eskiler alıyorum
eskiler alıyorum
alıp yıldız yapıyorum
musiki ruhun gıdasıdır
musikiye bayılıyorum
şiir yazıyorum
şiir yazıp eskiler alıyorum
eskiler verip musikiler alıyorum.
bir de rakı şişesinde balık olsam
orhan veli
eskiler alıyorum
eskiler alıyorum
alıp yıldız yapıyorum
musiki ruhun gıdasıdır
musikiye bayılıyorum
şiir yazıyorum
şiir yazıp eskiler alıyorum
eskiler verip musikiler alıyorum.
bir de rakı şişesinde balık olsam
orhan veli
Aaaa evet cemal Usta'yı unutmuşuz değil mi?
BENİ ÖP SONRA DOĞUR BENİ - CEMAL SÜREYA
Şimdi
utançtır tanelenen
sarışın çocukların başaklarında.
Ovadan
gözü bağlı bir leylak kokusu ovadan
çeviriyor o küçücük güneşimizi.
Taşarak evlerden taraçalardan
gelip sesime yerleşiyor.
Sesimin esnek baldıranı
sesimin alaca baldıranı.
Ve kuşlara doğru
fildişi: rüzgarın tavrı.
Dağ: güneş iskeleti.
Tahta heykeller arasında
denizin yavrusu kocaman.
Kan görüyorum taş görüyorum
bütün heykeller arasında
karabasan ılık acemi
- uykusuzluğun sütlü inciri -
kovanlara sızmıyor.
Annem çok küçükken öldü
beni öp, sonra doğur beni.
KALMAK KADAR ESKİ, GİTMEK KADAR YENİ OLMAYANDIR ÖZLEMEK!
BEDDUALARI DENEDİM, HİÇ BİR İŞE YARAMIYOR!!!
KEŞKE, KÜFÜRLERE DE DUADAKİ GİBİ, "AMİN" BENZERİ BİR ŞEY DİYEBİLSEK....
Bir tek seni sevdiğim doğruydu...
Ve bu doğru yüzünden hayatım yalana battı...
Sen beni dışladığından beri beni sevenlere bir hayalet hediye ettin...
Tepeden tırnağa aşka,tepeden tırnağa özleme batmış bir hayalet...
Kimisi senin beni beklettiğin kapıda beni bekledi.Seni beklemekten yorulur, onunla birlikte çekip giderim diye buralardan...
Ve ben en çok onların sevgisine inandım.En çok onlara derinden üzüldüm.
Ve hep merak ettim, karşılıksız ve onca yıl bir hayaleti nasıl böylesine
sevebildiler diye...
Dünyanın iyi bir yer olduğuna ve yaşamak için çok sebep bulunduğuna,
bu insanların bir hayalete duydukları o akıl almaz, o sonsuz sevgileri
yüzünden bir kez daha inandım...
Seni unutmak için başladığı her aşkı yine seninle aladatan bir
hayalete...
Seninle kendini, bütün düşlerini, çocukluğunu, yaşadığı bütün acıları aldatan bir hayalete...
Bir tek sana duyduğu sevgisi doğru olan,
bu yüzden bütün hayatı bir yalan olan hayalete...
Cezmi ERSÖZ... ( BUEN ÇOK SEVDİĞİM ŞİİRDİR)
''Carpe Diem''
YAĞDIKÇA
Kavim göçlerinden bu yana ağlayan
Ve durmadan
Cep kanyağı yakıcılığında ezgiler
Çalan, çaldıran, yakalatan
Adı bende gizli bir kadındı İstanbul
Şehre bir yağmur yağdı
Ben ağladım
Sevilirken ayrılmak mı kaldı Bizanstan
Yalan dolan yoktu gözlerde sadece ses
Verilen sözler birdi edilen yeminler sıfır
Eşyalar alındı fotoğraflar söküldü
yerlerinden
Bir aşkın izlerini yok edecek yeni bir aşk
sipariş edildi yeniden
Bir şehre yağmur yağdı
Ben ağladım
Kim daha çok yalan söndürdü çay
bardaklarında
Hangisi talandı demli öpücüklerin
Ve buğularda yitirilen kimin adıydı
Bir aşktan diğerine kaç saate gidiliyordu
Soyulur muydu kabuğu hayatın
Yoksa bütün vitamini kabuğunda mıydı?
Yağmur şehre bir yağdı
Ben ağladım
Ben ençok seni götürdüm giderken
Aklımın nakliyesiydi asıl yoran taşıyıcıları
Yardan düşmüştüm yaralarım yardan armağandı
Ben sevmeyi beceremedim belki de sevilmeyi
Benim sevmeye engel evcil acılarım vardı
Ben yağmur ağladım bir şehre yağdı
Ben şehre ağladım bir yağmur yağdı
Ben bir ağladım şehre yağmur yağdı
Ben...
Yağmur...
Ağladım...
YILMAZ ERDOĞAN
ve çılgın şair ÖMER HAYYAM...
800 yil once ..Saka gibi ama degil!
'Irmaklarından şaraplar akacak' diyorsun
Cennet-i alâ meyhane midir?
'Her mümin'e iki huri' diyorsun
Cennet-i alâ kerhane midir?
