MOTOSİKLET DOSTLARI SANIRIM ERKAN ABİMİZİN YOLCULUĞUNDAN BİLGİNİZ VARDIR.FORUMLARI ÇOKÇA KARIŞTIRMADAN BAŞLIĞI AÇTIM GERÇİ AMA SON DERECE GÜZEL BU MACERAYA HERKESİN TANIK OLMASINI İSİTYORUM.
http://www.dunyaninbilgisi.com/defau...&tur=haber_oku
MOTOSİKLET DOSTLARI SANIRIM ERKAN ABİMİZİN YOLCULUĞUNDAN BİLGİNİZ VARDIR.FORUMLARI ÇOKÇA KARIŞTIRMADAN BAŞLIĞI AÇTIM GERÇİ AMA SON DERECE GÜZEL BU MACERAYA HERKESİN TANIK OLMASINI İSİTYORUM.
http://www.dunyaninbilgisi.com/defau...&tur=haber_oku
yuzde100cesurmotorcu@hotmail.com-
yüz cesurmotorcu/facebook
Bir çoğumuz gibi ben de Erkan Öztürk'ü ilk defa kendisinden 5 gündür haber alınamadığını bildiren başlıkta duymuştum.
Linki vermeniz iyi olmuş, teşekkürler
teşekkürler, twitterdan takip etmeye başladım. kendisinden haber alınamayan abimiz bu kişiymiş. inşallah bir sorun yoktur..
Yorum yok!
kötü bişi yok arakadaşlar kendisinden haber var. linkteki sitede takip edebilirsiniz.
kendisi aynı zamanda bir mt üyesi...gönülden desteklerimizi eksik etmeyelim...
yuzde100cesurmotorcu@hotmail.com-
yüz cesurmotorcu/facebook
Buradan iyi takip ediliyor denemelisiniz.
erkan abimizin yeni notları... http://www.dunyaninbilgisi.com
yuzde100cesurmotorcu@hotmail.com-
yüz cesurmotorcu/facebook
Erkan'ın gezi notlarının forum halini sırayla yayınlıyorum.
Soğuk ama güneşli bir pazar günüydü dostlarla buluştuğumuzda. Ankara'da Gökhan Yolcu ve Burçinhan Doğan'ın yardımlarıyla haberdar edilen arkadaşlarım beni yalnız bırakmamış uğurlamaya gelmişlerdi.
Kafes toplantısında çoğunluğu motorlarıyla gelen yaklaşık 50-60 kişilik bir grup vardı.
İstanbul'dan sonra Ankara'da da çeşitli basın kuruluşları bu organizasyonu haber yapmaya gelmişlerdi.
Bir gece öncesinde neredeyse hiç uyumadığım bir gecenin sabahında, arkadaşlarım beni bu şekilde yollamadılar. Nasıl olsa zaman sorunun yok, gel bu gece de kal sabah yola çıkarsın dediklerinde itiraz etmedim ve ne kadar doğru bir karar verdiğimi Hatay'da anladım. Ertesi sabah erken saatte kalkıp yola koyuldum. Hava yine açık ama yine soğuktu, çoook soğuktu.
Soğuk hava, bir de dümdüz otoyol ile birleşince, Hatay yolunun pekte keyifli geçmeyeceğini tahmin etmeye başladım. İstanbul'dan gelirken taktığım kışlık eldivenlerim, Rev'it H2O ellerimi dondurunca Ankara'da Bora'dan Held'lerini aldım, artık ellerim donmuyordu ve en önemlisi benim kontrolümdeydiler. Aksaray'a geldiğimde ilk molamı verdim. Üç tane yüklü çanta ve ağırlıkla ne kadar benzin yakacağımı öğrenmek için rezerve geçene kadar benzin almadım. 323 Km'de 17.60 Litre benzin aldım. yaklaşık 5.5 litre yakmış bizim emektar. Bu hesabı yapmam, Adana otobanında çok işime yaradı detaylar aşağıda.
Aksaray Hasan Dağı'ndaki kar, biraz ileride beni nelerin beklediğinin habercisiydi.
Sonra her yer karlandı ve hava inanılmaz soğumaya başladı. Balaklava boynumu korumaya yetmedi ve bir ara sürekli kendimi kastığımı farkettim, boynuma Buff takınca sorun kalmadı.
Sevgili dostum Zıpçıktı bir ara kareye giriverdi, zaman içerisinde onu pek çok yerde göreceksiniz.
Adana otobanına girerken şöyle bir tabela okudum hayal meyal 66 km boyunca park alanı (yani benzin yoktur) kilometreme baktım, gider dedim amaaaa gitti Pozantı sapağından çıkıp benzinciye girerdim 20.86 Litre benzin aldım. Burada bir bilgi eksiğim var mı diye kendime sordum. Çeşitli sitelerde AT rezervinin 5 Litre olduğu yazılı ama ben 2 kez depoyu tam olarak bitirdim ve hep 21 Litre benzin aldım, ya benim depo küçük ya da hafızam beni yanıltıyor. Bu bilgi ileride başıma iş açacak mı göreceğiz çünkü Hatay'da Sudan'la ilgili çok önemli bilgiler aldım. Hatay'a yaklaşırken hava çok güzelleşti ve muhteşem bir gün batımıyla Hatay'a vardım.
Hatay'da Antik Bayezit otelinde kaldım, oteli daha önceden burada kalan kuzenim önermişti. Onun fiyatı ile Oda/Kahvaltı 80 TL'ye kaldım. Standart bir kahvaltı veriyor oldukça sessiz ve konforluydu. Otelin otoparkı yok, ama kapının önüne motoruma özel yer açtılar park ettim.
Hatay şu anda tam bir şantiye halinde, bu sebepten olsa gerek girdiğim andan itibaren inanılmaz bir trafikle karşılaştım. Akşam kuzenimin arkadaşı olan Defne Hastanesi şefi Fazıl bey ile buluştum, yanında doktor Özcan Aslan vardı. Özcan daha önce defalarca Suriye, Lübnan, Ürdün rotasını yapan bir motosikletçi. Aynı zamanda Katmandu ve Everest'e giden bir trekingci. Gezimi spontan olarak devam ettirme kararım daha ilk günden istediğim yönde gitmeye başladı. Özcan önce Suriye hakkında bilgiler verdi. Palmira'yı (Palmira, Çölün gelini demekmiş)görmezsen Suriye'yi görmüş olmazsın dediğinde daha önceden Yayladağın'dan girip Lazkiye planı değişti ve Reyhanlı'dan Halep'e gitmeye harar verdim. Rota olarak Halep, Hama, Hums, Palmira (Tedmur)'ya gidip, dönüşte Hums üzerinden Tartus ve oradan Lübnan'a geçmeye karar verdim. Sabah erken kaltım, dışarıda çok güzel güneşli bir gün vardı ve ben yola çıkmaya hazırdım. Kahvaltı salonundan aldığım bir bardak çayla odama çıkıp notlarıma son kez baktım.
Ve o anda dışarıdan gelen serin bir rüzgar bana dur burayı görmedin, hani sen gitmek değil görmek önemli derdin dedi ve ben bir anda Hatay'da bir gün daha kalmaya karar verdim. Kısacık gezimde ne kadar doğru bir karar verdiğimi ve bu ertelemenin bana faydasını öğleden sonra anlayacaktım. Özcan'ı arayıp ben bu günde buradayım bana bir plan yapar mısın? dediğimde seni iki dakikaya kadar arıyorum dedi. Aradığında Şimdi otelden çık ve dün yemek yediğimiz Anadolu Restorant'ın karşı sokağındaki Leban Cafe'ye git, orada Ayhan Yoğurtçu seni bekliyor dedi. Toparlandım ve Leban Cafe'ye gittim.
Ayhan bana öğleye kadar olan planımı yaptı. Göreceğim yerler Katolik Kilisesi Habibi Neccar Camii Havra (Cumartesi günleri açık ve belirli izinlerle giriliyor) Gazi Evi Rahibe Barbara (detaylı anlatacağım) St. Pierre Kilisesi Cam Evi (Antik Müze) Bu anlattığım tüm yerler Kurtuluş Caddesi üzerinde, St. Pierre Kilisesi hariç yürüyerek dolaşılabiliyor. Dolaşmaya Katolik kilisesinden başladım, fakat saat 12:00 de kapanıp 15:00'te açılıyordu ve yetişemedim. Buranın anlamı şu; bu bölgede üç semavi dinin ibadet mekanları bir üçgen oluşturmuş durumda. Zaten Hatay bir hoşgörü merkezi dinlerin bu kadar iç içe geçtiği bir şehir sanıyorum başka yerde yok. Ülkemi çok seviyorum
Katolik kilisesi daracık sokaktan daha dar bir aralığa sapılarak girilen bir yer.
Bu yüzden hemen yan sokağındaki Gazi Evine gittim.
Gazi Evi 255 yıllık bir ev, restorasyonu tamamlanıp gazilerin dernek binası olarak hizmet vermekte. Geleni, gideni oldukça fazla. Bence en önemli bölümüavludaki ağaç. Aşılamayla üzerinde üç semavi dini temsilen üç meyveyi yetiştiren bir ağaç var, ağaç kavunu, portakal ve limon.
