5 Ülke, 5 Motor, 5 Okul ve RüzgarAvcıları
Reklamlar
-
5 Ülke, 5 Motor, 5 Okul yaptıkları organizasyonlar ile gerçek anlamda fark yaratan topluluklardan biri olan “Rüzgar Avcıları” gurubunun bir etkinliğiydi.
5 Ülke, 5 Motor, 5 Okul size bir duyuru yapmıştık, bu etkinlik tamamlandı, ve gezi raporları sitelerinde yayınlanmaya başladı. Aşağıda sizlere sitelerinde yayınlanan özet raporu sunuyoruz. Toplamda 5000 i bulan fotoğraf ile desteklenen uzun raporlar ise forumlarında zaman içerisinde paylaşılacakmış.
Özet Rapor
Sevgili Arkadaşlar uzun ve bir o kadar keyifli bir yolculuğun ardından gezi raporunu yazmak sanırım en zor bölüm olacak bizler için. Yediğimiz içtiğimiz bizim, gezip gördüklerimiz sizin olsun diyerek başlıyoruz hikayemize.
Yaklaşık bir yıl önce başlayan hayallerimiz 2009 kışı içerisinde iyice olgunlaşıp beş kişilik bir ekip ile yola çıkma hazırlıklarına dönüşmüştü. Bu aşamada bir arkadaşımızın işleri nedeni ile aramızdan ayrılması ile dört kişi baş başa verdik ve günlerce sürecek yolculuk için günlerce toplantı yapmaya başladık. Bir çok zaman vetgokce’nin evinde gerçekleşen toplantılarımızda bu ülkeler ve rota ile ilgili birçok plan yapıldı. Kimi başarıldı kimisi ise bir daha aklımıza bile getirilmemek üzere süngerle kaplandı.
13 haziran 2009 günü sabaha karşı 03:30 da Aydın Belediye meydanında başlayan yolculuğumuz tam bir ay sürdü ve 11.000 km boyunca yollarda olmamızla sonuçlandı. Sabaha karşı çıktığımız yolculuğumuzda bizleri Burcu Günday (mmg09’un eşi), Semiha Turan (Azygos’un eşi), Levent Vardar, Tufan Akdağ (yalnızefe) ve son dakikada oki, elbatül, malik ve iko yolcu etti biraz hüzünlü biraz da korkarak.
1. Gün: Aydın – Sivas:
Sabah erken saatlerde içimizdeki tereddütlerle başlayan yolculuk daha ilk km’lerde telsizlerin çıkardığı sorunlarla “yola hoş geldiniz” der gibiydi. Ama o telsizler bir daha asla susmadı ve 11.000 km boyunca ne kahkahalara ne maceralara tanık oldu. Birinin telsizlere kayıt cihazı yapmasının şart olduğunu daha iyi anladık. Öyle ki Türkiye ve İran aşamasında ya motor kullandık ya uyuduk ya da kahkahadan koptuk. Bu ekiple aklı başında memlekete gitmemekte ne kadar haklı olduğumuzu daha iyi anladık.
İlk günümüz Afyon’da yapılan kahvaltı haricinde keyif içermiyordu. Çünkü bize Nevşehir’de hoş geldiniz diyen sağanak yağış Sivas’a kadar peşimizi bırakmadı. Zorlu, keyifli ve yazlık kıyafetlere küfürlerle geçen yolculuğumuz Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Tesislerindeki bozuk şofbenlerle karşılaşınca haykırışa ardından da ikişer soğuk biraya dönüşmüştü. Gece RüzgarAvcıları Horlama Senfoni’sinin sabaha kadar süren konseri ile sona erdi.
2. Gün: Sivas – Ağrı:
Sivas’ta pırıl pırıl bir sabaha inat çamurları ile bizleri bekleyen motorlarımızın depolarının doldurulması ve yıkanmaları ile yolculuk kaldığı yerden devam ediyordu. Motorlara tutulan suyun nimetini Erzincan dolaylarında Erkut hocamın Capo’su gösterecek ve kısa süre sonra motoru neden sigorta yaktığı daha net anlaşılacaktı. Capo’nun kornası tazikli su nedeniyle kısa devre yapmıştı. Sonuç: Capo ile kornasız 10000 km.
