretimi..
Bu yazıdan sonra konuştuğum bir abim, herkesin su deyince aklına ilk gelen firma olan markanın kaynağını görmüş. Dediği o ki insanlar orada yüzüp etrafında piknik yaparlarmış ve oradaki küçükbaş hayvanlar o havzadan su içermiş, herkes hayatından o kadar memnunmuş ki, denetime gelen sağlık müfettişleri bile oradan mutlu bir şekilde ayrılırlarmış