the devil all the time
birbiri ile bağlantılı olayları konu alan dram / durum biraz da olay dizisi.
İntiharların ve katillerin iç içe geçtiği, kadrosunun şaşırtıcı derecede iyi oldugundan izlenebilir fimler listesinde.
7/10
the devil all the time
birbiri ile bağlantılı olayları konu alan dram / durum biraz da olay dizisi.
İntiharların ve katillerin iç içe geçtiği, kadrosunun şaşırtıcı derecede iyi oldugundan izlenebilir fimler listesinde.
7/10
ENOLA HOLMES
Holmes ailesinin en kücüğü, annesinin tek yetiştirdiği, sherlock ve mycroft un terkettiği avanak kız.
Birgün annesi kaybolur, bu kızda annesini aramaya karar verir. en basta da bu nedenle abileri gelir.
belirtmek isterim ki henry yani süpermen abimizin sherlock olmasındaki en ufak mantıgı anlamadım. mycroft zaten ayrı kötü idi.
Genel olarak film bir Holmes filmi olarak değerlendirilemez cünkü kurgu basit ve karmasık şeylerden birşeyler çözme gibi bir hava vermeye calısmıs olsalar da olmamış.
Normalde filme 6/10 verecektim ancak Enola film boyunca sürekli kamera ile konustu.
Abi yapmayın, su kameraya dönüp seyirci ile irtibat kurmayın nolur.
Deadpool bunu her film 2-3 kez yapar, tadında yapar ve kısa / anlık olarak beğendirir kendini. Ancak Enola her 10 dakikada bir 1 dakikaya varan sürelerde kamera ile konusup bizlere birşey anlatıyor. Filmi izlerken iğrendim.
Bu nedenle filme puanım 4/10
valla biraz az ve kısa olsaydı tat verebilirdi ancak tüm herşeyi bize anlatması da sanki seyirciye gerizekalı diyormuş gibi geldi
---------- Mesajlar birleştirildi - 10:25 ---------- bir önceki mesaj zamanı 10:20 ----------
marriage story
black widow sıkarlıt abla ile Kylo Ren Adam abimizin başrollerini aldıgı bir film.
Öncelikle sıkarlıt abla, bu sen değilsin. umutsuz ev kadınalrı dizisinde oynayacak noktaya gelmişsin. bu ablayı anladık ki uzun sac, makyaj ve meme nedeniyle seviyormuşuz. bu filmde olmadı.
Neyse;
bi karı kocanın boşanma sürecini anlatan filmde sıkarlıt ablanın ortalıgı karıştırması, cocugunu kendi saflıgı yüzünden oradan oraya suruklemesi , tüm parayı pulu avukata yatırmasını, Adam abimizin de gerizekalı olması nedeniyle cogu şeyi hakettiğini düşündüğüm ama "olan yine cocuklara oluyor" dediğim film.
Sonu ayrı sacma.
Acıkcası filmin cogu avukat problemleri ile geciyor.
Konu güzeldi, filmin başındaki gibi 2 taraf acısından anlatılmaya devam etse daha hoş olurdu.
Filme 5/10 diyorum o da Star Wars ve Avengers'ın hatrına.
Bu arada evet afişteki kadın sıkarlıt johasın
Anger clouds judgement and it makes us do things that we end up regretting. Things we can never take back.
marriage story iyi bir filmdir.
esas oğlan ve esas kızdan ben de haz etmesem de maalesef onlar rol almışlar.
film her ne kadar iki bireyin evlilik kurumunun sonlanmasını anlatıyor olsa da esas olarak kadın tarafını tutan bir yaklaşım sergiliyor.
esas oğlan, kariyerini geliştirirken esas kadının gölgede kalmak istememesi üzerine kurulu bir örgüsü var. bundan mütevellit toplumun bireyler üzerindeki etkisi ve baskısı da güzel kotarılmış.
