Katliyamın 25. yılında ölenleri üzüntüyle anıyoruz
Reklamlar
-
Tarihe kara gün olarak geçti 16 Mart. Halepçe'de 5 bin Kürt kimyasal gazlarla katliama uğratılmıştı. Dünya uzun süre sessiz kaldı bu katliama. Katliamın birinci derece sorumlusu olarak bilinen Diktatör Saddam Hüseyin, rejimi ile birlikte yıkıldı ve yargılandı. Ama halen yarası sarılamadı Halepçe'nin. Hala kan ağlıyor Halepçe. Katliamın 25. yılında Halepçeliler, 16 Mart 1988'i anlattı.
Tarihler 16 Mart 1988’i gösterdiğinde baharın ilk günlerini yaşayan Halepçe semaları, savaş uçaklarının ürkütücü sesiyle başlamıştı güne. Iki gün öncesinde yaşanan başkaldırı ve Halepçe’nin işgalden kurtarılması sevinci yerini derin bir korkuya bırakmıştı. Ve bombalar kentin kalbine inmeye başlamıştı. Halepçe tarihin tanık olduğu en büyük katliamlardan birin hedefi olmuştu. Bir anda her taraf insan cesetleriyle dolmuş, kentin sokaklarında gezen zehirli gazlar, insanları birer birer yere sermeye başlamıştı.
Evet Halepçe’de tam 25 yıl önce acı bir katliam yaşandı. 5 bini aşkın insan kimyasal gazlardan zehirlenerek hayatını kaybetti. Tarihe ‘Halepçe Katliamı’ olarak geçen bu katliam, Kürtlerin tüm taleplerini kanla bastıran diktator Saddam Hüseyin tarafından gerçekleştirilmişti.
Katliamın kısa tarihi
Halepçe Güney Kürdistan’ın Süleymaniye kentine bağlı, kentin 100 kilometre güney batısında bulunan bir kent. İran sınırında bulunan ve Kürtlerin yerleşim yeri olan bu kent, tarihte Kürt başkaldırılarının da önemli bir merkezi olarak bilinir. 22 Eylül 1980’de İran-Irak savaşı başladı. İran, Irak’a karşı Barzani’nin başkanlığını yaptığı PDK’yi destekliyordu. Kürt grupları, özellikle Talabani ve Barzani, zaman zaman birbirleriyle çatışıyorlardı. Talabani önderliğindeki YNK hem İran hem de PDK karşısında savaşıyordu. 1984 yılında Barzani’nin arabuluculuğu ile Talabani ve İran bir anlaşma yaptılar. Anlaşma gereği, Irak’ın toprak bütünlüğüne bağlı kalmak şartıyla, Saddam devrilene kadar, İran’ın verdiği destek kabul edilecekti. Bu sürecin sonunda bütün Kürt grupları Şam’da toplanarak bir protokol imzaladı. Hiçbir Kürt örgütü, kendisini destekleyen devletin yanında diğer Kürt örgütlerine karşı savaşmayacaktı. İran karşısında güç yitiren ve karşısında kendi rejimini tehdit eden, birleşerek güçlenen Kürt hareketini gören Saddam Hüseyin’in çaresi Halepçe katliamı olmuştu. 14 Mart günü İran’ın da desteğiyle peşmerge gücü halepçeye girdi ve kenti ele geçirdi. Halkta büyük sevinç yaratan bu gelişme, Irak ordusunun Halepçe’den tamamen çekilmesini de beraberinde getirmişti. Halepçe iki gün boyunca özgürlüğün tadını çıkardı. Kürt bölgelerindeki çarpışmalar durmuş, İran ile Irak arasındaki karşılıklı top atışları ise sürüyordu. Bu dönemde iki ülke arasında savaşın durdurulmasına yönelik girişimler de başlamıştı. Ancak henüz bir sonuca ulaşılmamıştı. Kürt bölgelerindeki başkaldırıların yoğunlaşması üzerine Saddam rejimi, ciddi bir panik yaşamaya başlamıştı. 