Emrello'nun Kaçış Rotaları-4 (Trakya Yollarında)
-
26 Ağustos 2009, 00:47
#1
Merhaba arkadaşlar,
Bir kaçış rotasına daha hoş geldiniz!
Önce biraz kendimden bahsedebilir miyim?
Motosiklet konusunda çok deneyimli olduğumu söyleyemeyeceğim. Aslına bakarsanız motosiklete başlayalı bir sene bile olmadı. İlk motorum olan Agility 125’i “şehir içinde kullanırım” diye almıştım ama zavallı makine azıcık güneş gördü mü kendisini orman yollarında buluveriyordu. Belki biraz erken oldu ama baharın ilk güneşiyle birlikte kendimi uzun yola daha yatkın bir makine ararken buldum. Köy yollarının çağrısına daha fazla karşı koyamıyordum. Geçtiğimiz Mart ayında Yamaha Xmax 250’mi aldım. Sonra da vurdum kendimi yollara…
“Emrello’nun Kaçış Rotaları” serisi (artık seri diyebilirim herhalde) bu yola vurmalardan doğdu. Gezdikçe, keşfettikçe çok eğlendim. Sizlerle de bu keyfi paylaşmak istedim.
Okuyanlar hatırlayacaktır, daha önceki gezilerimi “Emrello’nun Kaçış Rotaları” adı altında üç konu başlığında toplamıştım. Onlara da göz atmak isterseniz, linkleri aşağıda:
1)
http://www.motosiklet.net/forum/etki...alari-1-a.html
2)
http://www.motosiklet.net/forum/etki...alari-2-a.html
3)
http://www.motosiklet.net/forum/etki...zi-gezisi.html
Bu seferki rota ise daha uzun bir güzergahta. Umarım siz de benim kadar iyi vakit geçirirsiniz.
TRAKYA YOLLARINDA – Edirne, Kırklareli, Kıyıköy ve D020 Üzerinden Dönüş
Bu gezimde kaçış olayını biraz abarttım ve ilk kalmalı gezime çıktım. Bu seferki hedef Trakya!
Uzun süredir aklımda olan bir geziydi bu. Ama Trakya’nın neresi? Asıl kararsız kaldığım nokta buydu. Sadece iki günüm vardı. Tüm Trakya’yı gezmemin imkânsız olduğunu biliyordum. Güney Trakya’ya gidersem deniz tatili gibi bir şey olacaktı, ama denize de girmeye pek vaktim kalmayacaktı. Ayrıca kalacak yer konusunda da fazla fikrim yoktu. Bunun üzerine “Kuzey iyidir” deyip hazırlıklara başladım.
Gidiş rotası aşağıdaki gibi olacaktı:
Yani sabah yola çıkıp doğrudan otobanla Edirne’ye ulaşacaktım. Orada biraz vakit geçirdikten sonra akşamüzeri de Kırklareli. Geceyi Kırklareli’nde geçirmeyi planlıyordum.
Çadır bulma imkânım vardı ama otelde kalmayı tercih ettim. Hava belirsizdi ve çadırla uğraşmak istemiyordum. Ayrıca askerliğimi Kırklareli’nde yaptığımdan orada bildiğim bir otel de vardı.
11 Ağustos, Pazartesi sabahı Anadolu yakasından yola çıktım. Ama otobanda anormal bir trafik vardı. Gişelere varana kadar enerjimin yarısı tükendi desem yeridir. Trakya’ya gidecek arkadaşlar sabahın köründe yola çıksınlar. Tavsiyemdir. Benim gibi sabah 9’dan sonraya bırakırsanız rezil oluyorsunuz.
Her neyse… Trafikle biraz daha cebelleştikten sonra otoban önümde açılıyor ve sabit bir tempo tutturmayı başarıyorum. Sağımdan oldukça kuvvetli bir poyraz yiyorum ama dengeli bir rüzgar olduğundan bir süre sonra pozisyonumu ayarlamayı beceriyorum. Sorun yok.
Hava bulutlu ama yağmur beklemiyorum. Bir önceki gezimde rüzgardan feci derecede etkilendiğimden ve rüzgar konusunda da gerekli araştırmaları yaptığımdan (bkz. www.windguru.com) her şey beklediğim şekilde oluyor gibi… İlerledikçe rüzgarın hızını kesmesini umuyorum. Öyle de oluyor.