* * *
Tanrı bize cennette vaat ettiği şarabı
Niçin haram etsin bu dünyada, akla sığar mı?
Bir sarhoş arap, devesini vurmuş Hamza'nın
Peygamber de yasak etmiş arap'a şarabı
* * *
Beni özene bezene yaratan kim? sen
Ne yapacağımı da yazmışsın önceden
Demek günah işleten de sensin bana
O zaman nedir o cennet cehennem?
* * *
Kim senin 'yasa'nı çignemedi ki söyle?
Günahsız bir ömrün ne tadı kalır söyle.
Yaptığım kötülüğü kötülükle ödetirsen eğer
Seninle benim aramda ne fark kalır ki söyle
* * *
Tanrı bizi çamurdan yarattıgında
Biliyordu bu dünyada ne işimiz olacak
İşlediğim günahlar hep onun emriyledir
O halde cehennemde beni niçin yakacak?
* * *
İsyan edip karşında duracağım, neredesin?
Karanlığı, ışığa yoracagım, neredesin?
İbadete karşılık cenneti alacaksam
'Bağış mı ticaret mi' diye soracağım, neredesin?
* * *
Kör cehalet çirkefleştirir insanları.
Suskunluğum asaletimdendir.
Her lafa verecek bir cevabım var elbet
Lakin bir lâfa bakarım laf mı diye,
Bir de söyleyene bakarım adam mı diye
* * *
Dünya, üç beş bilgisizin elinde
Sanırlar ki tüm bilgiler kendilerinde
Üzülme, eşek eşeği beğenir
Bir hayır var sana kötü demelerinde
* * *
Sen bu dünyanın sırrına eremezsin
Erenlerin dilini de sökemezsin
Öyleyse iç şarabı, cennet et dünyayı
Öteki cennete ya girer, ya giremezsin
* * *
Niceleri geldi, neler istediler
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler
Sen hic gitmeyecek gibisin değil mi?
O gidenler de hep senin gibiydiler
******
İçin temiz olmadıktan sonra
Hacı hoca olmuşsun kaç para
Hırka, tespih, post, seccade güzel
Ama TANRI KANAR MI BUNLARA
Sen sofusun hep dinden dem vurursun
Bana da sapık dinsiz der durursun
Peki, ben ne görünüyorsam O'yum
YA SEN NE GÖRÜNÜYORSAN O'MUSUN
Sen içmiyorsan içenleri kınama bari
Bırak aldatmacayı iki yüzlülükleri
ŞARAP İÇMEM DİYE ÖVÜNÜYORSUN AMA
YEDİĞİN HALTLAR YANINDA ŞARAP NEDİR Kİ..
Ey kara cübbeli senin gündüzün gece
Taş atma dünyayı bilmek isteyenlere
ONLAR YARATANIN SANATI PEŞİNDELER
SENİNSE AKLIN ABDEST BOZAN ŞEYLERDE....
Ben kadehten çekmem artık elimi;
Tutmam senin kitabını minberini.
Sen kuru bir softasın, ben yaş bir sapık
CEHENNEMDE SEN Mİ DAHA İYİ YANARSIN, BEN Mİ?..
Seni kuru softaların softası seni
Seni cehenneme kömür olası seni
Sen mi haktan rahmet dileyeceksin bana ?
HAKKA AKIL ÖĞRETMEK SENİN HADDİNE Mİ ?
Yaşamın sırlarını bileydin
Ölümün de sırlarını çözerdin
Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok
YARIN AKILSIZ NEYİ BİLECEKSİN
Ey kör!
Bu yer, bu gök, bu yıldızlar, boştur boş !
Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş !
Şu durmadan kurulup dağılan evrende
BİR NEFESTİR ALACAĞIN, O DA BOŞTUR BOŞ !
KALMAK KADAR ESKİ, GİTMEK KADAR YENİ OLMAYANDIR ÖZLEMEK!
BEDDUALARI DENEDİM, HİÇ BİR İŞE YARAMIYOR!!!
KEŞKE, KÜFÜRLERE DE DUADAKİ GİBİ, "AMİN" BENZERİ BİR ŞEY DİYEBİLSEK....
Yağmurlu ve upuzun bir yolu düşe kalka yürümeye çalıştım.
Ve inanılamayacak kadar duygusal bir geçmişimiz oldu seninle.
Üstelik biz bunu bir ömür boyu sürüp gider sanmıştık.
Beni tutma öyle sahnelere gelemem, beni tutma çok kötü yanılırsın.
Yıllardır öyle biriktim, öyle gerildim ki,topyekün boşalır toz olur dağılırsın.
Sen benim en ince dilimde türkümü çaldın
Sen benim en ücra duygularımı talan ederek beslendin
Her şeyin merkezi sendin ve her şey senin etrafında dönerdi.
Bar köşelerinde tükenip kaldırımlarda ararken kendimi, Gelip sana sığınırdım.,umutlarım bir kez daha sönerdi.
Beni tutma şantajlara boyun eğmem.
Beni tutma hırsımdan çatlarım.
Yıllardır öyle sabrettim öyle doldum ki,
Şimdi yanardağlar gibi birden patlarım.
Bir yavru serçe hayata bağlanır gibi ağzım açık bağlandım sana,
Bir topal karınca yuvasına yaklaşır gibi, titredim ve heyecanlandım,
Bu akşam çekip gitme adına bütün ömrümü ve seni sildim.