İçeride üst katta bir şark odası oluşturulmuş, oldukça huzurlu ve sakin bir oda.
Binayı bana Kıbrıs gazisi İbrahim Çikik gezdirdi, Hatay'da 635 Kore ve Kıbrıs gazisi varmış.
Gezimi duyuduklarında gösterdikleri hayret tepkileri görülmeye değerdi. Kısa ve keyifli bir sohbetten sonra kendini dünya barışına adamış 35 yıldır Hatay'da yaşayan Rahibe Barbara'yla tanışmak için 2 bina aşağıya gittim. Bu kapı dostluğa ve barışa açılan bir kapı.
İçerisi gerçekten çok dingin ve huzurlu.
Barbara barışın müzikle olabileceğine inanıp sabahları kendince ayinler düzenlemekte.
Sırayla üç dinin ilahileri okunup beş dakika sessizlikten sonra misafir ister Mevlana'dan isterse şiir kitaplarından istediği okumayı yapabiliyor. Ben de iki şiir okudum. Bedri Rahmi'den
ve Cahit Sıtkı Tarancı'dan
Bu evin hemen alt binasında konukevi var belki bir gün yolunuz düşer ve kalmayı istersiniz. Yine küçük bir avlu, güneş ve huzur.
Burada Barış mesajları adında bir anı defteri var.
İlk sayfada aramızda uçurumlar olsa da bunu müzik ile aşabiliriz mesaj bir resim ile anlatılmaya çalışılmış.
Barbara ile vedalaşıp çıktıktan sonra hemen sokağın başındaki Sarımiye Camii'nin önünde camide kalıp otomobilleri parkeden Yaşar ile tanıştım.
Yaşar beni camini minaresine çıkardı ve Hatay'ı tamamen görme fırsatı buldum.
Buradan çıktıktan sonra bir diğer önemli cami Habibi Neccar Camiine gittim.
Antakya’da bulunan tarihi cami. Anadolu’da yapılan ilk camii olarak bilinir. Camii Roma dönemine ait bir pagan tapınağının üzerine inşa edilmiştir. Habibi Neccar'ın ölümü hakkında camide dinlediğim rivayet şöyle: Habibi Neccar İsa'ya inanmaları yönünde telkinlerinden hoşnut olmayanlar onu şimdi Neccar dağı denilen dağa çıkarıp kafasını keserler, kesilen kafa yuvarlanır ve şimdiki caminin olduğu yere gelir cami buraya inşa edilir.
Habibi Neccar Camii'nden sonra bir sonraki durağım St. Pierre Kilisesi oldu.
Öğleden sonraki planım Harbiye Asi Nehri Samandağ Titus Tüneli Vakıflı (Türkiye'deki tek ermeni köyü) Hıdır Bey Hıdır Bey Türbesi'ydi yola çıktıktan sonra kilometremin çalışmadığını gördüm, ya Samandağ'a gidecektim ya da tamir ettirmem gerekecekti ben tamir ettirmeyi seçtim. Kilometre telimi yukarıdan söktüm baktım normal büyük ihtimalle alt dişlide sorun var. Özcan'ı arayıp nerde yapabileceğimi sordum bana Girne Motor'u tarif etti. Bu arada GPS kullanmaya alışmaya başladım, adresi girip istediğim yere hemen ulaşmak çok keyifliydi. Yavaş yavaş POİ eklemeyi falan öğreniyorum. Servise gidip ön tekerleği söktüm sonuç tahmin ettiğim gibiydi. Hemen Honda fabrikayı aradım ellerinde parça olduğunu öğrendim. Honda'nın parça göndermesi Cuma gününü buluyordu, ben de başka bir plan yapmaya karar verdim Ankara'dan Metin Ustayı arayıp durumu anlattım. Efe Honda'da iç plastik dişlinin olduğunu öğrendik Suat (SVAT)'ı aradım parçayı aldı ve Jet Turizm'e verdi. 12 Ocak sabahı parça Hatay'da olacak. Şimdilik planım sabah çok erken kalkıp dün öğleden sonraki yapamadığım planı gerçekleştirmek, olmazsa Reyhanlı'dan Halep'e doğru yola çıkacağım. Bir günlük Hatay'ı gezme planım beni Halep'te bu sorunla uğraşma derdinden kurtardı. Umarım her zaman bu kadar şanslı olabilirim. GPS kullanarak kilometremi ölçebilirim ama mekanik her zaman iyidir. Özellikle Sudan hakkında aldığım bilgilerden sonra. Özcan'ın (adam Hızır gibi) halasının oğlu Sudan'da otobüs şöförüymüş. Bana verdiği bilgilere göre şehirler dışında benzin bulmak imkansız ve en yakın şehir mesafesi 550 Km. Wadi Haifa ve Port sudan arası 550, Port Sudan Hartum arası 850 Km. Bakalım benzin sorununu nasıl çözeceğiz. Otobanda karşı rüzgar ile ortalama 5.5 litre yaktı emektar demiştim, hadi iyimser bir tahminle 5 litre olsa max 400 Km yapabiliyorum, yanımda 5x2 yedek benzin bidonum var yani 750 Km gidebilirim. Bundan sonrası benim yaratıcılığıma kaldı. Ama ne demiştim yola çıkarken bariyerlerinizi yıkın bu bilginin bende bir endişe oluşturmasına ve oraya kadar olan bölümün keyifini kaçırmasına müsaade etmeyeceğim. Sorunla karşılasırsam orada çözerim. Hatay ile ilgili notlar: Burada başınız sıkışırsa Defne Hastane'sinden doktor Özcan Aslan'a ulaşmanız hayatınızı kurtarabilir, adam beyin cerrahı Her taraf kazılı bu yakınlarda gelecekseniz trafiğe dikkat. İnsanlar çok ama çok yardımsever, sadece istemeniz yetiyor yardımcı olmak için canla başla uğraşıyorlar. Leban Cafe Ayhan muhakkak tanışılması gereken bir kişi, motorcu değil ama iyi bir dost. Hatay'a geldiğinizde sabah çayını içerken size uygun programı yapıp keyifli bir gün geçirmenizi sağlayabilir. Hatay'ı dolaşmak için tavsiyem, motorunuz merkezi bir yere bırakıp yaya dolaşmanız, ara sokaklar tarihi evler insanı gerçekten etkiliyor. Tabii yemeklerden bahsetmeden geçemeyeceğim. Et burada başka lezzetli, künefe malum. Şimdilik bu kadar umarım keyifle okumuşsunuzdur. Mutlu yarınlarda görüşmek üzere.
Burçinhan Doğan
öncelikle paylaşım için teşekkürler devamını dört gözle bekliyorum
Hatayı görünce geçen sene eylül ayında yapmış olduğum istanbul hatay turum aklıma geldi suriye'ye geçip halepten geri dönecektim pasaportumu istanbulda unuttuğum için suriye macerası hayal oldu,ama hatay bir başka çoğrafya anladığım kadarıyla Erkan,titus geçidi ve harbiye'ye gidemedi keşke gitseydi ben hayran kaldım.
paylaşımlarınızın devamını bekliyorum emeklerinize sağlık
...kağıttan gemilerle okyanusları geçemezssin...
Drift Religion
Erkan şu an Cibuti'de, oraya kadar olan tüm raporlarını yayınlayacağım.
Burçinhan Doğan
Kendisini dolmabahçeden gezisine başlarken uğurlayanlardanım,hatta belli bir yolu grup olarak birlikte sürmüştük Takipcisiyiz.
tenere teşekkürler
bu gezi notlarını motosiklet.net den okumaya alıştım farklı tema renkleri gözümü yoruyo
https://www.youtube.com/alifeyizoglu
Hoşçakal Türkiye merhaba Suriye
Yine güneşli ve huzurlu bir sabaha uyandım, otelde kahvaltımı yapıp bir bardak çay alıp belki de son konforlu otel odamın keyfini çıkardım. Duş aldıktan sonra inip motorumu yükledim.Antakya’da bir gün fazla kalmam beni Halep’te olası bir uğraştan kurtardı. Samandağ yoluna giderken kilometremin bozulduğunu daha önce anlatmıştım. Çarşamba (12.Ocak 2011) günü erken kalkıp kilometre dişlisini Jet Turizm’den almak için yeni Antakya Otogarına gittim. Burada HAMOK’tan Bülent (BLK) ile karşılaştım, serviste buluşmak üzere ayrıldık ve ben servise gittim. Yaklaşık 15 dakikada işim bitti bu arada yağ değiştirmeye karar verdim. Ankara’dan çıkarken Castrol’ün tam sentetik yağını koymuştum yağ eksiltme ihtimaline karşılık Shell’in 10/40 yağını koydum (Kendime not: Kilometrem 60800). Servisten çıkmadan orada bir arkadaş Reyhanlı’dan Fuat’ı arayıp benim geleceğimi yardımcı olmasını söyledi, telefonunu öğrenip çıktım. Mersin’de yaşayan bir arkadaşım arayıp İskenderun’a yaklaştığını onu görmeden gitmememi istedi. Onu beklerken Bülent’in ofisine gittik. Hem Halep otellerine baktık hem de sohbet ettik. Saat 12:00 gibi Hüseyin geldi bir kahve içip döviz almak için çıktık, Bülent eski otogarın karşısındaki Tevfik Eskiocak’ı önerdi gidip 1000 TL’lik dolar 100 liralık Suriye Poundu( Suri Lira) aldım. Hüseyin’le yemek yedik ve ayrıldık. Artık Halep için Reyhanlı yoluna çıkabilirdim saat 13:30 oldu. Reyanlı’ya varınca Fuat’ı aradım hemen geldi, ayaküzeri biraz sohbet ettikten sonra sınıra doğru yola çıktık. Fuat biraz daha Suri Lirası almamı önerdi, yolda arkadaşını aramış ve halletmiş. Sınıra varınca arkadaşı Mustafa Kayabaşı’nı aradı onu beklerken 100 dolarlık daha Suri lira aldım.