geleneksel aile rollerinin zamanın ruhu ile olan tezatları ve bu durumun yol açtığı değişimi sergiliyor.
aşkın giderek bireyselliğe yenilmesi de güzel anlatılmış.
filmin ana mesajı, evlenmeyin, madem evlendiniz çocuk yapmayın.
the devil all the time
açıkçası yıldızlar karması bir film olarak niteliyorum ve oyuncular rollerin hakkını sonuna kadar veriyorlar. sırıtan kimseyi görmedim.
tom holland beklediğimden iyi idi ama daha iyi olabilirdi. robert pattinson'a ise good time, light house, the rover filmlerinden aşinayım.
taşranın karanlığını oldukça güzel anlatan bir film.
Hubie'nin Cadılar Bayramnı
biraz gerizekalı ve korkak ama bir o kadar cesur Adam Sandler abimizin başrolünü aldığı cadılar bayramı temalı film.
Yalnızlıktan ve zorbalardan dolayı 40larında hala korkak olan abimiz cadılar bayramı takıntısı ile şehri koruma ic güdüsü arasında gidip gelen eğlenceli bir film.
ben izlerken keyif aldım, adam sandler bu role oldukca yakışmış.
7/10
Pandemi sebebi ile dizi kıtlığına ilaç gibi gelen bir dizi önereyim.Büyük ihtimalle mutlaka gözünüze çarpmış yada duymuşsunuzdur.;
Raised by Wolves
Konusuna gelirsek 2145 yılında Mithraic denen fanatik dindarlar ile Ateistler arasında dünya çapında bir savaş oluyor ve dünya yaşanmaz hale geliyor.Ateistler ellerinde yeterli teknoloji olmadığı için yeni medeniyet kurmak için en yakın yaşanabilir gezegen olan Kepler 22B ye 12 insan embriyosu ve onlara bakıcılık yapması için Mother ve Father isimli iki android gönderiyorlar.Androidler çok yüksek hızlı yolculuktan etkilenmedikleri için 600 milyon ışık yılı yolu tam gaz giderek Kepler'e önce varıyorlar.Dindarlar ise ellerinde yeterli imkan olduğundan kendi medeniyetlerini kurmak için gemiler dolusu insanı Kepler'e gönderiyorlar.Ama insanlar yüksek hızlı yolculuk yapamadığından yanlış hatırlamıyorsam bu yolculuk 12 yıl falan sürüyor.
Dizi şimdilik gayet güzel ilerliyor.Bu şekilde devam ederse klasikler arasına girebilir.Henüz sezonu bitirmeme 2 bölüm kaldığı için şimdilik puan veremiyorum.IMDB'de son bölüme düşük puan verilmiş.O yüzden genel puanı biraz düşmüş.
Şimdilik sadece spoiler vermeden hoşuma giden ve gitmeyen bir kaç noktayı aktarayım.;
Hoşuma gitmeyenler;
-Dizi ya paralel bir evrende geçiyor.Dünya'da sadece Mithraic denen bir inanç var.Yada önümüzdeki 120 yıl içinde bütün dinler yok oluyor yerine yeni tek bir din geçiyor.Her iki şekilde bence saçma.Dünya sadece tek bir din ve ateistler yok.Bir sürü din,ateistler,deistler bir sürü farklı inanç var.İnsanların sadece tek bir din yada ateizm başlığı altında iki grupta birleşmesi imkansız.
-Dizide ilginç bir şekilde dindar fanatikler teknolojide ileri gitmiş gözüküyor.Mevcut dünyamıza bakarsak aşırı dindar fanatikliğin ve teknolojik gelişmenin taban tabana zıt şeyler olduğunu sanırım söylememe gerek yok.
-Bazı karakterlerin karakter gelişimi çok saçma olmuş.Ateist bir karakter bir kaç gün içinde kafayı sıyırıp kendini peygamberimsi bir şey ilan etmesi bana biraz saçma geldi.