15 Mart günü bilinmeyen bir nedenden peşmerge gücünün büyük bir bölümü Halepçe’den geri çekilmişti. Ama halen ordu güçleri ortalıkta görünmüyordu. Tarihler 16 Mart’ı gösterdiğinde ise Irak ordusunun savaş uçakları Halepçe semalarında belirmeye başlamıştı. Uçaklar 3 gün boyunca Kürt bölgesi olan Germiyan alanı içine giren birçok bölgeyi bombalamaya başlamıştı. Ancak Halepçe’ye atılan bombalar bu kez farklı cinstendi. Kent merkezine Hardal ve sarin gazları olarak bilinen kimyasal bombalar atılmıştı. Öldürücü gücü maksimum olan bu gazlar, kısa sürede kentin tamamını sarmış, can havliyle kendini sokaklara atan binlerce insanı zehirlemişti. 3 gün süren bombalamanın ardından kentte 5 bini aşkın kişi yaşamını yitirmiş, binlerce kişi de yaralanmıştı. Savaş uçakları çekildikten sonra Halepçe tam bir virane şehir haline gelirken, 75 bin civarında nüfusu olan kentin büyük bölümü boşalmıştı. Çoğu insane yakınlarının cesedini bile kaldıramadan İran sınırından bu ülkeye geçmeye çalışırken, binlerce kişi de ülkenin kuzeyine doğru gitmeye başlamıştı. Halepçe’den geriye kalan ise yıkık bir şehir, gözü yaşlı insanlar, atılan kimyasal gazlardan zehirlenen bir kent kalmıştı.
Saddam, İran'la ateşkes yaptıktan sonra Halepçe katliamı ile, Kürtleri tam bir cezalandırmaya tabi tuttu. Bu katliam ile esas olarak Irak tarafından amaçlanan, Kürtlere vurarak İran’a gözdağı vermek ve savaşı kendisine uygun bir anlaşma ile bitirmekti. Nitekim Halepçe katliamından 2 ay sonra Irak-İran savaşı bitti ve bu kirli savaş ve anlaşmadan her zamanki gibi Kürt halkı zarar gördü. Her ne kadar bu katliamın baş sorumlularından birisi Saddam Hüseyin olsa da, bu kimyasal silahların ABD, Fransa, Almanya patentli olduğu daha sonra açığa çıkmıştı. Nitekim dünya ülkeleri uzun sure bu katliama sessiz kalmış ve ölen binlerce Kürt görmezden gelinmişti. Saddam Hüseyin ise yapılan başkaldırıdan zaferle çıkan biri olarak, Kürtlere yönelik baskılarını artırmıştı. Halepçe ise henüz yeni doğmuş çocuğuna sarılı bir şekilde can veren anneyle çocuğunu gösteren bir fotoğraf karesiyle hafızalara kazınmış, tarihe insanlığın kara bir lekesi olarak geçmişti.
Yıllar boyu yapılan katliamın hesabı sorulmadı. Ancak ABD’nin Irak’a müdahalesinden sonra Baas rejiminin devrilmesi ve akabinde Saddam’ın yargılama sürecinin başlamasının ardından Halepçe katliamı tekrar gündeme geldi ve Saddam’ın yargılandığı konular arasına girdi.
Doğru yüz kişi yalanlasa da DOĞRUDUR.
Yanlış yüz kişi doğrulasa da YANLIŞTIR.
Dürüst olun DANSÖZLERİ kimse sevmez
Reklamlar
-
insanlığın ırkçılık yoluna tekrar girmemesi için tüm dünyanın ermenilere, azerilere, kürtlere, bosnada müslümanlara, kosovalılara, afrikada bir çok topluluğa, uzakdoğuda müslümanlara, arap ülkelerinde islam dışı topluluklara, kızılderililere ve daha nicelerine yapılan bu tür saldırıları tanıması, sorumluları cezalandırması gerekiyor.
ve aslında bence ilk önce yapılması gereken kapitalizmin milliyetçilik/ırkçılık ile kardeş ilişkisinin tüm gerçekliğiyle insanlığa sunulmasıdır. milliyetçiler bu bağı hiç bir zaman görmek istemezler...