Mustafa orada iş takipçiliği yapan çok cana yakın ve güler yüzlü bir genç. Fuat’la helalleşip sınırdan geçmek için işlemlere başladık, ben hiçbir şeye karışmadım [img]Türkiye çıkışım 15 dakika sürdü. Teşekkürler Mustafa.[img]Eğer Cilvegözü’nden çıkış yapacaksanız arayıp yardım alabilirsiniz. Telefonu 0530 770 89 51
Sınır geçişlerinde eğer ruhsatınız sizin adınaysa sorun yaşamazsınız. Ruhsat başkasının üzerineyse çıkış yapılacak veya giriş yapılacak ülkelerin dillerinde araç sahibinin vekaleti gerekiyor.Türkiye’den çıkış işlemleri şöyle; sıra beklemeden orada bekleyen kamyonların en önüne gidebilirsiniz, bundan kimse rahatsız olmuyor.Öncelikle kapıya gelmeden sağ taraftaki kulübeden Lapsete belgesi alın. Burada dikkat edilmesi gereken şu; lapsete 2 tane biri beyaz biri kırmızı, eğer tekrar buradan giriş yapacaksanız kırmızı olan lapseteyi saklamayı unutmayın, girişte lazım olacak.Girişte solda gümrük muhafazaya gidip gümrük sahasına giriş işlemlerini yaptırın. Bir arkasındaki bölümden 15 TL verip çıkış pulu alın. 100 metreilerleyip polise lapsete ve pasaportu verip çıkış işlemleri tamamlayın. Lapseteyi alıp son gişeye gidin. 12 numaralı gişede tescil işlemleri yapılıyor, eğer aracınız ilk kez yurt dışına çıkıyorsa Türk ruhsatı, lapsete ve pasaport ile bilgi güncelleme yapılıyor. Artık işlemler bitti, elinizde sadece lapsete kalarak çıkış kapısına geliyorsunuz, oradaki memur lapseteyi alıp kontrol ediyor ve çıkış yapıyorsunuz. İşlem sırası çok gibi görünse de çok hızlı ve basit, soru sorduğunuzda güler yüzle cevaplar alabiliyorsunuz. Aslında daha kolay bir yöntemi var Mustafa’yı arayın. Sıra Suriye’ye giriş işlemleri için yanınızda ayrı ayrı yerlerde 100 Suri lirası bulundurun çünkü 2 yerde rüşvet vermeniz gerekiyor, rüşvet istendiğinde ne verirseniz o kalıyor para üzeri yok. Suriye sınır girişine gelmek için yaklaşık 1 Km devam edin Bab Al Hawa kapısına gelin. Burada dikkat, giderken tek yön gibi görünen bu yolda aniden karşıdan gelen bir araç olabilir dikkatli olun. Kapıya geldiğinizde Solda bir bina var oraya girin, girişte tam karşınıza triptik işlemlerinin yapılacağı bölüm geliyor sola dönüp binanın en solundaki bölümde (arrival) mavi bir karta kişisel bilgilerinizle doldurmanız gerekiyor. Bu kartla birlikte pasaportu polise verip giriş işleminizi yaptırınDaha sonra Bank yazan bölüme sigorta ve giriş için para ödemeniz gerekiyor, bankadakiler çat pat İngilizce biliyorlar. İlk önce 50 dolar istiyorlar 3 aylık sigorta için. Burada kısa kalacağınızı söyleyin en az 1 aylık sigorta (Te’min lafını duyunca anlayın ki sigorta) yapılıyor ücreti 28 dolar. Ayrıca giriş ücreti olarak 10 dolar daha ödüyorsunuz. Burarda dikkat eğer Suriye’ye 1’den fazla girecekseniz (örneğin Laskiye, Tartüs, Lübnan, Şam rotası gibi) sigorta makbuzunu mutlaka alın Girişte karşınıza gelen bölümde sağ taraftaki pencereye triptiğinizi ve 200 Suri lira rüşvet verin, zaten açıkça istiyorlar. Triptiğe bazı bilgiler girip onun sağı sizin solunuzdaki masaya uzatıyor oraya da 100 Suri rüşvet verip triptiğinizi alınDışarı çıkıp köprü gişelerine bu yere motorunuzla gidin triptiğinizi oradaki görevliye verin, kontrol edip bazı bilgiler girip triptiğinizi size geri veriyor, gümrük işlemleri bittiPasaportunuzu kolay ulaşabileceğiniz bir cebinize koyup devam edin, yaklaşık 1 Km ileride bir demir kapıda Suri polisler var pasaportunuzu alıp kontrol ediyorlar ve size veriyorlar, pasaportunuzu alın Halep sizi bekliyor. Ben Türkiye çıkış Suriye giriş işlemlerimin tamamını 50 dakikada hallettim.
Yaklaşık 50 Km sonra Halep’teydim. Halep bilgilerini buradan takip edebilirsiniz. Suriye ile ilgili basit bilgiler
1 Dolar: 45 Suri Lira
1 litre benzin: 44 Suri Lira (benzin alırken 50 veya 100 ün katlarında alın para üzeri vermek istemiyorlar örneğin 860 Suri liralık benzin aldınız ve 1000 Suri verdiniz üzerini vermeye pek yanaşmıyorlar)
1.5 litre kapalı su 20-25 suri
Halep: Aleppo
Şam: Damascus
Sol taraf: Al Yesa’ar
Sağ taraf: Al Yem’in
Şehir: Medine
Belediye: Belediye Nasılsın:
Keyf al hal
Yemek: Akl
Evet: Ayva
Yok: Mahfiş
Sıcak su: Hamam Harara (banyo için)
Nerede: Ayn
Su: Ma’a
Trafik ışığı: aşarat (işaret)
Dönel kavşak: (Duvar ya da çok benzer bir kelime)
Kaç para: Kem lira
Benzin: Benzin (benzin alırken mutlaka benzin pompasında durun yoksa motorunuza motorin konulabilir.
Teşekkür ederim: Şükran
Merhaba: Selamın Aleykum
İleri veya düz devam et: Savey
Otel: Otel
Sihirli kelimeler: ene Turkiya, Murat Alemdar (Polat değil) Memati, Tayip Erdoğan. Halep’e vardığımda hava kararmak üzereydi. Tabelalar oldukça düzenli ve gitmek istediğiniz yeri rahatlıkla anlayabiliyorsunuz. Benzin için Halep daha iyi girişte 700 Surilik benzin aldım. Hatay’da Aziziye denilen bölgenin Müslüman bölgesine göre daha güvenli olduğunu öğrenmiştim. Halep trafiği bana anlatıldığı gibi gelmedi, oldukça düzenli. Hemen her kavşakta motosikletli polis var zaten bunun dışında pek motosiklet görmedim. Sora sora 15 dakikada Aziziye bölgesini buldum, önce Planet Otel’e gittim fiyat 70 dolar ve bu benim bütçemin oldukça üzerinde. Resepsiyondakine daha ucuz otel olup olmadığını sordum, bu arada otel resepsiyonları ve kaliteli lokantalar dışında İngilizce bilen yok gibi, polislerin bazıları biliyor. Resepsiyonist Al Faraj’da daha ucuz otellerin olduğunu söyledi, Al Faraj’ı bulmak için yola çıktım ikinci polise sorarken tüm motosikletçilerin kaderi iki tane genç abi<s Türk’müsün? diye sorunca sohbet etmeye başladık. Yunus Emre Ankara’lı 4 aydır Halep’te inşaat malzemeleri alıp satıyor,
Ahmet İstanbul Kadıköy’lü İstanbul Üniversitesi Hukuk son sınıfta, Avrupada bir çok ülkeyi görmüş şimdi Suriye, Lübnan ve Ürdün’ü dolaşıyor.
