İki hafta önce oluştu kamp yapma fikri. Kış mevsimindeyiz. Yağmur, soğuk göze alınarak Yayladağı Göleti'nin kıyısında kamp yapmaya karar verdik.
Gün geldi çattı. Evet, tahmin ettiğimiz gibi yağışlıydı hava. Ama kamp günü konmuştu ve gitmemiz gerekiyordu.
Tahmin edersiniz, hava muhalefeti dolayısıyla katılımcı listemiz az biraz sekteye uğrasa da, kampı gerçekleştirmek için hazırlıklarımızı yaptık.
Siyah İnci hazır. Yağmur soluklanmış. Tatlı bir serinlik var.
Motosiklete binmek için daha güzel bir hava düşünemiyorum.
Bir çırpıda buluşma noktasındayım. Savaş karşılıyor beni.
Hımmm...Savaş'ın yeni gözdesi WR 250 göz kamaştırıyor.
Savaş'ın işyerinin karşısında Davut'un işyeri var. Lojistik destek için otomobiliyle katılacak bize.
Derken İskenderun'dan gelen arkadaşlarımız tam vaktinde buluşma noktasına ulaştılar.
Hazırlıklar tamam gibi.
Saatimiz doldu. Yolcu yolunda gerek.
İyi yağmur yağmış. Nehirler su görmüş.
Geçeceğimiz dağın üstü dumanlı.
Yayladağ sapağında Samandağı'ndan katılacak arkadaşlar için duruyoruz.
Ve geldiğimizi haber veriyoruz.
Yücel'in kendi dizaynı yaptırdığı çanta. Çok işlevsel. Su da geçirmiyor. Yalınız seyahatlerde herşeyi doldur içine.
Küçükler herzamanki gibi ilgili. Ardarda gelen sorularını, bıkmadan usanmadan yanıtlamamız gerek. Böylece bilinçlenme yolunda ilk adımlarını atmış oluyorlar.
Korumalara dayanıklılık testi yapmayı da ihmal etmiyorlar bu arada.
Yola devam. Asi Nehri'ni geçiyoruz.
Sağanak yağış demişti hava raporları. Şaşılacak şey. Güneş var buralarda.
Bu yolu çok severim. Tam bir motosiklet yolu.
Deniz seviyesinden yükseklere tırmanmaya başladık.
Köyleri geçtik tek tek.
Doğayı seyrederek, koklayarak devam ettik yolculuğumuza.
Lojistik destek Davut peşimizde.
Navigasyonda dümdüz görünüyor.
Çok akıllı aletler şu navigasyonlar. Gerçekten dümdüz.
İşte böylesine huzur veren bir yolculuk sonrası...
...Kamp atacağımız gölü uzaktan gördük.
Ne güzel, değil mi..!
Yayladağı'nda görev yapan İbrahim Hoca, mesai arkadaşı Emine Hanım'la birlikte bizi karşıladı.
Daha önce bu noktaya kamp atmıştık. Ama zemin ıslak. Bir alta inmeye karar veriyoruz.
Göklerin efendisi...
Burası daha iyi.
Huzur veriyor insana...
Çadırlarımızı bir an önce kurmak istiyoruz.
Ne tatlı telaştır bu...
Herkes birbirine yardım eder..,
Malzeme eksiği olana yardım edilir..,
Ve kamp alanı yavaş yavaş oluşur.
Bu arada, ilginç fikirler gözler önüne serilir.
Yücel, güzel bir çözüm bulmuş. Çadırına nylon serdikten sonra maşalarla tutturmuş. İyi fikir.
Bu da nylonlu çadırların çiftli versiyonu.
Benim otağ hazır.
Davut avcıdır. İşini biliyor.
Ercüment Hoca'nın çadırı oldukça gözalıcı.
Uşağum benim çadıra bakıp ne düşünüyor ki ?
Motosikletim de çadırımın yanına geldiyse daha ne isterim ki...
Çadırlarımız tamam. Kuruyan boğazları ıslatma operasyonuna girmeli artık.
Ercüment, herzaman tedbirlidir.
Sertaç, farın yanıyor...
Su kuşu mu, balık mı ?
Küçük, sevimli, portatif. Rüzgar çıkmazsa, iyi.
Davut, aynı zamanda iyi bir tatlı ustası. Kendi imalatı tatlılardan çeşit yapmış.
Yayladağı çok uzak değil. Alışverişe gidiyor arkadaşlar.
Ben kampı bekleyeceğim.
Aman diyim. Dikkatli olun.
Tamamdır.
Eh, şimdi bu canavarla ilk çekim denemelerimi yapabilirim artık.
Nurettin Özcan'a bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum.
Hımmm...Görüntü değişti biraz.
En yakın köy gölün karşısında. Bu kedicik nereden gelmiş olabilir ki ?
Akşam için hazırlıklara başladık.
Tomron 17-50 iyi.
Bu da 75-300
Tomron'la bir-iki acemi denemesi.
G-9'u da küstürmemek lazım. Yağmur çamur demeden herzaman kahrımı çekmiştir.
Kamp ateşi için taş toplamak lazım.
Bu da tamam.
Acıktık mı ne ?
Davut köşede küçük bir ateş yakmış bile.
Yeni oyuncağımı tekrar alıyorum elime. Çözmem lazım yani...
Bu arada alışverişe giden ekip dönüyor.
Demiştik ya, Davut avcıdır. Akşam nevalesi için fırlanacak etrafta.
Mete de kamp alanına intikal etti.
Yayladağı'ndan kuru odun istemiştik. Siparişimiz geldi.
Yorgunluk cıgarası. Hem de sarma.
Hava soğumaya başladı, bizler de acıkmaya başladık. Ateşi bir an önce aktif hale getirmek lazım.
Ha uşağum...Dalayum ateşe.