-Yine bazı karakterlerin hareketleri ve konuşmaları o karaktere hiç uymuyor.Mesela yüksek zekalı dindar fanatik bir genç karakter resmen trip atan kezbanlar gibi konuşuyor hareket ediyor.
Hoşuma gidenler;
-Atmosfer tek kelime ile mükemmel.Zaten dizinin ilk iki bölümü Alien,Prometheus ve Blade Runner filmleri ile tanınan yönetmen Ridley Scott tarafından çekilmiş.Dizinin bu filmlerle aynı evrende geçtiğine dair teoriler dolaşıyor.
-Bütçesi sanırım son derece yüksek,çekimler,renk tonları son derece kaliteli.Bazen dizi mi sinema filmi izliyorum diye şüpheye düşüyorsunuz.
-Senaryo,bazı yerlerde tökezlese ve yavaşlasa da genel olarak sürükleyici ve merak uyandırıcı.
-Olayın geçtiği Kepler 22B,2011 yılında gerçekten Nasa tarafından bulunmuş,dünyaya çok benzeyen ve yaşanabilir olduğu kabul edilen bir gezegen.
-Dinlere ve inançlara çok güzel ve tarafsız göndermeler var.Özellikle son izlediğim bölümde Ateistlerin programladığı android ile Mithraic denen dindarların programladığı diğer android arasında geçen şu dialog hoşuma gitti "Seni ateistler programladığı için ateist gibi düşünüyorsun beni dindarlar programladığı için dindar inançlara hizmet ediyor"Burada aslında insanların doğup büyüdüğü ortamdaki hangi inanç baskınsa,insanın otomatik olarak o inanca programlandığına,şartlandırıldığına dair,güzel bir gönderme yapıyor.
cok fazla 1 sezonluk dizi var piyasada, 1 sezonu izleyip 2. sezonu 1 sene beklemek istemiyorm. bu diziyi merak ediyorum ama inat ettım bu nedenle.
BOO2
Cadılar bayramı gelirken bu tür filmler piyasaya cıkıyor, eglenceli oluyor.
Konu 3 aşamada gerçekleşiyor, genclerin milletin öldüğü bir yerde umutsamayıp parti yapması, bir annenin boşandığı kocasına inat kızını sorumsuz olmaya itmesi ve zenci ihtiyarların beyin yoran sürekli konusmaları.
Film izlenir tabi, klasiklere ya da dereceye girebilecek bir film değil ama eğlenceli sayılr.
Kedi kıza saygılar
5.5/10
ben de black mirror dizisine daldım.
ortalamanın oldukça üzerinde.
yalağuz, standart lineer bir öyküsü olmadığı için her bölüm farklı, tarz aşağı yukarı aynı diyebiliriz.
oldukça beğendiğim bölümleri oldu.
dizi konusunda arni ye katılıyorum, "beklemek gövde kazanması zamanın" düsturundan yola çıkarak, dizinin biraz birikmesini tercih ederim.
black mirror güzel bir mantık yakaladı ancak cok fazla tekrar var. tum sezonları izlediysen hep benzer teknolojiler ve benzer konular.
ilk sezon her bölümde farklı bir bakış açısı ile gerçekten cok başarılıydı.
Bu arada 12 Maymun dizisini öneririm, en iyi zaman yolculugu dizilerinden.
Ek olarak sense8, orphan black de efsanedir.
Anger clouds judgement and it makes us do things that we end up regretting. Things we can never take back.
Mutlaka izlenmesi gereken bir film. Kelimeler yetmiyor.
CADAVER
Yine bir nükler savaş yine kıtlık.
Herkes aclıktan ölürsen bir malikane sahibi interaktif bir tiyatro oyunu sergilediğini ve gelen herkese yemek verileceğini söylüyor.
zaten ilk 20 dakika sonrasında kalanını anlıyorsunuz filmin.
Başroldeki kadın aşırı itici, çocuk desen aman allah ürkütücü.