Pırıl pırıl, cana yakın ve çok neşeli çocuklar. Ahmet’le rotalarımız aynı ben bir gün sonradayım, belki yine karşılaşacağız. Al Faraj’ın pek iyi olmadığını bana daha ucuz ve iyi bir otel bulabileceklerini söylediler. Yolun biraz yukarısında sucuk yapan (ama bizim bildiğimiz sucuk değil dana etinden mükemmel bir şey) bir ermeni Suriye’linin olduğunu onun buraları iyi bildiğini söylediler. Onlar yaya ben yavaş yavaş 100 metre ilerideki büfeye gittik.
Büfe sahibi Türkçe biliyordu, biraz sohbetten sonra Cilicia (Kilikya okunuyor) Oteli tavsiye etti. Cilicia Otel 70 dolarlık Planet Otel’in hemen yanında arada bir otel. Oteli bulup fiyat sorduk önce 40 dolar demesine rağmen 32 dolara kahvaltı dahil anlaştık. Motoru otelin önüne park edip odaya çıktım arkadaşlar beni aşağıda beklediler 10 dakika sonra Halep sokaklarındaydık.
Eski Halep’in içinden geçerek Halep Kalesi’ne geldik. Kale akşam görünüşüyle oldukça etkileyici, yarın sabah yine geleceğim.
Kalenin karşı kapısından Suuk yani kapalı çarşıya girdik dükkanların çoğu kapalıydı, Yunus Emre beni ertesi gün gezeceğim yerleri tarif ederek bir tur attırdı, birkaç fotoğraf çektim.
Suuktan asagi dogru giderken bu kapiyi unutmamam lazim yarin beni Zekeriya Camii yanina ciikartacak.
Kontörlü telefon kartı aldım 220 suri içinde 200 kontör var bakalım Türkiye’yle kaç dakika konuşabileceğim. Halep bir meydan etrafında yayılmış bir şehir, Sheraton ve Abdülhamit’in yaptırdığı saat kulesi şehrin merkezi gibi. (bana göre).
Bu su kanalı oldukça büyük ama su kanalının içine bir kanal daha yapmışlar, galiba hiç dolmuyor.
Kalenin tam karşısındaki bu restoranı not edebilirsiniz.
Anadolu restoran mecbur kalınmadıkça gelinmeyecek bir yer.
Halep’te bütün dükkanlar küçük, sadece çarşıda değil her yerde. Erotik filmler gösteren sinemada var vizyonu biraz geriden takip eden sinemada.
Yemek ve mutfak anlayışları farklı, etler böyle dışarıda duruyor ve içeride pişirilebiliyor.
Bu kapıyı unutmamalıyım çünkü yarın buradan geçip Zekeriya Camiine geleceğim.
iceride ekmek yapiyorlar' ekmekleri alanlar bitbirine yapismasin diye hemen serip sogutuyorlar.
Sonra birlikte Olimpia Cafe’ye gittik, tek kelimeyle süper ve ucuz.
Bu sufle 115 Suri
Saat 23:00’e kadar sohbet ettik ve ayrıldık. Onlar bu gece otobüsle Şam’a gidecekler. Buradan yine onlara çok teşekkür ediyorum. Otele dönüp odaya yerlesiyorum.
Siteme bilgi göndermek istedim ama internete bağlanamadım. Resepsiyoniste göre işletim sistemimin Türkçe olmasından kaynaklandı, umarım öyle değildir, başka şehirlerde göreceğiz. Paralarim simdilik guvende
Bir kahve alıp odama çıktım ve derin bir uykuya daldım
Mutlu yarınlarda görüşmek üzere
Burçinhan Doğan
Palmyra Çölün Gelini
Sabah saat 07:00’da kalkmayı planlıyordum ama 08:00’da kalktım. Odamdan dışarı bakıp havayı kontrol ettim, manzaram şöyle.
[img]
aşağı inip kahvaltı yaptım, güne hazırım.
Motorum yerinde duruyor, onun yemeğini sonra vereceğim.
Oyalanmadan motoru dışarı çıkarıp Palmyra Kalesi’ne doğru yola çıktım, mesafe çok yakın 5 dakikada vardım.
Kale saat 13:00’dan sonra açılacakmış, içinden eminim manzara daha da güzel olacak ama kısmet değilmiş. Bende dışından birkaç fotoğraf çekip antik şehre doğru inmeye başladım. Manzara müthiş.
yahu senin kafan nerede?
Antik kente vardığımda nerden başlayacağımı bilemedim, o kadar büyük bir alanda ki yürüyerek dolaşmak nerdeyse imkansız, Türk motosikletçi yine alanın içerisine girip dolaşmaya başlıyor. Tarihe saygısızlık için özür dilerim.
Şehir inanılmaz güzel, yüzlerce fotoğraf çeksem burayı anlatamayacağımı anlıyorum. Kendime göre bazı fotoğraflar çekerek dolaşmaya devam ediyorum. Bir ara İngilizce bilgiler veren bir rehberin grubuna dışarıdan kaynak yapıyorum.
Alanın en sonundaki tapınak bölümü gerçekten güzel. Girişi ücretli Suri Lira yani 12 dolar, bu ücretle hem kaleyi hem tapınağı hem de müzeyi gezebiliyorsunuz, yine sihirli kelimeler ve kısa tur atacağım ricasıyla görevli dolaşmama izin veriyor.
Burada hediyelik eşyacılar gerçekten bunaltıcı, bir kere yüzlerine bakarsanız sürekli yanınızda dolaşmaya başlıyor ve sürekli anlamsız şeyler söylüyorlar. Ölü sezonda böyle, sezonda nasıl olur merak ediyorum doğrusu.
Tapınağı da dolaştıktan sonra müzeye doğru yola çıkıyorum, müze antik şehrin dışında şehir merkezine giderken sağdaki yüksek beyaz bina. Müze saat 13:00’te açılıyor günlerden Cuma olduğundan olabilir. Palmyra gezimin sona erdiğini düşünerek yola çıkıyorum. Sokaklara girip dolaşmaya başladım.
Bu fotoğrafı çekenin adı Mustafa (benim ilk adım) dede Muhammed torun Ali
Bir kalabalık görüp yaklaştım, pazar kurulmuş. Ne motordan inebiliyorum ne de fotoğraf çekebiliyorum, kuşatma müthiş.
Aslında çekebileceğim çok güzel kareler var ama bu mümkün değil.
Bir kez daha anlıyorum ki motorla şehri gezmek akıllıca değil, en rahatı yaya olarak dolaşmak. Devam edip benzinciyi sorup benzin alıyorum Suri Lira dün rüzgara karşı ve biraz hızlı sürmem sonucu 100 Km’de 6 litre yakmışım.
Palmyra ile ilgili görüşüm iyi ki gelmişim.
Şam, Tardüs ayrımına gelene kadar hala kararsızım Tardüs’mü Şam’mı. Sigorta dekontumu buldum kısa bir su molası verip karar veriyorum rota Tardüs.
Homs’a doğru devam ederken oldukça yavaş sürüyorum ve olası görülecek bir şey varsa gözden kaçırmak istemiyorum, dün gelirken bazı köyler ve çadırlar gözüme çarpmıştı. Koyun otlatan çocukları fotoğraflayıp devam ediyorum.
Issız yollar yine çok cezbedici
Palmyra’dan yaklaşık 50 Km sora yoldan oldukça içeride bir köy yoluna sapıyorum, yol dediysem iz.
Köy binaların yapıldığı malzemeler (kerpiç diyebilirim), renkleri, ıssızlığı görünüşüyle tarih öncesinden kalmış gibi, antik kentten bir farkı yok, çok güzel.
Köyü geziyorum, insanlar biraz mesafeliler, yiyecek veya içecek alacak bir yer yok. Kamp yapacaksam yanımda sadece 1 ton balığı, kremalı bisküvi ve yarım şişe suyum var, vazgeçip devam ediyorum. Yine dümdüz yollar. Burada dikkat yollar dümdüz ama bu yolu yapanlar yolu motosikletçiler için oldukça eğlenceli hale getirmişler. Tepe üstlerine yaklaşırken arkasını göremiyorsunuz tepe bir anda sağa veya sola dönebiliyor, eğer sıkılıp gazlarsanız dikkatli olun. Homs’a yaklaşırken sürekli iniş çıkışlar var tepe üzerlerinin arkası görünmüyor, dikkat.Homs’a vardığımda dün çıkış yaptığım yerden farklı bir yerden girdiğimi fark ettim. Buradan şehrin büyüklüğü daha da anlaşılır oluyor. Birkaç tane doğalgaz santralinin yanından geçiyorum, bir arkadaşım özellikle arap ülkelerinde askeri bölgeleri, bu tür yerleri fotoğraflamamı söylemişti, zaten buraları fotoğraflamakta bana anlamsız geliyor. Hafıza fotoğrafı çekip yola devam ediyorum. Dün geçerken gördüğüm Tardus tabelalarını sanırım dün gece sökmüşler bir tane bile tabela göremiyorum, dolap beygiri gibi 20 dakika boyunca dönüp duruyorum, kimse İngilizce bilmiyor yessaar yemin duvar işarat diye diye sonunda yolu buluyorum. Bu dolaşmamdan şu ana kadar bana hatıra kalacak belki de en enteresan fotoğrafı çekiyorum, kesilmiş deve.
