Ben de odaklanamıyorum.
Odaklanamıyoruz. Ben de sen de o da odaklanmakta güçlük çekiyor. İş için, okul için yapmak zorunda olduğumuz bir işe, okumaya da odaklanamıyoruz; okulda veya başka yerde 40 dakikalık bir konuşmayı takip etmekte de zorlanıyoruz; zevk için okuduğumuz bir metne de odaklanamıyoruz, filme de, 10 dakikalık youtube videosuna da sonuna kadar odaklanamıyoruz. İş olsun diye dolandığımız forumda okuyacağımız yazı ilgimizi çekiyor olsa bile bir kaç yüz kelimeyi, yarım sayfayı geçti mi okumakta zorlanıyoruz. Arada hep bir telefon kontrol etme, forumda yeni bir şey var mı onu kontrol etme, facebook'a bakma veya arada başka bir kısa video izleme hep yapılıyor. Hızlı tüketiyoruz, ilgi gösterebildiğimiz zaman gittikçe kısalıyor. Odaklanmış vaziyette kalabilme süremiz (attention span) sürekli azalıyor. Tüketmeye, yeni şeyler görmeye ve bu yeni şeyleri saniyesinde eskitmeye çok alıştık. Her zaman yeni ve oyalayıcı, dikkatimizi dağıtıcı bir şeyler elimizin altında var. Özellikle telefonlarımız, tabletlerimiz bu konuda çok öne çıkıyorlar. Hiç bir şey olmasa bile saati ve bildirimleri kontrol etmek için elimiz telefona gidiveriyor. Arkadaşımızla aslında ilgimizi çeken bir sohbet yaparken bile bir kaç dakikada bir telefona bakıveriyoruz. İş için de olsa zevk için de verimliliğimiz aslında aynı anda birden çok şeyi yapabileceğimizi sanmakla düşüyor çünkü gerçekte beynimiz aynı anda birden çok şeyi layığıyla yapamıyor. Farklı görevler arasında sürekli gidip geliyor. Bir ona bakıyor, bir buna bakıyor ve her görev değiştirdiğinde uyum sağlaması için biraz zamana ihtiyaç duyuyor. Bu modda gün boyu devam ettiğimizde de gün sonunda görüyoruz ki aslında niyetlendiğimiz işlerin veya zevkli uğraşların hiç birini layığıyla tamamlayamamışız. Odaklanabilme süremizi artırmak için biz özel bir çaba sarf etmedikçe bu iş kötüye gitmeye, biz de verimsizleşmeye devam edeceğiz. Odaklanma süresini artırmak ve başına geçtiğimiz bir şeyde gerçekten yol almak için önerilen bir teknik var: Pomodoro. Bu teknik, bir şeyin başına geçince sadece o şeyle ilgilenmek üzerine kurulu. Saati 25 dakikaya kurup sonra kısa bir mola vermekle başlıyor. Ardından bir 25 daha ve bir kısa mola daha. 3 pomodoro sonrasında ise uzun bir mola. Günde mesela 6 pomodoro yapmak büyük başarı. Başlarken günde toplam çok daha az pomodoro yapmak mümkün. Veya başlarda pomodoro sürelerini 10 veya 15 dakika yapmak da mümkün. Roman okurken saati 15 dakikaya kurup bu süre zarfında telefona bakmamak, başka şeyle ilgilenmemek bir başlangıç olabilir.
Şuradan biraz daha detaylı bilgi alınabilir:
https://www.youtube.com/watch?v=aUPGlxDSrw8
Şu da İngilizce bir kaynak:
https://www.chriswinfield.com/40-pomodoro-workweek/
Benim de aklım başka yerlere gidiyor, ben de dalıyorum.
Fakat belki de aklımızın başka yerlere gitmesine, dalmaya, boş boş pencereden bakmaya ihtiyacımız vardır. Belki de bir odada tek başımıza otururken sıkılıyor olmak gerekli ve doğal bir şeydir. Kaçınmaya gerek yoktur. Belki de zihnimiz aslında ihmal ettiğimiz bazı şeyleri yapmaya cesaretlendiriyordur bizi.
Türkçe alt yazılı şu videoya bir göz atmayı öneririm:
https://www.youtube.com/watch?v=8lz-qrVUecE
Maalesef Türkçe alt yazısı bulunmayan şu video da hayli açıklayıcı:
https://www.youtube.com/watch?v=LDcm6twPEJA
Bir odada telefonumuzla ilgilenmeden sadece oturuyor olmak veya boş boş pencereden bakıp dalmış gitmiş olmak, bizi kendimizle baş başa bırakır. Korkularımız, endişelerimiz, geçmişimiz, geleceğe dair umutlarımız, planlarımız, kaygılarımız, yaşadıklarımızın bizde uyandırdığı duygular, isteklerimiz, karşılanmamış arzularımızın uyandırdığı yılgınlık, coşkularımız... Bunları anlamak ve irdelemek için sıkıldığımız zamanlar idealdir. Aslında kendimizle baş başayken bu duygulardan ve dolayısıyla kendimizden kaçmak için telefonumuzdaki sosyal ağ uygulamalarını kullanırız. Ama kaçmak yerine kendimizi, duygularımızı anlamaya zaman ayırırsak belki de kendi kendimize kalmak, sıkılmak o kadar da korkutucu olmayan, aslında ihtiyacımız olan ve kendimizi tanımakta bir hayli yol alabiliriz. Hatta tek başına sıkılarak geçirilen sadece kendi içine dönük verimli bir düşünme eyleminin yaratıcılığımıza da iyi geldiği iddia edilir. Yani aslında bir roman okumaya çalışırken hangi düşüncelere dalıyorsak, neleri hatırlıyorsak belki de zihnimizin o olayları değerlendirmeye, duygularımızı daha net anlamaya, daha belirgin plan yapmaya, kendimizi tanımaya ihtiyacı vardır. Ondan böyle dalıp gidiyoruzdur. Dalıp gittiğimiz yerden kaçmadan, verimli bir kendini analiz etme, duyguları belirginleştirme eylemi güzel olabilir. Belki de kafamızda halledeceğimiz bu şeylere layığıyla zaman ayırdıktan sonra romana dönersek daha rahat bir zihinle, daha kolay odaklanabiliriz.
Sıkılmanın gerekli bir lüks olduğunu ifade eden İngilizce bir yazı:
https://www.theguardian.com/books/20...k-and-enjoy-it
Sıkılmak ile yaratıcılık ilişkisine dair bir başka maalesef İngilizce bir yazı:
https://www.wired.com/2017/01/clive-thompson-7/
Sıkılmak üzerine yukarıdaki iki yazı kadar derin olmasa da güzel bir deneme:
http://www.salom.com.tr/haber-79544-sikilmak.html
***
İlber Hoca satın aldığımız kitapların yarısının bizi sarmamasının, devam etmeden bırakmamızın normal olduğunu ifade ediyor. İlgimizi daha çok çekecek kitapları tercih etmek de düşünülebilir.
***
Uzun yazı okuyamamak, odaklanamamak hepimizin sorunu ancak bununla, iki satır yazı okuyamamakla övünmek, tıpkı çok düşünmemekle, cehaletle ve ahlaksızlıkla övünmek gibi son dönemde popüler olan bir davranış biçimi. Forumun değişik başlıklarında karşılaştığım bir durum. Toplum olarak gerçekten de ezilmeyi, sömürülmeyi, köleleştirilmeyi hak ettiğimizin bir göstergesi sanki.