Sizi bilmem ama İstanbul’un bir türlü bitmiyor olması beni çok rahatsız ediyor. Kafamızı dağıtalım, şu şehirden uzaklaşalım diye kendimizi yollara vuruyoruz ama bırakmıyor o bizi!
Neyse ki Çerkezköy’ü geçtikten sonra trafik daha bir rahatlıyor ve çevrede daha çok tarlalar ve küçük köyleri görmeye başlıyorsunuz. Ergene Ovası’nın büyüklüğü gerçekten şaşkınlık verici. Aslında uydu resimleri de bu sonu görünmeyen tarla denizi hakkında bilgi veriyor. Burası İstanbul’un kileri desek yanılmış olmayız herhalde.
İstanbul’u Edirne’ye bağlayan otoban yol kalitesi açısından çok iyi. Genelde size sürprizler yapmıyor. Dümdüz sayılır, asfaltta acayip çukurlar görmedim, büyük hayvan leşine de rastlamadım. Ama burası hala Türkiye, siz en kötüsüne hazırlıklı olun yine de.
Yolda çok az benzin istasyonu var ve birbirlerine bayağı uzaklar. Ayrıca yanılmıyorsam sadece bir mola yeri var. Ben ne olur ne olmaz deyip Çorlu’da otobandan çıktım, Opet’ten benzin alıp yine otobana girdim.
Güzel bir sürüş sonrasında öğlen 13:00 gibi Edirne’deyim.
Selimiye’nin görüntüsü muhteşem ama önce karnımın sesine kulak vermem lazım.
Selimiye Camii’nin hemen alt kısmındaki Köfteci Osman’a uğrayarak harika bir köfte yiyorum. Tabii ki yanında piyaz ve ayranla (bu sefer yemek resmi yok, kusura bakmayın).
Sonra da doğru Selimiye Camii müzesine gidiyorum.
Mimar Sinan’ın bu müthiş eseri beni hep etkilemiştir. Bu caminin kendine özgü bir zarafeti ve sıcaklığı var. Bilemiyorum belki de bana öyle geliyordur.
Keşke daha fazla zamanım olsaydı, ama maalesef zamanım yok ve Edirne’yi layıkıyla gezme şansım olmayacak. Akşama Kırklareli’ne geçmeyi planlıyorum.
Görmek istediğim yerlerden birisi de Sağlık Müzesi. Buranın methini çok duydum. Birçok yerde ödüllü bir müze olduğunu okumuştum. Daha önceki Edirne’ye gelmiştim ama bu mekanı ziyaret etmeyi bir türlü becerememiştik. Bugün kararlıyım.
Birkaç kişiden yol tarifi alarak motora atlıyorum.
Konuştuğumuz kişilerin tariflerinden anladığım kadarıyla bu müze Meriç nehrinin karşı tarafında bulunuyor. Bir şekilde bir yerlerde (neresi olduğunu bilmiyorum) tarihi bir köprü görüyorum, karşıya geçiyorum ama karşısı yok! Yani köprü nehrin karşısında aniden bitiveriyor! Aynen geriye…
Biraz ileride başka bir köprü buluyorum, bu sefer karşıya geçmeyi başarıyorum ama hedefimin dışında başka bir tarihi yerde buluyorum kendimi: Saray İçi denilen alandayım artık.
Burası Kırkpınar yağlı güreşlerinin yapıldığı yer.
Güzergahımda olmayan bir nokta ama bu sürprizi sevinçle karşılıyorum.
Bu bina Osmanlı döneminde Yargıtay işlevini yerine getiriyormuş. Pek dost canlısı bir havası yok gibi, ne dersiniz?
İbret taşını görünce tüylerim ürpermedi desem yalan olur. Fotoğrafını çekiyorum ama öyküsü burada son bulmuş talihsiz ruhların varlığını hisseder gibiyim çevremde.
Bu da söz konusu taşla ilgili bu ayki (Ağustos 2009) NTV Tarih dergisinde yer alan yazı. Tesadüf işte…
Hemen yakındaki Balkan Savaşları Şehitliği’ni de ziyaret ettim.
Artık kapanmadan şu Sağlık Müzesi’ni bulsam iyi olacak deyip yine atlıyorum motora ki fazla gitmeme gerek kalmıyor. Hemen ilerideymiş.
