hersey, suyun dokulmesi gibiydi. bizim ismiyle cagirdigimizin "dile gelmesi" icin her bir an'in kendisini az-sonrasi'nda yitirmek "pahasina" bir sonraki an'a el ve can vermesiydi. oyle ya bu olmasa su nasil dokule gelir ve orada tekrar tekrar da denesek her seferinde essiz bir sekil alarak bicimlenirdi. bir dalganin denizde yol alisi gibi. her bir an olusu devr alir ve bir sonrakine tasir. orada sonsuzluk dile gelir. o halde kiyiya vuran nedir? bicim, deniz yine oradadir ve daglardan esecek ruzgari "bekler". biz insanca soyle deriz. "yeni bir motor aldim", "bu gun suraya gittim", "cok mutluyum/mutsuzum", oysa bunu yaparken aslinda "kan govdeyi goturur" her seyi oyle basitlestirmis, olup bitenin kendiceligini oyle kirpmisizdirki iste ancak buna "insanca" diyebiliriz. ama bu bir duyumsayan-benlik olarak dunyayi deneyimleyebilmenin gundelik imkani ve bedelidir. oysa sen orda oyle o seyi isimlendirir ve ayirdedip, geriye kalan herseyi disarda birakirken. otekilerin ona "el verenlerin" hatri kalir. cunku evrenin ilk hareketi aldigi gunden beri bir sonraki icin kendisini "tuketen" o'nu olduran tum "kucuk sevimli" anlarin sonucudur o. ve olmazsa olmaz bicimde onlarin aldigi bicimle yani bu olageliyor olmanin ozgun nasilsa oylesiligiyle, bu olusla belirlenmistir. ve sen bir anda silip attin hepsini o butun "kucuk parcacik"lari. bunu su domino taslariyla yapilan resim oyununa benzetebiliriz. her bir domino tasi kendisini bir otekine "devrederek" sonunda resmi tamamlar. ihtiyac duyulan bir "tasarim" ve ilk harekettir. bu yuzden bizim "olmak" dedigimiz -hatta "olmak yada olmamak"- hem dikey -evrenin ilk hareketi aldigi andan itibaren olup biten her sey- hem de yatay o anda onunla birlikte olup biten diger tum "olmak"larin aldigi ozgun bicimle baglanmistir. bizim bu olus dediklerimiz, sadece anlarin silsilesi icinde "yakaladiklarimiz" duzenliliklerdir, "topaklanmis anlar" -insancaya yatkin olan ve onu var kilan-.
bu dikey ve yatay iliskiden ne sonuclar cikar?
birinci olarak butun bu insanca coklugun aslinda/gercekte "insanca olmayan" bir butunluk-teklik oldugu
ikinci olarak her an'in ve onlarin el verdigi "topaklarin" essiz bir "zorunlulukla" belirlenmis oldugu,
ucuncu olarak tum bu belirlenmislige ragmen onun icinde "dalgalanan" hic bir seyin "az sonrayi" bilemeyecegi ve uzerinde oyle yada boyle bir hakimiyet kuramayacagi.
tabi bundan bir suru baska sonuc da cikartilabilir.
ote taraftan her anda boylesine "belirlenmis" oldugumuzu soyledigimde millet isyan bayragini cekecektir. "oha! olumumuz bile bize ait degil". buna evvela soyle cevap veririm: "seni mulkiyetci ac, isbirlikci!"
belirlenmislikten bahsederken iki "deger" verdik, dikey ve yatay. bir de ucuncu deger ister olus. diger ikisine "can verecek", ona "derinligini " katacak, eger bu olmasaydi, ne olmak ne de olmamak uzerine konusabilirdik. hatta buna iliskin ne bir duyum ne de fikir olabilirdi. olusu mantiksal olarak kurgulamak dahi soz konusu olmayacakti. cunku mantik da olmayacakti, ve "bize" ait ne varsa. dolayisiyla bu ucuncu sey insanca olusun "olmazsa olmazidir". onsuz insanca olus mantiksal olarak "mutlak" bir yokluktur. nedir bu?:
insanin anlama yetenegi!