Daha 1-2 saat öncesinde kırmızı toprakları, kuraklığı görürken Tardüs’e yaklaştıkça doğa yeşermeye başlıyor.
Yolda Hosn Citadel tabelası dikkatimi çekiyor, yanı tapınak şövalyelerının kalesi yoldan 15 Km ve rahatlıkla görülebilecek kadar büyük bir kale, tam tepenin burcuna kurulmuş. Hava cok guzel kaleye cıkıp birkaç fotoğraf çekmek istiyorum ama son kareden sonra kapatmayı unutmuşum, şarjım bitmiş. Kendime not: en kısa sürede yedek batarya al. Hafıza fotoğrafı çekmekle yetiniyorum. Kale oldukça bakımlı ve görkemli, tüm plato gözler önünde, keyifli bir zamandan sonra tekrar yoldayım. Tardüs yolunda bir benzinciyi metre geçince motorum rezerve geçiyor, kilometre 254’ü gösteriyor, hızlı gitmediğime göre benzin kalitesi sanırım bu eksikliğin sebebi, buna alışmam gerekli. Tek yön otoyolda terse dönüp (ki bunu Homs’ta yol ararken fazlasıyla yaptım) kıyı kıyı benzinciye giriyorum ama kapalı.=font-family: Wingdings;>=>pandönüp Tardus’a doğru sürmeye devam ediyorum. Tardus’e varınca gözlerim Antalya’ya hoş geldiniz tabelasını arıyor.
Şehir merkezine doğru sürmeye devam ediyorum ve Suriye topraklarında ilk Bahr’ı yani denizi görüyorum, açıkta demirlemiş bir sürü gemi var demek ki burası bir liman kenti. Çok zekiyim 300-400 metre sonra limanı görüyorum. Sola dönüp denizi sağıma alıp devam ediyorum, Bostancı Kartal sahil yolunda gibiyim.
Deniz varsa oteller buralardadır diye düşünerek ilerlediğimde yanılmadığımı anladım. İlk önce Sun Otel sonra Grand derken otelleri bir bir geçiyorum, oteller yolun geliş tarafında ve ortada yüksek bir kaldırım var, metre ileriden U çekip (burada ilk kez Suzuki’den farklı bir polis motoru gördüğümde aklıma Timo geliyor, CBX 750 Honda. İlk önce Sun Otel’e fiyat soruyorum yapı itibarıyla bana ucuz izlenimi verdi haklıyım, 20 dolar kahvaltı dahil ama otel BİTİK Grand Otel 40 dolar, Shahin Otel 110 dolar Elissa Otel 30 dolar odaları da fena değil. Bu fiyatların hepsi pazarlık sonrasındaki fiyatlar. Elissa Otel resepsiyonunda Hassan var, İngilizcesi benimkinden beter ama al takke ver külah en son 1200 Suri liraya iniyor kahvaltı dahil. Otelin tam karşısı bir park, oraya kamp kurup kuramayacağımı sorunca şaşırıyor. Çadır: Khime Niyetimin ciddi olduğunu anlayınca Türk olmam işe yarıyor ve 600 Suri kahvaltı dahile anlaşıyoruz, tek ricası kimseye söylemem. Motorumu otelin önüne park edip kilitleyip odaya çıktım,
Hava 15 derece.
Bir duş alıp şehri dolaşmaya başladım, Cuma günü olduğundan her yer kapalı, yemek olarak her tarafta tavuk döner var, başka bir şey bulamayınca bir cafede pasta ve kahve alıyorum.Kaliteli ve lezzetli pasta 60 kahve 50 suri.
Bir bakkaldan bisküvi, konserve,cola ve su alıp otele dönüyorum. İlk izlenimlerim sanırım boşuna gelmişim, yarın göreceğiz sabah ola hayrola. Otelde kablosuz internet var ama yine bağlanamıyorum, bağlanamamamın sebebimi sonradan anlıyorum. Hassan istersem onun bilgisayarını kullanabileceğimi söylüyor Gmaile bağlanmak 15 dakika sürüyor ve tek bir maile dahi bakamıyorum browsera dunyaninbilgisi.com yazıp bırakıyorum, birazdan döneceğim, hemen otelin önündeki telefon kulübelerine gidip Halep’ten aldığım kartla Türkiye’yi aramak istiyorum ama bu mümkün değil çünkü kulübe uluslararasına kapalı. Tardüs’te uluslar arası telefon yok10 dakika sonra geri dönüp web sayfama baktığımda sitemin hala açılmadığını gördüm, vazgeçip odaya çıkıyorum. Bu günkü bilgileri yazıp fotoğraflardaki düzenlemeleri yapacağım. Odanın manzarası güzel, Hatay’da rahibe Barbara’nın dalından kopartıp verdiği portakal ile kendime ziyafet çekiyorum. Dubai televizyonunda yine Dakar yakalayıp biraz seyrediyorum.
Biraz GPS kurcalayıp bilgisayarın başına oturdum. Bu günlük bu kadar. Mutlu yarınlarda görüşmek üzere.
Burçinhan Doğan
Çok güzel bir gezi olmuş, konuyu açan mkemalyonca'ya, diğer fotoları
emek verip siteye yükleyen tenere600'e ve tabiki de cesur adam
Erkan öztürk'e bize bu karelerin ulaşmasını sağladığı için
[B][COLOR="Purple"] Ne insanlar gördüm üzerinde elbise yok..[/COLOR][/B][B][COLOR="RoyalBlue"][COLOR="Blue"]Ne elbiseler gördüm içinde insan yok[/COLOR]..[/COLOR][/B]
Harıka Bi Gezi Oluyor,
Tebrikler,
Size Ve Emeği Geçen Herkeslere...
BMW F650,,,KTM EXC 400,,,CRF 250X.....msx 125
''Gürcan Moto Garaj''
0 535 939 20 86
Sabah erken kalktım Odamdan güne baktım, güneşli be güzel. Dün gece iyi uyudum, sıcak su vardı uzun uzun yıkandım, keyfim yerinde.
Kahvaltı saat 8:30’da bu seyahatte kahvaltı yapmadan hareket etmemek gibi bir düşüncem var, çünkü en garanti öğün bu.
Kahvaltıdan sonra Hassan’a otelin karşısındaki adayı sordum, adının Arwad olduğunu öğrendim, adaya arwad mı deniliyor yoksa adanın adımı Arwad yarım yamalak konuşmayla anlaşamadık. Arwad’ın turistik bir yer olduğunu motorlarla gidildiğini söyledi.
Fotoğraf makinemi alıp çıktım. Motorum akşamdan bıraktığım yerde güvende.
15 dakika kadar sahilde yürüdüm yollarda her tip insan var.
Suriye sanatın içine tükürmüyor.
Bizim belediyelerin keşfi burada çok önceden var, durumlarından belli.
Gece eğlencesinin ve restoranların önünden geçip
sonra motorların kalktığı limana vardım.
[img]my_documents/my_pictures/67B_IMG_1348.jpg[/img]
[img]http://www.dunyaninbilgisi.com/admin/my_documents/my_pictures/A8E_IMG_1351.jpg
[/img]
Saatli değil, dolunca kalkıyor gidiş 25 dönüş 25 Suri. Yaklaşık 15 dakikalık bir deniz gezisinden sonra Arwad adasına vardım. Ada çok küçük ve sokakları tahmin edemeyeceğiniz kadar dar, fotoğraf için oldukça güzel kareler veriyor. Klasik ada yapısı var evler birbirine çok yakın her alan fazlasıyla kullanılmış ama burada biraz abartılmış. Ada önceden hapihaneymiş ve ünlüymüş, anlatılana göre sakin gecelerde Tardüsten çığlıklar duyulurmuş.
Dar sokaklar,
Berber ilginç geldi.
gerçekten dar sokaklar
kapılar çok renkli ve ilginç
Kısa bir yolculuktan sonra Citadel yani kaleye vardım giriş Surilere 10 turistlere 75 suri. Yine sihirli kelimeler ve yine 10 suriye ben içerideyim, eğer 75 suri verseydim çok üzülürdüm çünkü sıradan bir yapı. Adanın burnunda olması dışında pek bir özelliği yok, rehber hizmeti de olmadığı için pek detaylı bir bilgi alamayıp sadece seyirlik olarak gezdim.
bu mozaiklerden Suriye ve Lübnan dahil her yerde gördüm.
yalandan malzemeleri çerçevelemişler
Kalenin burçlarına çıkınca manzara güzel evlerin çatılarının hemen hepsinde çanaklar var ve hepsi düz çatılı yerler, görünüş olarak güzel.
Kalede fazla oyalanmadan adanın sokaklarını dolaşmaya başladım, bu adada sanırım çiftlerin bir işi yok her taraf çocuk kaynıyor ve bütün çocuklar sürekli koşuyorlar, seyretmek ve onlarla oynamak çok güzel. Bir ara misket oynayan çocuklara denk geldim birkaç atış bizim eskiden mors dediğimiz çukura misket atmaca oynuyorlardı, bu el alışkanlığımı hala unutmadığıma hayret ettim. Daracık ve renkli sokakları dolaşmak çok keyifli.
