nefesini tut
tavsiye ederim son zamanlarda izlediğim güzellerden biri
gerilim film i tavsiyelerine açığım.
Önceki akşam Zeki Müren'in Beklenen Şarkı filmini izledim.
Nasıl gaza gelmişsem sonra Zeki Müren belgeselini bulup üstüne onu izledim.
Çok özlemişim paşayı.
Dün akşam ise uzun süredir ertelediğim ama habire gözüme çarpan, Kayıp Aranıyor filmini izledim.
Film masa üstünde geçiyor.
Bildiğimiz masa değil, bilgisayarın masa üstü.
Hatta Laptop masa üstü.
Ve hatta bir apple laptopun masa üstünde geçiyor.
Hatta olmazsa olmaz sahneleri bile bir haber sitesinin video playerından aktarıyor. Yani aksiyonu bile web sayfasından izliyorsunuz.
Dur fragman paylaşıp pekiştireyim.
Şimdi bir insan 1 saat 40 dakika niye bir bilgisayarın masa üstüne baksın ki diyebilirsiniz.
Fakat gözünüzü kırpmadan izliyorsunuz.
Bilgisayarın ve internetin etkin kullanımı konusunda ders niteliğinde olmasının yanı sıra internetin yalan yüzünü bir kez daha anımsatması bakımından da enteresan bir film.
Konu gayet basit.
Adamın kızı kayboluyor ve ve geçiyor bilgisayarın başına.
Facebook'tan youtube'a
tumblr'dan google'a kadar artık günlük hayatımızın parçası haline gelmiş mecraların bolca kullanıldığı bir arama operasyonunu izliyoruz aslında.
Konu oldukça tekdüzeyken adamın keşfettiği bir şey birden filmi çok ilginç hale getiriyor.
Üst düzey bir film değil ama izlediğinize pişman olacağınızı sanmıyorum.
searching finali de yaptım,
6,5/10 (yani iyi)
arada mudbound'u seyrettim,
netflix filmlerinden hiç hoşlanmıyorum,
hep bir yerlerinde büyük bir eksiklik olduğuna dair bir duygu bırakıyor arkasında,
kodachrome, bright (roma filmini sıraya aldım bakalım o nasıl olacak ?)
bu filmde aynı etkiyi bıraktı,
2. dünya savaşı ve missisipi ellerindeki ırkçılık üzerine bir film.
vakit kaybı sayılmaz,
yeni bir şey de yok.
3 billboards outside ebbing missouri ile kıyaslayanlar olmuş,
açıkçası yakınından geçemez.
Sandra Bullock bende her sabah sakal traşı oluyormuş gibi bir izlenim bıraktığından oynadığı filmlere de soğuk bakıyorum.
Bu nedenle son filmini izlemeyi uzun süre erteledim fakat akşam seyredecek bişey bulamayınca oturup seyrettim.
Bird box sanırım kuş kafesi olarak çevrilebilir.
Gerilim filmi seviyorsanız seyredip gerilebilirsiniz.
Çok fazla germiyor yalnız onu söyleyeyim.
Film hakkında ne yazsak spoiler olur bu nedenle yüzeysel olrsk şöyle yazayım.
Dünya birden bire görünmez varlıkların istilasına uğruyor.
Daha doğrusu görünmez değiller ama gören kafayı sıyırıyor.
Bu nedenle yaşamak istiyorsan gözlerin kapaı olacak.
Yani bu enteresan varlıklar fiziksel olarak bir şey yapamıyorlar.
Evlerden içeri giremiyorlar.
Bu nedenle sağ kalanlar gözlerini bağlayarak dışarı çıkıyor,evlerin camlarını gazete vs ile kapatıyor.
Filmin felsefi bir tarafı vardır da ben anlamamışımdır diye eleştirmenleri okudum.
Meğer çok derin anlamlar içeriyormuş.
İnsanların kalabalıklar içerisinde birbirini görmeden yaşamalarına bir göndermeymiş falan.
Filmin güzel yanı basit bir hikayeye farklı karakterler ve onlara ait hikayeler katarak gayet başarılı bir iş çıkarılmış olması.
Sıkılmadan izlettiriyor.