Bir tuhaf senaryoydu ve bu senaryoda zavallı bir figürandın sadece, anlatamam
Kumlara yazılmış sözcükler kadar kısacıktı ümidim.
Ve anladım ki bir takım şeyleri ben ilk dalgada yitirmişim.
Beni tutma ben senin dizlerine çökemem
Beni tutma ellerinde kalırım, kırılırım
Yıllardır öyle daraldım öyle bunaldım ki;
Şimdi bir saniye bile oyalarsan çıldırırım.
SEN, kalbimi emanet edecek kadar güvendiğim, dost bildiğim.
SEN, bir lokmayı bile hazmedemeyip birlikte yediğim.
Yatalak olsan altına yapsan bile iğrenmeden, alırdım dediğim
Bu nasıl insanlıkmış, bu nasıl arkadaşlıkmış, bu nasıl vefaymış
Bu nasıl acıymış ulan bu nasıl vicdansızlık, bu nasıl cefa
Beni tutma gazabım yakar ellerini, beni tutma hurdahaş olursun.
Yıllardır öyle kırıldım, öyle küstüm ki,bir ah ederim kaskatı kesilir taş olursun.
Ben şimdi gözüne sokuyorum dünyaya,ama sen körsün ısrarla görmüyorsun
Ben şimdi beynine sokuyorum hayatı, bir türlü algılamak istemiyorsun.
Hala o aptal köşende oturup, beni öngörülerinle yargılamak ne kolaymış.
Peki! gördüklerimi gördün, yaşadıklarımı yaşadın mı SEN!
Peki devrik heykellerin önünde düşsüz yanılgıları o yüce gururlarıyla,
Yoksul fakat dürüst bir mızrak gibi dimdik duranların acısını yaşadın mı SEN!
Beni tutma gömleğim kan içinde, beni tutma darmadağın olursun
Yıllardır öyle çok yedim öyle çok doydum ki
Şimdi bir tükürürüm kaskatı olur rezil olursun
Ey kir içinde yüzenler, herkesin atına binenler
Ey sürünenler, ey bölenler, bölünenler,
Herkesi birbirine düşürüp, sinsice sevinenler
Ey gençliğimi harcayanlar, ey kağıttan kaplanlar, zavallı sıçanlar.
Ey ciğeri beş para etmezler, ey sıkıyı gördü mü fellik fellik kaçanlar
Ey darbe kaçkınları, orta yolcular, dönekler, sümüklü böcekler
Ey ispiyoncular, bozguncular, medya çömezleri yüzü yırtılmış köçekler, ibneler
Beni tutmayın ulan burama geldi dayandı.
Beni tutmayın bozarım bu kirli numaranızı
Yıllardır öyle çok sömürdünüz, öyle çok kan kusturdunuz ki
Ulan bir şarjöre diz çöktürürüm ALAYINIZI! .......
Yusuf HAYALOĞLU ( bide bu tabi vazgeçemem asla
''Carpe Diem''
LEYDİ LİYAN
üstümün başımın kusuruna bakmayınız
ben aşkı böyle mat siyah giyinirim
aristokrasisi reveransla başlayan cümleler
ve mayhoş şarap tadında bir busecik tadarım
ve küstahça bakarım adamın yüzüne Leydi Liyan
Ayran içer gibi anadoluda bir köyde
yığılıp kaldım kollarınızda, yorgun ve terli
ve koyun otlatmadım hiç ama
sevdim bir kuzu gibi kucağımda uzanmanızı
ben ilahlarca kutsal bir lanetle gömülüp kollarınıza
bekledim yüzyıllar boyu parmaklarınızla çıkmak için
ve parmaklarınızda parlamak için yeryüzünde
ve saçınıza basit taşlı bir saç tokası
tırnaklarınızda hırpalanması için derimin
evet Leydim,
tek parlayan yerdir bedenimde gözlerim
ormanlar sevdim senin gölgende Leydim
yıldızlar sevdim gözlerine baktıkça yüreğimde parıldayan
ırmaklar sevdim terinin damlası aktıkça gerdanınıza
ve şellaleler düştüm göğsünüzden kasıklarıma
inci ısırdı dudaklarımı,
ben çilek emdim sarmaşık ağacınızdan
kutsandım ilahlarca
bana aşk işlemezdi, periler ipeklerinden işlediler Leydim
bu yüzden ben aşkı ben böyle mat siyah giydim...
YÜREKÇE!!!
09/10/2008 – MERSİN
LEYDİ LİYAN - II
yoktunuz mu sanıyorsunuz
yanılıyorsunuz....
ve kollarım sizinle sıcak
yastığımda soluk izleri dudağınızın
ve rujunuz hala aynamda görünüyor leydim
bir anadolu aşkı yaşasaydık
kuşkusuz siz kırçiçekleri severdiniz
bir avrupa aşkı yaşasaydık
yine aynı çiçekleri isterdiniz
bir evren aşkı yaşıyoruz oysa
saçlarınız kır, gözleriniz çiçek
siz kırçiçeklerini
ben sizi severim Leydim
evreni sevmek kolay ve güzel
evreni bir insana indirgeyip,
dudaklarında aytozunu tatmak
evreni büyük tasvirlerle anlatmak
aşkı ilahi cümbüşte çalmak
-bir kuyrukluyıldızın sırtında
bakınız,
elim yüzüm üstüm başım alfabe
bir lisanım var sevdaca
konuşurum aşk aşk
susarım özlem özlem
sabrım kavuşmak sanrısıdır
beklenecekse o sabah öpücüğü beklerim
dudaklarım çöl, yağmur olunuz Leydim
YÜREKÇE!!!
