John Wick - Tıraş.
John Wick - Tıraş.
Az önce coco'dan çıktık.
Benim gibi her ay en az 2 çizgi film izleme zorunluluğu olanlar için bünye artık alışık ama siz pek ilgilenmiyorsanız çocukların gazına gelmeyin.
Yine de hikaye güzel.
Belli bir yaşın altında çocuklar için tavsiye etmem rüyalarına girebilir.
Yalnız hangi yaş altı orasını bilemiycem pedagog değilim.
Benim kız uyumaya yanımiza gelirse yarın bişeyler söyleyebilirim.
The grey(Gri Kurt)-2011:Altı petrol işçisi uçaklarının düşmesi sonucu Alaska'nın vahşi ve ıssız bir alanında mahsur kalır.Grubun başındaki yetenekli avcı,ekibin vahşi doğada aç kurtlara karşı hayatta kalabilmesi için elinden geleni yapmak zorundadır.(+18)Tür:Aksiyon/Macera.
Fury-2014:Nisan 1945'te müttefikler Avrupa sahnesindeki son mücadelesini verirken savaşın en tecrübeli astsubaylarından Wandaddy düşman hattının gerisinde ölümcül bir görevde bir Sherman tankını ve beş askerini yönetmektedir.
(+18)Tür:Aksiyon/Macera.
Takiptekiler(Tracers)-2014:Çin mafyasına yüklü miktarda borcu olan Cam,meydana gelen bir kaza sonucu Nikki adında bir yabancıyla karşılaşır.Genç kadın,Cam'i parkur sporunu kullanarak soygun yapan çetesiyle tanıştıracaktır.(+7) Tür:Aksiyon/Macera
Ölümcül Darbe(Deadly İmpact)-2010:Tom,geçmişte yaşadığı acı ve trajik bir olaydan sonra polisliği bırakır.Ancak birgün FBI ülkeyi tehdit eden suikastçiyi yakalamak için Tom'dan yardım isteyince olaylar gelişir.(+18)Tür:Aksiyon/Macera
Son Yolcu(Last Passenger)-2013:Londra'da hızlı trende yaptıkları yolculuk esnasında tren sürücüsünün kötü planlarına alet olan küçük bir yolcu grubu,korku ve heyecan dolu dakikalar yaşayacaktır.(+7)Tür:Aksiyon/Macera.
Kopyala yapıştır yapmadım vaktimi aldı ama buna değer,hepsini tek tek bizzat,şahsen izledim ve izlemeye gerek bir Film'ler.Gri kurt anlam taşıyan bir film.Herkese iyi seyirler diliyorum!
Dağ (2012) - Bunu izleyeceğine Nefes: Vatan Sağolsun'u ikinci kere izle. Klişe, yüzeysel, kestirilebilir, sürükleyicilikten uzak. Yine de Dağ 2'yi (2016) izlememe kararı verdirecek kadar kötü değil.
Bu arada, üstteki mesajdaki film yorumlarının ikisi dışında diğerleri kopyala-yapıştır. ;)
Dün Osmanlı subayı'nı nihayet izledim.
Olsa da olur olmasa da cinsinden bir film gibi geldi bana.
Pek içine çeken yanı yok.
Üzerine Karaib korsanlarının sonuncusunu izledim.
Bu gün akşama kadar dün izlediğim ikinci film neydi diye düşünüp durdum.
Bıraktığı iz o kadar.
Şu an Stalker izliyorum.
Bunu kendime niye yapıyorum bilmiyorum ama yarıda da bırakamıyorum.
Bitirince yorum yaparım.
Fakat sanıyorum şu ana kadar gördüğüm en uçuk yönetmenle tanıştım.
Hatta kameraman da en az onun kadar manyak.
John Wick 2 - Bu, ilkine göre daha az tıraş. Ama yine de tıraş. Adam dövme, vurma kırma sahnelerinden ibaret ergen eğlencesi. Hikaye zayıf, karakter gelişimi yok. Sinema ile dövüşlü bilgisayar oyunu arasındaki farkı göremeyenler buna belki zaman kaybı olarak bakmaz. The Bourne serisi varken bunu izlemek ayıp.
Gece karanlığında ıslak zeminde eli silahlı motosiklet sürücüsünü öldürme sahnesi de mevcut.
Daha bi' de üçüncünün yolunu yapmışlar, iki seneye o da çıkacakmış...
Bu hafta izlediğim bir kaç film hakkında atıp tutayım.
Kingsman: Takım elbise seviyorsanız harika takımlar giyiyor adamlar hastayım. Film biraz tırt bence ama vakit geçirtiyor eğlenceli.
Jungle: Her karesi çerçeveletip duvara asılacak kadar nefes kesici. Hikaye basit bir kaybolma hikayesi olsa da çok iyi işlenmiş. Kaçmaz.