Oldukça özenli hazırlanmış bir müze. Bolca minyatür ve canlandırmalarla tıp tarihi ziyaretçilere anlatılmaya çalışılmış. Ayrıca yakın zamanlarda doktorluk yapan kişilerin kullandıkları cerrahi aletler vs. de sergileniyor. Her şey gayet güzel. Fakat…
…fakat, artık ortamdan mı, ortamda çalan acayip müzikten mi, yoksa gördüğüm tıbbi ayrıntılardan mı bilemiyorum bu müze bana iyi gelmiyor. İlk defa bir müzeden kendimi dışarı atma ihtiyacı duyuyorum. (Bundan birkaç yüzyıl önce yaşayıp buralarda şifa aramadığım için de ayriyeten şükrediyorum. Adamlar önüne geleni dağlıyormuş. “-Başım ağrıyor tabip efendi. - Dağlayalım o zaman. - Benim de idrar yolları kötü. - Dağlayalım canım!”)
Açık hava iyi geliyor. Daha önce Edirne’ye gelmiştim, Meriç kıyısında çay, kahve, bira içilecek çok güzel yerler var. Bir çay iyi gelecek diyerek nehri takip etmeye karar veriyorum.
Bu motor merakı bir gün başımı çok pis belaya sokacak, buraya yazıyorum.
Nehri takip edersem çay bahçesini bulacağım ya, bir köprübaşına geliyorum. Köprünün hemen parmaklığının yanında “Trakya Üniversitesi Sosyal Tesisleri” gibi bir tabela var. “Herhalde burası benim aradığım çay bahçelerine gidiyor” deyip dalıyorum yola. Kötü, stabilize bir yol. 100 metre kadar sonra yol aniden bitiyor. Meydanımsı bir yerde kala kalıyorum. Sol tarafımda nehir, sağ tarafımda ise ne olduğunu anlayamadığım, pavyon benzeri bir yapı. Dışarıda taksiler bekleşiyor. Kendi kendime “Burası Üniversite tesisine pek benzemiyor” demeye kalmıyor ki kapıda bir Polis kulübesi ve açılış saatleri tabelasını görüyorum. Yirmili yaşlarda bir genç “Abi buyur, hoş geldin abi” diyor. Bir iki saniye şaşkınlıktan sonra nerede olduğumu fark ediyorum. Çok ama çok yanlış bir yerdeyim!!! Aferin Emre! Gittin koskoca Edirne’de malum evin sokağını buldun!
Kapıdaki elemanın şaşkın bakışlarını ardımda bırakıp yola çıkıyorum. Başka yanlış yola sapmadan dediğim mekânı buluyorum sonunda.
Doğru köprü buymuş, öbürü yanlış köprü. Doğrusu bu. Öbürü yanlış. Bu doğru.
“Bulutlar iyi görünüyorsa iyidir, kötü görünüyorsa kötüdür.” Bunu geçenlerde bir yerde okumuştum veya duymuştum. Saat akşama doğru ilerlerken Edirne semalarındaki bulutlar pek de iyi görünmüyordu artık. Kırklareli’ne çok fazla yolum yok ama doğru düzgün bir yağmurluğum da yok. Elimdeki tek pantolonu da sırılsıklam etmek istemiyorum. Çayımı bitirip, apar topar hazırlandıktan sonra yola koyuluyorum.
Edirne, Kırklareli arasındaki yol dar ama çok tenha ve bir o kadar da zevkli. Bulutları arkamda bırakırken kendi kendime bir türkü tutturuyorum. Sesimi duymuyorum ama olsun…
Yolda dört bisikletli turistle selamlaşıyoruz. Kırklareli’ne doğru sürüyorlar. “Umarım Türkiye etabınızı dayak yemeden tamamlarsınız,” diyorum içimden. Bir başkadır benim memleketim!
Akşam 19:00 gibi Kırklareli’ndeyim. Otelime yerleşiyorum.
Grand Şampiyon Hersekli Oteli
Kaldığım otel (Grand Şampiyon) benim askerlik dönemimde, yani on sene kadar önce oldukça güzel bir oteldi. O günlerden bu yana hemen hiç bakım yapmamışlar. Artık biraz kırık dökük, eski, ama temizlik konusunda bir sorun yok, o da bana yeter. Fiyat da iyi: 40 TL’ye yatak+kahvaltı.