20/10/2008 - PAZARTESİ
10:26 – MERSİN
LEYDİ LİYAN - III
bir güzel yağmur ki sorma,
gözlerin gibi berrak damlalarla
bakışın kadar durulandı evrenim
sitemsiz bulutlar sardığında dağlaşmış başımı
böğürtlen dudaklarınızın dikeni batar etime
tatlı bir acıyla irkilir bedenim
güneş yanığı gibi yanık bir kırmızısınız Leydim
merak ediyorlar sizi, neden-nasıl-kim siniz?
oysa bende gömülü, kadim bir lahitsiniz
eğer tasviri gerekirse fiziğinizin;
saçlarınız zonguldak kömürü
teniniz konya ovası
gözleriniz bir damla akdenizdir
asi misali,
gözyaşınız yanağınızdan akar gözpınarlarınıza
parmaklarınız trakya trakya uzanır uçlara
ayaklarınız erciyestir, ağrıdır
ve terinizin tadı benzer tuz gölümüze
sinirlendiniz mi; karadeniz olursunuz
bazen de keder içinde marmara olup sokulursunuz duldanıza
egede adacıklar gibidir gülümsemeleriniz
nemrutta gün batımıdır uykularınız
ve gümrük kapıları kadar kaçakçılıkla sevişirsiniz de
uyanışınızda ülkem olur toparlanırsız Leydim
sıcak ekmek kokulu bir fırın gibi yüklüsünüzdür artık
oğlanlar ve kızlar doğuracak umuttasınızdır
yanaklarınız bayrak bayraktır, avuçlarımda dalgalanan
ve siz artık yeni bir soyağacısınızdır Leydim
doğum doğum bir altun gök altında gebeliği sonlanan
YÜREKÇE!!!
15/11/2008 – 18:55
CUMARTESİ – MERSİN
LEYDİ LİYAN - IV-
inanmıyorum artık
tanrıların yalan söylemediğine
ve şaşırmıyorum
sunaklardaki kanın neden kurumadığına
kartalların kahramanca çok yüksek uçtuğuna
ve ölülerin çürüdüğüne inanmıyorum baktıkça aynaya
tenim değdiği zaman teninize saten örtünün altında
çiselediğiniz zaman etime damla damla
ilkbahar başlangıcı koktuğunuz zaman Leydim
ve patlayan tomurcuk gibi gözlerinizde renklenince dünya
papatyalar fallaştıkça
bulut maviye sarmalandıkça
yalan söylüyor tanrılar ve tanrıçalar
işte bu yüzden göllerde sazlıklar mutlu değiller artık
bu yüzden buğday eski renginde değil
sanki siyah bir okyanusun ortasında
batırmak gibi teknemi
yahut
yelkenlerini yırtıp kendi kotramın
veya kendimi torpillemek nükleer bir denizaltıdan
ya da mutsuzluğumu anlatabilmek adına
bir yunus olup vurmak kendimi siyahın kumsalına
seni yaşadığımda değil,
-hiçbir zaman da yaşamadım Leydim-
huzurdun seni yazdığımda yalnızca
tıpkı, derin bir kılıç yarası almış yılkı gibi
kılıcını sırtında taşıyan
ve vurulan kılıçlarla
savaşıp kılıçlar için
yaralanıp kılıçlardan
çeliği yine de sevip
ayaklarının altında
korda dövülmüş bir nal
ve onun mavi ışıltısında hayal
ve işte o hayalin ortasında Leydi Liyan
ben sizin hayalinizde bile
sımsıcak nefesinizde dalgalanan şarkıları
sessizce solumanızı sevdim...
ve dudaklarınızdan şunu hiç unutmadım
-sen güneş kadar uzak ve yalnızsın
oysa güneş de sönecek bir yıldızsa
sönmekten olduğu gibi
yanmaktan da korkmamalısın -
18/11/2008 – SALI
12:25 – MERSİN
LEYDİ LİYAN –V-
her adımımız sevdanın çıkmaz sokaklarına götürdü bizi
çok büyük yürek gümbürtüsüydü topuk seslerimiz
ve gök çok yüksekti
yıldızlar çok soluk
ve türkülerimiz baki bir kubbedeydi, daim çınlayan
divanı şiir, meskeni ol gani seddar'dı Leydi Liyan
liyakatındaydık aşkın demini altun taslarda içmenin
aşka tövbe edip, bir bakır çanakça satılmanın bit pazarlarında
sabır susmuşum, öfke sıkmışım dişlerimde Leydim
ben belki bu yüzden böyle sert bir rüzgar gibi sevişirim
fırtına vurup dudaklarınıza, al meyvalar düşürürüm gerdanınıza
teninizde lodoslarım dalgalandırır terinizi
ve siz sönmemiş bir yanardağda gezdirdiniz ellerinizi
aşkı silelim hadi?