Ama #evdekal günleri yaklaşırken izlenebilecek bir film.
5.5 / 10
The Trial of the Chicago 7
bu kadar sert bir konuya fazlasıyla naif bir yaklaşım olmuş.
oldukça tanıdık nüansların olduğu, seyretmesi zevkli bir film.
devlet, devletin güdümündeki hukuk, birey ve toplum arasındaki çatışma, birey ve devlet arasındaki çatışma oldukça naif ve güzel bir şekilde ifade edilmiş.
süresine rağmen sıkmadan ilerliyor.
özellikle hippi tiplerin yaklaşımı oldukça mizahi, aşırı derecede hedonist olsalar da hayata bakış açıları da.
tavsiye ederim.
Christmas Chronicles 1
Özellikle başrolde kurt russell oldugu için izledim.
Eğlenceli ve spor yapan ilginç bir noel babanın noeli kurtarmasını konu alıyor film.
Eğlenceli, izlenebilir.
6/10
HOLIDATE
fakbadi nin fak olayı olmayan versiyonu gibi birşey düşünün, 2 tip özel günlerde yalnız kalmamak için bulusup beraber vakit geciriyorlar.
Film sanki "yalnızlık cok kötü sakın kalmayın" der gibi gözümüze gözümüze sokuyor.
Finali zaten belli.
friends with benefits'in usturuplu versiyonu olmus.
Cok canınız sıkılıyor ise uyuklarken izlenebilir.
3,5 / 10
Bugün uzun zamandan beri beklenen bir film olan Tenet'e sövüyoruz.Öncelikle belirteyim AKPliler için Tayyip ne ise benim gibi bir sinema sever için de Christopher Nolan da odur.
Tenet sadece Nolan hayranları tarafından değil bütün sinemaseverler tarafından merakla beklenen,pandemideki film kıtlığına ilaç gibi geleceği zannedilen bir filmdi.Bekletiler çok büyüktü,o yüzden hayal kırıklığı da aynı oranda büyük oldu.
Herkes filmi anlamadığı için sevmediğini söylese de bence bu filmin en büyük sorunu o kadar aksiyona rağmen akıcı ve sürükleyici olamaması.
Filmin konusu herkes tarafından karmaşık bulunsa da aslında dikkatli izlendiğinde gayet kolay anlaşılıyor.Konu kabaca,gelecekti insanlar şu anki insanların kaynakları tüketmesinden dünyanın dengesini bozmasından rahatsız olmuşlar ve bunu engellemek ve günümüz dünyasını yok etmek için maddelerin ve canlıların entropisini tersine çevirip zamanda da geri gitmesini sağlayan bir makina geliştirmişler.Bu makina günümüzde bir silah tüccarının eline geçmiş.Bir de bu yok oluşu engellemek için kurulan fark bir örgüt var.Baş kahramanız da bu örgüt adına çalılşıyor.Aslında örgütü kuran kendisi falan filan.Opps spoiler....
(Operasyonu boş ver biz içmeye gidelim en iyisi.)
Aslında fikir ve kurgu olarak son zamanlarda gördüğüm en zekice senaryolardan birisi ama bu senaryoyu beyaz perdeye aktarmada ciddi sıkıntılar yaşanmış.İlk başta ekranda aynı karede hem normal zamanda hem de inverted denen zamanın tersine işlediği karakterin aksiyonunu izlemek ilgi çekici gelse de belli bir kaç sahneden sonra insan bu duruma alışıyor ve bu sahneler göze estetik gelmemeye hayranlık uyandırmamaya başlıyor.Görsel ahenk açısından kesinlikle bir Matrix yada Inception etkisi yaratmıyor.Otoban kavalmaca sahnesinin Matrix Reload'taki sahneden esinlenildiği açıkça bariz.