Şimdi bazı Trakya’lı arkadaşlar kızabilir ama kimse kusura bakmasın, bu benim şahsi fikrim: Bence Trakya’nın bir numaralı şehri Kırklareli’dir kardeşim. Hepsini de gördüm. Hiçbirinde Kırklareli’nin havası yok. İçlerindeki en küçük şehir, o kadar tarihi eseri yok belki, ama hepsinden daha sıcak bir atmosferi var. Gece oldu mu herkes sokakta, her yer cıvıl cıvıl. İnsanlar içten, güleryüzlü. Kesinlikle objektif olamıyorum. Kırklareli bir numara.
Hamamseverlerdenseniz bu tarihi hamamı es geçmeyin.
Bu cadde akşam oldu mu tıklım tıklım oluyor.
Ertesi sabah otelde kahvaltımı ettikten sonra tekrar yola koyuluyorum. İstikamet Pınarhisar-Vize üzerinden Kıyıköy. Oradan sonra Saray ve eski İstanbul asfaltından eve dönüş.
Kırklareli çıkışında askerlik yaptığım birliği selamlıyorum. Forumda 33. Mekanize’den kimse varsa herkese selam.
Pınarhisar’a kadar ara ara yol çalışmaları var. Tenha bir yol ama dikkatli gitmek lazım.
Vize’den Kıyıköy yoluna giriyorum. Amacım mümkün olursa biraz denizde serinlemek ve yemek işini Kıyıköy’de halledip yola devam etmek.
Burası Kıyıköy yolundaki Göztepe mevkii. Burada bir gözetleme kulesi var. Dikkatli bakıldığında buradan Karadeniz’i görmek mümkün.
Yolda Kömürköy gibi orman köylerinin içinden geçiyorum. Burnuma yer yer gelen odun kömürü kokuları buralarda odun kömürü üretimi yapıldığını gösteriyor. Odunculuk Marmara’nın genelindeki geçim kaynaklarından biri. Odun traktörleri de Marmara’nın genelindeki risklerden. Yolda odun parçalarıyla veya yağmurlu mevsimlerde çamur öbekleriyle karşılaşabilirsiniz. Bu yollarda bunları da hesaba katmayı öğrenmek gerekiyor.
13:00 gibi Kıyıköy’e varıyorum. Motoru park ediyorum. Beni şu tabela karşılıyor:
Zaten üstüne para versen dizimden ileriye gitmem… Şu dalgalara baksanıza.
Yine de iki ıslanıp serinledikten sonra Kıyıköy’de çay bahçesinde tost, çay şeklinde atıştırıp yola çıkıyorum. Rota şu şekilde:
Yol gayet güzel. İstanbul il sınırlarına kadar eğlenceli bir sürüş oluyor.
Subaşı istikametini takip ediyorum.
İstanbul’un başladığını yol kalitesinin bozulmasından çabucak anlıyorsunuz. Tayakadın Köyü’ne kadar devam ediyorum.
sen ben
değirmenlere karşı bile bile
birer yitik savaşçı
akarız dereler gibi denizlere
belki de en güzeli böyle...
Tayakadın’dan sonra da devam etmek istiyorum ama asfalt diye bir şey yok. Sadece kamyonlar ve çukurlar. Bu güzel gezinin sonunda canım sıkılsın istemiyorum. Geri dönüyorum ve Arnavutköy üzerinden Mahmutbey’e inmeye karar veriyorum, oradan da ikinci köprü. Ve cehenneme hoş geldiniz! Buyur sana İstanbul’un akşam iş dönüş trafiği…
Keşke Trakya dönüşleri bu kadar sorunlu olmasa.
Bu gezide yaklaşık 600 km yol yapmışım. Güzergahın hiçbir noktasında Xmax beni hayal kırıklığına uğratmadı. Tek aklımda kalan Trakya’nın muhteşem köy yollarına sapamamış olmak. Ama belki de bu rotalar başka bir yazının konusu olur. Kim bilir?
Reklamlar
-
26 Ağustos 2009, 01:50
#2
suziki AN125 le bunlari yapabilirmiyim acaba?
-
26 Ağustos 2009, 01:57
#3
Güzel bir gezi olmuş daha önce haberim olsa Edirne yi gezdirirdim sana
Eger HErsey HaLa KOntroLündeYse YAVAS GidYoRRsUn
-
26 Ağustos 2009, 02:04
#4
tekerine sağlık sitede son zmanlarda çok güzel gezi yazıları okumaya başladım çok faydalı oluyor bu arada edirneye gidip ciğer yemedim deme ?
İki kişinin bindiği motor değildir.