yok başka!
ve unutalım?
yok başka!
biliyorum;
yok saymayı bildiğimden başka yok hiçbir şeyim
ve ben bildiğimden şaştığım için maalesef böyleyim
yağmur yağıyor ince ve ipil
türkülerdeki sohbet buharıdır şimdi soluğum
sımsıcak bir çay kementlendiğinde boğazıma
hicret ederim bir bulut üstünden bir başka yıldırıma
saklımda bir siluet kemiriyor görüş mesafelerimi
dağların ardında değil artık batması
ve yine dağların ardından doğması
sıcağı ve soğuğu yanılsatması umurumda değil güneşin;
el-pençem, mağdurluğum ve yarasamsın benim
karınca yuvamsın, harabelerinde fidelerin kök seyyahlığı
çekirge sıçrayışımsın üç defadan fazla
ve üç defadan fazla vurulup düştüğüm,
düştüğümde sarıldığımsın...
derin suların yüzünde ay pırıltısı gibi
romantik bir yanılgısın, uğrunda dize katledilen
şeytanlığımsın karanlıkta, kod adı : zina
oysa ki bulduğumuz siyah bir ziyan
ve sen terleyip titrerdin, ben damlardım senden Liyan
türkçeyi deşivermek karnından ve beyninden
söylenmemiş gibi yapmak
duymamış gibi dinlemek sevda sözcüklerini
uyur gibi yastık altında saklayıp
sanki bir mücevher saklarmış gibi başımızı
ve örtmek mücevher kutusuyla şaşırmamızı
ve sonra sabah olduğunda,
bir kuş ölür gibi
sessizce ve çırpınarak durduğunda yağmur
yani bulutların eli-ayağı çekildiğinde
biz bize kaldığımızda yani
bizim bizden başka sevişkenliği olmayan
yani duygularımızın geometrisinde
üçgen, beşgen, sevişgen parametrelerinde
yüreğimden beynime çakılan dik açının açtığı yarasamsın
ama nedense hiçbir yaramdan kan akıtamazsın
ve o kuş öldü çoktan Leydi Liyan
o kuş sanki hiç yaşamamış
ve sen kanat olmamışsın ona, ben gökyüzü olmamışım
tenimizde süzülmemiş o tüysel yumuşaklık
ve o ters
o sert rüzgar hiç vurmamış teknemize
alabora olan dalgakıranmış oysa
haberimiz yokmuş gibi yapıp
gömmüşüz yüreğimizi o kusursuz fırtınaya
evet Liyan,
kuş öldü
gökyüzü çöktü kendi ayakları dibine
serseri bir çağırış şaşırıp yolunu ulaşmadı menziline
su öldü
okyanus öldü
yağmur dindi de
ölümüm hala bitmedi...
ben uzun uzun ölürmüşüm, bilmezdim
oysa, birden bire oluverir sanırdım, öyle değilmiş!
dirilmem de imkansızmış artık, öğrendim
ölü tanrılar şehri bana imar edilmiş
can erimiş, gam donmuş, vuslata esmiş ömrüm soğuk yel gibi
desem ki geç kalmışak ne anlamı var artık, kekremiş ol dem gibi
candan geçmişem çünkü, dirim benle değildir, terkeden o yar gibi
cananın gamını paha biçip almışam, vermişem bila bedel nefsimi
her yan soğuk, ıslanmış çukurda, her yan zemheri gözlü zebani
derin bir karanlıkta korkular, kadim-i hamaset mefta bir serseri
ne dem vururum artık yanmaktan, ne de umurumda değil külüm
dalın kırdıran gülün soykasına minnet etmez bir bülbülüm
ben bülbül iken bir fani mekanda kalıram baharsız lalezarda
çarıkların ve gözyaşının bile eşi olur, beni niye tekçe sanarsın
bülbülden kalan bir avuç tüydür bir de sitemkâr zar-ı ahuzarda
kül olmuştur bilinmez gül kurusundan Yürekçe!!! anlayamazsın
tek sanırlar beni oysa ki çok kişiyem, Pirlerin dergahında
çokumuzu asarlar da tek boyun kırılırız, gül dikeni dârında
gül güzel değildir bize aslen, biz severiz gülün kanatışını
biz yari yaratıp varedeni buluruz kanayan yaralarda
Ganimeti bulduk buhur kokan toprakta yağmuru koklar gibi
sabrı dilemekte Yakup misali tanrı andı bir mikenk taşı gibi
ne doğmuşum, ne ölümüşüm saymışmışım ebediyyet gibi
mâhlâm parmak izimdir rabden, kında zülfikâr gibi
bulmuşam ve kaybetmişem hiç bilmemekten yeğdir bana
bilmek ve ve öğrenmekde dimağım tanrıdan lütuftur bana
Yürekçe!!! dedim, Yürekçe!!! yaptım, Yürekçe!!! yakışır bana
yiğit namıyla anılır, nam nişana meyil kusur olmuştur bana
YÜREKÇE!!!
01/12/2008 – PAZARTESİ
16:56 – MERSİN
KALMAK KADAR ESKİ, GİTMEK KADAR YENİ OLMAYANDIR ÖZLEMEK!