Gelelim filmin çok daha ciddi sorunlara...Film aksiyon sahnelerine çok fazla zaman ayrılmasına,silah tüccarı ve karısının inandırıcı olmayan kavga ve çekişmelerine içeren sıkıcı sahnelere gereksiz dakikalar ayrılmasına rağmen esas oğlanın karakter gelişimine hiç zaman ayrılmamış.Ana karaktere ısınmamız onu tanımamız için gerekli hiç bir konuşma,hiç bir sahne yok.Bir de üstüne baş rol oyuncusunu John David Washington'ın aşırı donuk oyunculuğu eklenince seyirici karakterle hiç şekilde bağ kuramaz gelmiş.Bu da filmin sürükleyiciliği önemli ölçüde etkilemiş.Robert Pattinson ise beklenen de daha iyi bir oyunculuk sergilemiş.
Diğer bir zayıf konu ise kurgu.Nolan'ın aslında normal de kuvvetli olduğu konu olan kurgu bu filmde en zayıf olduğu konu.Aslında çoğu eleştirmenin ve izleyicinin filmi beğenmemesinin altında kurgunun oturmamış olması yatıyor.Normalde Nolan en karmamışık fikirleri ve senaryoları müthiş kurgusu ile izleyiciye sıkmadan akıcı bir biçimde anlatmakta ustaydı.Ama bu filmde sanki hiç uğraşmamış.Filmde hem ileri hem geri bir zaman çizelgesi var ama zaten böyle karmaşık bir olayı sürekli değişen mekanlar,planlar,insanlarla daha da izlenemez gözü yorar hale getirmiş.O kadar aksiyona rağmen kurgu iyi olmadığı için film akmıyor,akıcılık ve sürükleyicilik yok.Özellikle baş kahramanlarımızın konteynırın içinde yolculuk yaptıkları sahnedeki kesik kesik konuşmalar,planlar Nolan'a hiç yakışmamış.Sanki aklına geldikçe plansız programsız sahne çekmiş rastgele arka arkaya eklemiş.Hele bir de herkesin aynı kıyafet,aynı maskeyi giydiği suratların gözükmediği kimin kim olduğu son final sahnesindeki çatışma bardağı taşıran son damla olmuş.Film aslında beyni değil gözü yoruyor.En gelişmiş insan bile gözleri takip edebileceği şeyler kısıtlıdır.Senaryoyu anldığınız halde bu sahnedeki karmaşada ne oluyor ne bitiyor anlaşılmıyor.Normalde filmlerin finalinde olan o gerilim,sürükleyicilik ne olacak beklentisi bu karmaşa ile birlikte yok oluyor.Nolan'a sahneyi izletseniz buradan kim kimdir,kim ne yapıyor diye sorsanız o bile cevaplayamaz.Bir de bütün bunların üstüne karakter konuşmalarını bastıran seviyesi iyi ayarlanmamış aşırı yüksek ses efektleri ve kafa şişiren müzik eklenince bazı sahneleri izlemek eziyete dönüşüyor.Nolan kesinlikle müzik konusunda Hans Zimmer'den başkası ile çalışmamalı.
(Bir kişi de demiyor "aga biz ne yapıyoruz burada")
Ve filmin bitiren nokta mantık hataları;
-Filmde paradoks bu diye savunması yapılsa da biz yok olursa gelecektekiler de yok olur.O rağmen gelecektekiler neden bizi yok etmek istiyor?
-Çok değerli bir malzeme taşıyan kamyon ve koruma araçları etrafları farklı araçlarla sarılmasına kapana kısılmalarına rağmen son ona kadar hiç bir şeyden süphelenmiyor ve kamyonlar onlara çarpıp sıkıştırana kadar yardım çağırmıyorlar.
-Yanlış duymuş olabilirim ama filmin bir yerinde zamanda geçmişe gidip kendi ile temas edersen yok olursun lafı geçti.Ama baş kahramınımız geçmişteki kendinin bir güzel ağzını yüzünü dağıttı.
