abi hadi 4.günü koyda bitirelim geziyi
EcelE GitmeK CoK KolaY , SevdiğinE GiT SeN Yava$ Yava$...!!!
Tamam dostum sabret en geç yarın akşama dördüncü günü yazıp bitireceğim. Belki bakarsın bu akşam belli olmaz.
Hakkını vermeden yükseltmeyi düşümüyorum.
emeğinize sağlık biraz sıkınılı ve yorucu olmuş ama sonucu güzel gezi.
DÖRT TEKER BEDENİMİ İKİ TEKER RUHUMU TAŞIR...!!!
4.GÜN:
Sabah kalktığımda ilk iş,
-Ulen amma da bitli bir otelde kalmışız!!
demek oldu. Gerçi geceleyin o soğuk ormanın içinde, çadırda, eksik malzeme ile uyuma fikri bize bu odayı kral dairesi gibi göstermişti; o da ayrı bir olay… Nankör insanoğlu işte… Naapacaksın?
Hemen karşıdaki çorbacıda konuşlandım. Fatih bugün beni geriden takip ediyor.
Bakmayın köfteci yazdığına… Vakit daha köfte vakti değil çorba içiyoruz.
Sonra vakit kaybetmeden yola çıkıyoruz. Yolculuğun başında Milas’a birlikte dönme fikri olsa da Fatih bundan daha sonra vazgeçti ve Denizli üzerinden kestirmeden Antalya’ya inmeye karar verdi. Bana da bu kararına saygı duymak kaldı. Anlaşıldı , yolculuğun bundan sonrasını ayrı ayrı geçireceğiz. Akhisar’dan Salihli’ye kadar birlikte gidip oradan ayrılacağız. İlk durak Gölmarmara…
Alın size Marmara Gölü…
Salihli’ye doğru sürmeye devam ediyoruz. Fatih ile ayrılmamıza sayılı dakikalar var. Salihli’ye varmadan kenara çekip bir iki dakika soluklanıyoruz.
Şimdi diyeceksiniz ki “E bu sıradan yerde ne diye durdun?”
İlk nedenim Fatih ile ayrılmadan önce birkaç dakika daha sohbet edebilmek… Vallahi ne yalan söyleyeyim ondan az sonra ayrılacağımdan içim bir hayli buruk… Çaktırmasa da sanırım o da aynı durumda… İkinci neden ise hem ona hem de size az sonra zirvesine tırmanacağım sıradağları göstermek…
İşte karşınızda Bozdağ’ın zirvesi… Belki motosikletle bugün oraya çıkarım, kim bilir? Heyecan verici…
Fatih bu manzara karşısında çok da etkilenmişe benzemiyor. Anlaşılan kafası kendi rotasında… Neyse tekrardan Salihli’ye doğru yola çıkıyoruz . Çok geçmeden de tabelası karşımıza çıkıyor.
Ayrılmadan önce depolarımızın boşaldığını görüp bir benzin istasyonuna gittik. Depoları doldurduktan sonra istasyonun karşısına geçip iki dakika yolculuğun kalan kısmı hakkında konuştuk. Birbirimize uyarı ve tavsiyelerde bulunduk.
Tam bu esnada yanımıza yaklaşan bir ekip arabasının içinden dışarı sarkan bir polis memuru son derece kaba ve sert bir üslupla ne iş yaptığımızı ve nereye gittiğimizi sordu. Biz ise petrol istasyonunun hemen karşısındaki kaldırımda vedalaşmaya hazırlanıyorduk. Tabi her normal insanın bu ses tonundan rahatsız olması kaçınılmaz. Ancak bunu karşımdakine belli etmeden yavaşça kaskımı çıkardım ve son derece nazik bir üslupla:
-Öğretmenim ben, Muğla’ya gidiyorum, buyurun…
Tabi cevap olarak aldıkları ses tonu arkadaşınınkinin yanında bir hayli eğitimli kalınca üslupta ileri gidildiğini anlayan şoför koltuğundaki memur, gergin havayı dağıtmak adına gülümseyerek:
-Hadi canım, bu motorlar gidebiliyor mu o kadar uzağa?
