Gerçek Joker diye bir şey pek yok aslında. Bazı detaylar var ama hikaye hiçbir zaman net çizgide değil. DC ve Marvel istedikleri an karakterleri öldürüp yeniden canlandırabiliyorlar. Yada yıllar önceki çizginin tamamen dışına çıkabiliyorlar.
Yani Suicide Squad da Jared Letodan Joker yapılan bir sinema dünyası var. Artık her ne kadar joker denebilirse...
Bir diğer önemli detay da Filmin yapımcısı da DC değil Warner Bros. Pictures. Yapım hakları elind eolan kişiler sıfırdan çok farklı bir açıdan jokeri ele almışlar.
Mesela En efsane Jokerlerden birisi Jack Nicholson abimizin canlandırdığı Jokerdi. Ve izleyenler bilir, jokerin batmanle tanıştıktan sonra kazayla asit tankına düşmesiyle joker karakteri hayat buluyordu. Bu filmin üzerine çekilen diğer varyasyonlar zaten ister istemez farklı hikayelere kaydılar.
Yine yıllar sonra diğer bir efsane Joker karakterini canlandıran heath ledger ile joker yine farklı bir kıvama büründü zaten.
Bu cümleden sonraki italik yazı biraz spoiler içerecek filmi izlememiş arkadaşlar okumasın;
En nihayetinde eskiden Joker yaratmak için bir suçluyu asit tankına atmak gerekirken günümüzde Joker yaratmak için çocukluğunda istismar edilmiş ve psikolojik sorunları olan bir kişiyi yozlaşmış bir toplumun içerisine bırakıp, dışlamak, umursamamak ve biraz da eziyet etmek yeterli.
Bence yeni bir Joker yaratırken çok harika noktalara değinilmiş. Normal ve iyi olmaya çabalayan bir kişinin yozlaşmış bir toplumun içerisinde psikolojik olarak biraz iteklenmesiyle sınırı nasıl geçtiği mükemmel işlenmiş.
Spoiler bitti.
Batman serisinden sonra çoğu aksiyon sever hayal kırıklığı yaşamış olabilir bu doğal. Sonuçta batman demek baba parası yiyen yetim multi milyoner süper kahraman demek. Cafcaflı zırhlar, süper modifiye silahlı arabalar, motorlar, uçaklar vs vs demek... Bol pahalı oyuncaklar, mermiye kafa atan süper kahraman ve süper suçlular demek.
Ama bu anlatılan Joker o evrene ait değil. Daha günümüze ait, daha gerçekçi, daha bizden bir hikaye.
Neyse lafı fazla uzattım. Elbet herkesin beklentisi farklıdır. Bazıları aksiyon ister, bazısı benim beklediğim hikaye bu değildi der, bazısı filmin sonunda kahramanın güzel kızı kurtarıp ateşli bir öpücükle ödüllendirilmesini bekler. Bu klişeler kaflarımıza kazındı yıllardır. Bakış açıları farklı olabilir.
Ama tartışmayacağım tek gerçek başrol oyuncusu Joaquin Phoenix'in bu senaryoya göre işlenmiş Jokerle inanılmaz bütünleştiği ve bu Jokere resmen hayat verdiği...
Sevgiler saygılar efenim
Türk İşi Dondurma
Seyretmek için not aldığım ama önem sırasına göre alt sıralarda olan bu film benim gibi amatör bir tarihçi için kaçmaz bir film olsa da Türkiye'de yaşamadığım ve film vizyona girer girmez seyretme imkanım olmadığı için ertelenmiş bir filmdi.
Bu erteleme döneminde film eleştirilerini de okuma fırsatım oldu diyebilirim ve yorumlar genellikle negatif.
Bu negatif yorumların bir kısmına katılmakla beraber filmi zaman kaybı olarak niteleyemeyeceğim.
Aksine seyredin diyorum.
Film gerçek bir olaydan alınmış ve ben bu olayın 3 farklı versiyonda hikayesini biliyorum.
Üstelik olayın sonuçları hakkında tarihçilerin bir çok tartışmasında savaşa bizim için negatif etki ettiği konusunda hemfikirim.