Güncel Motosiklet Haberleri ve Kültürü Blogu
https://www.facebook.com/BoutiqueMoto
-
Bundan tam 35 yıl önce, 16 Mart 1978 Perşembe günü İstanbul Üniversitesi’nin Beyazıt’taki tarihi binasının kapısından çıkan öğrencilerin üzerine atılan bomba ve ardından açılan ateşle 7 öğrenci ölmüş, 41 öğrenci de yaralanmıştı. İstanbul Üniversitesi’nden çıkan solcu öğrencilerin üzerine açılan ateş ve atılan bomba ile yapılan katliamın profesyonel eller tarafından organize edildiği çok belliydi. Atılan bomba bir askeri birlikten alınan NATO silahıydı, bombayı da Mehmet Ali Çeviker adındaki bir yüzbaşı hazırlamıştı. Bombayı atan ise Zülküf İsot adlı bir ülkücü idi.
Olaydan sonra Ülkü Ocakları İstanbul İl Başkanı Orhan Çakıroğlu, o dönem Ülkü Ocakları'nda görevli Mehmet Gül, dönemin MHP İstanbul İl Başkanı Kazım Ayaydın ve Ahmet Hamdi Aksoy gözaltına alındı. Sanıklardan Sıddık Polat ise Elazığ'da yakalandı. 1978 yılında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı olayla ilgili soruşturma başlattı. 17 kişi hakkında takipsizlik kararı verilirken, diğer sanıklar hakkında 'idam' istemiyle İstanbul 1 No'lu Sıkıyönetim Mahkemesi'nde dava açıldı. 15 ay süren yargılama sonunda, Polat 11 yıl hapis cezasına mahkûm edilirken, diğer sanıklar delil yetersizliğinden beraat etti. Askeri Yargıtay'ın 5 Ekim 1982 tarihli kararından sonra Polat da beraat etti. Daha sonra açılan davalar da benzer şekilde sonuçlanacaktı. Herkesin tanıdığı suçlular bulunamayacak, vahşetin ne planlayıcıları ne de uygulayıcıları cezalandırılacaktı.
Katliamdan seneler sonra Ergenekon diye bir heyula yaratıldı. 16 Mart katliamı da tıpkı diğer katliamlar gibi tam olarak ne olduğu hiç kimse tarafından bilinmeyen bu "örgüte" yıkıldı. Böylece katliam yapan sağ gelenek aklanmaya çalışıldı.
-
üstteki kardeşimiz devletin yaptıklarını ne çabuk unutmuş.
------------
Kanlı 1 Mayıs, 1 Mayıs 1977 İşçi Bayramında, 34 kişinin hayatını kaybettiği 136 kişinin yaralandığı olaydır.
1 Mayıs 1977 günü İşçi Bayramı`nı kutlamak üzere çeşitli illerden İstanbul`a gelen yaklaşık 500 bin kişi DİSK`in organizasyonu önderliğinde Taksim Meydanı`nı doldurdu. Katılımın yüksek olması sebebiyle kortejlerin alana girmesi uzun sürmüş, miting de uzamıştır. Saat 19.00 sularında dönemin DİSK başkanı Kemal Türkler konuşmasının sonuna geldiğinde etraftan silah sesleri duyulmaya başlandı. Sular İdaresi binasının üstünden ve meydandaki otelin çeşitli katlarından açılan bu ateş sonucu insanlar panik halde kaçmaya başladı, kısa bir süre içinde Etap Marmara Oteli`nin (Bugün The Marmara Oteli) de üst katlarından da ateş açıldı.