Sivas, Erzurum, Erzincan, Ağrı yolunun eşsiz dağ manzarası bizlere ara sıra yağmurla şaka yapsa da keyifli geçmişti. Cağ kebabını fazla yemememiz gerektiğini ve Erzincan girişinde radar olduğunu geç fark ettik. Sonuç: Karnımız tok ama cüzdanlar hafiflemişti.
Ağrı’da bizleri bekleyen kalabalık arasından sıyırıp Otel Kılıçaslan’a yerleşir yerleşmez motorlarımızın bakımını ve zincir temizliğini yapmıştık. Otel Kılıçaslan kapalı otoparkı ve güler yüzlü ekibi ile Ağrı’da sizlere önerebileceğimiz bir konaklama yeri. Zaten yol boyu neredeyse her gün zincir temizlemek zorunda kaldık. Ne gerek vardı bu kadar çamurlu yola J.
3. Gün: Ağrı – Tebriz:
İran İslam Cumhuriyeti’ne girecek olmanın verdiği heyecan ile Doğu Beyazıt ve Ağrı Dağı önünde sadece fotoğraf molası vererek Gürbulak Sınır kapısına vardık. Türk tarafındaki güler yüzlü ve Tire’li polis memurunun yardımları ile kısa sürede işlemlerimiz bitti ve İran tarafına geçtik. İşte peşimizi bırakmayacak rezillikler silsilesi de burada başladı. Bu rezillik kelimesi asla bir pişmanlık ifadesi olmayıp sadece yaşananları açıklamaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken şey paranızı asla Türk tarafında bozdurmamanız ve İran tarafında bozdurmanızdır. Bin bir bekleyişin ve anlamsız sıranın ardından önce Maku ardından da Tebriz’e vardık.
12 Haziranda yapılan genel seçimlerin sonuçlarına karşı reform yanlıları ile mollalar arasında başlayan iç karışıklık bu şehirde kendini iyice hissettiriyordu. Meydana varışımız ile polisin müdahalesi ve bir otele yerleşmemiz anca 15 dk sürdü. Otele varışımız ardından başlayan olaylar polis ve askerin müdahalesi ile saatler içinde bastırıldı ve biz sadece yemek için dışarı çıkabildik.
Gece Azeri şivesi ile yapılan sohbetler ve imamın abdest suyundan hazırlanan çaylarla geçti. Ömer (mmdg09) hala o çayların etkisinde.
Ancak burada bir temizlik işçisinin “Atatürk ister burası. Boğsun bunların hepsini denizde” sözlerinin bizlerde oluşturduğu etki ve kendi ülkemizin içinde bulunduğu durumu daha net anlamamıza yetti hatta arttı. Bu konu ile ilgili yazıyı daha sonra ayrı bir topic altında açıklamanın daha uygun olacağı düşüncesindeyiz.
4. Gün: Tebriz – Zanjan:
Sabah taksi ile yapılan şehir turu sonrası yola koyulduk. Tebriz nüfusunun büyük kısmı Azeri Türkü ve burada kendinizi hiç yabancı hissetmiyorsunuz. Tebriz Zanjan yolu tamamen otoban ve hız limitleri sizin için bağlayıcı değil. Yolun izin verdiği hızda seyahat edebiliyorsunuz. Sadece kuralların aksine davranışlarda rüşvet vermeye razı olmalısınız J.
Zanjan şehrine vardığımızda hayatımızın en suratsız otel sahibi ile karşılaşsak da kapalı otopark uğruna ona katlanmayı kabul ettik. Konaklama sorununun çözülmesi ardından çıkılan şehir turu yine polis müdahalesi, kısa sorgulama ve fotoğraflarımızın bazılarının silinmesi ile sonuçlandı. Fotoğrafları sildiler ama hafızalarımızı silemediler.
5. Gün: Zanjan – Esfehan:
Artık gezinin en renkli şehrine varmak için yola çıkmalıydık. Yüzlerce km uçsuz bucaksız otobanlarda akan ekibimiz kurak dağlara ve çöl görüntülerine alıştığını düşünüyordu. Henüz Yazd’ı görmediğimiz için burası bizlere kurak gelmişti bile.