Fakat bu filmi çok kötü yapmıyor.
Yani meseleye sadece bir film olarak bakarsanız gayet iyi bir hikayesi var.
Oyuncular da çok iyi.
Teknik anlamda saçmaladığı bir çok yer var.
Özellikle benim gibi askerliğini iç güvenlik taburunda yapmış insanların bunu okuma yazma bilmeyen onbaşı bile yapmaz diyeceği aksiyonlar var.
Ama hikaye ve anlatım güzel.
Müzikler iyi
Dekor berbat
Hikaye anlatımı iyi
Akış berbat
Yine de seyretmek vakit kaybı diyenlere katılmıyorum.
Eleştirilecek çok şey var.
Ama film güzel.
Filmin mesajı o değil ama benim gibi yurtdışında yaşayan insanlar için farkında olmadan verdiği bir mesaj var.
Belki de o yüzden bu filme o kadar kötü değil diyebiliyorum.
Her ne kadar global bir dünyada yaşıyoruz dense de savaş insanları çok kolay ayrıştırıyor.
Ve dün çorba götürdüğünüz komşunuzla düşman olabiliyorsunuz.
Keşke filmde bu psikolojiyi daha iyi yakalayabilseler ve daha iyi işleyebilselerdi.
Dediğim gibi çok eksik bir film.
Ama seyredilir.
Küçük hırsız el feneri, büyük hırsız deniz feneri kullanır.
Ancak her ikisininde çalışması için ampul gerekir.(Cosinus)
hocam yanlış anladınız, ben aksiyon vs. durumunu sorgulamıyorum.
Ne olursa olsun Joker karakteri Batman için yaratılmış bir karakter. yani batman cocuk iken jokerin yaşlı olması mantık hatası.
Farklı acıdan alınmış doğrudur, ille asit tankı vs. şart değil. Filmde ekstrem durumlar yerine psikolojik olarak gelişim ve değişimine öncelik verilmiş ancak JOKER olarak film cıkarıyor isen ve filmde Bruce Wayne ile aynı kareye koyuyor isen karakteri o yaş farkı tamamen senaryo hatası ve mantık hatası olarka yorumlarım.
Eğer Bruce Wayne'i olayın içine hiç koymasalardı o zaman DC mantıgı olarak değil de Joker gibi bir karakterin nasıl olusabileceğini anlatan psikolojik bir dram diyebilirdik ancak WB olaya batman kurgusunu katarak DC değiliz ama DC gibiyiz demek istemiş.
Oyunculuga laf yok, filmin gereğinden fazla abartıldıgını düşünsem de piyasada olan filmlerin %70ini oyunculuk olarka tokatlayacaktır.
Jered abimizin oynadıgı joker orjinal jokerlere benzerlik olarak Joaquin'den daha yakındı, sadece bize farklı geldi cunku cizgi romanları hiç okumadık sinemada tanıdık jokeri.
The King Speech | imdb:8/10
Henüz izlemedim ama fragmana baktığımda güzel filme benziyor. ayrıca ekşide falan yorumları okudum, gayet iyi olduğunu, tekrar tekrar izlenecek bir film olduğunu belirtmişler. imdb den 8 puan alması da bu yorumları doğrular nitelikte.
akşam izlicem bakalım.
https://www.imdb.com/title/tt1504320/
Rambo: Last Blood
şerif teasle, şu serseriye bir yemek ısmarlayıp, yoluna gitmesine izin verseydi, işleri bu hale gelir miydi?
hollywood sinemasının "italyan aygırı" stallone'nin şahsi gövde gösterisi olan film, serinin diğerlerinin evrimine uygun olarak benim diyen şiddet filmine el öptürecek bir vahşeti izleme imkanı sunuyor. filmde iyi adam yok.
johnny de bu duruma ikna olmuş ve anlatmaya çalışıyor.
bırakın kendi halimde, kendi köşemde çürüyeyim.
bırakmazsanız, sonuçlarına katlanırsınız.
expendables da olduğu gibi yanına günümüz aksiyon oyuncularından bir kaç tanesini almasını isterdim. zira yaşının getirdiği dezavantajı bu şekilde kapatabilirdi.
filmdeki renk kullanımı, rambonun içerisinde olduğu ruh halinin tam tersi, rengarenk, güneşli bir film.
rambonun, vietnamdan miras aldığı tüneller de olmasa aynı film makaraları ile güzel bir romantik komedi yapılabilir.