-Gerekli yerlerden adam bulursanız kos koca yolcu uçağını canınız istediği zaman hava alanı binasına çarpabilirsiniz.İlginç bir şekilde ağzına kadar altın yüklü bu yolcu uçağını sadece 1-2 kişi korur.Olaydan sonra elinizi kolunuzu sallayarak kolayca kaçabilirsiniz.
Sanırım Nolan'ın filmin içinde geçen "Anlamaya çalışma hisset" cümlesi ile seyirce gizliden mesaj veriyor.Ama sorun şu ki ben anladığım halde film bana bir şey hissettirmiyor.Mesela David Lynch'in filmlerinden hiç bir şey anlamasanız bile sürükleyiciydi,zevkliydi,seyirciye bir şey hissettiriyordu.
İskoçya Kralicesi Marry
Birinci elizabeth i zaten biliyordum, marry ile olan hikayesini yeni öğrendim.
İskoçya kralicesi olan marry'nin akılsız kararları yüzündne başına gelenleri izliyoruz.
Sınır komşusu ingiltereli Elizabeth ile didişmesini, aslında iktidardakilerin kendi istedikleri ile değil baskıcı başka güçler ile hareket ettiğini anlatan bir film.
şahsen 2 saat süren filmin son 10 ylı 3 dk da gösterip bitirmesi bana sacma geldi.
6/10
Şikago Yedilisi'nin Yargılanması
Vietnam savaşı protestoları için yakalanan 8 kişinin yargı sürecini ve adaletin nasıl bir oyuncak oldugunu anlatan gerçek hikaye filmi.
Başrollerin oldukca iyi oldugu ve diktatör filminden bildiğimiz Sacha abimizin bizi güldürdüğü hoş bir film.
Cogu sahne absürt olarak gözükse de gerçek hikayede Hoffman isimli karakter gerçekten bu şekilde.
Yargılandıgın bir mahkemeye dalga gecmek için hakim cübbesi ile gitmek nasıl bir kafadır yav
Filmi oldukca beğendim, ancak finali cok oldu bittiye getirilmiş.
Finalli puanım 6.5 / 10
Finali göz ardı edersek 7,5 / 10
---------- Mesajlar birleştirildi - 12:14 ---------- bir önceki mesaj zamanı 12:09 ----------
A Christmas Gift from Bob
James Bowen ve kedisi Bob'un gerçek hikayesine dayanan bir hikayenin devamı.
İlk filmde uyuşturucu bagımlısı ve bipolar sıkıntılar yaşan James , Bob ile tanışmış ve hayatı değişmişti.
Günümüzde throwback modunda anlatılan hikayede bu değişim ile 1. film arasını anlatıyor.
Normalde filmden cok önce bildiğim ilginç bir doğru yolu buluş hikayesiydi, Bob un geçtiğimiz aylarda ölmesine de üzülmüştüm gerçekten.
Herneyse; ilk filmde Satellite Moments gibi güzel bir şarkıyı listeme eklemişti ikinci filmde de bekledim ancak film biraz "Bob ölümü ardından hemen film cekelim hemde yılbaşı temalı olsun" olarak yapılmış.
Aynı şekilde güzel bir şarkı verebilseydi puanım daha yüksek olurdu bu nedenle 6/10 diyorum.
http://www.beyazperde.com/filmler/film-278708/
9 kere Leyla.
Yahu bir filmi de seyreden 1 Allah'ın kulu beğenmez mi? Beğenmez. Bu da öyle bir film işte. Aslında kadro muhteşem , çekimler harika , en kaliteli malzemeler kullanılmış. Hikaye de eh. Ama be kardeşim , bu kadar mı temposu tutarsız , başıyla sonu başka yerlere bakan, hangi seyirci kitlesine hitap ettiğini kendisi bile bilmeyen bir film olur mu ? Yazıktır onca emeğe be ! Seyredene de !
Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)