Emrello’nun Kaçış Rotaları 10 – Mudurnu, Göynük ve Civarları
24-25 Eylül 2011
Merhaba. Bayağı bir zamandır ara verdiğim Kaçış Rotaları serisine 24-25 Eylül tarihlerinde yaptığım uzunca bir geziyle dönüş yapıyoruz.
Aranızda bilenler vardır. Yaklaşık iki senedir “Emrello’nun Kaçış Rotaları” serisinde İstanbul civarındaki güzergahları dilim (ve tekerim) döndüğünce tanıtmaya çalışıyorum. Diğer rotaları merak ediyorsanız konunun sonunda ilgili bağlantıları bulabilirsiniz.
Mudurnu, Göynük, Taraklı ve Civarları
Bir süredir motosiklet gezisi yapacak zaman bulamıyordum. Zaman bulduğumda da kendimde uzunca bir yola çıkacak enerjiyi hissetmiyordum. Ama günübirlik güzergâhların hemen hepsini tükettiğimden içimdeki yeni yerler keşfetme dürtüsüne daha fazla karşı koyamadım ve aşağıdaki gibi bir rota çizdim.
Bu seferki hedefim Mudurnu olacaktı. Kaçınılmaz olarak bir miktar otoyol yolculuğundan sonra mümkün olduğunca yeşil ve sakin bir rota olduğunu düşündüğüm Akyazı yönüne dönecektim. Dönüşün ise daha eğlenceli bir güzergâhtan olmasını planlıyordum.
Çeşitli forumlardan ve internet sitelerinden Mudurnu hakkında bilgi topladım. Geceyi ya Mudurnu’da ya da Göynük’te geçirmeyi düşündüğümden otel araştırmaları yaptım ve Mudurnu’da ucuzca bir otel buldum. Maalesef bu konuda detaylı bilgi veya yorumlara ulaşmakta çok güçlük çektim. “Artık ne çıkarsa bahtımıza,” deyip yerimi ayırttım ve Cuma akşamı son hazırlıkları tamamladım.
Yedek iç lastikler, tamir takımı, ilk yardım seti, kişisel bakım malzemeleri… Sanırım her şey tamamdı.
Cumartesi sabahı kendimi TEM’e vurdum. Yol boştu, her şey ideal durumdaydı ama yine de her kilometresinden nefret ettim. Bir türlü sevemedim otoban sürüşlerini…
Saat öğlene yaklaşırken Akyazı çıkışından otobanı terk ettim. İşte şimdi oldu!
Akyazı’da yeni pist açılmış, yarış vardı ama zamanım kısıtlı olduğundan duramadım. Yola devam ettim. Amacım öğle yemeğini Sülüklü Göl yolundaki alabalık restoranlarından birinde yemek. Yol harika. Kimsecikler yok ve asfalt kalitesi çok iyi. O kadar zevkli bir yol ki durup fotoğraf çekmek aklıma gelmedi, o yüzden fotoğraf yok. Kusura bakmayın.
Tavşanlı’ya yaklaşırken yol ikiye ayrılıyor. Soldan giderseniz yeni yola girersiniz ve Sülüklü Göl girişini kaçırmış olursunuz. Sülüklü Göl tarafına gitmek istiyorsanız bu ayrımda Dokurcun tabelasını takip etmeniz gerekiyor.
Standart kalitede bir köy asfaltı. Bir süre sonra Tavşansuyu Köyü’ne varıyorum. Burada köylülere yolu sorup Sülüklü Göl yoluna giriyorum. Restoran önerisi istiyorum ama “diğerlerine ayıp olur” diye bir şey demiyorlar.
Stabilize ve çok zevkli bir yol. Sağınız dere, solunuz tepe…
Üç km kadar bu yolda sürdükten sonra Soykan Alabalık Tesisleri’ne ulaşıyorum.
Derli toplu, güzel bir yer. Aslında alabalık üretim çiftliği burası. Sadece tek şekilde servis ediyorlarmış: tava. Bana uyar diyorum. Ama servisi yapan eleman bir tanenin yetmeyebileceğini söylüyor. O açlıkla iki tane söylüyorum ben de.