-Evet!
Bu sefer sert takılan memur yumuşayarak...
-Peki Yamaha mı iyi, Honda mı?
Motomuhabbet açısından bu soru bende alçak basınç etkisi yaptı :D ve daha fazla alçalmadan ama sorusunu nazikçe “ikisi de iyidir” şeklinde cevaplayarak izin istedim. Onlar da daha fazla üstelemediler. Şehirde dolaşan kasksız, plakasız kuralları hiçe sayan bir sürü apaçi varken bu memurun (!) bize böyle sert yapması epey zoruma gitti ama gel gör ki bu güzel günü bu olayla berbat etmeye niyetim yok. Fakat “Eğitim ŞART” , bunu belirtmek gerek. Fatih ile ayrılmadan önce son olarak km saatine bakıyorum ve birlikte 946 km yapmış olduğumuzu görüyorum.
Ve artık ayrılıyoruz. O yoluna … Ben yoluma… İlk durağım İzmir’in Ödemiş ilçesi. Ama oraya varmak için önümdeki Bozdağ’ı aşmam gerek. Aslında şu andan itibaren kullanacağım güzergah tam anlamıyla sapa bir güzergah. Yani amaç Ödemiş’e gitmekse emin olun, kimse o dağın tepesine çıkmıyor. Duble yollarla etrafından dolaşıyor. Biz bir defa hedefe aldık Bozdağ’ı …
Ya Allah ya Bismillah!!
Tırmanış başladı.
Salihli yavaş yavaş arkada kalıyor.
Biraz durayım da şu karşıki yamaçların fotoğrafını çekeyim. Manzara şahane ve benim için gezmek de bu işte… Sanırım ben de krosçu bir ruh var. Yakında tarz değişikliğine gidebilirim. Bu ormanlara karşıdan bakmak değil de her engele rağmen içinde dolaşmak ayrı bir keyif olsa gerek.
Tekrardan yola devam ediyorum. Bundan sonraki fotolar motosikletten inmeden çektiğim fotolar… Fotoğraf dedim de Allah’tan Fatih burada yok… Yoksa bu sefer onu tarlalar değil üç yüz metrelik uçurumlar bağrına basardı.
İşte! Sevgili dostum başını gösterdi. Eteklerine doğru sürmeye devam...
Bu arada belirtmeden geçmeyeyim. Bu dağın ismiyle anılan ve dağın eteklerinde kurulmuş küçük bir de kasaba var. Bozdağ Kasabası… Buralar artık bir hayli yüksek. Hava açık ama bir hayli soğuk ve açıkçası etrafa baktığımda daha çok baharın ilk günlerini andıran bir bitki örtüsü hakim.
Deniz seviyesinden epey bir yüksekteyim ama daha henüz Bozdağ’ ın eteğine dokunmuş değilim.
Bu arada yolda şu tabelaya rastlıyorum:
Bir yandan dağa bakıyorum…
Siz de benim düşündüğümü düşünüyorsunuz değil mi? İçimden bir ses ; ki büyük ihtimalle şeytana ait,
- Kayak pistine çık!
diyor.
Daha makul ve ağır başlı bir başka ses ise
-Önünde iki tane daha aşman gereken dağ silsilesi varken ve zaten sapa bir yola girmişken; yolu daha fazla uzatmanın ve geceye kalmanın alemi ne?
demekte...
Bunun üzerine Şeytan:
-Gece beraber sabahlarız garddaşşş, dakma kafana…”
deyip cesaret vermekte…
Ben hangisini dinledim peki? Karar vermeden önce bir de şu emmiye sorayım dedim. (Fotoğrafı yok kusura bakmayın.)
-Emmi selamün aleyküm.