ne diyoruz buna turkcede: anlamak fiilinin koku "an"dan an-lak. ne guzel ust uste geldi dimi bu iki "an"! boylece de an-lak'in (yalamaktan yalak gibi dusunun bunu
) mumkun kildigi irade dedigimiz seyin, bu belirlenmislik icinde ne gibi bir "gorevle" olageldigini de aciklamanin sirasi geldi: olusunu, tabiatini, kendinden gelen derinlik icinde an-lamak! cunku o esasen budur. hayat cok renga-renk gozukse de. kisi adini koysa da koymasa da yakin yada uzak oldugu, icra "edebildigi" yada "edemedigi" budur.
kisi tabiatina iliskin kavrayis ve onunla temas olmadigi surece, daha once de soylemisitim: "olmak yada olmamak" probleminde olmamak saflarinda yer alinir. cunku "an-lamiyor"sundur. neyi? hakikati! olusa katilirsin, ama bir dere yada tas gibi. iste ancak bu kadar iraden vardir. tasidigin tabiyatla -olanakla- karsilastirildiginda halin, eger boyle gelip gidersen ebedi yokluktur. hic var olmayan birisi nasil olur? bu halin hic de ise yaramaz degildir elbet. sen uyurken bu halde. boklu derelerinde ne ruhlar bogulur, taslarinin altinda ne yurekler ezilir.
iste bu, insanoglunun yeryuzundeki "tatsiz" yazgisidir. hem en agir ve yorucu hemde en hafif ve dinc. bunu bilerek/bilmeyerek ve buna ragmen/bununla yasamak/yuvarlanmak...
"an" her halde iki anlamiyla da tabiat'a acilan "arka kapi"dir. oradan girildi mi bir ucurumun ucunda gogun altinda uzanan derin ve engin denize bakarken bulabiliriz kendimizi, alacakaranlikta.
peki nedir bu karsimda duran ey!
SON-SUZ-LUK.
gorebildigim, duyabildigim ve icime cekebildigim kadar
o'ndaki ben...
herneyse, bana tesekkur edilmis, tesekkur edecek bir sey var midir?. belki vardir?. neye tesekkur edildi yada neyden esirgendi. "efsanevi" bir sey var miydi hakketen?
derelerin ve taslarin boyle bol, derelerin oyle taskin taslarin boyle dengesiz oldugu bir yorede elbet yasamak icin, atletlikte ustalik lazim! eh bu da biraz yordu beni. tesekkur edilen bu atletik performansim miydi? yok yahu ordaki erdemlerimizden "ele gecirebildiklerinizi" pek desteklediginizi zannetmiyorum, sonra neden bizden "adam" cikmiyor diye debelenin. su boklarla da ne yapsam? tezek olur mu bunlardan? yoksa meraklilarina mi biraksam? eh onlar bunu sever, hem yapar hem de yer!
su insanat bahcesinde, su tam tamlarin hic susmadigi su ciglik cigliga yapilan doymak bilmez solende.
artik bu islerde susmak taraftariyim. turkiye zaten ozel bir mecra, belki pek cok yerden daha duskun insanlar renkli boncuklar ve fala. hem sen degil miydin zaten magranda kadininin gonlunu okuzun kopardigin kafasindan akan kanla alan.
o halde daha ne dememi beklersin?
ne hakkinda konusayim daha?
boklu derelerin ve yuvarlanan taslarin hikayesi hakkinda?
buyuk cogunlugunuzun agzina almaktan keyif aldigi tek sey, bosluk ve yokluk.
oysa onu ne kadar dolu dolu heyecanla ve keyifle agzindan savurmustun: medeniyet ah!
kendi zindanini kendisi yapan adam.
aaaa efendim olurmu amaaaaaa, geriye mi gidelim yaniiiiiii?
iste ne yazik ki yon bulmayi da bilmiyoruz galiba. eger oyleyse senin ne "ilerin" ne de "gerin" hakikidir. halbuki ilke basittir. eger kaybolmussan. kayboldugun noktaya geri doneceksin. ve tekrar deneyeceksin yolunu bulmaya. ama sorun su ki sen kayboldugunun da farkinda degilsin. hala farkinda degilsin sirtinda tasidigin konusan cesedin. onu sen oldurdun ve o senin lanetin. (tabi "ben"im de)
renkli boncuklarini biriktir sen ve en mahrem yerinde sakla. afacan ve kiymetbilir hirsiz maymunlar misali.