Alabalıklar muhteşem. Bu tarafa gelirseniz sakın kaçırmayın. Tanesi 7 TL. Resimdeki menü 18 TL tuttu. Ama iki tane de fazla geldi.
Karnım tıka basa dolu halde oradan ayrılıyorum. Sülüklü Göl’e 6 km yolum var ama gitmek konusunda emin olamıyorum. Önümde uzun bir yol var ve belki Abant’a da giderim diye düşünüyorum.
Geldiğim yoldan geri dönüyorum, Sülüklü Göl başka bir güne kalacak.
Dokurcun güzergahı yeni yola göre 14 km daha kısaymış. Burası ıssız ve virajlı bir köy yolu ama asfalt kalitesi güzel. Arayıp da bulamadığım şey.
Karamurat Gölü
Bu arada kilometrelerdir tek bir araca rastlamadığımı fark ediyorum. Gerçekten ıssız bir yol burası.
Bir süre sonra Taşkesti mevkiinden Mudurnu yoluna çıkıyorum, harika bir asfalt ve ne olduğunu anlayamadan kendimi Mudurnu’nun girişinde buluyorum.
Eee ben bir şey anlamadım bu işten, hiç kesmedi beni bu yol!
Üstelik saat daha öğlenin 2’si!
Uzakta bir tabelayla göz göze geliyoruz: Nallıhan 45 km. Nallıhan’da ne var ki? Hiçbir araştırma yapmadım, yolda benzin istasyonu var mıdır? Yol nasıl ki acaba? Çok düşünme, ayaklığı kapat ve gazı çevir! Nallıhan yolundayız.
Burası Nallıhan ve niye buradayım hiçbir fikrim yok!
Burası da Köroğlu’nun nallarını çaktırdığı Kocahan imiş.
…
Nallıhan küçücük bir yer ve görünüşe göre gezilip görülecek pek bir yeri de yok (ya da ben bilmiyorum). İnsanlar çok sıcak karşılıyorlar ama oradaki varlığıma da pek anlam verebilmiş değiller sanki… Ben de pek anlam veremiyorum zaten.
Ankara’dan gelen iki motorcu arkadaşla biraz muhabbet edip gerisin geriye Mudurnu’ya doğru çeviriyorum yönümü. Arkadaşlar da Abant’a kamp yapacaklarmış.
Mudurnu’ya girişte yine rahat duramayıp Abant yönüne dönüyorum. Ama artık iyiden iyiye yorulmuş durumdayım. Sanırım 350 km’nin üzerinde bir yol yaptım ve artık konsantrasyon eksikliği kendini hissettirmeye başlıyor.
Abant
Abant gerçekten soğuk. Hava güneşli ama kış gelmiş artık buraya. Hiç kamp havası değil, hiç. Umarım Nallıhan’da tanıştığım arkadaşlar üşütmeden geri dönebilmişlerdir.
Çok yorgunum çok. Artık şu oteli bulsam da biraz dinlensem.
Ayarladığım otelin ismi “Yarışkaşı Konağı”. Aslında tarihi konak falan değil ama geleneksel mimariye ellerinden geldiğince uydurmaya çalışmışlar. Bazı eksikleri olsa da kalınabilecek bir yer. Fiyatı da uygun: Oda+kahvaltı 45 TL.
Mudurnu geleneksel mimariyi korumaya çalışan, küçük, sevimli bir ilçe. Benim gittiğim Cumartesi günü köylülerin kurduğu pazar vardı, akşam saatleri olmasına rağmen etraf bayağı bir hareketliydi.
Köpekleri de pek bir uslu…
Mudurnu’nun sokaklarında dolaşırken bir motosiklet tamirhanesine rastlıyorum. Tamirhanenin önündeki motosiklet ister istemez dikkatimi çekiyor. O aletin motoru biraz büyük mü, bana mı öyle geldi?
Osman Usta, yanılmıyorsam bundan kısa süre önce çeşitli yayın organlarında haber olmuştu. Kendisi orijinalinde Rus malı Ural motosikletine Murat 124 motoru takmış. Kendi söylemesine göre bu motorla 200 km/s yapabiliyormuş. Üstelik çok daha az yakıyormuş.
LPG’si de var!