------------
Uludere olayı,[1] Uludere katliamı,[2] Roboski katliamı veya Uludere operasyonu, 28 Aralık 2011 akşamı Türk Hava Kuvvetlerinin Şırnak'ın Uludere ilçesi yakınlarındaki Irak topraklarında F-16 savaş uçaklarıyla yaptığı bombardıman sonucunda 34 Kürt vatandaşın hayatını kaybetmesi olayı.[3] Olaydan bir kişi yaralı olarak kurtuldu.[4][5] Operasyonda hayatını kaybedenlerin, Irak'tan Türkiye'ye mazot ve sigara getirmek için PKK'nın kullandığı yol üzerinden geçen bir kaçakçı kafilesi olduğu anlaşıldı.[6][7]
------------
Diyarbakır Cezaevi ya da Diyarbakır Askeri Cezaevi, Diyarbakır'da kurulan cezaevi. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesinden sonra yaşanan işkenceler ile önplâna çıktı.[1] The Times gazetesine göre "Dünyanın en kötü şöhretli 10 cezaevi" arasında yer almaktadır.[2] 1981 ve 1984 yılları arasında cezaevinde 34 kişi hayatını kaybetti, onlarca kişi sakat kaldı.[3] Cezaevi hakkında belgeseller çekildi ve kitaplar yazıldı. Günümüzde ise okul olması plânlanmaktadır.[3][4]
eliniz bu kadar kanlıyken kardeş muhabbeti yapmanız samimi değil. bu katliamlar yetmediyse isteyene özel dersim, şeyh sait, ermeni soykırımı(!) ve onlarcası isteyene ise daha da eskilere gidip celali isyanlarından vs'den bahsedilebilir...
daha da yetmez ise türkiyede eşcinsellere zulüm, alevilere baskı, kadına şiddet vs temalı konferansımız birazdan başlayacaktır...
Güncel Motosiklet Haberleri ve Kültürü Blogu
https://www.facebook.com/BoutiqueMoto
-
Mersin İl Temsilcisi
evet, büyük bir günahtı...
hiç kimse öldürülmesin, hiç bir toplum savaşmasın.
ama suçlu, cezasını bulsun
suçsuzlar ve gerçekler ölmesin...
o vakit dilimizden düşmeyen bu şiiri paylaşayım sizlerle;
http://www.youtube.com/watch?v=MCQ7XBsnP9w
Bu şarkı ne bir düş
Ne bir gerçek
Tanıktır
Sadece ve sadece
Tarihi yargılarken
Çok uzun bir şarkı bu
Çok uzaklardan gelen
Çok uzaklara giden
Bestelenmemiş
Daha tamamlanmamış
Söylenecek olan bir şarkı
Ve bir gün bu şarkı
Düşecekse dillere
İnsanlığın sessiz tanıklığı da bitecektir o gün
Bir gün ama mutlaka bitecektir.
Ve bir gün dilanlar
Binlerce mazlum dilanlar
Yeniden söyleyecekler türkülerini
Umut türkülerini...
Halepçenin
Üstü duman
Munzurun
Gözü yaşlı
Uyu Dilan
Uyu Dilan
Uyu uyanma
Uyu Dilan
Ve uyanma
Binlerce zehirli gaz bombası
Binlerce napalm
Binlerce kaleşnikof mermi
Beni yokedebilir mi
Değil mi dilan
Ben kolay ölmem ki
Yağmur bir selamdır
Anadolu üstünden
Yağmur bir şahindir
Dersim diyarından
Vurulup düşerken
Baharın bir vakti
Savrulup giderken
Dedem rıza gibi
Çağlar munzur akar
Hırçın ve asi
Çekip çekip giden
Derya sürüleri
Selamımı götür
Halepçe gülleri
Bak bulutlar kızardı
Utancından yüzü
Uyu dilan
Uyu dilan
Uyu dilan uyanma
Uyu dilan
Uyu dilan
Uyu ve uyanma
Ve yağmur düşerken fırata
Ve fırat akıp giderken dilana
Uyu dilan
Uyu ve uyanma
Bu topraklar senin
Uyu dilan
Uyu dilan
Uyu dilan uyanma
Uyu dilan
Uyu dilan
Uyu ve uyanma
Halepçe'nin üstü duman
KALMAK KADAR ESKİ, GİTMEK KADAR YENİ OLMAYANDIR ÖZLEMEK!
BEDDUALARI DENEDİM, HİÇ BİR İŞE YARAMIYOR!!!
KEŞKE, KÜFÜRLERE DE DUADAKİ GİBİ, "AMİN" BENZERİ BİR ŞEY DİYEBİLSEK....
-
Reklamlar
Konu içerisindeki kullanıcılar
Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)