Ketenpere: Evet Türk filmi. Evet Şafak Sezer. Ama ilginç bir hikayesi ve sürpriz bir sonu var. Doğrusu izlediğime pişman olmadım.
Geostorm: Filmin sonunda elinizi kalbinize koyup gözyaşları içerisinde amerikan milli marşını söylerken buluyorsunuz kendinizi. Güzel işlenmiş görsel efektler çok başarılı ama kısa kesilmiş. Sanırım seversiniz.
Wind River:Konusu basit ama gizemli bir film. İngilizceye yeni başlayanlar için seslendirilmiş gibi gayet rahat anlaşılır bir ingilizce kullanmış adamlar. Bir an acaba amerikan filmi değil mi diye düşündüm. Hikaye basit ama belki derinlikli bir felsefesi olabilir.Benim ingilizce mr brown go to cinema seviyesinde. Türkçe dublaj ya da fransızca bulursam tekrar izleyebilirim.Ya da bir numarası yoksa siz bana söyleyin vakit kaybetmeyeyim.
Küçük hırsız el feneri, büyük hırsız deniz feneri kullanır.
Ancak her ikisininde çalışması için ampul gerekir.(Cosinus)
post apokalliptik film,izlemediysen The Road ı şiddetle öneririm.
http://www.imdb.com/title/tt0898367/
eyvallah turgetson,
huzur içinde uyu
the road'ı izledim, bahsettiğim türe örnek, iyi bir film
gelelim soğanın cücüğüne, pastanın çileğine;
filmin bütünlüğü dışında bir de vurucu sahnesi vardır, bazen bir filmi kurtaracak kadar iyidir,
insanı beyin sapından yakalar.
DİKKAT, BURDAN SONRASI SPOİLER İÇERİR.
SPOİLER; HENÜZ İZLEMEDİĞİNİZ BİR FİLMİN TADINI KAÇIRABİLECEK BİR ALINTI VEYA İPUCUDUR.
---------------------------------
en sevdiklerimden biri "jack reacher" filminden.
otobüs durağındaki vatandaşların tavrı muazzamdır.
https://www.youtube.com/watch?v=KuqePNG8IfE
---------------------------------
ikinci sahnemiz "pulp fiction"dan geliyor.
butch'un geri dönüşü;
https://www.youtube.com/watch?v=FZrG8qPvX3Q
---------------------------------
Idi i smotri (1985) savaşın pisliğini çok doğal ve etkileyici biçimde anlatıyor. Savaş karşıtı Hollywood filmlerinden çok farklı. İnsanlığa olan inancı ve umudu diri tutan veya bir adalet, tatmin hissi uyandıran bir yanı yok. Merhametsiz, kapkaranlık bir film, tıpkı eli silahlı bir grup insan gibi. Bittiğinde artık kötü şeylerin geride kaldığına, insanlığın daha iyiye doğru yol alacağına inanarak kalkmıyorsunuz koltuktan. "Bizimkiler böyle yapmaz." kafasındakilerin izlemesine gerek yok.
Aşkın çekimi.
Harika bir film çok hoşuma gitti. Savaş sırasında bombardıman altındaki İngiltere'de halka gaz vermek için bir film yapmaya karar verilir. Film bu filmin yapılışını anlatıyor. Seyrettiğinize pişman olacağınızı sanmıyorum.
Dunkirk.
Üstte anlattığım filmde bu ismi çok duyacaksınız. Doğal olarak akla da bu film gelecek. İngiltere askerlerinin cekilmesini konu alan Dunkirk filmi, bir deniz kenarı ve bir kaç gemi maketiyle nasıl film yapılır gösteriyor. Ben seyredeli çok olduğu için detayları iyi hatırlamıyorum ama fena film değil.
Thor ragnarok.
Vakit kaybı. Afişine aldanıp gitmeyin. Ama fantastik hikayeleri seviyorsanız ilginç gelebilir.
efsane sahnelere devam;
"İYİ KÖTÜ ÇİRKİN" SPOILER İÇERİK
https://www.youtube.com/watch?v=sTcBgs2huRo
----------------------
"TRAINING DAY" SPOILER İÇERİK
favorilerimden;
https://www.youtube.com/watch?v=TIndSgK29WI
Yola çıkmadan gideceğiniz yerle ilgili bir film izler misiniz? İşte benim seçtiklerim. Sizin filminiz hangisi?
Genelde film incelemesi yapmıyorum ama sanırım ara sıra can sıkıntısında bu başlık altında farklı filmlerin incelemeleri yapacağım.Özellikle iyi mi kötü mü olduğuna karar veremediğim,iki arada bir derece kalmış filmlere yoğunlaşacağım.