Osman Usta uçak motoru bulsa onu da takarmış gibi geldi bana… Vedalaşıp sokaklarda turlamaya devam ediyorum.
Bu çıkıntının ne olduğunu anlayamadım. Bilen varsa bir zahmet söylesin.
Mudurnu’nun şirin sokakları kesinlikle dolaşmaya değer, ama artık yavaş yavaş güneş batıyor ve hava iyiden iyiye serinlemeye başladı. Mudurnu’da kara iklimi hüküm sürdüğünden akşamları oldukça serin oluyor. Bir şeyler yedikten sonra odama dönsem iyi olacak.
Nerede ne yeneceğini pek bilmediğimden en garantili yöntemi kullanıp esnaftan bilgi alıyorum. İlçe merkezindeki Meram Lokantası’nı öneriyorlar. Lokanta’da cam kenarında bir yerler bulup menüye bakıyorum. Hafta sonu yöresel yemeklere de yer veriyorlarmış. Ben, biraz da risk alıp, “Kaşık Sapı” ve “Bonbay Fasulye” yemeklerini sipariş ediyorum. Kaşık Sapı bir çeşit erişte, oldukça güzel. Bonbay Fasulye içinse aşırı boyutlarda bir çeşit kuru fasulye diyebiliriz. Açıkçası bana biraz tatsız geldi. Sanırım ızgara yemek daha iyi bir fikir olabilirdi. Yöresel yemeklerin porsiyonu 6 TL, diğer yemekler de benzer fiyatlarda. Lokantanın sitesi de varmış: http://mudurnumeramrestaurant.com
Odaya döndüğümde hava bayağı soğumuştu. Hatta öğrendiğime göre bazı odalarda kalan müşteriler ısıtıcı falan istemiş. Bu tarihlerde (Eylül sonu) buralara geliyorsanız akşamların bayağı soğuk olduğunu hesaba katın.
Sabah 08:00 gibi kalkıp kahvaltımı otelde ettim ve meraklı bakışlar arasında yola çıktım. Hava harika, bulut yok ama oldukça serin.
Göynük’e doğru sürmeye başladım. Ama ilk hedefim yolumun üzerindeki Sünnet Gölü olacak. Göynük yönüne döndükten bir sonra sol tarafta Sünnet Gölü tabelasını takip ediyorum. Dar bir vadiden ilerliyorum.
Yaklaşık 3 km sonra Sünnet Gölü’ne varıyorum. Göl ve çevresi gerçekten çok güzel. Doğa yürüyüşü veya dinlenmek için çok uygun bir yer. Düzgün bir otel ve tesis de var.
Şimdi, aşağıdaki fotoğrafla ilgili söyleyeceklerim var:
Bu tavuk heykeli, Sünnet Gölü’ndeki tesisin bahçesine dikilmiş. Mudurnu’da da var bundan.
İşte anlamadığım şey tam olarak bu. Bir yere heykel dikeceksek illa oranın mahsulünün heykelini mi dikmek zorundayız? Mudurnu’da Tavuk, Kumluca’da Patlıcan… Ve hepsi de o kadar ucuz, o kadar çirkin ki… Yerel yöneticilerin bunların gözümüze sokmasına neden izin veriyoruz anlamıyorum. Dünyanın en büyük “tavuk heykeli” Mudurnu’daymış. Aferin.
İstanbul Ümraniye’deki kırmızı plastikten ışıklı palmiye ağaçları ise bence araştırma konusu olabilir.
Neyse, konumuzdan sapmayalım…
Sünnet Gölü’nün çevresindeki toprak yolda biraz geziniyorum, biraz dinlenip Göynük’e doğru devam ediyorum. Yol asfalt ama ilçe yolu kalitesinde değil, bildiğiniz köy asfaltı.
Bu arada yolda bir tehlike atlattım: Yavru sayılabilecek bir köpek yolun kenarında durup bana bakıyordu, hızım sanırım 50-60 km/s civarında idi. Köpek, onu geçmeme 5-6 metre kala birden yolun karşısına geçmeye karar verdi ve önüme atladı. 15-20 cm ile çarpmaktan kurtardım. Köpek ön tekerleğe o kadar yakındı ki, motorun önünde olduğu sırada artık görüş alanımdan çıkmıştı! Zaten yavaş gidiyordum, daha ne yapılabilirdi bilmiyorum. Belki daha da yavaşlamak gerekirdi. Bu da ucuz atlatılmış dersler hanesine not olarak kaydedildi. Köy yolları güzel ve kötü sürprizlerle dolu…
Öğlene doğru Göynük’e varıyorum.