Öğle saatlerine hazırlık.
balıklar adaya dışarıdan geldi.
sinekler her yerde
Kalenin anlamsızlığını gördükten sonra buraya 150 suri istenince içini şöyle bir baktım, dikkate değer değil. girmedim.
Burada testileri gördüm, sordum testi içinde balık yaparlarmış, fiyatını öğrenemedim.
Adanın turistik olduğu belli esnaf çok alışık, ama Palmyra’daki bir şey satmak için üzerinize atlamıyorlar. Limana inip biraz daha dolaştım, kahvede bir çay içip oradakilerle sohbet ettim, bu kez motorsuz olduğumdan pek ilgilerini çekmedim sanırım. Bu güne kadar kaç kişiyle konuşup rotamı söylediysem şaşırma ünleminden sonra maşallah maşallah nidaları gırla gidiyor. Adadan motorla Tartüs’e dönerken şehrin denize bakarken sağ tarafına doğru plaj gördüm, burası oldukça sakin bir yer eğer kamp yeri bulursam orada bir gün daha kalacağım, çünkü Cuma gününden dolayı şehri canlıyken pek göremedim.
>
Yürüyerek otele döndüm.
Hassan’a sorduğumda ada dışında gezilecek bir yer olmadığı bilgisi aldım umarım bu kez yanılmıyorum. Halep’te resepsiyoniste gitmek istediğim yerleri söylediğimde başka yer yok demişti ama Tartüs’te kaldığım oteldeki posterde Halep Müzesi’nin fotoğrafını görünce göremediğime üzüldüm. Kendime not, bir daha Halep’e gidersem müzeyi mutlaka göreceğim. Dün akşamdan yıkadığım çamaşırlarım kurumuş, eşyalarımı toplayıp motorumu yükleyip şehre giriyorum, bizim bildiğimiz sayfiye yerlerinden pek farkı yok ama unutmamak gerekir ki burası yazlık bir yer sezonda daha farklı olacağını düşünüyorum. Şehir turundan sonra şehrin dışındaki plaja kamp bulma umuduyla gidiyorum ama burası yol boyu yazlık evlerin olduğu bir yer, evler tamamen boş
bu evin avlusuna çadır kurabilirim diye düşünürken yanıma iki genç geldi, durumu anlara anlattığımda yallah bize gidelim dediler ama bu arada biri botlarımı hediye eder miyim diye sordu biri balaklavaya fit oldu, baktım niyet pek tekin değil gülerek yanlarından ayrıldım. Tartüs’te bir gece daha kalmamın amacı seyahati biraz düzenlemek içindi, bir sonraki görmek istediğim yer Lübnan’daki Jabeil. Sabah erken yola çıkıp sınırda fazla takılmadan Lübnan’a geçip Jabeil’i gündüz görüp akşam konaklayıp sonrasında Beyrut’a geçmeyi düşünüyorum. Tartüs’te kalmayı istemedim ve Amrit üzerinden sınıra gittim.Önce Tabela burayı gösteriyordu bu yola saptım, aslında ikisi de aynı yere gidiyormuş.
sonra dönüp bu yola çıktım, yol yine dümdüz.
Tartüs hakkındaki fikrim beğendim
Lübnan sınırına vardım. Suriye çıkışı problemsiz olarak bitti. Suriye çıkış işlemleri her sınırın işlemleriyle aynı. Sınır işlemlerinde genel olarak önce gümrükten geçip motor çıkartılıyor sonra pasaport çıkışı yapılıyor. Girişlerde ise tam tersi önce pasaport girişi sonra gümrük işlemleri. Suriye çıkış işlemleri yapılırken gülümsemenin verdiği hoşgörüyle fotoğraflarını çekebiliyorum. Sınıra gelince ilk önce bu amcaya triptik ve pasaportla kayıt yaptırıyorsunuz
sonra bu odaya gidip kayıt yaptırıyor ve 100 suri rüşvet veriyorsunuz sonra
tekrar bu amcanın yanındaki bu odaya gidip kayıt yaptırıyorsunuz, motordan anlarsınız yani ilk yerdeki oda
burada size bir evrak veriyorlar ama ne işe yaradığını pek anlamadım. Çıkış yaparken benim sağ yan çantamı açıp baktılar bunun dışında bir arama olmadı. İngilizce bilen bir görevli muhakkak var. Kontorlleri en son bu memur yaptı.
bana son odada adını yanlş hatırlamıyorsam Meddi denişlen bu şeyden ikram ettiler, tadından pek bişi anlamadım. İçindeki bu çubukla içiliyor dipten dipten.
Sonra buraya gidip pasaportunuzu gösterin üç memurdan biri alıp işleminizi yapıyor.
İşlem tamam. Suriye çıkışında adının Ahmet Ergin olduğunu öğrendiğim bir arkadaşla tanıştım, beni biliyor olması, Fethiye’yi kızımı bilmesi çok hoşuma gitti. Sorduğu birkaç soruya cevap verdikten sonra ayrıldık, görevliler fotoğrafa izin vermedi. Lübnan girişinde iki tip insan manzarası var, pasaport işlemlerinizi yapanlar ki, asker kıyafetliler, suratsızlar, gümrüktekiler ise sanırım polisler çok güler yüzlü ve yardım severler. Lübnan girişinde her zaman olduğu gibi görevlilerden birine uyruğunuzu söyleyip kart alın ve doldurun, pasaportunuzun içine koyu çıkış işlemlerinin yapıldığı gişeye sıraya verin. Ben gittiğimde 2 otobüs vardı ve hepsi sıradaydı. Lübnan sınır geçişim hemen hemen 2 saat sürdü. 3 aylık çok girişli vize verdiler. Pasaport işlemleriniz bitikten sonra binanın karşısındaki iki acenteden birinde sigortanızı yaptırın hediyesi 60 dolar, bir gün bir yıl fark etmiyor Pasaport ve sigortanızı kontrol eden polis sizi gümrük kapısına yönlendiriyor. Daha sonra son kapıya ilerleyin, zaten oradaki kişiler sizi durduracaklar merak etmeyin, triptik işlemlerini yaptırın. Önce sizi durduran görevli triptiğinizi istiyor ve sizi solunuzda kalan kulübeye gönderiyor orada triptiğinize bilgiler girilip sizi karşı kulübeye gönderiyorlar buradaki işlemlerden sonra tekrar aynı kulübeye gidip son kayıt işleminizi yaptırıyorsunuz, bu arada ne kadar kalacağınızı soruyorlar ben 1 aylık işlem yaptırdım, bunu ücreti yok. İşlemler bitti.Yolculuk Jabeil'e
Burçinhan Doğan
Lübnan 16 Ocak Pazar
Aslında günlük yazarak devam ediyorum ama Lübnan’ı anlamak için bazı bilgilerle başlamak gerekli. Lübnan dinler kenti ama ayrılmış dinlerin kenti. Müslüman ve hristiyan Araplar, suniler, Ermeniler, şialar, dürziler, sınıra ulaştıkça caferiler (ki dürzileri Caferi sanırdım) genelde bir arada oturuyorlar. Lübnan sadece Jeitta veya Beyrut veya Byblos’tan ibaret değil, birçok doğa güzelliğinin yanı sıra varoşlardaki insanların hayatı yaşadığım ülkemin ve hayatın güzelliklerini tekrar tekrar hatırlatıyor. Beyrut halklar arasında hem dinen hem de maddi açıdan uçurumlar olan bir ülke. Beyrut şehir merkezi çok ama çok pahalı oteller, restoranlar, dünya markaları binalarıyla tam bir dünya şehri görünümünde. Beyrut’un 1-2 km dışarılarına doğru çıktığınızda o şehir gidip yerine bambaşka bir dünya geliyor. Beyrut’ta 280 dolara bir gece otelde kalınabilir ama aynı rakamı 4-5 kişi bir araya gelip tek göz odayı aylık olarak kiralıyor ve yaşamaya çalışıyorlar. Ferrari’den Lincoln’e kadar yüzlerce lüks otomobil gördüm, Mercedes ve BMW ise sıradan lüks, ama artık hurdası çıkmış otomobilleri ayakta tutup kullananlar da var. Gördüğüm bir anı eğer fotoğraflayabilseydim ne demek istediğimi tam anlatacaktım. Down Town’da ışıklarda 2 tane Mercedes yan yana, birinin modelini falan bilmiyorum ama ultra lüks görünümünde yanında her yeri paslanmış, tek farı yok, bej rengi döküntü bir 230 Mercedes. Hani buradaki savaşı televizyonlardan seyrederken yaralıları karga tulumba için atıp giden otomobiller işte bunlar, hepsi savaş görmüş. Yemekleri, insanları ve doğasıyla çok güzel bir ülke Lübnan, kızları siz ilave edin. İşte bunları yaşayacağım Lübnan’a sınırdan girip ilk yerleşim yerlerini gördüğümdeki manzara yüzüme tokat gibi çarptı, derme çatma kulübeler, sokakta insanlar Tartüs ile kıyasladığımda