BEDDUALARI DENEDİM, HİÇ BİR İŞE YARAMIYOR!!!
KEŞKE, KÜFÜRLERE DE DUADAKİ GİBİ, "AMİN" BENZERİ BİR ŞEY DİYEBİLSEK....
Birisi Olacaksa; Geçmişimi Merak Ederek Değil, Geleceğimi Hayal Ederek Gelsin..! Korkaklarla Yürüdüğüm Yolda... TEK KALMAKTAN YORULDUM...!!"
''Carpe Diem''
KALMAK KADAR ESKİ, GİTMEK KADAR YENİ OLMAYANDIR ÖZLEMEK!
BEDDUALARI DENEDİM, HİÇ BİR İŞE YARAMIYOR!!!
KEŞKE, KÜFÜRLERE DE DUADAKİ GİBİ, "AMİN" BENZERİ BİR ŞEY DİYEBİLSEK....
hiç becerim olmamıştır genelliklede okumam ama biri okursa çok güzel dinler duygulanırım ellerinize sağlık okudum da biraz
Geçer elbet efendim;
bazısı teğet geçer, bazısı deler geçer,
bazısı deşer geçer, bazısı parçalar geçer.
Ama mutlaka geçer ... ''
''Carpe Diem''
sevginin böylesini anlayacak sevgili...
Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı?
Felekler yandı âhımdan murâdım şem’i yanmaz mı?
Kamu bîmârına cânan devâ-yı derd eder ihsan,
Niçin kılmaz bana derman beni bîmâr sanmaz mı?
Şeb-i hicran yanar cânım töker kan çeşm-i giryânım,
Uyarır halkı efgaanım kara bahtım uyanmaz mı?
Gül-i ruhsârına karşu gözümden kanlı akar su,
Habîbim fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı?
Gamım pinhan dutardım ben dediler yâre kıl rûşen
Disem ol bi-vefâ bilmem inanır mı inanmaz mı?
Değilim ben sana mâil sen ettin aklımı zâil.
Bana ta’neyleyen gaafil seni görgeç utanmaz mı?
Fuzûlî rind-i şeydâdır hemişe halka rüsvâdır,
Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı?
Fuzuli
---------- Post added at 05:51 ---------- Previous post was at 05:42 ----------
ey sevgili kimsin?
toprak mısın?
umman mısın?
nefes misin?
yoksa sessiz bir ölüm mü?
topraksan korudun mu?
ummansan içinde kaybettin mi?
nefes isen can verdin mi?
ölüm isen can aldın mı?
sen kimsin sevgili?
yoksa sadece yabancı mı???
---------- Post added at 05:58 ---------- Previous post was at 05:51 ----------
...Herkes öldürebilir sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!...
...Herkes öldürebilir sevdiğini...
---------- Post added at 06:11 ---------- Previous post was at 05:58 ----------
Dostum; ben gönlümü senden yana yolladım..
onun bir daha benden yana gelmesi mümkün değil..
ey yay kaşlı, okun ne zaman göğsümden yana doğrulsa,
o okun ucundaki demirden yana göğsümü germezsem,
erkek değilim..
ey dost gönlümü aldın..
şimdi maksadın cânım ise,
ben cânımı ve bâşımı çoktan koydum bu yolun üstüne.. muhibbi
---------- Post added at 06:19 ---------- Previous post was at 06:11 ----------
en sevdiklerimden
Mecnun değilim dost; lakin çağırırsan çöllere gelirim.
Sana yalan halde gelmem, toplarım özümü, yalın halde gelirim.
Kapıyı çaldığında "kim o ?" dersen;
ben olmam kapında sen olur gelirim.
Sen gel de yeter ki , yola yük olmam, yol olur gelirim...
Hz.Mevlâna
---------- Post added at 06:30 ---------- Previous post was at 06:19 ----------
şems ' unutmamak gerekir
Aşık olmakla sevmek arasındaki farkı sormuşlar (?)
Cevaplamış Şems:
Senin baktığına herkes bakar; ama senin onda görebildiğini herkes göremez. Herkes aşık olabilir; ama hiçkimse senin gibi sevemez. Tek fark sensin.Seni özel kılan sevdiğin değil, sevgin...
evet benim farkım var...
BİZİ BİLEN BİLİR,BİLMEYEN KENDİSİ GİBİ BİLİR
tek dostum yalnızlığım
hiç ellerin taşı bana değmez, illa dostun gülü yaralar beni!!!
| ▌▌| ▌▌▌| ▌▌| ▌▌▌| ▌▌| ▌▌▌|
|_|_|_|_|_|_|_|_|_|_|_|_|_|_|_| http://www.irfmotor.com/
ve fuzuli denmişse, fuzuliden devam edelim...