-Aleyküm selam.
-Burdan kayak pisti kaç km?
-Aşşağı yukarı 10 km…
-Hönnk????
-Nassı dedinggg aanamadım?
-Yani diyorum ki hemen dağın dibindeyiz nasıl bu kadar uzak olur?
-Sen çık bakem aanaarsın… Emme senin yerinde olsem çıkmem…
-Niye ki?
-E garrr yoook, ne yapcen oordaa?
Emmi düz mantık doğruları “gonişse” de ben içimdeki şeytana bir şans vereyim istedim. Ve dümeni kayak pistine doğru kırdım. Yollar yılan gibi kıvrılarak beni yukarıya taşımaya başladı.
Emmi doğru mu söylüyor ne? Gittikçe dağdan uzaklaşıyorum.
Bu arada Bozdağ Kasabası da epey bir aşağıda kaldı hani…
Çok geçmeden kayak oteli göründü.
Otel zirvenin hemen eteğine kurulmuş ve kış sezonu olmadığından epey bir ıssız görünüyor. Bu arada dikkatli bakılırsa otelden zirveye doğru zikzaklı bir yol görünmekte. O da kayak pisti oluyor.
Bu da pistin yakından görüntüsü…
Bu da zirve… Telesiyej direkleri …
Bir Sarıkamışlı olarak eskiden kayak yaptığım günlerim aklıma geldi.
Aslında daha fazla yaklaşmak isterdim ama buradan gördüğüm kadarıyla dağın zirvesine motosikletle tırmanacağım bir yol yok. Olsa da ileride iri yarı çoban köpekleri görmekteyim ve etrafta onlara menü teşkil edecek benden başka yegane yiyecek yok. Öğle yemeği olmak gibi bir niyetim de yok.O halde, cayırrt geri vites!! Şimdi artık bu noktadan itibaren Ödemiş ilçesine kadar hep iniş. Öyle ki az sonra bulunduğum yüksekliğin yarısını indikten sonra Ödemiş’in yukarıdan çekilmiş fotosunu göreceksiniz ve o bile ne kadar yüksekte olduğumu size gösterecek.
Ve kasabayı çıkıyorum ama o da ne yolda yardıma ihtiyacı olan birine rastlıyorum.
Alıp karşıya geçirmek gerek yoksa zevk için üzerinden geçen magandalar var bu ülkede.
Arkasına bakmadan topukluyor. “Ahbap bir teşekkür etseydin!” Duymuyor bile…
Bozdağ’ı yavaş yavaş arkamda bırakıyorum.
Baya bir inmeme rağmen henüz 1200 metredeyim. İnişe devam.
Buraya yolu düşenlere bir tavsiyem olacak. Serhat Öztürk kardeşime ait bu tavsiyeyi size aynen aktarıyorum. Yukarıda görmüş olduğunuz Üçler geçidi tabelasından bir müddet sonra karşınıza bir jandarma karakolu çıkacak. Yol karakola gelince ikiye ayrılıyor. Sağdan da gitseniz Ödemiş’e gidiyorsunuz soldan da … Ama sağdan giderseniz manzara bir harika ve yanında Gölcük kasabasını ve gölünü promosyon olarak veriyorlar. Haberiniz olsun. Şimdi size sağdan gidince göreceğiniz eşsiz Ödemiş manzarasıyla baş başa bırakıyorum .
Bu arada 999 dedim.
Hemen az ileride nefis manzarası olan bir göl ve yanı başında bir kasaba. Gölcük… Bu kadar yüksekteki bir göl sanırım krater gölü olsa gerek.
Gölcük’ün o muhteşem doğasından istemeye istemeye ayrılıyorum. İniş güzergahı çok dik ve virajlı olduğundan Ödemiş’e kadar fotoğraf çekemedim. Ödemiş’e iner inmez hissettiğim ilk şey sıcaklığın aniden artması oldu. Gerçi bundan şikayet edecek halim yok çünkü yukarılarda epey bir üşümüşüm. Hatta biraz daha içim ısınsın diye bir çay bahçesine oturup çay bile söyledim.