Göynük’te üç tane önemli türbe varmış. Yukarıdaki de onlardan biri.
Göynük, eski evleriyle oldukça iyi korunmuş yerleşimlerden biri. Turizm konusunda Mudurnu’ya göre daha tecrübeli olduğu belli oluyor. Bir Safranbolu kadar olamasa da bakımlı evleri ve sokaklarıyla görülmeye değer bir yer.
Fatih Sultan Mehmet’in hocası Akşemseddin’in de türbesi Göynük’te.
Türbeyi çok kötü bir açıdan çekmişim, kusura bakmayın.
Akşemseddin, saray ressamı Fausto Zonaro’nun bu ünlü tablosunda Fatih’in yanında İstanbul’a girerken resmedilmiş.
Göynük’ün yukarıdan fotoğraflarını çekmek için Zafer Kulesi’nin bulunduğu tepeye tırmanmaya karar veriyorum. Çok yokuş; motor botları ve korumalı kıyafetlerle hiç kolay olmuyor. Ama her şey sizler için…
Yine yılan gibi kıvrılan bir yolu izleyerek aşağıya, çarşıya iniyorum.
Hediyelik ve yöresel eşya satan dükkânlara bir göz atıyorum. Daha çok ahşap ürünler satılıyor.
Çocuklarınız için her türlü ateşli, delici, kesici silah bulunur. Bebelere balta!
Akşemseddin Türbesi’nin hemen yanındaki çay bahçesinde oturup gözleme yiyorum. Fiyatlar çok uygun, gözleme harika.
Artık gitme zamanı. Şimdiki hedef Taraklı Beldesi. Taraklı’yı Şener Şen’in belediye başkanı rolünü oynadığı TTNET reklamlarından hatırlayacaksınız. Reklamdaki adı “Mümkünlü” idi. Bu aralar TTNET hizmet kalitesiyle beni çıldırtıyor olsa da, “Mümkünlü”yü, ya da gerçek ismiyle Taraklı’yı bize tanıttığı için bir teşekkürü hak ediyor.
Taraklı’ya vardığımda bir sürpriz bekliyor beni. Sonradan Vespa Grubu olduğunu öğrendiğim oldukça kalabalık bir grup geziye çıkmış. İrili ufaklı bir sürü Vespa bayağı bir yol gelmiş ve Göynük’e doğru devam edeceklermiş. Bir günlük bir gezi için oldukça uzun ve yorucu bir güzergâh. Gerçekten takdir etmek gerek arkadaşları. Demek ki iş cc’de değil, insanın gezme isteğinde bitiyor.
O kadar motorun aynı anda kasabada mola vermesi, küçücük Taraklı’da neredeyse bir festival havası yaratmış. Herkes dışarıya çıkmış motorlara bakıyordu.
Taraklı biraz büyükçe bir köy görünümünde şirin bir belde. Sokaklarında biraz gezdim, çok fazla zaman geçirme şansım olmadı ama görülmesi (en azından uğranması) gereken yerler listesine kaydettim.
Taraklı’dan sonraki hedefim Geyve üzerinden İznik ve Yalova’dan hızlı feribotla eve dönüş.
Ancak Taraklı çıkışında, biraz da yanlışlıkla, asıl Geyve yolu yerine dağ yoluna girdim. İyi de yaptım.
Orman içinden ve tepelerden geçen oldukça, dar ve virajlı bir yol. Ama çok da keyifli. Cep telefonunun çekmediği yerler olduğunu ve benden başka sadece tek bir araç gördüğümü de hatırlatayım.
Dağ yolunun bitiminde Geyve ve sonrasında Mekece üzerinden İznik’e varıyorum.
İznik hakkında, benimkiler de dahil, bir sürü rapor olduğundan bu yazıda İznik’e yer vermiyorum. Ama İznik her zaman favori güzergâhımdır ve öyle kalacak. İznik’e gitmişken köfteleri de unutmadım bu arada.