-
26 Ağustos 2009, 02:40
#5
Moderatör
Yine güzel bir rota çizmişsin, kazasız belasız nice bol km'ler
---------- Mesaj ekleme zamanı: 01:40 AM ---------- İlk mesajı ekleme zamanı 01:40 AM ----------
Balistik adlı üyeden alıntı
suziki AN125 le bunlari yapabilirmiyim acaba?
Dünya turuna bile çıkabilirsin.
Legends may sLeep.. But they never diE..!
-
26 Ağustos 2009, 10:40
#6
Balistik adlı üyeden alıntı
suziki AN125 le bunlari yapabilirmiyim acaba?
Yapılır tabii ama biraz daha yorucu olacaktır.
---------- Mesaj ekleme zamanı: 09:37 AM ---------- İlk mesajı ekleme zamanı 09:36 AM ----------
caner22 adlı üyeden alıntı
Güzel bir gezi olmuş daha önce haberim olsa Edirne yi gezdirirdim sana
Çok teşekkürler, inşallah bir dahaki sefere...
---------- Mesaj ekleme zamanı: 09:38 AM ---------- İlk mesajı ekleme zamanı 09:37 AM ----------
sametrix adlı üyeden alıntı
tekerine sağlık sitede son zmanlarda çok güzel gezi yazıları okumaya başladım çok faydalı oluyor bu arada edirneye gidip ciğer yemedim deme ?
Çok sağol, beğendiğine sevindim. Hayatta yiyemediğim tek şey ciğerdir. Köfte de çok güzeldi ama.
---------- Mesaj ekleme zamanı: 09:40 AM ---------- İlk mesajı ekleme zamanı 09:38 AM ----------
Lucas adlı üyeden alıntı
Yine güzel bir rota çizmişsin, kazasız belasız nice bol km'ler
[COLOR="Silver"]
Çok teşekkürler. İnşallah ileride bir enduro ayarlarsam daha ilginç rotaları da düşünüyorum.
-
26 Ağustos 2009, 10:52
#7
bu yaz kıyıköy bayağı tuttu. forumda kıyıköye gitmeyen kalmadı yamahayı bu yollarda görmek güzel. hevesimiz gitgide artıyor.
dükkanı açarken çekerim her daim bismillah
pirimizdir sofuoğlu olsun şampiyon sağlığına zeval vermesin allah
-
26 Ağustos 2009, 15:04
#8
ortadadogulu adlı üyeden alıntı
bu yaz kıyıköy bayağı tuttu. forumda kıyıköye gitmeyen kalmadı
yamahayı bu yollarda görmek güzel. hevesimiz gitgide artıyor.
Ya aslında Kıyıköy iyi güzel de, yapacak çok fazla bir şey yok. Deniz desen doğru dürüst giremiyorsun. Maksat yol olsun işte...
-
27 Ağustos 2009, 03:18
#9
-
27 Ağustos 2009, 08:29
#10
Adana İl Temsilcisi
yine KAÇIŞ ROTALARI dizisi.inan zevkle okuyorum.bu gezileri hiç bırakma kardeş,hem sen geziyorsun,hemde biz.sevgilerimle.
DÜNYADA ÖLÜMDEN BAŞKASI YALAN.
BORA KARAKAŞ (BEN)
KİMSEYE KİN DUYMAM,DÜŞMANIM KİNDİR BENİM.....YUNUS EMRE
-
27 Ağustos 2009, 09:24
#11
hocam bi tur daha atalım beee!!! harika gezdirdin bizi ;)))))
2000 TL verip kask alsan ne olacak, motor kullanırken kafana takmadıktan sonra hiçbir değeri yok.
Kask sadece kafanda değerlidir.
-
27 Ağustos 2009, 11:59
#12
TORAMAN adlı üyeden alıntı
Yine güzel bir geziyle ve anlatımla paylaşımda bulunduğun için teşekkürler emrello.
Edirne'de Şükrü Paşa anıtı diye tarihi bi yer var orayı da gezsen süper olacakmış.
Bu sene MT üyeleri tarafından bolca ziyaret edilen Kıyıköy'de deniz yine çok dalgalıymış.
Gezinin sorunsuz geçmesine sevindim kazasız belasız nice yolculuklara.