Eski film olduğu için belki bahsedilmiştir. Önceki akşam Chappie isimli robotun filmini izledim. İşin tanrısal bir kısmı olduğu için bir çok şeyi sorgulamamıza neden olabilecek bir film.
Tabi insanın karakterini sorgulama kısmı da dahil.
Eğer benim gibi kaçırdıysanız araya sıkıştırın pişman olacağınızı sanmıyorum.
Neyse az sonra çocuklarla sinemaya gideceğiz ve bu yılı 2 filmle kapatacağız.
Bir tanesi Spiderman fakat diğeri henüz kesinleşmedi.
2 aday var.
Biri Asterix diğeri Aquaman.
Ben oyumu Aquaman'den yana kullanacam ama 2 ye karşı 1 oyla muhtemelen kaybedeceğim ve Asterix seyredeceğiz.
Beğenirsem buraya yazarım.
Dün 7 yaşındaki kızımı Spider-man filmine götürdüm. Pixar harici animasyon izlemeyen ben, canımın sinemada sıkılacağına dair sıkıntıyla gittim fakat kullanılan animasyon tekniği ile çok başarılı ve bambaşka bir Spider-Man izledim. Büyüklere de hitap ediyor. Temposu, aksiyonu ve müzikleri çok iyiydi. Diğer seçeneği Aquaman'dan yana kullanırsanız bu yılı 2 güzel filmle bitirmiş olursunuz.COQ adlı üyeden alıntı
üç renk kırmızıyı sonuna biraz kala bıraktım,
bir gün daha sürmesini istedim,
inanılmaz derecede kuvvetli bir hakim karakteri var,
( doğal olarak aklıma das leben der anderen geldi, sanırım araya onu da sıkıştırmak güzel olur. )
---------- Mesajlar birleştirildi - 16:30 ---------- bir önceki mesaj zamanı 16:28 ----------
evvelden belirttiğim gibi netflix filmlerinde hep bir eksiklik hissediyorum,The Discovery, şu anda listemde.
Konusu bir bilim adamının öldükten sonra yaşamla ilgili bilimsel ve kanıtlanmış gerçeklerle ortaya attığı argümanlar sonucu dünyada toplu ölümlerin-intiharların başlaması
Çok iyi bir konu ve güzel bir lezzet bırakacağı aşikar
bu film için de benzer yorumlar yapılmış,
türü sevdiğim için listeye ekledim.
Netflix'te ticari kaygı, beklenmeyeni vermeye odaklanmanın peşinde. Bir bakıma iyi, bir bakıma kötü sonuçlar doğuruyor.
Black Mirror gibi bir şeyler denediler ve gerçekten etkileyici geldi bana.
Bilim kurgu alanında çok güzel örnekleri var. Elde olanı en iyi şekilde değerlendirmek gibi. Örneğin The Abyss benim için bir başyapıt, uzaylı temasını hep uzayda inceleyenlere inat ters köşe bir şekilde gözle görülür bir mesaj verdiği açık. Hani Netflix'ten böyle bir şey çıkacağını asla düşünmüyorum.
The Discovery'i geçen yıl seyretmiştim.
Güzel film ben beğendim.
Üç renk kırmızı'yı muhtemelen seyretmedim.
Bir bakacağım.
Bu gün Ahlat Ağacı'nı seyredeceğim.
Bakalım niye bu kadar övmüşler.
Türk filmlerinden var mı bu olmuş diyebileceğiniz bir film?
enin mesaj arada kaynamış,
seyredip hoşuna giden bir kaç yerli film yazarsan iyi olur.
---------- Mesajlar birleştirildi - 13:22 ---------- bir önceki mesaj zamanı 09:54 ----------
arşivi kurcalarken denk geldi,
uzun zaman olmuştu seyretmeyeli .
oldukça keyifli bir film.
Baya nostalji yapmışsın The Dude
Önce şu senin laga luga için bir yorum yapayım.
Güzel viski ama pahalı abicim.
5-6 euro fazla verince Macallan alınıyor ve ben onu tercih ederim.
Ortalama 18-25 euro arası viskiler içen bünye bir şişeye 50 euro vermeye kalkınca ortaya çok acaip seçenekler çıkıyor. Yani sürekli şu markayı içiyorum olayını geçiyor mevzu. Çünkü o paralara çıkıldığında butik viskilere erişim başlıyor ve insan hepsini tatmak istiyor.