Get Out (2017)
nigga "kardeşimiz", hafta sonu kız arkadaşının evine davet edilmiştir. sonrasında ise kendisini garip bir partide bulur.
psikolojik gerilim türündeki filmin ana fikri ırkçılık üzerine kurulu görünse de esas oğlandan daha ırkçısını göremedim. hatta alttan alttan siyah ırk cilalanması da var.
insan insandır, farklı fiziksel özelliklerin genetik aktarımı, insanı daha iyi yapmaz, insanlığı daha iyi yapar. buradaki iyi ise türün, çevresine en uygun ve üstün bireyinin ortaya çıkarılmasıdır.
her canlının birinci amacı türünün devamını bu şekilde sağlamaktır.
schopenhauer, aşkın metafiziği isimli kitabını bu fikir üzerine kurmuş ve oldukça güzel anlatmıştır.
sayımda kullanılan 10 missisipi, 11 missisipi ise iyi bir gönderme idi, geyikten daha sağlam bir metafor idi.
filmde geyik metaforu varmış, metafor görmek istiyorlar ise "parazit" filmini seyretsinler.
bir kaç nokta daha var ama aşırı spoiler olduğundan girmiyorum.
ana karakterin çektiği fotoğraflar ciddi anlamda oldukça güçlü. sanırım aklımda kalacak olanlar sadece bunlar olacak.
bu filme ne diye oscar verilmiş anlamadım.
kötü bir film değil, ortalamanın üzerinde bir film.
FORD v FERRARI
Fransa'da Le Mans 66 ismiyle vizyona giren film Türkiye'de ise Asfaltın Kralları olarak adlandırılmış.
Aslında orjinal isme sadık kalınmalıydı diye düşünüyordum ama biraz araştırınca bir çok ülkede markaların film adı olarak kullanılmasının yasak olduğunu öğrendim.
Örneğin "The Devil Wears Prada" filmi bizde Şeytan marka giyer diye geçiyor. Prada sakıncalı olmuş ama şeytan sakıncalı değil.
Neyse filme geçelim.
Önce bir kısa özet seyredelim.
Ben filmi çok beğendim. Yarış atmosferi nefis yansıtılmış. Le Mans yarışı hakkında biraz bilgi sahibi iseniz mühendislerin stresi ve çabasına ise daha iyi hakim oluyorsunuz.
Bu arada Le Mans yarışlarının motosiklet versiyonu da yapılıyor bilmeyenler için not düşeyim.
Nisan ayı ortalarında yapılan bu yarış aslında bir Endurance serisinin parçası. Bunun dışında 8 saat yarışları ve Bol d'Or yarışları var.
Filme döneyim.
Hikaye 'Ford'un sahibinin deyimiyle' Chevrolet Impala'nın egzozunun kıçlarına kaçmasıyla işleri bozulan marka çıkış yolu arıyor.
Kurmaylardan Iacocca'nın önerisi ile yarışlara katılma kararı alınıyor.
Tabi bir yarış arabası yapmak ve takım kurmak kolay olmadığından Ferrari'ye teklif götürüyorlar.
Ferrari son 5 ya da 6 yılın Le Mans şampiyonu.
Yarış takımının Ford'un kontrolüne geçmesinden hoşlanmayan Enzo Ferrari teklifi reddediyor ve Ford'un sahibine hakaret ediyor.
İş inatlaşmaya gidiyor.
Ford eski şampiyon ve aynı arabayı 3-4 kişiye satarak geçimini sağlayan Carroll Shelby ve vergi borcu yüzünden garajı mühürlenen Ken Miles ile birlikte GT40 modelini geliştiriyor.