Ödemiş’ten itibaren iki yol seçeneğiniz var: Birincisi Tire üzerinde dümdüz yolu takip ederek Aydın’ın batı tarafına varmak… İkincisi ise Aydın Dağları’nın tepesinden aşıp Aydın’ın doğusuna inmek. Ben tabiî ki ikinci seçeneği kendime daha yakın görüyorum. Zira yüksekler başka… O halde hedef Aydın Dağları… Bunun için Ödemiş’te Ovakent köyünü sormanız gerek. Çünkü bu köye vardıktan sonra Aydın tabelası karşınıza çıkıyor. Eğer şehir içindeki Aydın tabelasına uyarsanız o sizi birinci güzergahtan Tire’ye çıkarır. Aşağıda gördüğünüz yol Ovakent köyüne gidiyor. Yolun sonu Ovakent… Arkasında yükselen ise Aydın Dağları…
Evet, yavaş yavaş çıkışım başlıyor.
Solumda kalan bir köy… Hamamköy…
Bir başka köy ama ismi yazmıyor…
Sıradağların arasındaki derin vadilerden yoluma devam ederken yamaçlardan gelen kaynak sularının çeşme yapıldığına şahit oldum. Bu çeşmelerle yol boyunca sık sık karşılaşıyorsunuz. Şu suyun tadına bir bakmalı… Aslında öğle vakti olduğundan karnım da acıkmadı değil ama maalesef buralarda karnınızı doyuracak bir yer bulmak mümkün değil. Ama ben yine de arka çantayı bir karıştırayım. Acil durumlar için muhakkak bir şeyler bulundururum.
Elimi ayağımı yıkayıp soğuk suyundan içip ardından da çantadan çıkanları mideye indirdikten sonra yola çıkmak gerek. Fakat bir şey söyleyeyim mi ? Hiç ayrılmak istemiyorum. buralardan. İnanın vakit müsait olsa çadır kurar bir hafta kalırım. Neyse gidiş güzergahımı şöyle bir çekeyim.
Buradan Fatih’e sesleniyorum. Bir gün yolun buradan geçerse lütfen dikkatli sür ve fotoğrafı unut . Zira bu yoldan aşağısına düşmek istemezsin.
Neyse böyle bir yarım saat daha motosiklet sürdükten sonra Aydın ile ilçesi olan Köşk arasındaki duble yola iniş yapmış bulunmaktayım. Yukarıdaki fotolardan daha fazlasını çekemedim çünkü yol epey bir sakat, sakata gelmeyelim. Zaten çektiklerimi de durup motordan inerek çekebildim.
Aydın Dağları’nı arkada bırakıyorum.
Alın size sıkıcı bir yol daha… Önce Aydın’a gidiyorum ardından Çine’ye sapıyorum. Çine’ye varmadan Karpuzlu ilçesine sap … Ardından Beşparmak Dağları … Ve onu da aştıktan sonra Milas…
Beşparmak dağları karşımda…
Dağın tepesindeki yel değirmenlerini görüyor musunuz? İşte onların arkası Milas… Çünkü Milas’tan da aynı yel değirmenleri görünüyor.
Şehir Merkezi
Şehrin kalbine doğru akıyorum
Önümüz seçim ya her taraf bayrak… Ama korkarım burada seçmen yok. Şehir hayalet şehir gibi bir ben dolaşıyorum sokaklarında.
Gündüz vakti korku filmi gibi…
Neyse çok şükür hayalet şehri geride bırakıp kendimi araziye vuruyorum. Milas’a varmadan Geyik Barajı karşımıza çıkacak. Sonrasında da Milas…
Sağlı sollu fıstık çamlarıyla çevrili yoldan devam…
Tırmanışa devam Geyik barajı sol yanımda kalıyor.