Eskiden iyi viskilere para vermezdim. Çünkü oturdum mu yarım şişeyi götürürdüm.
Şimdi alıyorum çünkü ya özel bir yemekten önce ya da çok nadir keyif için bir kadeh alıyorum. Kısaca öyle olunca koymuyor.
Yoksa piyasa viskisi deyince evde genellikle şu ya da şu olur.
Dışarda bir restoran ya da barda içecek olupta istediğimi bulamazsam Jameson alırım.
Neyse 18 yaşından büyükler için olan kısmı geçip mevzuya döneyim.
Ahlat Ağacı'nı seyrettim.
Fransız sineması sevenler için süper bir film olmuş.
Yani filmin yarısını kessek hikayeyi hiç bozmadan kalan kısım filmi yapar.
Hikaye ilginç.
Karakterler çok gerçekçi ve doğal.
Başroldeki oğlanı bir kaç ay önce başka bir filmde seyretmiştim ve beğenmiştim. Burada da iyi iş çıkarmış.(Ölümlü Dünya)Ahmet Mümtaz Taylan
hatırına seyrettiğim bir filmdi ama gayet iyiydi.
Ahlat Ağacı'nda beni şaşırtan diğer isim Murat Cemcir oldu.
Adam iyi abicim.
Türk filmi olarak çok fazla film seyrettiğimi söyleyemem.
Aklımda kalan ve beğendiğim iki film var.
Biri Hadi be oğlum
Diğeri de Sen benim herşeyimsin
Dur yahu!
Ayla ve Limonata var bak aklıma geldi.
Bir de Şener Şen'in son oynadığı filmi seyrettim ama adı aklıma gelmedi şimdi.Doğrusu biraz vasattı ama tabi ki büyük üstad değil, hikaye vasattı.
Ben filmleri ön yargısız seyrederim aslında.
Yani şu yaptıysa kötüdür demem ama kötü film yapan adamın filmini de ancak seyredecek bir şey bulamaz ve eğlencelik bir şeyler arıyorsam seyrederim.
Son yıllarda Türk sinemasında bir komedi furyaı aldı başını gidiyor ama seyrettiklerimden çoğuna Kılışdar'ın şu videosuna güldüğüm kadar gülmedim.
viski konusunda yeni sayılırım,
ballantines dışındakiler tanıdık gelmedi,
tadına baktıklarımdan talisker storm çok hoşuma gitmişti.
genelde cila ya da dijestif olarak tüketmeyi severim.
"hadi be oğlum " pek beğenmedim,
diğerini seyretmedim,
son bir kaç senedir türk sinemasını çok takip etmiyorum.
aklımda kalanlardan "sağ salim" güzel bir kara komedi idi.
"bahtı kara" uç bir kara komedi idi.
reha ertemin "korkuyorum anne" şiir gibi bir film, (tam olarak uzaklara bakmalı değil)
"sonbahar" inanılmaz bir dram, (soundtrack olarak daim yusuf orti fikir verir)
onur ünlüden "sen aydınlatırsın geceyi" tam bir değişik olmuş.
tayfun pirselimoğlu'nun Yusuf üçlemesi tam uzaklara bakmalı olanlardan,
arşive bir göz atarım.
Son izlediklerimden "Beoning" güzeldi.
Yabancı sitelerde Burning olarak geçiyor ismi. Bizim ülkeye "Şüphe" ismiyle gelmiş.
Film hakkında tek spoileri ismi veriyor aslında. Aksiyon bekleyen varsa o tarz bir film değil. Daha çok festival filmi tadında. Ancak yine de aşırı durgun geçmiyor, hafiften bir gizem, bir tutam gerilim, bir tutam da merak uyandırmayı başarıyor.
İzlemeyen varsa tavsiye ederim.
Bu hafta sonu paraya kıyıp IMAX 'de Aquaman'i seyrettim çocuklarla. İlk IMAX deneyimim oldu. Genel olarak beğendim.
Görüntü: 8/10 Ses:10/10. Diğer normal 3D sinemaları değerlendirirsem görüntü:5/10 ses :6/10 verilen fiyat farkına değer mi değer
Film klasik bol aksiyonlu efektli süper kahraman filmi, çok da eleştirecek veya göklere çıkarılacak bir film değil.
Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)