Ben teşekkür ederim. Ya aslında Edirne ve civarında yapmak istediğim çok şey vardı ama zamanım çok kısıtlıydı. Aslında Trakya'ya en az bir hafta ayırmak lazım hakkıyla gezmek için. Kıyıköy de ne zaman gitsem öyle zaten... Öyle kabul ettik.
---------- Mesaj ekleme zamanı: 10:57 AM ---------- İlk mesajı ekleme zamanı 10:55 AM ----------
adanalı adlı üyeden alıntı
yine KAÇIŞ ROTALARI dizisi.inan zevkle okuyorum.bu gezileri hiç bırakma kardeş,hem sen geziyorsun,hemde biz.sevgilerimle.
Teşekkürler, beğendiğinize sevindim. Zaman buldukça vuruyoruz kendimizi yollara işte...
---------- Mesaj ekleme zamanı: 10:59 AM ---------- İlk mesajı ekleme zamanı 10:57 AM ----------
banalazim adlı üyeden alıntı
hocam bi tur daha atalım beee!!! harika gezdirdin bizi ;)))))
Çok sağol! Beğendiğine sevindim. Şu enduro olayına girersem turun kralını atıcam da, neyse...
-
27 Ağustos 2009, 13:52
#13
Yine döktürmüşsün emreciğim. Ellerine kolarına sağlık.
Hyosung gt250 düşünüyorum.
-
27 Ağustos 2009, 14:28
#14
...Güzel rapor,güzel gezi,SÜPERSİN....
-
31 Ağustos 2009, 15:11
#15
-
Arkadaşlar yine gezdim ben. Bu sefer İzmit'in köylerindeydim:
http://www.motosiklet.net/forum/etki...kefken-vs.html
-
Yeni kaçış rotaları nı merak ile bekliyorum
-
c@n adlı üyeden alıntı
Yeni kaçış rotaları nı merak ile bekliyorum
Bu en sonuncudan bir öncekiydi zaten. Rotaların tamamının linkini 5. bölümün başında bulabilirsin:
http://www.motosiklet.net/forum/etki...kefken-vs.html
-
Mersin İl Temsilcisi
trakya üniversitesinde okumuştum, evim kaleiçindeydi ve köfteci osmanbana yakındı...
ama o malum evin yolunu nasıl da tutturdun öyle yahu, oldukça sapa bir yerdeydi diye anımsıyorum... ( yok valla, düşündüğünüz gibi değil )
yalnız, edirnede bir akşam kalmalıydınız ama yaz mevsimind değil, okullar açıkken sonbahar başında veya haziran başlarında....
aklımda hep motosikletle bir trakya gezisi var, diplamamı almalıyım artık... acaba kimler kaldı ki oralarda bizimkilerden...
( hüzün bastı yaaaa, 1994-1999 yıllarım oralardaydı )
KALMAK KADAR ESKİ, GİTMEK KADAR YENİ OLMAYANDIR ÖZLEMEK!
BEDDUALARI DENEDİM, HİÇ BİR İŞE YARAMIYOR!!!
KEŞKE, KÜFÜRLERE DE DUADAKİ GİBİ, "AMİN" BENZERİ BİR ŞEY DİYEBİLSEK....
-
yürekçe adlı üyeden alıntı
trakya üniversitesinde okumuştum, evim kaleiçindeydi ve köfteci osmanbana yakındı...
ama o malum evin yolunu nasıl da tutturdun öyle yahu, oldukça sapa bir yerdeydi diye anımsıyorum... ( yok valla, düşündüğünüz gibi değil )
yalnız, edirnede bir akşam kalmalıydınız ama yaz mevsimind değil, okullar açıkken sonbahar başında veya haziran başlarında....
aklımda hep motosikletle bir trakya gezisi var, diplamamı almalıyım artık... acaba kimler kaldı ki oralarda bizimkilerden...
( hüzün bastı yaaaa, 1994-1999 yıllarım oralardaydı )
:
Ya valla nasıl buldum oranın yolunu ben de şaştım! Daha önce Edirne'ye gelmiştim, Meriç kıyısında çay bahçesi gibi yerler olduğunu biliyordum. Kıyıyı izlersem bulurum derken orayı bulmuşuz işte. Ama çok komikti, hem gülüyorum kendime hem kızıyorum. Kapıdaki çocuğun hali de ayrı komikti. Ben elemana anlamsız anlamsız bakıyorum, o da "manyak herhal" şeklinde bakıyor bana...
Reklamlar
Konu içerisindeki kullanıcılar
Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)
Bu Konudaki Etiketler