Evet artık yel değirmenlerinin arka tarafına neredeyse geçmiş bulunmaktayım.
Artık memlekete dönmüş bulunmaktayım. Milas göründü.
Epey uzun hareketli bir geziden sonra kendi adıma kazasız belasız bir şekilde dönebilmeyi başardım. Anlattıklarım sınırlı olsa da bu gezinin bana kazandırdığı tecrübeler sınırsız… Epey yorulmama rağmen bu yorgunluğun tatlı bir yorgunluk olduğunu söylememe gerek yok. Umarım gezi yazısını keyif alarak okumuşsunuzdur. Ben Hakan KIRÇIL ve arkadaşım Fatih Çakal bize bu gezide eşlik eden tüm Manisalı kardeşlerimize sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Esen kalın
Hakkını vermeden yükseltmeyi düşümüyorum.
eline koluna sağlık abi çok güzel bir gezi yapmışsın benden sonra tam bir karadeniz havasında seninle gelmediğime çok pişman oldum desem yeridir
Fatihcim üzülme bizim seninle zaten bir Karadeniz planımız var öyle değil mi?
Hakkını vermeden yükseltmeyi düşümüyorum.
Hakan bey bu kadar emek harcayıp bu geziyi bizlerle paylaştığınız için sizi kutluyorum. Ayrıca Ödemiş'li biri olarak da fotolarla hatıralarımı canlandırdığınız için teşekkür ediyorum. Saygılar.
Hayat 3,5 ile 4 arasıdır;
ya üçbuçuk atar, ya da dört dörtlük olursunuz.
abi trabzona giderseniz ankaradan benide alın mütiş artcılık yaparım :D (daha önce hic artcılık yapmadım ) bu arada gezinin bu kısmı hepsinden güzeldi daglar manzara mütiş tek eksik fatih abi :D hocam eline saglık güzel bi gezi
EcelE GitmeK CoK KolaY , SevdiğinE GiT SeN Yava$ Yava$...!!!
Zaten bize oraları bilen bir artçı lazım Murat... Hazırlan o zaman [/QUOTE]
cevre bilgisi konusunda acemiyim abi . cünkü trabzona gitdigimde gezme fırsatım hic olmadı .malum. ama kalacak yer konusunda eşsiz güzellikte trabzonun en güzel köyünde mataracılarda (hızarlıköyünde) dedemin ewi var manzarya hasta olacaksın abi . ben hazırım abi ne zaman gidiyoruz
EcelE GitmeK CoK KolaY , SevdiğinE GiT SeN Yava$ Yava$...!!!
cevre bilgisi konusunda acemiyim abi . cünkü trabzona gitdigimde gezme fırsatım hic olmadı .malum. ama kalacak yer konusunda eşsiz güzellikte trabzonun en güzel köyünde mataracılarda (hızarlıköyünde) dedemin ewi var manzarya hasta olacaksın abi . ben hazırım abi ne zaman gidiyoruz [/QUOTE]
Dur be dostum acele etme! Karadeniz Gezisi aşağı yukarı 5-6 bin km lik bir gezi olacak ve bugün gidiyorum desen hazırlıklarının tamamlanması ve şartların oluşturulması bir yılı alır. Çocuk oyuncağı mı zannettin sen bu işleri... Ama sana tavsiyem o güne dek toto antrenmanları yap Çünkü beş bin km hiçbir şey yapmadan arkada oturmak için adamda iyi bir toto olması gerek
Hakkını vermeden yükseltmeyi düşümüyorum.
hakan abi duyduğuma göre artçı lazımmış)totosu sağlam Mersine uğrarsınız artıkcbf 150 yle bi başka olur yani)
2020 'Tracer 900 İcon Blue
benim tayinde muğla merkeze oldu...ufaktan ekibe alırsınız artık beni gocumanlar
her fırsat elinde vardı,o ise sadece milletini düşündü.....
Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)