Beklentilerimiz çok üresindeki güzelliği ve tarihi kemerli köprüsü ile Esfehan bizleri karşılamıştı. Ağaçlarla kaplı yolları, çarşıları ile oldukça misafirperver olan bu şehirde kemerli köprünün hemen yanındaki Azadi Parsian Hotel (Suite Otel e-mail: azadiesfehan@parsiyanhotels.com) bizlere kapısını açtı ve yolculuğumuzun bu aşamasına kadar ki en konforlu yatakları sundu.
Gece ışıkları ile son derece tarihi bu köprüde yapılan sanatsal fotoğraf çekimleri de kahkahalar arasında boğulmaktan kurtulamadı. Tek eksik bizleri sorgulamaya gelmeyen polislerdi.
Yine bol kahkahalı ve “bir daha buraya geleni öpsünler” cümleleri ile süslü gecemiz horlama senfonileri ile son buldu.
6. Gün: Esfehan – Yazd
İran’ın iç kesimlerinde yer alan ve dünyanın en eski (5000 yaşında) şehirlerinden olan Yazd’a ulaşmak için gidilen yol insanı çıldırtacak kadar düz ve sorunsuzdu. Sadece benzin için verilen molalar sayesinde Yazd’ı neredeyse geçecekken vardığımızı anlayınca epey güldük. Dedim ya; ya güldük ya da yol yaptık.
Tarihi şehir Yazd farklı insan populasyonu, kişi başına düşen devrim muhafızları ile kendini hissettirmişti. Gece Azadian Parkında kurulan çadırlarımız panayır yerine dönmüş uyumak için birkaç genci fırçalamak zorunda bile kalmıştık.
Gece sohbetinde tanıştığımız iki Azeri gencinin İran rejimi ve baskılar ile ilgili anlattıkları bizleri dehşete düşürmüş bu ülkenin rejimine sempati duyanların buraya gönderilmesine karar vermemize neden olmuştu. Dilimize pelesenk olan özgürlüğün bu kadar değerli olduğunu ve bizim ona sahip olduğumuzu anlamak için buralara kadar gelmemize gerek varmış demek ki diye düşünerek uykuya daldık. Türkiye Cumhuriyeti ve Ulu önderimize olan bağlılığımız bir kat daha artmıştı.
7. Gün: Yazd – Shiraz
Kebir Çölü içerisinde bulunan Yazd’dan Shiraz’a kadar olan yol yine sinir bozucu derecede düzdü ki çıkan çöl rüzgarları birazcık bizi kendimize gitirdi. Kızıl güzelliği içerisinde Shiraz’a yaklaşırken kum fırtınası çıkmaması için inceden dualara başlamıştık ki Shiraz kendini göstermeye başlamıştı. Gerçi İran’ın her köşesinde Shiraz tabelası görebildiğiniz için kendinizi alacakaranlık kuşağında sanabilirsiniz.
Shiraz Park Otel bizlere konforlu bir yatak sunsa da ertesi gün için daha ucuz bir otel bulmamıza engel olamadı.
8. Gün: Shiraz
Bu şehir madem bu kadar ünlü idi burada iki gün kalınmalıydı. Shiraz bağları ve şarabının esamesi olmasa da çarşıları Emam Rıza Camii ile bizleri büyülemişti. Sınırsız kavun suyu ve kebabların eşliğinde sindirim sistemlerimiz yavaştan isyan bayrağını açmaktaydı. Çorba, balık, zentinyağlılar gözümüzde tütüyordu.
Yine bol kahkahalı ve “bir daha buraya geleni öpsünler” cümleleri ile süslü gezimiz finish kelimesi ile ölümüne bir geyiğe dönüştü. İki gün kaldığımız bu şehirde dinlenmiş ve artık farklı bir rotadan dönüş için kendimizi hazır hissetmekteydik.
Artık rotamızın en uzak noktasındaydık ve dönüş başlayacaktı. Tabi biz öyle sanıyorduk. Gökçe (vetgokce) henüz hünerini göstermemiş ve hala normal rotada seyrediyordu. İkinci bölümde topyekün kayboluşun öyküsü ile başlayacağız.
Şimdi buyurun fotoğraflar burada…
Devamı için tıklayınız.
Moto Aktüel
Online Motosiklet Bilgi Kaynagı
Reklamlar
-
Dilin söylediği veya kalemin yazdığı bütün üzücü kelimelerin içinde en üzücüsü şudur,KEŞKE"
Reklamlar
Konu içerisindeki kullanıcılar
Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)
Bu Konudaki Etiketler