ÖYLE SER MESTEM Kİ İDRAK ETMEZEM DÜNYA NEDİR
Öyle ser-mestem ki idrâk etmezem dünyâ nedir
Ben kimem sâki olan kimdir mey-i sahbâ nedir
Gerçi cânândan dil-i şeydâ için kâm isterem
Sorsa cânan bilmezem kâm-ı dil-i şeydâ nedir
Vasldan çün âşıkı müstağni eyler bir visâl
Âşıka ma'şûkdan her dem bu istiğnâ nedir
Hikmet-i dünyâ vü mâfîhâ bilen ârif değil
Ârif oldur bilmeye dünyâ vü mâfîhâ nedir
Âh u feryâdın Fuzûli incidiptir âlemi
Ger belâ-yı aşk ile hoşnûd isen gavgâ nedir
FUZÛLİ
1. Öyle kaybettim ki kendimi aşk içkisiyle, anlamıyorum dünya nedir? Ben kimim, saki olan kimdir ve içki kadehi nedir? (Unuttum!..)
2. Çılgına dönen kalbim için gerçi sevgiliden bir lutuf istiyorum; ama sorsa ki sevgili çılgın gönlümün arzusunu; bilmem onun da ne olduğunu, nedir?
3. Kavuşmaktan ibarettir madem, aşığı vuslata doyuran; o halde (anlam veremiyorum) nedir sevenin sevilenden böylesi uzak kalmada bulduğu acı lezzet?
4. Dünya ve içindekilerin hikmetini bilmek değil bilgelik. Bilge o kişidir ki dünyayı da dünyadakileri de bilmeye!..
5. Ey Fuzûli (aşk ile eylediğin) ah ve figanlar herkesi üzmekte. Aşk belasıyla hoş geçimli isen eğer, bunca varlık iddiası
KALMAK KADAR ESKİ, GİTMEK KADAR YENİ OLMAYANDIR ÖZLEMEK!
BEDDUALARI DENEDİM, HİÇ BİR İŞE YARAMIYOR!!!
KEŞKE, KÜFÜRLERE DE DUADAKİ GİBİ, "AMİN" BENZERİ BİR ŞEY DİYEBİLSEK....
ve bu da söz verdiğim şiir,
YALNIZLIK BÖLGESİNDE
Şeytanın kokusu sarmıştı her yanı
Ateş değil, köz değil kül ise hiç
Hiçbir nesne söndüremezdi yangını
Su değil, sel değil, yağmur bile hiç
Gece, solmuş yırtık siyah bir çarşaftı
Ay ışığı sızardı her bir yanından
Aşk gibi delik deşik bir hali vardır
Cinnet çok korkardı çıldırmasından
Çığlığın kokusu sarmıştı her yanı
Söz değil, ses değil sus ise hiç
Günahlar hep ondan bile tatsızdı
Ten değil, suç değil, tuz bile hiç
Sinsi bir kurt gibi yürüyordum işte
Gece sis altında,
ben sisin altında saklambaç oynuyorduk
Ben henüz kan tatmamıştım
Ve sen henüz öpüşmemiştin
İkimiz de henüz masumduk yani;
Ve o vakti beklerdik de
Vakitten bihaberdik….
Görünenlere de kapattık gözümüzü
Görünmeyenleri de yok saydık duyularımızdan
Ve sonra bir sen ve bir ben kalınca
Birimiz ötekimizden bile yalnızlaşıp,
Korkularımızla yıkadık el ve yüzümüzü
sonra sen öğlenüstü başlayıp
şafakertesi çizdin sınırlarını
ben ihlallerle ilhaktaydım bir karartma gecesinde
düşlerin teyakkuzda;
ellerin mayın,
gözlerin şarapnel şarapnel çiziyordu gözlerimi
sesin sınır nöbetindeydi
kulaklarında ince bir hasret türküsü
biryanın ölüm,
bir yanın savaştı
oysa sana saldıran gerçek,
vahşi tırnaklı bir aşktı!...
Her şey masum mahremiyet avcısı;
Yalnızlık bölgelerinde kırık kılıçlardı sözlerim
Çelik çelik saplanmıştım kendime,
Bir senden bir benden alıp gidiyordu dizelerim
Ve tutsak düştük iki meleğe
Melaikem çılgın bir sorguda
Soldaki sus diyor, sol yanım susmaz
Sağ yanım haykır diyor, sağdaki haylaz!!!
Son dileğimde,
bana senin dudaklarında kan sunuldu
Sana ise benim dudaklarımdan öpücük
Ve son hükmü sana bıraktılar da,
kansız ve öpüşsüzce masum mu öldük?
Bir dudak daha ıslanmıştı ölümde
Çiğ değil, yaş değil, çığ ise hiç
Bin defa daha ölürdüm aynı ölümle
Cennet-i âlâ da doğmak bile hiç
YÜREKÇE!!!
14/01/2011 - CUMARTESİ
KALMAK KADAR ESKİ, GİTMEK KADAR YENİ OLMAYANDIR ÖZLEMEK!
BEDDUALARI DENEDİM, HİÇ BİR İŞE YARAMIYOR!!!
KEŞKE, KÜFÜRLERE DE DUADAKİ GİBİ, "AMİN" BENZERİ BİR ŞEY DİYEBİLSEK....
Ölüm mü daha korkunç tu,yoksa sensizlikmi!
Ölüm uzun bir uyku,senli düşlerdi,
senizlik,koca bir boşluk,hiç oluştu,
Sen benim ölünce kavuşacağım sevdiğimsin...