Şu arkadaş;
Bundan sonrası ne yazsam şpoyler olacağından detaya girmeyeyim.
Film genel anlamda emek işinin emekçiye bırakılması gerektiği ve beyaz yakalıların ne kadar yavşak olabileceği konusunda ikna edici bir vizyona sahip.
Carroll Shelby ismi daha doğrusu 'Shelby'ismi size tanıdık gelmiştir.
Evet o meşhur Ford Shelby'nin tasarımcısı bu adam.
Daha doğrusu adam kendi Mustang'ini yapıyor ve sonra işler gelişiyor.
Zaten yeni modeller dahi birbirinin aynı gibi duruyor.
Bunun sebebi alt yapının Mustang olması.
Bu arada Fransa'da satılık bir GT40 buldum.
1968 model ve 37.500 avro istiyor utanmaz.
Aynı yılların Mustang'leri ise 30 ila 50 bin avro arasında satılıyor ve bol miktarda var.
Şimdi dikkat ettim 37.500 avroya bedavaymış o araba.
Diğer ilanlar 120bin avrodan başlıyor.
Ulem Ferrari alırım o paraya.
Hem de Italia falan.
Küçük hırsız el feneri, büyük hırsız deniz feneri kullanır.
Ancak her ikisininde çalışması için ampul gerekir.(Cosinus)
hocam sen o 37,5 luk aracı ed china'ya göstermeden alma, ekspertizini o yapsın.
Hastasıyız!
Hem de çoluk çombalak.
Yengen bile dikkatle izliyor adamı.
Eleman programı bırakınca hayranlarından ölüm tehditi almış!
Tek manyak biz değilmişiz yani.
Bir tane de siyah-hintli karışımı bi adam var.
Denk geldikçe onu da seyrediyorum ama Edd kadar sevimli değil.
Küçük hırsız el feneri, büyük hırsız deniz feneri kullanır.
Ancak her ikisininde çalışması için ampul gerekir.(Cosinus)
4 tekerden haz etmeyen beni dahi içine çekebilmiş ender, röfleli bir abimizdir.
diğer zibidinin yalnız kalması neticesinde eski tadı kalmamıştır.
kısa bir bölüm için çalışan insan sayısını ve emeği anlatmıştı.
can't be worried about that shit. life goes on man.
Resident Evil
Serinin herhangi bir filmi için değil tamamı adına konuşmak istiyorum, rezalet.
Bu kadar cok filmi izleyip günden güne kötüleştiğini görerek ilk filmin güzelliğini bile gölgelediler.
Konusu t-virüs diye bir virüsün lab'dan dışarı taşması sonucu herkesin zombi olması. tabi derin teknolojiler , farklı mutasyonlar, son filmlerdeki "matrix" havaları fln, seriyi günden güne leş yaptılar.
Spoiler vermemek için kodlu anlatacağım, sonra kızıyonuz
Baş roldeki ablanın aslında şeyden şey olmuş olması
Bilim adamının şey oldugunu düşünürken şey olmadığını görmemiz
yaşlı ablanın şey olduğunu ve kücük kızın da şey olduğunu şey etmemiz
finalde şeyi şey ederek bütün filmleri boşuna izlemişiz şeyi yaratmaları
Kısaca senaryoda tıkandıkları için herşeyi şey etmişler.
Hızlı ve Öfkeli: Hobbs ve Shaw
https://turkcealtyazi.org/mov/680644...bbs-shaww.html
Bu türü sevenler için gene izlenebilir bir film olmuş. Temponun düştüğü zamanlardaki diyaloglar sakinleştirici ve gülümsetici , mola tamamlanınca gene alabildiğine tempo , gene nefes alma, finale doğru iyice yükselen tempo , bol bol görsel efekt ama suyunu çıkarmadan. Rahatça izlenir arkadaşlar.
The Intouchables
mösyö philippe, geçirdiği bir spor kazasından sonra boyundan aşağısı felçli olarak hayatına devam etmektedir.