Gelelim filmimize
Mother!
Bu film ya kendisini sinema sanatının piri zanneden,"üstün zekam ile manyak gibi metaforları,göndermeleri bulurum,siz bir b.ktan anlamıyorsunuz o yüzden bu filmi sevmediniz" diye ortalıkta dolaşan fularlı entel geçinenlerin yere göğe sığdıramadığı,baş yapıt ilan ettiği,ya da sinema ile pek alakası olmayan yada dini konularda hassasiyeti olanların yerin dibine soktuğu bir film.Öyle gösterildiği bir festivalde aynı anda hem deli gibi alkışlanmış hem yuhalanmış.
Film aslında genel itibarı yüzeysel bakarsak son derece basit bir film.Filmin baş karakterleri bir türlü ilham gelmeyen,yeni şiir kitabı yazmaya çalışan bir şair(Javier Bardem) ve evi sürekli tamir etmeye çalışan saplantılı eşi (Jennifer Lawrence).Daha sonra şairin hayranı olduğunu iddia eden bir adam(Ed Harris) çıkıp geliyor ve şair onu evinde misafir ediyor.Ertesi gün de şairimize hayran adamın eşi(Michelle Pfeiffer) geliyor.Hep beraber vakit geçiyorlar.Ama ev sahibi kadın misafirlerin küstahça tutumundan,evini kirletip hor kullanmalarından pekte mutlu değil.Misafirliğe gelen adam ve kadının çocukları da eve bodoslama dalıyor.Biri diğerini miras kavgası yüzünden öldürüyor.Şair çifte acıyıp ölen çocuklarını anmak için evlerini kullanabileceğini söylüyor.Bir dünya misafir geliyor evi alt üst ediyorlar.Tabii kadın hiç memnun olmasa da bozuntuya vermiyor.Olaylardan sonra ev sahibi kadın hamile kalıyor,şaire ilham geliyor,hayranları sürekli evi dolduruyor.Sonrası ise tam bir kargaşa.
Bu şekilde anlatınca her şey basit gibi gözüküyor ama değil.Pi,Requiem for a Dream,Black Swan gibi baş yapıt sayılabilecek filmlere imzasını atan yönetmen Darren Aronofsky,işi biraz daha ileri seviyeye götüreyim demiş ama olmamış.Bu yazdığım olaylar baştan sona metafor.Şair açık açık Tanrı'yı temsil ediyor,şairin eşi doğa anayı,eve gelen misafirler Adem ile Havva'yı,çocukları da malum Hamil ile Kabil,yazarın yazdığı şiir kitabı kutsal kitapları,yazarın hayranları da tahmin edebileceğiniz gibi kutsal kitaplara inananları temsil ediyor.Yönetmen son derece büyük bir işe kalkışmış ve önemli ölçüde taşları yerine oturtamamış.Film en büyük sorunu da ortada herhangi bir hikaye yada senaryo olmaması,filmin tamamının metafor olması.Ön planda güzel bir hikaye işlenir arka planda metafor ve simgelerle anlatmak istediğini anlatırsın ortaya güzel bir baş yapıt çıkar.Ama bu kadar büyük bir olayın tamamını metaforlarla anlatmaya kalkınca çok göze batıyor ve çok sırıtıyor.Belli bir yerlerde metaforları ve simgeleri de s.ktir edip karakterler direk simgeledikleri şeyler gibi konuşuyor.Mesela şair direk Tanrı gibi konuşuyor,hareket ediyor.Bu sefer oyunculuklar da sırıtmaya başlıyor.Filmin ikinci büyük sorunu ise anlattığı hikayeyi filmin süresine iyi yayamamış,zamanı iyi kullanamamış.Sadece Adem ile Havva'nın hikayesi ile filmin tam yarısını harcarken,kalan her şeyi diğer yarıda hatta dinler tarihinin en önemli olaylarını,din savaşlarını,aynı Tanrı'ya inana insanların Tanrı için birbirini öldürmesi gibi konulara sadece bir kaç dakika ayrılmış.
Tamamen metaforlardan oluşan bir filmde metaforların tam oturtulmaması simgeledikleri şeylerde kesinlik olmaması,tek bir şeye bir den fazla anlam,metafor yüklenmeye çalışılması ise bu filmi bitiren öldürücü darbe olmuş.Örnek olarak şairin odasındaki çok değer verdiği kristal filmin en başında "Yasak elmayı" temsil ederken,filmin sonunda doğa ananın sevgisini ve özünü temsil ediyor.Şair ve eşinin çocuk bir çocuk dünyaya getirmesi,Tanrı ve Meryem anayı hatırlatırken,üstüne de doğan çocuğa,insanların aynı Hz.İsa ya yapatıkları bir kısmının hediyeler vermesi sonrasında çocuğu öldürmeleri,Tanrı,Hz. Meryem,Hz İsa simgelerini oldukça güçlendiriyor.Ama sorun şu ki şairin eşi daha insanlardan önce oradaydı o yüzden Hz.Meryem olamaz.Sanırım şairin eşi ve olayın geçtiği ev bir bütün ve ev-kadın birleşimi doğa ana ve dünyayı temsil ediyor.Kadının doğurduğu çocuksa "sevgi","umut" gibi kavramları temsil ediyor.Ama yanlış göndermeler ve simgeler yüzünden insanlarda kolaylıkla Hz.Meryem,Hz İsa çağrışımını yapıyor yada yönetmen yine iki anlam birden yüklemeye çalışmış.