''Carpe Diem''
yorgun ve terliyim
ellerim kir içnde, gözlerim yangın
ak bir damla süzülüyor, sönüyor alnım
doğup da büyüdüm elbette, işçi işçi - grev grev
ben tahminimden fazla yaşadım gülüm
beni biraz da ölümümle sev
YÜREKÇE
17/01/2012 - SALI
KALMAK KADAR ESKİ, GİTMEK KADAR YENİ OLMAYANDIR ÖZLEMEK!
BEDDUALARI DENEDİM, HİÇ BİR İŞE YARAMIYOR!!!
KEŞKE, KÜFÜRLERE DE DUADAKİ GİBİ, "AMİN" BENZERİ BİR ŞEY DİYEBİLSEK....
Belki bu yıl çok şeye kızdın...delirdin...kırdın...
Belki kendinden ödün verdin...savaştın...tek kaldın...
Belki aşık oldun...belki sevildin...belki terk edildin...
Belki aldatıldın, belki istenilmedin...kim bilir ...
Belki çok para kaybettin...belki işinden oldun...
Belki "ne yapıyorum ben yaa" cümlesini ard arda kurdun...
Her ne yaptıysan yaptın...
HER NE OLDUYSA BİTTİ... bitti...
Onlar senin bir üst kata çıkman için yaşaman gerekenlerdi, bırakman gerekenlerdi, o kadar...
bu çok güzel bir yıl olsun tamam mı? ...buna sen de gayret et!....
KÜLLERİNDEN YENİDEN DOĞMANIN ZAMANI ŞİMDİ!..
YENİDEN BAŞLA HERŞEYE...
gülmekten yanakların çatlasın..
paranı koyacak cüzdan bulama...
bankalar "yatırım" hesabın için telefonlarda kalsın...
sağlık bedeninden aksın...
aşk kalbini patlatsın...
sen ışıl ışıl ol, herkes peşinde dolaşsın...
başarıların dillerde dolaşsın.....
yastığa koyduğun kafanda "huzura" daha fazla yer kalsın....
ve her gece "iyi ki bunları yaptım,"
"iyi ki bunları yaşadım" diyerek uyu...
yaşadıklarından ne öğrendiğini fark ederek... büyüyerek...
yaşadığın herşeyden ve herkesten özgürleşerek...
YALNIZCA kendin olarak... kendin için yaşayarak...
Her sabah sevinçle uyan.. daima ileriye bakarak...
''Carpe Diem''
Ölüm Tatlı Bir Türküdür Sözleri
Ölüm tatlı bir türküdür
Tenime deyen rüzgar
Ya da bir kurşun dalgası gibi
Akar gözkanlarım çırpınır kuş yüreğim
Bir yanda acıya kesmiş insanlar
Bir yanda sen ve ben
Bir yanda ekmek kavgası
Bir yanda hürriyet
Isıtırken geceyi göğsümüzdeki ateş
Buza vurmuş yüreğimiz
Sarıl sarıl sarıl ısıt beni
Ah mor bir karanlığım sisinde
Devrime gülümserken aç çocuklar
Aşkla dolu bir ömrün son soluğunda
Dolu dizgin yüreğine koşar içimdeki yaralı çocuk
Kimi gün bir gül yangınında
Kimi yakılmış bir dağ köyünde
Gülüm senin hasretine başını vuran
Yitik bir ülkenin yitik bir ozanıyım ben
Ah ne zorlu bir sevdadır
Seninleyken sensiz olmak
Ve senin tutsaklığına tutsak olmak ah gülüm gülüm
Ateş altındayken inancım
Ateş altınadyken yurdumuz soğutma yüreğimi
Ve sensiz olmayacak düşlerimi
Ah ellerini ver
Ah gözlerini ver
Beni yitirme
Beni yitirme
Tuncay AKDOĞAN
( NEDENSE BUGÜN ÖLÜMDEN BAHSEDESİM VAR. VE ÖLMÜŞ BİR ŞAİRDEN BİR ŞİİR PAYLAŞMAK İSTEDİM )
Gidersen
Hani sığınaklarım eksilir
Zarar kalırım
Yeni günün yenine dağılır
Yaralarım
Sana yağmur diyorum
Gidersen
Gün vursun sesini
Gecenin halkasına
Yol vursun sesini
Uzaklığın pasına
Sesime kibrit çaksan tutuşacağım
Sargısızım, çoğalırım
Çoğaldıkça arsızım
Sana yağmur diyorum
Gidersen
Ey bizi ayrı takvimlere
Düşüren zaman
Yere bir bahar dalı
Düşmüş gibi mi olur
Yeter, yeter, yeter, yeter
Kan sıçratmayın sabahın seherine
Boğulursunuz
Boğulursunuz
Yeter
Yılmaz ODABAŞI
..............
Sanma ki bir yitiktir
Hüzünlere sarılmam
Sanma ki gülüm bu hüzün
Ölgüğümde bitecektir
..................
Tuncay AKDOĞAN
http://www.youtube.com/watch?v=z3m2l17aLlY
KALMAK KADAR ESKİ, GİTMEK KADAR YENİ OLMAYANDIR ÖZLEMEK!
BEDDUALARI DENEDİM, HİÇ BİR İŞE YARAMIYOR!!!
KEŞKE, KÜFÜRLERE DE DUADAKİ GİBİ, "AMİN" BENZERİ BİR ŞEY DİYEBİLSEK....
Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)