Driss ise la haine filminden tanıdık, zenci bir aile bireyidir. hapisten yeni çıkmıştır.
sosyal yardım alması için gereken görüşmelerden bir tanesi de philippe için kişisel bakıcıdır.
En genel gözlem bize insan mutluluğunun iki temel düşmanının ıstırap ve can sıkıntısı olduğunu gösterir. Daha ileri gidip, birinden yakamızı sıyıracak kadar talihli olma ayrıcalığımızın düzeyinin bizi diğerine yaklaştırdığını söyleyebiliriz. Aslına bakılırsa hayatın bize sunduğu, bu ikisi arasında, az veya çok şiddetli bir salınımdır. schopenhauer
philippe, "sakat" aristokrat ve oldukça zengin, entelektüel altyapısı oldukça zengin bir karakter.
ying ve yangın tamamlayıcısı driss ise neredeyse tamamen zıt bir konumdadır.
film birçok konuya aynı anda temas ediyor. sınıfsal farklılıklar, aşkın metafiziği, maddi zenginliğin sözde can sıkıntısı, aynı zaman ve mekan içerisindeki birbirlerinden farklı kümeler.
Friedrich Nietzsche, “İnsan dünyada o kadar ıstırap çeker ki, bütün canlı yaratıklar arasında yalnız o gülmeyi icat etmek zorunda kalmıştır.”
film, beklentilerin üzerinde bir mizah içeriyor, zaten filmin özü de bu olsa gerek.
gerçek bir hikaye olmasına rağmen, gerçek olan ile arasında ciddi farklılıklar olduğunu, son sahnelerde düşündürdü.
Philippe Pozzo di Borgo ve Abdel Yasmin Sellou'nun hikayesidir.
bir de filmin holivuud versiyonu var.
the upside.
film olarak oldukça güzel bir film, ara diyaloglar, sanatın kifayetsizliği, zenginliğin ve fakirliğin problemleri ve dahası.
güzel bir aile filmi.
bir iki sakıncalı sahnesi dışında oldukça hoşuma gitti.
tavsiye edenlere teşekkür ederim.
can't be worried about that shit. life goes on man.
Şimdi bir filmde Robert De Niro, Al Pacino ve Joe Pesci olacak ve ben o filmi izlemeyeceğim diyen sinema seyircisi olmaz herhalde.
Bu duygularla dün akşama kadar sabırla Netflix'in bu filmi yayınlamasını bekledim ve filmin neredeyse 3,5 saat sürdüğünü görünce de bir şişe ateş suyu açtım.
Adettendir bir fragman koyayım
Film hakkında yorum yapabilmek için en az iki kere izlemek gerek.
O kadar çok hikaye var ki aslında Hoffa'nın kayboluş hikayesi diye söyleniyor ve film genelde bunun üzerine gidiyor olsa da ben daha çok siyaset-mafya ve hatta sendika ilişkilerini irdelediğini düşündüm.
Bu arada De Niro ve Al Pacino'yu renkli gözlerle görmek insanı biraz tuhaf yapıyor.
Neyse.
Bu Hoffa dediğimiz adam kamyoncu sendikası başkanı.
20-30 yıl önce kendisiyle ilgili bir film yapılmıştı aslında ama şu an hatırlayamadım.
Joe Pesci bir mafya babası.
Adam benim kafada Cehennem silahı'ndaki sazan rolüyle öyle bir yer etmiş ki hangi role girse yadırgıyorum.
Harika iş çıkarmış.
Robert De Niro aslında ufak tefek hırsızlıklar yapan bir kamyon şoförü ama yolu Pesci ile kesişince kendini mafyanın içerisinde buluyor.
Psikolog, sosyolog. hatta sonu logla biten titre sahip her bireyin incelemesi gereken bir karakter.
Seyredince anlayacaksınız.
Filmde en hoşuma giden ve emek verildiği belli olan şey o dönemin neredeyse hatasız yaşatılması oldu.
Otomobillerden mekanlara kadar hiç bir ayrıntı atlanmamış.
Renklendirme bile özel diyebilirim.
Çok hikaye var kısmını açayım.