Ama filmin afişinde de görülebileceği gibi,şairin elindeki küreye dikkatli bakarsanız orada eşinin resminin olduğu açıkça görülüyor.Yani şairin eşi bariz şekilde dünya-doğa anayı temsil ediyor.
Peki filmi o kadar sövdün hoşuna hiç bir şey gitmedi mi diye sorduğunuzu duyar gibi oluyorum.Tabii de hoşuma giden şeyler var.Eve misafir gelen insanların yanı dünya üstünde yaşayan insanların ev sahibine hiç saygı göstermeden evi kırıp dökmesi,insanların yaşadıkları dünya ya olan saygısızlıklarını,düşüncesizce,yüzsüzce dünya yıkmaları,kirletmelerini çok güzel anlatmış.İnsanlar adeta bu dünya için bir hastalık.Yüksek egolarından,iz bırakma kaygılarından,tüketim çılgınlıklarından yaşadıkları evi yok ettiklerini göremeyecek kadar gözleri kör olmuş.Doğa ananın etrafı kırıp döken birine "Neden her yeri kırıp döküyorsunuz" soruna adamın "Çünkü burada bulunduğumuzu kanıtlamamız gerekli" sözü sanırım her şeyi anlatıyor.Bunun yanında evdeki herkesin aynı Tanrı'ya inanmasına rağmen belli bir noktadan sonra bir birlerini öldürmeye başlamaları,bütün yaptıkları kötülüklere,tükettikleri,krilettikleri dünyaya,işledikleri cinayetlere kılıf uydurmak için Tanrı'ya olan sevgilerini,kitaplarına olan hayranlıkları bahane göstermeleri gibi güzel göndermeler var.Özellikle son dakikalardaki kargaşa sahnelerinde,bir yandan kafasına çuval geçirilmiş insanların İşid tarzı infaz edilmeleri,diğer yandan Amerikan askeri benzeri askerlerin sağa sola saldırmaları,insanların bir birini rastgele öldürmeleri bütün dinlerin çıkış noktası olan Orta Doğu'nun güzel bir özeti olmuş.Bu olayları dışarıdan izleyen birisi olarak bütün bu zulüm,kargaşa ve cinayetlerin sebebinin Tanrı sevgi olması insanlığın ne kadar büyük bir gaflet içinde olduğu gösteriyor.Belki de insanlar içlerindeki kötülüğü,vahşi duyguları dışa vuruyor "Tanrı sevgisini" de buna bahane olarak gösteriyor dedirtiyor izleyiciye.
Son olarak filmin sanatsal ve teknik yönünü incelersek filmin renk tonları,kamera açıları,çekimleri ve ses kullanımı gerçekten çok iyi.Bu konularda rahatlıkla 10 üzerinden 10 veririm.Özellikle ses kullanımı.Evde insanlar yokken ortamdaki sessizlik,huzur ortamı,ayak seslerinin kapı kollarının gıcırtılarının bile duyulabildiği sessizlik hakim.İnsanlar çoğaldıkça ses seviyesinin kademeli olarak artması,belli bir noktadan sonra kulakları sağır eden gürültüye dönüşmesi özellikle hoşuma gitti.
Yine de bu film benim için bir baş yapıt değil,baş yapıt olacakken feci şekilde s.çmış bir filmdir.Noah filminde zıçan yönetmen Darren Aronofsky dayı bu filmde biraz sıvama kısmına geçmiş.Ortada orjinal bir hikaye yok, zaten yıllardan beri süre gelen aynı hikaye.Bu filmi bir deist,ateist yada din dışı inanışları olan bir insana gösterseniz "ulan zaten biz bunları biliyoruz " der.Dini inanışı olan birine gösterseniz "Kafir,çarpılacan,Allah belanı versin" diye sövmeye başlar.O yüzden pek çok kesimin hoşuna gidecek bir film değil.Benim notum o da bir kaç güzel gönderme ve renk ve ses kullanımındaki güzelliğin hatırına 10 üzerinden 7.Onlarda olmasa direk 3 verirdim.
Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)