Ben ve motorum güneşin batışını Yalova hızlı feribot iskelesinde izliyoruz.
Sonuç: 600 km’nin biraz üzerinde yol yaptım. İstanbul çıkışlı olarak hafta sonu için mükemmel bir rota olduğunu söyleyebilirim. Günübirlik olarak da program yapılabilir ama yorucu olacaktır. Benimkinden daha detaylı bir planlamayla çeşitlemelere gayet uygun bir güzergah. Etrafta bol miktarda kamp ve piknik yeri var. Otel fiyatları genelde uygun. Ben tek başıma olduğumdan toprak yollara fazla girmedim ama her zevke uygun yol var. Yine uygun zamanı bulduğumda kesinlikle daha derinlemesine görmek isteyeceğim bir bölge.
Ayrıca yol boyunca Transalp’in her türlü yolda beni hiç üzmediğini belirteyim. Gezide ortalama olarak 100 km’de 5 litre civarında benzin yaktı. Bir kez zinciri yağlandı.
Uyduruk çözümler uzmanı Emrello’dan ipuçları:
1 – Neredeyse Bedavaya Süper Etkili Kulak Tıkacı
Bildiğiniz gibi, özellikle yüksek süratte gürültü gerçekten keyfi törpüleyen, insanı yoran ve en önemlisi de işitme duyumuza zarar veren bir etken. Gürültüyü önlemek için denemediğim kulak tıkacı türü kalmadı ama hiçbirinden tatmin olmadım. Bence en verimli yöntem şu: Bir miktar pamuk alın ve yuvarlayarak kulağınızın ölçüsüne uygun, hatta biraz daha büyükçe tamponlar yapın. Daha sonra tamponun kulağınızın içine yerleşecek kısmına az bir miktar Arko krem sürün. Kulağınıza sıkıca yerleştirin. Ne kadar etkili olduğuna inanamayacaksınız. Kirlenince atın gitsin. Maliyeti sıfıra yakın zaten.
Not: Tamponlar kulağınızın içine kaçacak kadar küçük olmamalı. Ayrıca burada Arko krem gerçekten önemli bir bileşen. Pamuğu yerinde tutuyor, izolasyon sağlıyor ve kulağınızın tahriş olmasını engelliyor.
2 – Kalmalı Geziler için Tıraş Kremi, Vücut Şampuanı ve Saç Şampuanı Bir Arada
Kalmalı gezilere giderken eğer Goldwing veya sepetli motor sahibi değilseniz yer büyük problem olacaktır. Biraz reklam gibi olacak ama Nivea’nın Active 3 adlı ürününü alın ve bunu daha küçük bir plastik şişeye/kutuya dökün. Tıraş kremi, vücut şampuanı ve normal şampuan olarak gayet iyi sonuçlar veriyor. Üstelik çok çok az yer kaplıyor. Ben Watsons kozmetik mağazasında satılan minik şişelerden birine doldurdum ve çok memnun kaldım.
Bir başka kaçış rotasında buluşmak üzere…
Başından itibaren tüm kaçış rotaları ve gezileri merak edenler için:
Kaçış Rotaları Serisi:
http://www.motosiklet.net/forum/etki...alari-1-a.html
http://www.motosiklet.net/forum/etki...alari-2-a.html
http://www.motosiklet.net/forum/etki...zi-gezisi.html
http://www.motosiklet.net/forum/etki...ollarinda.html
http://www.motosiklet.net/forum/etki...kefken-vs.html
http://www.motosiklet.net/forum/etki...ahil-yolu.html
http://www.motosiklet.net/forum/etki...ak-mevkii.html
http://www.motosiklet.net/forum/etki...eri-iznik.html
http://www.motosiklet.net/forum/etki...-iki-gezi.html
Osbourne ile Yaptığımız Geziler:
http://www.motosiklet.net/forum/etki...a-armutlu.html
http://www.motosiklet.net/forum/etki...e-golyazi.html
Emrello 2010 – Yıl Sonu Videosu:
http://www.motosiklet.net/forum/etki...u-videosu.html
Emrello’nun Kaçamadığı Gün!
http://www.motosiklet.net/forum/etki...zel-bolum.html