inanılmaz geldi. Yolun sağına çekip fotoğraf çekmek istediğimde onlarca, gerçekten onlarca insan üzerime doğru koşmaya başladı, durup durmamak arasında kararsız kaldım. Fotoğraf makinemi çıkarmadan durdum ve bekledim, etrafımı saranlar sürekli bir tarafımdan çekiştirip bir şeyler söylüyorlardı, iyi mi kötü mü olduğuna bir türlü karar veremedim birkaç dakikalık keyf al hal Türkiye vs. laflarından sonra yanlarından ayrıldım. Saat 16:00’ya geldi yolumun üzerinde Tripoli var çok merak ettiğim bir yer olmamasına karşın görmekte fayda var deyip sürüyorum, bu arada sürpriiiiizzz, kilometrem yine oynamaya başladığını gördüm, büyük ihtimalle dişli sıyırmak üzere, kenara çektim ve bir su molası verdim, ya söküp daha fazla yıpranmasını önleyeceğim ya da devam edeceğim. Durusam 1 saat sonra hava kararacak durmazsam dişliden olacağım, biraz sürüp durma bakmak istedim gördüm ki iş işten geçmiş 80 le giderken kilometre 30. Devam, sabah ola hayrola. Dur kalk akşamı ettim ben gelmeden önce yağmur yağdığı belli her yer ıslak, Jabeil şehir merkezine gelip genç bir polise kalacak otel soruyorum muhtelif diyor, birkaç otele baktım merkeze yakın olanlar 110 dolar uzaklaştıkça fiyat azalıyor, 60 dolar. Çadır kuracak yer soruyorum Armchit’te olduğunu söylüyorlar bana 2 km mesafede, tarifi defterime çizdirip devam ettim, birkaç sorudan eli boş dönüp geri şehir merkezine doğru giderken birden yanımda ışıl ışıl neonlarda aydınlatılmış bir Goldwing ve Silwerwing durdu. Silverwingteki marhaba kardaş Armchit Kamping’i mi arıyorsun? diye sordu evet deyince takip etmemi söyledi. Sezon dışı full yüklü bir motorla dikkat çekmemek imkansız ama haberin bu kadar çabuk yayıldığını fark etmekte inanılmaz. Yaşayacağım şok daha bitmedi. Beni Armchit Kamping’in kapısına kadar götürüp hiç durmadan eyvallah deyip gitti. Resepsiyonda fiyatları öğreniyorum, çadır 6.5 dolar bungalow 15 dolar, görmek için girdiğimde çadır kurmanın daha iyi olacağını düşünüyorum, hem tahminimden daha fazla harcadım hem de çadırda kalmayı çok seviyorum. Armchit Kamping bence çok güzel bir yer, Lübnan gezisi yapacaklar burayı kullanabilirler normal oda, bungalow ve çadır imkanı var, çadır için duş, tuvalet, mutfak ve elektrik var, sezonda kablosuz internette mevcut. Böylece hem Jebail’i görmüş olurlar hem de Beyrut’a yakınlığı büyük avantaj. (yaklaşık 40-50 km). Çadır 10.000 Bungalow 30.000 (2 kişilik) Ev fiyatları: 60.000 jakuzili Bir de daha büyük evler var onlar 225.000 ama istediğin kadar kişi kalabiliyorsun. oldukça Bir daha bu turu yapacak olsam rotam Cilvegözü, Halep, Palmra, Şam, Amman, Akabe, dönüş, Lübnan Beyrut, Jabeil, Tartüs, Laskiye, Yayladağı olur sanırım. Kampa vardığımda saat 18:30 olmuş hava kararmıştı, çadırımı kurmuş eşyalarımı yerleştirmeye başlamıştım,
uzaktan şehrin ışıkları mükemmel görünüyor, falezlerden gelen dalga sesleri içime inanılmaz bir huzur veriyordu.Bir kaç yüksek asalı gece denemesi.
Çadırımı kapatıp şehre döndüm, açım. Motoru park edip biraz dolaştıktan sonra bana kampı tarif eden genç polis Big Jokey denilen bir yeri işaret ediyor, gidip bir İstambouli sandviç ve pepsi alıyorum 4.5 dolar, doyurucu ve lezzetli. Karnım doydu ama yağmur çiselemeye başladı, ıslanmadan kampa dönmek için yola çıktım. Saat 22:00 gibi çadıra girdim ve yattım. Gece bir ağrıyla uyandım şişme mat sönmüştü. Şişirdim ve tekrar yattım bir daha uyanmadım ama sanırım pek rahat bir gece geçirmedim. Kampa paket servis kahvaltı gönderildiğini öğrendim, gittiğimde bu günün Pazar olduğunu ve daha dükkanların açılmadığını öğrenince çadıra dönüp çantamdan enfes kahvaltılıklarımı çıkardım.
Manzara müthiş. 5 yıldızlı kahvaltıya değişilmez
Kahvaltıdan sonra ilk işim matı tamir etmek, yanımda mat ile ilgili bir tamir takımı yok ama sıvı contam var. Matı şişirip patlak lastik kontrol eder gibi kontrol yapıyorum, ilkönce sübaptan şüphelendim ama o sağlam delinirse alt delinir diyip su sürerek kabarcık arıyorum, bingo 11 tane vızıldayan yer var, işaretleyip kurumasını bekledim. Kuruduktan sonra sıvı contayla operasyona başladım. Sonuç benekli bir matım var, bu gece sağlamlığını test edeceğim sanırım birkaç denemeden sonra tüm delikleri kapatmış olurum=font-family: Wingdings;>=>panBu tür olaylar, kilometremin bozulması, mat deliği moralimi bozmuyor, hepsi benim için birer deneyim. Kilometre için GPS’i kullanacağım, ayarlardan yaya bölümüne getirip yol bilgisayarı konumuna aldım ve kampta biraz dolaştım, sorun yok yolumu ölçebileceğim hem de son teknolojiyle. Ortalığı toplarken dün akşamdan aldığım birayı içiyorum ve bu gün de burada kalmaya karar veriyorum. Sabah dün yaptığım mat operasyonunda çok başarılı sonuç alamadığımı anladım, tekrar bir elden geçirmek lazım. Bu gün şehri rahata rahat gezeceğim, Byblos kalesini, limanı, Pepe’nin restoranını göreceğim. Normal mont ve pantolon giyip şehre gittim. 10 dakika dolaşıp gördüğüm manzara önce üzücü çünkü Pazar ve yine her yer kapalı. Tartüs’te de Cuma günü kapalıydı, eve ulaşamamanın verdiği burukluk ve biraz da moral bozukluğuyla motoru merkezi bir yere kilitleyip herkes nereye gidiyorsa sen de git felsefesiyle devam ettim ve yüzümdeki gülümsemeyi fark ettim. Ticari dükkanlar kapalı ama diğer her yer açık.
Bu kapıya herkes birşeyler yazmış, bende yazdım
Keyifle çarşıyı gezdim, yol beni limana götürdü ve limanda bir kenara oturup sakinliğin özlediğim deniz kokusunun keyfini çıkardım.Deniz kokusunu özlediğim hiç aklıma gemlememişti.
Limandan yukarı çıkarken telefon kulübesi gördüğümde bir hevesle etrafıma bakındım phone card yazan bir yer aradım ve gördüm. Bu gün Pazar ve ailem büyük ihtimalle bir arada, yaşasın derken kulübenin çalışmadığını görünce hevesim kursağımda kaldı. Kısmet yarın Beyrut’ta olmayı planlıyorum oradan tekrar deneyeceğim. Limanın arkasındaki kiliseyi gezmeye gittim, bir düğün için hazırlanıyormuş, güzeldi. Yolar temiz ve düzenli, bir Avrupa şehri gibi.
Byblos kalesini gezmeyi en sona bıraktım, aslında bizim pek yabancı olmadığımız ama daha iyi korunup daha iyi pazarlanan bir yer. Giriş Öğrenci 1, Lübnanlı 4000 turist 6000 Lübnan lirası yani 4 dolar. Lüban’da hesap çok basit gördüğünüz rakamın sıfırlarını atın bizim paramız ediyor. Kale için özel rehber kiralayabiliyorsunuz, fiyatlar 15 dolardan başlıyor neye göre değişiyor bilmiyorum. Bir rehberle pazarlık ediyorum bana, bana beklememi söylüyor 5 dakika sonra yanında 6 Fransız ile geri dönüyor, benim için arkadaşı olduğumu katılmamın mahsuru olup olmadığını soruyor, cevap sorun yok. Tarihi yerleri bir bilenle gezmek çok daha keyifli, rehberin anlattıklarını anlatmam için her kareyi ayrı ayrı anlatmam gerekir ki buna imkanım yok, ilk sağlam internetli bir yerden elimdeki tüm fotoğrafları paylaşacağım.Bu duvarda bir şey gizli
,
çeride bir müze bir dolu tarihi eserle dolu
hepsinin sonradan ne olduğunu hatırlamak için açıklamalarının da fotoğraflarını çektim.