Mesela De Niro'nun ailesi ve özellikle kızıyla olan ilişkisi filmde önemli bir yer tutuyor.
(Daha doğrusu ilişkisizliği!)
Bu arada kızını Anna Paquin oynuyor.
Mafyanın siyaseti dizayn etme konusundaki etkisi yine bir başka hikaye.
Sendikaların banka gibi çalışması bir başka hikaye.
Asıl hikaye olan Hoffa'nın hırsı bambaşka bir hikaye.
Al Pacino'nun nefret ettiği bir adama bakarak bir yemek yeme sahnesi var müthiş.
Robert De Niro'nun karakteri apayrı bir hikaye.
Velhasıl 3,5 saatin nasıl geçtiğini bile anlayamadım.
Bunda ateş suyunun etkisi de olabilir.
Şimdi güzeldi çirkindiyi bir kenara bırakıp şu gerçeği yazmak lazım.
Tüm eleştirmenler bu filme berbat dese, sinema severler bu filmi seyreder.
O yüzden ben değerlendirme yapmıyorum.
Nasılsa er yada geç seyretmek isteyeceksiniz.
Küçük hırsız el feneri, büyük hırsız deniz feneri kullanır.
Ancak her ikisininde çalışması için ampul gerekir.(Cosinus)
Açıkçası film beklediğimin altındaydı. karakterler yer yer role girememiş gibi geldi ve yönetmen özellikle genç oyuncu kullanmak istememiş. filmin yaş ortalaması 70.
Genclik sahnelerinde özellikle sac kısımları cok kötü yapıldıgından eğreti durmuş. ama film doğruya doğru tüm hikayeyi yaşatıyor, ama 2 kez izlemek lazım tam olarak özümsemek için. ama 3.5 saat süren bu filmi tekrar izlemeyi kalbim kaldırmaz
---------- Mesajlar birleştirildi - 11:11 ---------- bir önceki mesaj zamanı 11:08 ----------
ASLAN KRAL
Acıkcası cocukluguma götürdü beni. tabi o mistik aslan kral değil idi ama yine de hoş olmus.
Simba'nın agzını gözünü kırmak istediğiniz o kadar cok sahne var ki.
Filmin yapımını izledim, yönetmeni zaten şaşırttı beni. Gerçekten çok gerçekçi yapılmıs ve bazen "oha bilgisayar mı lan bu" diyorsunuz.
6/10
güzel iş çıkarmışlar,
dediğin gibi filmi birçok yönden irdelemek mümkün.
baba-kız ilişkisini fazla umursamadım.
mafyanın siyasi ilişkiler ağı ise oldukça iyi işlenmiş.
memleketimizde de benzer ilişkilerin halen yüksek olduğu düşünülür ise pek yabancı bir konu sayılmaz.
merak eden akpçocukları isimli hesabın kalyon ajans paylaşımlarına bakabilir.
aynı minvalde sendikacılığın memleketimizdeki sarı rengini de görebilirsiniz.
uçan kaçan elemanların domine ettiği piyasaya "it is what it is" diyebilmiştir scorsese.
süresinden sebep iki parçaya bölmek zorunda kaldım.
can't be worried about that shit. life goes on man.
6 underground
Ryan abimizin neredeyse tüm kariyeri boyunca gıcık karakterler canlandırdıgını biliyoruz. Blade / X-Men / Deadpool ve şimdi de bu film.
Hep aynı tarz hem aynı karakter oyunculugu. Baska tür filmleri vardır elbet ama benim dikkatimi cekmedi.
Neyse filme gelecek olur isek izlerken yoran, sürekli bir aksiyon içeren ve görüntü yönetmeninin bir sahneyi 3 farklı acıdan göstermeden geçmediği yorucu bir film.
Konu olarak "ehhh" desek de yorucu olsa da aksiyon düşmediği için filmin başlana / bitme arasındaki zamanı fark etmiyorsunuz bile.
2şişe ayram(!) ve cips alıp keyifli izlenebilir.
5.5/10
Şu an bu konu içerisinde 2 kullanıcı var. (0 üye ve 2 misafir)