Çektiğim o kadar çok fotoğraf var ki seçmekte zorlandım, sayfa çok dolmasın diye %20 siniş belki yükledim. Byblos kalesinden sonra çarşıya dönüp bir kahve içecek bir yer bakınırken bir Türk grupla karşılaştım, ayak üzeri sohbet edip rotamı öğrenince onlarda biraz şaşırdı, Zeyenp Hanım (kızımın adaşı) web bilgilerimi aldı, artık onlarla oradan görüşeceğiz. Çarşıdan yukarı yürürken motorumun yanında bir Vmax’in (ki sonradan Vmax olmadığını öğrendim) park etmiş olduğunu gördüm.Arkamdan bir ses hoş geldin gardaş deyince döndüm ve Sebuoh Kotutoujian ile tanıştım.
Yaşadığım ikinci şok, orada bir kafeye motorun sahibini soruyor ve verilen cevap Uzun saçlı, lacivert mont giymiş bir Türk motorcu. Kafenin önünden sadece bir kez geçtim Sebu arkadaşlarıyla bir grupları olduğunu, Büyük babasının ve büyük annesinin Adana’dan geldiklerini, Adana’ya gitmek istediklerini ama benzin fiyatlarının 6 dolar olduğunu duyunca gidemediklerini, bu fiyatın doğru olup olmadığını sordu, doğru bilgileri verdim bir kahve ikramı için kafeye oturduk ve sohbete başladık. Bourj Hamoud’ta internet kafesi var, yarın sanırım web ve facebook güncellemelerimi yapıp maillerime bakabileceğim. Sebu’nun kuzeni de motorcu benim gibi işlemez yani çalışmıyor. İyi bir İngilizcesi ve Türkçesi var. Yarın beni yanına davet etti, ondan Beyrut’la ile ilgili bilgiler aldım, Baalbek, Ksara, göreceğim yerler, Sabra ve Satilla kamplarını görmek ise başka bir arzum. Sebu’ya kalacak yer sorduğumda onda kalabileceğimi ve bundan çok hoşnut olacağını söyledi. Uzun bir sohbetten sonra yarın kısmet olursa görüşmek üzere ayrıldık. Kampa dönerken yemek yemediğimi fark ettim, bakkaldan bir şeyler alıp kampa gittim, ton balığı, Suriye’den aldığım ekmek, kremalı bisküvi 2 bira ve çekirdek bu akşamki mönüm.
Yemek sonrası sıcak bir kahve için bazı küçük çalışmalar yaptım, kamp alanında ocak görmüştüm, birayı kesip su ısıttım, Ankara'da Metin'in dükkandan verdiği kahve buraya kısmetmiş.
[img]http://www.dunyaninbilgisi.com/admin/my_documents/my_pictures/216_IMG_1688.jpg
[/img]
Jabeil benim için çok keyifli ve eğlenceliydi. Hem Türklerle karşılaşmak hem Sebu ile tanışmak benim için keyifliydi. Buraya geldiğim için çok mutluyum. Böyle bir manzaraya karşı uyumak çok keyifli.
Yarınki planım Harisa Kilisesini görüp Bourj Hamoud’ta Sebu ile buluşmak.Mutlu yarınlarda görüşmek üzere.
Burçinhan Doğan
18 Ocak Salı
Gece sürekli yağmur yağdı saat 6:00’da uyandım, yağmur sesi kesilir kesilmez çıkıp toparlandım. Dün akşamdan aldığım bisküvi ve kolayla güne başladım. Hafif çiselemeye başlayan yağmurla yola çıktım daha 10 dakika gitmeden güneş açmaya başladı, keyfim yerinde.
Dün Sebu’nun tarifiyle bir kez sorarak Harisa Kilisesine vardım. Kilisenin etrafında bir tur atıp içeri girip fotoğraf çekmeye başladım.O arada elinde çekpas ile yerleri temizleyen bir kadın bana ayaklarımı gösterip no boto no boto diyor ben de ayakkabıyla girmek yasak anlıyorum meğerse içeriyi göstererek no foto diyormuş. Çekeceğim kadar fotoyu zaten çektim, merdivenlerden yukarı çıktığımda manzara inanılmaz Tripol’den Beyrut’a kadar her yeri görmek mümkün video ve fotoğraf çekip manzaranın keyfini çıkarıyorum.
Harısa’dan sonra kısa süre sonra Beyrut’a gelmeden Daura’ya sapıp Bourj Hamoud’ta Sebu’nun internet kafesinin önüne geldim, dükkan daha açımlamamış köşeden telefon edip haber veriyorum, Sebu iki dakika içinde dükkanda. Üzerimi çıkarıp sohbete başlıyoruz biraz sonra yanımıza Vasken'de geliyor.
Vasken buradaki grubun lideri, eğer Lüban’a gelirde tanışmak isterseniz ya da motorunuzda bir sorun olursa Daura’ya ulaşıp Bourj Hamoud’u sorun orada kime Captain Vasken derseniz size gösterirler.
Konuşmalarda Vasken’in babasının Konya Akşehir’li annesinin ise Kayseri’li olduğunu öğrendim. Burada konuştuğum herkesin ya Adana ya Konya ya da Kayseriyle muhakkak bir orijini var. Konu kilometre dişli sorununa gelince birlikte Avo’nun dükkanına gittik. Avo’nun 1979 Kawasaki LTD 1000 ve Hayabusa’sı oğlunun 1991 GSX 750 Suzuki’si var. Suzuki inanılmaz, modifiyeleri çok güzel.
Burası Beyrut’un motosiklet cenneti, hemen herkes motosikletçi. Motorları o kadar güzel ki anlatamam. Sebu’da Yamaha FZX, Toni’de 1991 Honda Manga var.
Motorların modelleri hep eski ama durumları çok iyi. Birlikte Suriye’ye gidip dönmüşler, bana gezi tasvir (fotoğraflarını) gösteriyorlar. İnanılmaz sıcak kanlı ve çok misafirperverler. Tekeri söküp baktığımda dişlinin sıyırmış olduğunu gördüm.
Birlikte Honda’ya gittik ellerinde iç dişli var. İstanbul'da 47 liraya almıştım13 dolar.
Sadece dişlimin sorunu çözeceğini düşünüp alıyorum.Honda hatıraları
sonra şehir turu atarak geri döndük.
Dişliyi takmak için Toni’nin dükkanına gelip takıyorum ama kilometre yalpalı çalışıyor, yine sorun çıkaracak. Bu arada Avo dükkana gidip geliyor elinde 12 senedir çekmecesinde duran CBR 600’ün ön kilometre seti, monte edip deniyoruz dış metal kovan birebir aynı ama dişli ters yöne, yarın hemen Sebu’nun dayısının tornacı dükkanına gidip, iç dişlilerin yerini değiştireceğim. Bu akşamlık iş bitti yarın görüşmek üzere ayrılıyoruz. Bu üç genç Avo'nun oğulları ve motor sevdalıları.
Dükkana dönüp bu akşam şerefine açılan viski eşliğinde günün keyfini çıkarıyoruz.
Sebu, bana çok yardım etti.
Yatma vakti geldi Sebu’yla birlikte eve gidiyoruz, motorları evin iç avlusunda abisi Steve’in CBX 750’si var.
Sabah kalkıp kavatlı sonrası tornacı işimiz var ben biraz fotoğraf çekiyorum.
Çıkıp tornacıya gidiyoruz işlem yarım saatte tamam taktım şimdilik görünüş mükemmel.
Toni’nin dükkana dönüp monte ettiğimde kilometre çalışıyor, 30 Km ye kadar çok küçük bir titreme var sorun çıkarmayacağını düşünüp işi kapatıyorum.
ama yanılmışım maalesef daha 300 km gitmeden yine bozuluyor, sorunun ne olduğunu anlamış değilim, tel düzgün dişli yeni ama oluyor işte.Neyse ki GPS’im var sorunsuz yol yapabileceğim. Bu günüm Bourj Hamoud sokaklarında dolaşmakla geçiyor. Akşam Vasken’in evinde banyo yaptım, çocukluğumdan bildiğim odunlu termosifonun ısıttığı banyo çok iyi geliyor.
Odasının duvarları motosiklet fotoğraflarıyla kaplı. Tomcat'le bir yolculuk.
Teşekkürler Vasken. Yarınki planım Dair al Khamar, Kasr Musa, Beited Din ve Mouqhtara.
Mutlu yarınlarda görüşmek üzere
Burçinhan Doğan
Oralara gitmiş gibi olduk
Attila Muşluoğlu'nun (( http://www.motosiklet.net/forum/etki...iden-turk.html ))
27.000 km.'lik gezi topiği ile birlikte, en beğendiğim gezi topiği bu oldu..
[B][COLOR="Purple"] Ne insanlar gördüm üzerinde elbise yok..[/COLOR][/B][B][COLOR="RoyalBlue"][COLOR="Blue"]Ne elbiseler gördüm içinde insan yok[/COLOR]..[/COLOR][/B]
Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)